Temel, yabancı bir ülkeye gider.
Amacı çok iyi bir piyanist olmak, konserler vermek, alkışlanmkatır.
Uzun süren bir eğitim alır.
Bu süre zarfında bambaşka bir insan olmak için de gayret sarfeder.
Şivesini düzeltir, diksiyonunu süper hale getirir.
Dış görünüşüyle de yeni bir insan haline gelir.
Karadenizli olduğunun anlaşılmasını dahi istemez.
Nihayet sıra konser vermeye gelir.
Her şey mükemmeldir, sorun yoktur. konser biter, alkışlar vs. tam temel’in istediği gibidir.
Arka sıralardan tanımadığı bir ses yükselir:
- Uşağum, harikaydun! tirabzon senla gurur duyayi..
Temel şok geçirir, adamın yanına gider ve sorar:
- Nasıl anladın trabzon’lu olduğumu?
Adam gayet sakin cevap verir.
- Uşağum, piyanonun başına geçinca tabureyi piyanoya çekmedun, piyanoyu kendune çektun da!
Büyük şirketlerden birisinin genel müdürü, gerçek bir klasik müzik aşığıymış.
Günlerden bir gün, şehre ünlü bir orkestra gelmiş. vereceği konserin en önemli parçası da schubert‘in ünlü ‘bitmeyen senfoni’ siymiş’.
Genel müdür bu eseri dinlemek için çok hevesli olmasına rağmen, işi nedeni ile,konsere gidemeyeceğinden, gelen davetiyeyi şirketin insan kaynakları
Müdürü’ne vermiş ve ‘lütfen bu konsere giт ve bana izlenimlerini aktar’ demiş.
Genel müdür’den aldığı talimatla konsere giden müdürden, ertesi gün bir değerlendirme raporu gelmiş.
‘ sayın genel müdürüm ,
1- dört obuacı konserin önemli bir süresinde boş oturdular. bunların sayısı azaltılırsa konsere daha çok katkıda bulunurlar.
2- orkestrada on iki kemancı var. bunların hepsi aynı anda hareket ediyorlar, ve aynı notaları seslendiriyorlar. bence ciddi bir yanlışlık. Kesinlikle personel tasarrufu yapılmalıdır.
3- onaltılık notalara ağırlık verilmiş. doğrusu büyük ziyan. seyirciler sekizlik ve onaltılık notalar arasındaki farkı anlamaz. bu nedenle; onaltılık notalarla eser çalarak yüksek ücret alan elemanlar yerine,sekizlik notaları çaldırıp, düşük ücretle çalışan stajyerler kullanılmalıdır.
4- yaylı sazlarla işlenen pasajlar, nefesli sazlarla aynen tekrarlanıyor. bu durum gereksiz tekrardan başka bir şey değildir.
Dolayısıyla; tekrarlar önlendiğinde, iki saatlik konser yarı yarıya inecektir.
Özet olarak sayın genel müdürüm; eğer schubert bu önlemleri alsaydı ‘bitmemiş senfoni’ kesinlikle biterdi.
Arz ederim efendim. ‘
Yazın karınca gece gündüz, durmaksızın çalışırken; ağustos böceği vur patlasın çal oynasın, şarkılarla, türkülerle, eğlenerek geçirmiş tüm zamanını… Nihayetinde kış gelmiş… Karınca sıcacık evinde, kışın yiyeceğini biriktirmiş olmanın gururuyla evinde keyif sürerken; bir gün aniden kapısı çalınmış. Gelen ağustos böceğiymiş… – Eee, demiş karınca. Yaz boyunca vur patlasın çal oynasın eğlendin. Oysa ki ben kışı düşünüp çalışıp çabalayıp, alnımın teriyle yiyeceğimi biriktirdim. Şimdi sen benden bir parça yemek isteyeceksin öyle mi?
Ağustos böceği:
- Hayır dostum, sen beni tamamen yanlış anladın! demiş. Şimdi ben yazın saz çalarken, ayıptır söylemesi biraz para yaptım. Hatta meşhur oldum, şimdi Avrupa turnesine çıkıyorum. Gelirken bir hediye de sana alayım istedim. “Özellikle istediğin bir şey var mı?” diye sormaya geldim.
