Sarişin bir afet intihar etme düşüncesiyle köprüye çıkmış. Tam intihar edecek yoldan cabriolet bir araç duruvermiş, içinden yakışıklı yurdum insani inmiş ve ellerini uzatmış:
'Hanimefendi neden ölesiniz ki istediğiniz yeni bir hayatsa tutun elimden. Ben makina mühendisiyim. Ve yarın gemiyle Amerika' ya gidiyorum. Dilerseniz sizi de kaçak olarak gemiye bindirebilirim.' demiş. Teklif çaresiz sarışının pek hoşuna gitmiş ve lüks arabaya binmiş ve uzaklaşmışlar.
Ertesi gün adam sarışını gerçekten gizlice gemiye bindirmiş.
Geceleride sarışına gizli gizli yemekler getirmeyi de ihmal etmemiş.
Sarışında geceleri adamla birlikte olarak yapılan iyiliğin karşılıgını kendince ödüyormuş. Aradan bir iki ay geçmiş. Kaptan bir gün gemiyi kolaçan ederken bizim sarışını saklandığı yerde görmüş. 'Sende kimsin?' diye sormuş. Sarışın başından geçenleri kısaca anlatmış. Tam intihar edeceği zaman karşısına bu yakışıklı gencin çıktığını ve Amerikaya gidecek bir gemide Makina Mühendisi olduğnu ve kendisinide götürebileceğini söylemiş. İşte o hayatımı kurtaran yakışıklı personeliniz beni gemiye gizlice bindirdi.
Bunca zaman gizlice yemek getirerek beni aç bırakmadı. Bende bunun karşılığında geceleri onunla birlikte oluyorum, demiş.
Kaptan kahkahayla gülmeye başlamış ve demiş ki:
'Kızım geceleri güzel vakit geçirdiğinize asla şüphem yok ama bu gebi Amerika'ya gitmez. Kadıköy - Eminönü vapuru bu"...'

Çakalın biri aç kalınca yiyecek aramak için kasabaya inmiş.
Sütçünün süt çanağını devirmiş, sütü de içmiş. Fırıncının tezgâhından ekmeği kapmış yemiş, nihayet bir kasabın vitrininden kocaman bir but kapıp bir güzelce mideye indirmiş.
Çakalın ve etin kokusunu alan kasabanın köpekleri toplanmış, çakalı yakalamak için ardı sıra koşturmuşlar. Çakal önde, köpekler de arkada, amansız bir kovalamaca koşuşturmaca başlamış.
Bir süre sonra sütçünün köpeği yorulup takibi bırakmış. Bir müddet daha geçince de bu kez fırıncının köpeği, çakalı takibi bırakmak zorunda kalmış. En son, kasabanın çıkışına yakın bir yerde kasabın köpeği de pes etmiş ve yorgunluktan dili bir karış dışarıda geriye dönmüş.
Çakalın arkasında kala kala bir tek demircinin köpeği kalmış. Çakal önde demircinin köpeği arkada ısrarlı bir kovalamaca devam ederken ve kasabadan çıkılıp kırlara varıldıktan sonra da tepelere doğru çıkılmaya başlanmışken çakal dayanamamış, durmuş ve demircinin köpeğine öfkeyle seslenmiş;
- Yahu arkadaş, sütçünün sütünü içtim tamam, fırıncının ekmeğini yedim o da tamam, hadi kasabın etini kaptım ama buna rağmen onlar bile pes etti peşimi bıraktı da, lan ben demirciye ne yaptım ki bi türlü ayrılmıyorsun peşimden?
İşte, Çakalın anlamadığı:
* Demircinin köpeği menfaat peşinde değil, sadece adalet peşinde.
* Çakalın kafasındaki sistem karşılıklı menfaate dayalı bir sistem.
"Seni cezalandırmam için bana zarar vermen şart değil. Sen, başkalarına zarar verdiğin için suçlusun” Diye düşünüyor demircinin köpeği. O yüzden hikayedeki çakallar, demircinin köpeği gibi "yalnızca hak peşinde koşanları" asla anlayamayacak ve yaptıklarını aptalca bulacaklardır.