Japonlar hakkında fıkralar
Çinli bir bara girer ve orada steven spielberg’i görür onun bir hayranı olduğu için yanına koşar ve imzalı bir fotograf ister spielberg beklenmedik bir sekilde çinli’yi tokatlar şaşkın çin’li sorar:
- "neden böyle yaptınız?"
- Spielberg "siz ii. dünya savaşında bizim pearl harbour limanını bombaladınız" çin’li daha da şaşkın:
- "ama onlar japonlardı, ben ise çin’liyim.!.." spielberg:
" çin’li, japon, koreli, vietnamlı, hepsi aynı bok" bunun üzerine çin’li de spielberg’e bir tokat atar. bu defa şaşkın.
- Spielberg sorar:
"Peki sen beni niye tokatladın?"
- Çin’li:
"Siz de titanic’i batırdınız, titanik’deki yolcular arasında benim atalarım vardı"
- Spielberg:
"Manyak mısın, titanik’i batıran bir ‘aysberg’di"
- Çin’li:
"Aysberg, spielberg, carlsberg, hepsi aynı bok"
Bir Japon, New York ta bir bara girip oturur. Sol avucunu acip sag eliyle avucunun icine telefon tuslar gibi yapar sonra sol elini kulagina getirip konusmaya baslar. Barmen meraklanip yanina gelir.
"Ne yapiyorsun sen? diye sorar. Japon, "Japonyada yeni bulus. Artik cep telefonu kullanmak yok. El telefonu var diyerek elini acar gosterir. Avucunun tam ortasinda ufak bir hoparlor monte edilmistir.
Barmen, "Inanmiyorum. Boyle bir sey olamaz. Japon, "Gostereyim. Bana bir telefon numarasini soyle, cevireyim. Barmen numarayi soyledikten sonra, Japon yine avucunun icini tuslayip elini kulagina getirir. Biraz bekledikten sonra elini barmene uzatir "Konusabilirsin der. Barmen Japon un elini kulagina getirerek "Alo? sesi duyar sonra "Joe? Sen misin?... Ya inanmiyacaksin ama su anda seninle bir Japon un elinden konusuyorum... Hayir sarhos filan degilim.... Neyse sonra anlatirim. Haydi hoscakal deyip Japon un elini birakir.
Hayretler icinde, - "Harika bir sey bu! Pahali midir? Japon, "Biraz ama deger der, sonra ickisini ismarlar. Ama ickisini yudumlarken birden bire dikiliverip "Afedersin tuvalet ne tarafta? sorar. Barmen yolunu gosterir. Japon kalkip gosterilen kapidan girer. 5 dakika gecer ama Japon donmez. 10 dakika gecer... Barmen merak etmeye baslar. 20 dakika gectikten sonra barmen "Basina kotu bir sey mi geldi diyerek tuvalete girer ve...
Japon u yerde gorur. Pantalonu dizlere kadar indirilmis secdeye durur gibi yere egiliyor. Kicinda bir rulo tuvalet kagidi var. Barmen:
"Aman Tanrim! Sana ne oldu boyle? Saldiriya mi ugradin? Yaralandin mi?
Japon:
"Hayir. Ben iyiyim. Japonyadan uzun bir faks aliyorum, o kadar.
Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir. Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz? Sevgi üç türlüdür. Birincinin adı "
EĞER"türü sevgi. Belli beklentileri karşılarsak bize veriçecek sevgi.
Örneğin: eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsın seni severim. En çok rastlanan sevgi türü budur. Bir şarta bağlı sevgi. Karşılık bekleyen sevgi. Sevenini, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır.
Evliliklerin pek çoğu " Eğer"türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları bağlıyor. Sevgi nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile " Eğer"türüne rastlanıyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfşöyle sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin? diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba vakşöyle sende bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın diyor. Baba daha çok kızarak delikanlıyı tokağlıyor. Çocuk da intihar ediyor.
Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı. Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı. İnsanlar " Eğer"türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında. Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek bu genç adamın yaptığı gibi yaşamı sürdürmekle ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir. İlginç değil mi?.
İkinci türe geçiyoruz:
"ÇÜNKÜ"türü sevgi. Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır.
Örnek mi? Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.
Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki. Seni seviyorum.
Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki.