Karınca bir bakmış ki ağustos böceğinin hiç de aç bir hali yok. Giyimi kuşamı yerinde, kolunda kızlar, az ilerde de kocaman bir limuzin şoförü ile onu bekliyor.
Karınca:
- Yok, dostum ne isteyeyim? demiş. Canının sağlığı… Yalnız; Fransa’ya uğrayacak olursan, Paris’te La Fontaine diye bir adam varmış. Yazar… Eğer onu görecek olursan benim için yüzüne bir tükür olur mu?
Mahalli seçimlerde, Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylığını açıklayan, başkan adayı, şehir meydanına kurulan kürsüden, propaganda konuşması yapmaktadır.
Meydana toplanan halkı coşturmak için de, Bayburtlu bir davul zurna ekibi getirilir ve başkan adayının her konuşmasını davul-zurna ekibi, halk ezgileriyle destekler.
Davulcu, başkan adayının propaganda konuşmasını davuluyla her kelime ve cümle bitiminde, davuluna:
- “Dan dan dan” vurarak onaylar.
Coşan seyircileri eğlendirmek içinde arada bir davula, zurna da halk ezgileriyle eşlik etmektedir. Başkan adayı, mikrofondan halka şöyle seslenmektedir:
- “Sevgili hemşerilerim”.
Davulcu , zurna eşliğinde:
- “Dan dan dan” onaylar.
Halktan da coşkulu bir alkış.
- “Hükümetler batı illerine fabrikalar, otobanlar yaparken, Doğu ve Güneydoğu’ya karakol yaptılar, jandarma gönderdiler.” Davulcu halk ezgileri eşliğinde:
- “Dan dan dan” onaylar. Arada bir de konuşmacıyla göz göze gelir, başını hafif yana yatırarak gözünü de kıstırır, onayladığını ifade eder. Davuluyla da onaylar.
Halk alkışlarla birlikte, kadınlardan arada bir:
- “Zılgıt” duyulur.
- “Bölgemizde, yoksullaştırma politikası uygulanmaktadır. Bunun mağduru, elbetteki tek taraflı olmayacaktır.” Alkışlar eşliğinde, davul zurna ekibi halk ezgileri çalarlar. Konuşmayı, davulcu davuluyla onaylar:
- “Dan dan dan”.
- “Bizim için ekonomik ve sosyal kalkınmada önemlidir. Sosyal ve ekonomik kalkınmayı da söke söke alacağız. Yoksulluk kefenini yırtacağız.” Davul:
- Dan dan dan dan dan” Halktan:
- “Yaşa-varol” sesleri, coşkulu alkış.
- “Başbakan, barış konusunda samimi değil. Samimi olsaydı, önce kendi ülkesinde barış sağlanması için çaba sarf ederdi.” Davulcu onaylar:
- “Dan dan dan dan” davulcu ve zurnacı güzel bir halk ezgisi çalar. Partinin seçmiş olduğu seçim çalışmalarındaki ezgileri seslendirir.
Seyirciler coşkuyla alkışlarlar.
- “Filistin için barış ve ateşkes isteyeceksin. Başbakan, barış için önce kendi ülkesinden işe başlasın.” Davul zurna eşliğinde, seyirciler;
- “En büyük başkan, bizim başkan. En büyük başkan, bizim başkan” Davul:
- “Dan dan dan” —“Birlik ve beraberliğimizi, sonuna kadar korumamız gerekir. Telafisi olanaksız olan tahribatlara yol açacak şeylerden kaçınılmalıdır.” Davulcu ve zurnacı güzel bir halk ezgisi çalar. Partinin seçmiş olduğu seçim çalışmalarındaki ezgileri seslendirir.
Seyirciler coşkuyla alkışlarlar… — “Kimliğimizden, dilimizden, kültürümüzden ve inancımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.” Davulcu:
- “Dan dan dan” davula vurarak onaylar.
