Bir gün Temel ve İdris oturmuş dertleşiyorlarmış.
Temel demiş ki:
- "Fadime beni artık sevmiyor galiba." İdris arkadaşına bakmış:
- "Hiç öyle şey olur mu Temel? Fadime seni seviyordur." Temel:
- "Yok, yok Fadime beni artık sevmiyor." demiş. İdris düşünmüş taşınmış:
- "Ula Temel, aklıma bir fikir geldi. Sen güya öldün. Bakalım Fadime ne yapacak?" Temel İdris'e bakmış:
- "Nasıl olacak bu iş?" demiş. İdris gülmüş:
- "Sen o işi bana bırak" demiş.
Ertesi gün Temel güya ölmüş. Fadime Temel'in en yakın arkadaşı İdris'i eve çağırmış. Fadime İdris'i karşısında görür görmez başlamış ağıtlar yakmaya:
- "Gitti dağ gibi adam, vakitsiz gitti" demiş. İdris Fadimeyi teselli etmeye çalışmış:
- "Ne yapacaksın Fadime Bacı, Ölüm Allah'ın emri. Temel öldü artık. Şimdi onu son yolculuğuna en güzel şekilde uğurlamak gerekir. Şimdi sen, Fadime Bacı, Temel'in yeni takım elbisesini bana getir ki, onun cansız bedenine giydireyim."
Fadime gözyaşlarını silmiş:
- "Takım elbiseye ne gerek var İdris kardeş? Takım elbise oğlana kalsın. Ben Temel'e eşofman getireyim." demiş. İdris Temel'e eşofmanı giydirmiş ve:
- "Fadime Bacı, Temel'in aldığı yeni ayakkabıları getir, ayaklarına giydireyim" demiş. Fadime:
- "Yeni ayakkabıya ne gerek var İdris kardeş? Yenisi oğlana kalsın. Ben Temel'e eski bir spor ayakkabısı getireyim" demiş.
İdris mecburen eski spor ayakkabıları Temel'in ayağına giydirmiş. Sonra da Temel'i tabuta koyup cemaatle birlikte tabutu sırtlanmış. Evin yakınındaki mezarlığa götürmek için yola koyulmuşlar. Fadime tabutun arkasında hem yürüyor, hem de dövünüyormuş. Göğsüne pat pat vururken:
- "Ah Temel, bizi bırakıp nerelere gidiyorsun?" demiş. Temel yattığı tabuttan doğrulmuş. Fadime'ye bakmış:
- " Ula Fadime, baksana şu halime. Sayende olimpiyatlara gidiyorum, olimpiyatlara" demiş.