"Çünkü"türü sevgi " Eğer"türü sevgiye tercih edilir. " Eğer"türü sevgi bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz hoş bir şeydir egomuzu okşar. Bu tür olduğumuz gibi sevilmektir.
İnsanlar oldukçarı gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün "
Eğer"türünden Temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki bu tür sevgi de, yükler getirir insana. İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Haaranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar.
Seviçecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfının en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi? "Çünkü"türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz. Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.
Birincisi acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz korkusu. Tüm insanların iki yanı vardır. Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği. İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar. İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir. Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişana bozup onu terk etmiş. Daha acısı aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik Temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş. Toğlumlardaki sevgilerin çoğu "Çünkü"türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür. Peki o zaman, gerçek sevgi, güveniçecek sevgi ne? Ve işte sevgilerin en gerçeği. Üçüncü tür:
"RAĞMEN" diye adlandırdığım türdür. Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için? Eğer türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp şöyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için Çünkü türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan Bir şey olduğu için değil, bir şey olmasına rağmen sevilir. Güzelliğe bakar misiniz. Rağmen sevgi.
Esmeralda, Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "Rağmen"sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına "Rağmen"tapar. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insani olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Tabii bu sevşöyle karşılanması şartı ile. Burada insanin, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması görekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, o haşöyle sevilebiliyor. Bütüşöyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor. Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur.
Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir.
Bunun şöyle olduğundan nasıl emin olursunuz? Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir теsте davet ediyorum. Şu soruma cevap verin: Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize yaşİmamın ve yararı var diye sormaz mıydınız? Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi?. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?. Diyelim sıradan bir yaşamınız var. Günlük yaşıyorsunuz.
Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?. Şöyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar. Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni "Rağmen"türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır. Bugün yaşadığımız toğlumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına verecek fazlası yok. Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir. Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?. Açlığımızı biraz bastıracak kadar. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz. Hani nerede?.
Hepsi o. Dünyadaki en büyük kıtlık, "RAĞMEN"türü sevginin yeterince olmayışıdır.
JAPON OLMANIN FAYDALARI - Bakkalınızdan Japon yapıştırıcısı isterken gururla "- Şu bizim yapıştırıcıdan versene" dersiniz. - Çok kiloluysanız zayıflamak için milyonlarca lira harcamaz aksine Sumo göreşçisi olup üstüne para kazanabilirsiniz. - "- Adamlar yapmış ağbi! " diyerek hep kulaklarınızı çınlatırlar. - Devleti yönetenlerin koltuklarını bırakmaları için ölmelerini beklemezsiniz.
İNGİLİZ OLMANIN FAYDALARI - Her zaman için beyaz atlı prensin kapınızı çalma ihtimali vardır(Prens Charles! ). - Ve üstteki mantığa göre kaynananız bir kraliçe olabilir. - Hiç bir baltaya sap olamazsanız, bir tamirhanede "İngiliz anahtarı "olabilirsiniz. - İngilizceyi su gibi konuşursunuz. (!) AMERİKALI OLMANIN FAYDALARI - Kendinizi iyi hissetmeniz ve Amerikalı olmanın hazzını ve gazzını almak için, herhangi bir Amerikan filmini seyretmeniz yeterlidir. Eğer hala övünmekten böğ gelmemiş ve kuİmamışsanız. - Her zaman ülkeniz Savaşıadır ama size zarar gelmez. - NBA maçlar ını izlemek için sabahın köründe kalkmazsınız. - Her apartmandaki 10 kişiden 5 'i dünyayı kurtaracak güçtedir. Düşman ister uzaylı olsun isterse bir göktaşı. (örnek: Rambo, terminator, v. s.
