Bilim adamları bir insan fosili bulur. ilk yapılan araştırmalar sonunda fosilin ilk insana ait olabileceği fikri ortaya atılır. hemen detaylı bir yaş hesabı yapmak için oxford tarih akademisi göreve çağırılır. oxford’dan gelen profesörler fosil ile birlikte laboratuvara girer. iki gün sonra çıkan profesörler “bu fosil 15 milyon yıllıktır.” açıklamasını yaparlar. bu sonuçtan tatmin olunmayınca ingiliz kraliyet tarih kurumu çağırılır. onlar da laboratuvara girerler ve üç gün sonra çıkarlar. verdikleri cevap “bu fosil 15 milyon 500 bin yıllıktır.” oluyor. tekrar tatmin olunmayınca “türk tarih kurumunu da çağıralım. onlar da iyi, temelli bir kurum.” deniliyor ve türk tarih kurumu geliyor. milli temsilcilerimiz laboratuvara dalıyorlar ve çalışmaya başlıyorlar. bir gün iki gün, üç gün derken bir hafta, bir hafta, iki hafta derken de bir ay sonra çıkıyorlar laboratuvardan.
Araştırma ekibinin lideri kolları sıvanmış, terlemiş, yorulmuş bir şekilde laboratuvar kapısından çıkıyor ve açıklama yapmaya başlıyor;
“bu fosil 15 milyon 582 bin 433 yıllıktır. hatta şimdiki yıl sistemine tekabülen ağustos ayının beşinde, bir salı günü doğmuştur.” diyor. açıklamadan çok etkilenen profesörler hemen soruyor; “bunu bulmayı nasıl başardınız?” diye.
Bizim eleman artık filtreye dayanmış olan sigarayı baş ve işaret parmak uçlarının arasına alıp, derince bir nefes çekip yere fırlatıyor ve;
“ulan çok zor oldu ama konuşturduk ibn*yi!”