Kurtuluş savaşında ordu büyük zayiat vermektedir. Ordu komutanı bu gidişe dur demenin yollarını ararken aklına dahiyane bir fikir gelir. Hemen bölüğü düz bir arazide toplar ve bölüğe hitaben:
- "Bu günden sonra düşman tarafından bir kelle getirene on lira vereceğim" der ve bölüğü cepheye gönderir. Ertesi gün bölük şaha kalkar ve herkes iki-üç kelle getirip ordu komutanından parasını alır. Savaşın üçüncü günü ordu komutanı, postası olan Temel'in yok olduğunu görür. Bölüğe haber salar ve tüm ölüler ile yaralıların arasında Temel'i araştırır. Yapılan aramalarda Temel'den iz yoktur. Temel'siz geçen beş günün sonunda nöbetçilerden birisi bölüğe doğru bir toz bulutunun yaklaştığını alarm verir. Dürbünü eline alan ordu komutanı, yaklaşan bulutun bir kamyon olduğunu görür. Gözlerine inanamaz.  Kamyonun kasası düşman kelleleriyle doludur ve direksiyondaki de Temel'den başkası değildir. Sevinçle Temel'i karşılayan ordu komutanı ordusuna dönerek:
- "Asker dediğin böyle olmalı" der ve Temel'i odasına çağırır. Odaya giden Temel'e ordu komutanı:
- "Bak evladım devletimiz savaş halinde, ekonomimiz bozuk, ben size kelle başına on lira sözü verdim ama bu kadar kelleye ödeyecek paramız yok, gel seninle bir anlaşma yapalım kelle başına sana altı lira vereyim" demiş. Komutanın teklifine şiddetle karşı çıkan Temel parasını tam olarak ister. Bir türlü Temel'i ikna edemeyen komutan kızgın bir ifadeyle:
- "Altı lirayı neden kabul etmiyorsun?" diye sorar. Temel'in cevabı müthiştir:
- "Komutanım vallahi yedi liradan ben aldım onları" der.