Ava çıkmış adam, başına gelenleri anlatıyormuş :
- Ormanda ilerlerken, karşıma kocaman bir ayı çıkmaz mı? Çifteyi doğrultacak vakit yok! Silahı bir kenara attığım gibi başladım kaçmaya. Fakat ayı peşimde! Benden hızlı koşuyor. Bir ara ayının sıcacık nefesini ensemde hissettim. O kadar yaklaşmıştı. Derken ayının ayağı kaydı, yere düştü. Fırsat bu fırsat, tabana kuvvet arayı açtım. Ama ayı toparlandı, kalktı, bana yetişti. Yine nefesi ensemde... Pençesini uzatsa omuzumdan yakalayacak. Allahtan tam o sırada yine ayının ayağı kaydı, yere düştü. Talih bana gülüyor!
Hızımı arttırabildiğim kadar arttırdım, yeniden arayı beşyüz metre kadar açtım. Tanrı sizi inandırsın arkadaşlar, ayı yine bana yetişti. Yine nefesi ensemde... şansa bakın... ayının tekrar ayağı kayıp yere düşmez mi?
Serüveni dinleyenlerden biri dayanamamış:
- Sen de çok yürekliymişsin kardeşim! Hayvan bana üç defa nefesi enseme gelecek kadar sokulsa, çok ayıptır söylemesi, ben korkumdan altıma ederim. Avcı dönüp ters ters sözünü kesene bakmış :
- Lafı karıştırma yahu! Ayı üç kez neyin üstüne bastı da ayağı kayıp yere düştü sanıyorsun?
Bir köyde yagmur duasina çikarlar. Bektasi de istemeye istemeye bunlara uyar, cemaatin arkasi sira giderken, eline geçirdigi bir agaç dalini, kendi tarlasinin bir kösesine saplayarak, basini yukari kaldirip, söylenir:
- Bizim tarla da iste burasi...
Rastlanti bu ya, yagmur duasi yapilir yapilmaz, bulutlar kendini gösterir. Kara bir bulutun kendi tarlasi üzerine gittigini gören Bektasi sevinçle kosar. Bir de ne görsün, ceviz büyüklügünde dolu, bütün ürünü berbat etmemis mi? O vakit basini yukari kaldirir; söyle söyler;
- Kabahat sende degil, sana tarlayi gösteren pezevenkte!...
Bir mühendis ölmüş ve büyük bir yanlışlık sonucunda cehenneme atılmış. Cehennemin konforundan hoşnut kalmayan mühendis bir takım iyileştirmeler yapmaya başlamış. Kısa bir süre sonra cehennem ,klimalıodaları,otomatik tuvaletleri,asansörleri,içecek otomatları ve diğer lüksleri ile bayağı rahat bir yer haline gelmiş. Bu arada mühendisin de iyice tanınıp sevildiğini söylemeye gerek yok.
Derken günün birinde cennet meleği,şeytanı aramış:
- Selam,cehennemde işler nasıl gidiyor? neler yapıyorsunuz?
Şeytan,memnun mesut gülümsemiş;
- Ohoo... Biz burada çok iyiyiz. Bir mühendis düştü buraya ki sorma gitsin. İnanılmaz lüks ve konforlu bir yer yaptı bizim orayı. Bir görsen,tuvaletlerimiz otomatik,kola makinemiz bile war.
Melek şaşırır;
- Nee! Mühendis mi dedin? O adamın burada olması lazımdı. Çabuk onu buraya gönderin!
Şeytan:Mümkünü yok! Kadromda bir mühendisin olmasından çok memnunum ve onu burada tutacağım!Diye çıkışmış.
Cennet meleği sinirle bağırmış:
Onu çabuk buraya gönder,yoksaseni dava ederim!
Şeytan katıla katıla gülerken şunları söylemiş:
Yok yaa!Nasıl yapıcaksın bunu? Bütün avukatlar bizim tarafta!..
Bir yabancı elçiyi padişah kabul edecekti. Bu elçi, ülkesinin çok varlıklı olduğunu göstermek İçin, . Ne kadar altın, inci, elmas gibi süs eşyası varsa, bunları üstüne başına takıp takıştırıp huzura çıkmak istedi. Saray görevlileri bu adamın yaptığı garipliğin önüne geçmek istiyorlardı ama ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Hemen akıllarına İncili çavuş geldi :
- Aman çavuş, şu adamı sen yola getirirsin Ne yapacaksan yap şu haline engel ol . İncili, "Çaresini buluruz" dedi. Bir süre düşündü. Sonra atın- inci karışımı sedef kakmalı bir çift takunyayı onun gireceği tuvalete koydu. Adam tuvalete girip bunları görünce şaşırdı. Çıkınca İncili Çavuş 'a sormadan edemedi:
- Altın, inci, sedef kakmalı nalın tuvalete konulur mu? Yazık değil mi?" İncili, taşı gediğine koyacağı zamanı bulmuştu. Hemen cevabını yapıştırdı :
- Bizim padişahımız böyle süs eşyasına değer vermez. Elçi, verilen cevabı duyunca, üzerine bakındı, sonra sessizce bunları çıkarıp, huzura girdi...