Kız, babasına diplomasını gösteriyordu.
- Baba, nasıl diplomam? Kimya, fizik, matematik, edebiyat, felsefe, müzik, resim hepsi süper? En iyi notlar benim? Babasının cevabı hazırdı.
- Oh oh! Çok memnun kaldım kızım. İnşallah yemek pişirmesini, dikiş dikmesini, çocuk bakmasını, çamaşır yıkamasını iyi bilen bir kocaya düşersin de mutlu olursun?
İlkokulda, matematik dersinde öğretmen üçgenin alanını, çocuklara şu şekilde öğretmiş:
Bir üç kenarlının alanı, yatayımı ile dikleşiminin vuruşumunun, ikiye bölümüdür. Çocuk bunu güzelce ezberlemiş.
Akşam babası evde sormuş:
- Bu gün okulda ne öğrendiniz?
- Matematik dersinde, bir üç kenarlının alanını öğrendik babacığım.
- Ya öyle mi, peki nasıl öğrendiniz?
- Bir üç kenarlının alanı, yatayımı ile dikleşiminin vuruşumunun, ikiye bölümüdür.
- Yavrum, yanlış öğretmişler size. Doğrusu:
Bir üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir.
O sırada, bir yandan gazetesini okuyan, bir yandan da torunuyla oğlunun konuşmasını dinleyen dede, dayanamayıp söze girmiş:
- İkinizin de tanımı yanlış! Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, kaidesiyle irtifaının hasıl-ı darpının nısfına müsavidir.
Trabzonlu Temel Ağa'nın sevgili torunu Eda'ya verilen ödev ile başı derttedir... Eskişehir'e göç eden "teğerli arkadaşu" Niyazi'ye başına gelenleri yazar:
Niyazicuğum. Hani benim küçük torun var ya. Geçen akşam, geturdi ödevini önüme koydi. Bi yandan da ağlay. Zaten dertlerini hep bağa açar. Dedi ki; "habunlari anliyamadum. O yüzden da yapamadum. Yarin öğretmen beni dövecek."
Dedum ki; "Ağlama uşağum, bunun içun öğretmen adam dövmez. Simdi oni çözeruk." Ne mümkün Niyazi kardaşum:
Bi tirenlan, bi otobos ayni istasyondan kalkmislar. Tiren otobostan üçte bir daha hizli gidiy. Otobos iki yerde onbeşer dakka istirahat vermis. Tiren da bi yerde durmiş, 20 dakka su almiş. Otobos saatte 60 kilometro gidiymiş. Tiren 5 saat sonra gideceği yere varmiş. Otobos ise ne vakit sonra oraya varacakmiş. Ograstum yapamadum. Uşak ağlay. Derken bubasi geldi. O da çözemedi.
Diyrum oğa ki, "damat, senun taniduğun tahsilli bi otobos şofori var ise oğa soralim, belki o bilebilur. Yahutta sabah olsun ben uşağı şoforler cemiyetine götüreyum. Onlar arasinda belki tirenle yaris etmis bi sofor vardur da bize nasihat verur." Ha, biz bi yandan da uşağa tireni tarif ediyruk. Tiren görmemis ki... Ne anasi görmis, ne bubasi. Ben da bi tek askerlukte Erzurum'dan Sivas'a gittiydum. Neysa kardasum, o gece çok kızdum. Diyeceksun ki niye? Uşak daha incir ağacından duti ayiramay; mezgiti gosteriyrum, hamsi diy; efendum, yumurtanun fabrikada yapilduğuni sanay. Biz gelduk araba yariştiriyruk. Yani efendi, otobos saatinda varsa ne olur, geç varsa ne olur? Gurbetten yolci mi bekliysun? Eğer varacagi saat onemliysa, edersun yazihaneye bi telefon, derler saga otobosun ineceği zamani.. Bu kadarluk mesele içun sabiyi subyani niye telef edersun? Uşacuklarda şarkı yok, türki yok, oyun yok; dayamis matamatigi. Ayuptur...