- “Kültürümüzü ve kimliğimizi kabul etmeyenler, 20 yıldır verilen mücadele sonucu bunu kabul etmişlerdir.” Davul- zurna ekibi:
- “Olmaz olmaz bu iş, olamaz. Hiç yalvarma bu iş olamaz” şarkısını seslendirir. Kürsüden, başkan adayı, davulcuya bakar. Bu ezgi, bizim seçim parçamız değil der gibi bakar. Ama konuşmaya devam eder.
Ezgi bitince, davul:
- “Dan dan dan” Konuşmacı devam eder… —“Kültürümüzü, kabul ettiler. Bu mücadele böyle devam ederse, yakında bu toprakların adını da kabullenecekler.” der. Ancak davulcudan çıt çıkmaz. Alkışlar, zılgıtlar devam eder.
Kürsüden konuşmacı dayanamaz sorar.
- “Davulunu çalsana! Niye çalmıyorsun?” Davulcudan çıt çıkmaz. Davul –zurna susar.
Davulcu;
- “Siz ya tarih okumadınız, ya da bir şey bilmiyorsunuz. Bu topraklar, bin yıldır Türk toprağı. Bu yurt için atalarımız omuz omuza verdiler. Kader birliği ettiler, kardeş oldular.
Bey, siz ne diyorsunuz?
- ….”Ya, bu propaganda propaganda.” der ve tebessüm edip teselli etmeye çalışır…
New York'un büyük konser salonu dolu. Ünlü piyanist sahneye çıktı, piyano solosuna başladı.
Ön sırada oturan Temel seslendi:
- Filipu, hey Filipu!
Piyanist başını şöyle bir çevirip baktı, çalmaya devam etti.
Temel yine seslendi:
- Hey, Filipu!
Piyanist rahatsız olmuştu. Falso yapmamaya çabalıyor, duymamışlığa vuruyor, durmadan da terliyordu.
Konserin sonuna kadar Temel hep "Filipu, hey Filipu!" diye seslendi, piyanist de kanter içinde kaldı.
Konser sona erince Temel sahneye fırladı, piyanisti izleyip soyunma odasına girdi:
- Hey Filipu! Haçan sana kaç kez sesleneyrum, duymamışlığa getiriysun!
Piyanist, öfkeyle:
- Beni nereden tanaysun sen? dedi. Ben memleçetten çıkalu onyedi sene oldi. Adumi bile değiştirdum.
- Hemen tanimişumdur seni. Herkes oturmadan önce taburesini çeker, bizim memleçetten olanlar oturup piyanoyu önüne çekerler.
Adamın biri bara girmis..
Üç duble viski içtikten sonra barmene -"Ödeyecek param yok, Ama cebimde 25 santimlik bir piyanist var.
Sana istediğin herşeyi çalabilir.."
- "Hadi ordan sarhoş" demiş,barmen.
Adam elini cebine atmış.
Çıkarmış 25 santim boyunda bir piyanist.
Piyanosu da önünde.. Barmen şaşkın -"Türk marşı"diyebilmiş.
Bir döktürmüş 25 santimlik piyanist, Mozart'ı..-"Bu nasıl iş" demis barmen şaşkınlık içinde.
.-"Hurdalıkta bir lamba buldum,bin yıllık..
Parlatmak için ovarken içinden bir cin çıktı..
Bin yaşında. Çökmüş. Kulakları da zor duyuyor..
"Elini öbür cebine atmış, bir eski lamba çıkarmış.
Barmen'in önüne koymuş.-"Ovala ve dilek dile" diye..
Barmen ovalamış lambayı . Hakikaten bir ihtiyar, ayakta zor duran cin . Bir eli kulağında -"Haa.. Hii.." deyip duruyor..
- "Burada bu sigara dumanı ve içki kokuları arasında, iki ciğerim de perişan hale geldi..
Bana iki yeni ciğer" demis, barmen.. Hooop!..
Barın başında, pos bıyıkları , kocaman şapkaları, yeşil kırmızı kılıkları ile iki Yeniçeri.
- "Ama ben yeniçeri değil, yeni ciğer istemiştim" demiş barmen..
- "Ya ben 25 santimlik piyanist mi istedim sanırsın!.."