Nasrettin Hoca, her akşam yatarken:
- "Ya Rabbi! Yüz altın isterim. Doksan dokuz olursa almam" derdi.
Hocanın bir de Yahudi komşusu vardı. Her akşam, Hoca komşunun bu şekil dua ettiğini duyunca Hocayı denemeye karar verdi. Bir akşam yine Hoca duasını bitirip sonunda da:
- Ya Rabbi! 100 altın isterim, 99 olursa almam" demeye başlayınca daha evvel damın başına çıkan Yahudi bacadan aşağı altınları teker teker atmaya başladı. Hoca efendi hemen ocağın başına koştu ve gelen altınları almaya başladı. Hoca 100 altın istiyordu ama, altınların sonu 99 olunca kesildi.     Daha evvel:
- "99 olursa almam" diyen hoca:
- "99'u veren Allah 100'ü de verir, aza şükretmeyen çoğu bulamaz" dedi ve altınları keseye doldurdu.
Hocaya altınları döken Yahudi sabırsızlıkla sabahın olmasını beklemeye başladı. Sabah oldu, Yahudi alelacele hocanın kapısını çaldı ve:
- "Hocam akşam altınları bacadan ben atmıştım. Bir şaka yapayım, dedim. Bakalım hoca efendi sahiden almayacak mı? diye denemek istemiştim" falan diyerek altınları geri istedi.
Hoca merhum:
- "Ne münasebet canım! Sen bana Allah tarafından altın atıldığını duydun ve hemen açıkgözlük yapmak istiyorsun. Ben senden altın falan istemedim, ben Allah'tan istedim, O da verdi" deyince Yahudi ne yapacağını şaşırdı, doğru kadıya varıp hoca merhumu şikayet etti. Nasrettin hocaya gelip:
- "Mahkemeye gideceğiz" deyince, hoca:
- "Giderim ama, altıma bir at, sırtıma bir kürk isterim" dedi. Yahudi çaresiz bunları kabullenip bir at, bir de kürk aldı hocaya.
Beraber kadının huzuruna çıktılar. Yahudi derdini anlattı:
- "Benim paralarımı vermiyor" dedi. Kadı, hoca merhuma:
- "Ne diyeceksin bu iddialar karşısında?" diye sordu. Hoca merhum:
- "Kadı efendi, bu adam yalancının tekidir. Bana para falan vermedi. Bu adam korkuyorum biraz sonra dışarıdaki ata bile 'benimdir' diyecektir" dedi.
Yahudi'nin gözleri bir karış açık:
- "Evet, kadı efendi. Dışarıdaki at da aslında benim" dedi. Hoca merhum:
- "Görüyorsun değil mi kadı efendi? Ben ne dedim, korkarım şu sırtımdaki kürke bile sahip çıkabilir. 'O da benimdir' diyebilir. Bu adam bu kadar yalancı ve düzenbazdır" dedi. Yahudi heyecanla:
- "O da benim kadı efendi. Ben verdim buraya gelirken onu" dedi. Hoca Merhum:
- "Ben demedim mi Kadı efendi?" dedi.
Kadı Yahudi'nin haksızlığına hükmetti. Yahudi mahkemeden eli boş döndü tabii. İkisi bir yola çıkıp gitmeye başladılar. Hoca atta, Yahudi yürüyor. Hoca merhumun oyunu burada sona ermişti:
- "Al atını, kürkünü ve paralarını. Ben senin malına sahip olacak değilim. Fakat bundan sonra sakın kendini Allah yerine koyayım deme" diyerek adama biraz da akıl verdi.