Yahyalı’ya Adanalı bir ilköğretim müfettişi geldi ve kısa zamanda ahbap olduk. Kendisine köylere gittiğinde genç öğretmenlere yük olmamasını, onların imkanlarının kıt olduğunu anlattım. Çevreyi iyi bildiğim için falan köye gidince falan kişiye selam söyle, onda misafir ol, falan köyün muhtarının hali vakti iyidir, onda kal gibi notlar verdim. Dikme köyüne varınca da Ateş Ağa’da misafir ol, fakat o çok nüktedandır, dikkat et, bir laf söyler altından kalkamazsın, dedim. Günlerden bir gün müfettiş, Ateş Ağa’ya misafir olmuş. Çok iyi ağırlamışlar, ertesi gün ahırdan atını eşeğini çıkartmış, hazırlamış, müfettişi ata bindirmiş, kendisi de eşeğe binmiş, öbür köye kadar götürüyormuş. İki günden beri hiç de o anlattığım gibi nüktedan bir adam olarak göremediği Ateş Ağayı müfettiş yavaş yavaş yoklamaya başlamış:
- Ateş Ağa, maşallah senin Karakaçan çok hızlı, ateş gibi yürüyor, demiş. - Evet beyefendi iyi yürür, demiş. Beklediği cevabı bulamayan müfettiş, biraz sonra Ateş Ağanın eşeği yerde gördüğü tütün paketinin kağıdını eğilip koklayınca, Müfettiş yine söz açmış:
- Ateş Ağa, senin Karakaçan okuma da biliyor herhalde, demiş. Artık sabrı tükenen Ateş Ağa:
- Evet bilir beyefendi. Biraz daha okusa müfettiş olacaktı zaten, demiş.
Türk'ün birisi Almanya'da işsiz, avare bir şekilde fakat çok şık bir şekilde (grand toulet, ayakkabılar boyalı) geziyordu. Yine bir gün bir barda ayak ayaküstünde, yere bakarak, düşünceli bir halde otururken yanına gelen mini etekli bayandan bile bihaberdi. Parlayan ayakkabısının üstünde beyaz bir şeyin siluet olarak göründüğünü fark edince yanındaki bayanın iç çamaşırı olduğunu anlayıp, hızla bayana döner ve iç çamaşırının rengini söyleyebileceği hakkında iddiaya girmek ister. Bayan, adamın "nereden bilebilecek" düşüncesiyle iddiaya girer. Ve adam parlayan ayakkabısına çaktırmadan bir daha bakar ve beyaz olduğunu söyler. Kadın parayı verir ve o sinirle kalkar gider. Ertesi gün aynı barda, aynı yerde oturan adamı gören aynı kadın sevincini belli etmeden yaklaşır ve aynı yere oturur. Alaycı bir tebessümle –“Hadi bugün de bil sana iki misli para vereceğim” der. Adam yine parlayan ayakkabısına şöyle bir süzülerek bakar ve kırmızı olduğunu söyler, kadın dünkünün iki misli parasını verir, iki misli bir sinirle çeker gider. Üçüncü gün kadın tekrar gelir, kahkahalarla karışık adama " İç çamaşırımın bugün ne renk olduğunu bilirsen on katı para vereceğim" der. Adam gayet emin bir şekilde, birazda kasılarak parlayan ayakkabısına bakıp, aniden irkilmiş bir vaziyette – “ Hanımefendi siz bugün hiç bir şey giymediniz miiii?
- Bayan “ Nereden bildin Allah kahretsin” der.
- Ohhh çok şükür ,der adamda, bende zannettim ayakkabım yırtılmış.
Öğretmen, 8_10 yaşındaki erkek çocukları biraraya toplamış, nezaket, görgü kuralları ve yaşam dersleri veriyormuş. 'Michael' demiş, - 'Genç bir hanımla ilk kez akşam yemeğine çıkıyorsun. Masaya oturdunuz ve tam o sırada senin çişin geldi. Kız arkadaşına ne dersin ?' Michael hiç düşünmeksizin yanıtlamış:
- 'Bir dakika, çişimi yapmam lazım.' Öğretmen gülümsemiş:
- 'Ama bu pek kaba olmadı mı ? Şöyle daha kibar bir şekilde söylesek ?'
'Sherman, sen söyle bakalım ne dersin ?' Sherman biraz düşünmüş:
- 'Çok özür dilerim, tuvalete gitmem gerek, hemen döneceğim.' Öğretmen onaylamış:
- 'Bakın bu daha iyi oldu. Ama yine de yemekteyken tuvalet kelimesini kullanmasak, ne dersiniz ?'
'Edward, sen söyle bakalım, nasıl izin alırsın kız arkadaşından ?' Edward kendinden emin:
- 'Sevgilim, bana bir dakika müsaade eder misin ? Çok eski bir arkadaşımla bir el sıkışacağız. Hem durum uygun olursa yemekten sonra seni onunla tanıştırabilirim de !' Öğretmen bayılmış...