) ÇİNLİ OLMANIN FAYDALARI - Çocuğunuzun İsmini tabak çanak kırıp koyabilirsiniz. Çang, Çung, Çing gibi. - Uzaydan görülebilen tek insan eseri olan "Çin Seddi"ni gerçekleştirmiş olmanın gururunu yaşarsınız. - Uzağı net görmek için gözlerinizi kısmanız görekmez. - Tek yataklı oda parası verip üç kişi yatabilirsiniz. aranSIZ OLMANIN FAYDALARI - İngilizce bildiğiniz için değil, bilmediğiniz için hava atarsınız( Yani onlarşöyle sanıyor). - Her şeye aransız kalabilirsiniz. - aransızca küfür bile etseniz şiir okuyosunuz sanırlar. İTALYAN OLMANIN FAYDALARI - Kaybolmazsınız. Çünkü her yol Roma'ya çıkar. - Herkesin sırtını yaslayacak bir dayısı vardır, özellikle Sicilya dolaylarında. - Dünya kızları, yakışıklılıkta hep sizi örnek gösterir. - Doğan SLX fiyatını FERRARİ alabilirsiniz( Abartık ama olsun! Eee. şöyle vergilere şöyle espri!). VE TÜRK OLMANIN FAYDALARI - 2050 yılında dünyanın tek hakimi olabilirsiniz(Çünkü herkes uzaya çıkmış olacak). - Eğer dünyanın hakimi olursanız, uzaydan gelebilecek UFO lara taş atıp onları korkutup, kaçırabilirsiniz( UŞAK da yaşanmıştır). - Restaran, lokanta gibi yerlerde masaları birleştirebilir ortaya bir salata söyleyebilir, masanın kısa bacağının altına katlanmış kağıt koyabilirsiniz. - Otobüs, uçak, hastahane, vb. gibi cep telefonu kullanmanın yasak olduğu yerlerde gizli gizli cep telefonu ile konuşabilir, plajda cep telefonunuzu mayonuza sıkıştırabilir ve herşey çok normalmiş gibi daaranabilirsiniz. - İşsizlik, üretimsizlik, sosyal eşitsizlik, trafik canavarı, enflasyon ve sonu gelmeyen zamlarla canla başla mücadele ederek, "ülke yönetmecilik "oynayan SİYASETçilere yıllarca katlanarak "Varolmanın dayanılmaz eziyeti "ve"insanoğlunun dayanıklılık gücü"konularında bilimsel araştırmalara katkıda bulunabilirsiniz.
Turna Kuşu Japonya'da atom bombası atıldıgında iki yaşında olan bir kız oniki yaşına geldiginde, maruz kaldıgı radyasyon nedeniyle kansüre yakalanmış.
Savaşıa öksüz ve yetim kalan zavallıcık hastaneye yatırılmış. Ancak durumu ümitsizmiş. Hastanedeki tüm doktorlar küçük kızın ölümü için gün sayarken, küçük japon kızı hayat doluymuş. Koridorda koşuyor, oynuyor ve diğer hastalara yardım ediyormuş. Hastaların arasında en sevdigi kişi ise seksen yaşlarında, kendisi gibi kanser olan Yaşlı bir kadınmış.
Küçük Japon kızı, ölüm döşegindeki bu Yaşlı kadını hiç yanlız bırakmamış. Kadın ölmeden hemen önce "Benim için çok geç ama bizim inanışımıza göre, eğer bir kişi kagıttan bin tane turna kuşu yaparsa, her istedigi kabul oluyor. Ben yapamadım, sen yap ve kurtul!" demiş ve son nefesini vermiş. Küçük Japon kızı çok üzülmüş ama hayatta kalma arzusuyla, geleneksel Japon sanatı olan origaşöyle kagıttan turna kuşları yapmaya başlamış. Neşe içinde çalıştıgından ilk başlarda çok hızlı yapıyormuş. Bin tane turna kuşu yapması işten bile degilmiş. fakat bu sırada da saglıgı bozuluyormuş. Bu hazin öykü önce yerel, sonra da uluslararası basında yer almış. Dünyanın dört bir yanından insanlar kıza binlerce turna kuşu göndermeye başlamışlar. Ancak küçük Japon kızı, haberler basında elini kıpırdatamaz hale gelmiş. Hayattaki son saatlerini altı yüz yedinci kuşu yaparak geçirmiş. Kuşu bitirmiş;
Gözleri kapanırken hemşireler ve hastabakıcılar postadan çıkar yüzlerce origami turna kuşuyla odasına girmişler. Küçük Japon kızı, yüzünde bir tebessüm yatagında cansız yatıyormuş. Postacılar aylarca turna kuşu taşımışlar hastaneye. Sayısı milyonlara ulaşan turna kuşları Japonya'da bir müzede sergilenmektedir.