Sürekli burçların iyi yönleri dile getirilir ve herkes “aa sanki beni anlatıyor” tarzında tepkiler verir. “Allah aşkına bu burçların hiç kötü yanı yok mu?” diyenlerdenseniz bu yazı imdadınıza yetişti… Burçların iyi yanlarını üstlenenler bu yazıdaki burç özelliklerini okuduklarında ne düşünecekler acaba?
· KOÇ- Sana kalsa dünyada herkes aptal bir sen akıllı değil mi! Millete öğütler verir ukalalık taslar, önüne yemek koysan beğenmez… Allah düşmanların başına vermesin…
· BOĞA- Sen ayrı bir panel konususun… Kafayı iş yapmakla bozmuş sanki dünyayı bu kurtaracak…. İnatçı mı inatçı, dik kafalı… komünistsin sen yaa!
· İKİZLER- Sen hızlı ve pratik düşünebiliyorsun, ama insanlar seni bunun için değil bisexuel olduğun için seviyorlar.. Kendinden çok şey verip karşıdakinden az şey bekliyorsun yani salaksın… ayrıca çoğu şizofrenin de ikizler burcundan çıktığı söyleniyor, bilgine…
· YENGEÇ- Sen sempatik ve başkalarının problemleriyle ilgilenir görünmeye çalışan son derece yapmacık birisin, ama biz bu sahte şirinlik numaralarını yemeyiz… Bu arada akıl hastanelerindekilerin %90´ının yengeç burcu olduğu söyleniyor! Haberin olsun!
· ASLAN- Sen kendini dünyanın zirvesindeki kusursuz insan sanmaya devam et, ohoooo millet senle ne dalga geçiyor haberin yok… Eleştiriye hiç gelemeyen, kendini beğenmiş zavallı aslan parçası, sen kendini bir odaya kapat ve hayatının geri kalanını aynada oranı buranı seyrederek geçir bakalım….
· BAŞAK- Sen pek aklı başında otoriter biri olduğun için dağınıklığı pek sevmezsin değil mi? Ama senin her tarafı didik didik kontrol etme huyundan millete fenalık geldi! Amma soğuk, ruhsuz tipsin yaa sen…
· TERAZİ- Sen sanatçı ruhlu olduğun için apayrı saçma salak bir boyutta yaşıyorsun… Böyle aklı bir karış havada gezen adamın iş bulması da pek muhtemel değil, ömrünün sonuna kadar aylak aylak gezersin, sonunda da her büyük sanatçı gibi "kimse beni anlamadı" diye çıldırırsın yarım aklın da gider.
· AKREP- Sen hele sen! Berbatların içinde en berbat olan! İçten pazarlıklı, kıskanç, ahlak anlayışı sıfır! Çoğu Akrep´in eninde sonunda korkunç bir cinayete kurban gittiğini duymuş muydun?
· YAY- Sen her şeyin iyi tarafını gören şen şakrak bir tipsin, kendini buna alıştırmışsın ne de olsa yeteneksizliğini ve şanssızlığını başka türlü örtemezsin değil mi? Çoğu Yay burcu zaten alkoliktir. Seni adam yerine koyup bu kadar yazanda kabahat…
· OĞLAK- Sen tutucu ve risk almaktan kaçan birisin. Böyle biri dünyada ne diye yer işgal eder ki! Şöyle bir etrafına bak bakalım hangi kayda değer insanın Oğlak burcundan çıktığı görülmüş?
· KOVA- Sen güya çok atak birisin ya, bir şeyi elde etmek için her türlü yalanı söylüyorsun, ama yalanı bile beceremiyorsun. Aynı hataları döne döne yapıyorsun çünkü kafasızsın. Ne sinirleniyorsun? Doğruları söyleyince kabahat oluyo di mi…
· BALIK- Senin maşallah hayal gücün pek gelişmiştir. Sürekli FBI´dan ya da CIA´den birilerinin peşinde olduğunu düşüne düşüne sonunda kafayı yiyeceksin. Ama sen en iyisi hayallerinle başbaşa kal, nasılsa arkadaşlarının arasında en ufak bir dikkat çeken tarafın yok, kendine güveni olmayan öyle sessiz sedasız bir tipsin işte.
Değişik ülkelerden gelmiş insanlar aynı masada birer kadeh şarap ısmarlarlar. Şaraplar gelince bakarlar ki, her birinin kadehinde birer karasinek vardır. Acaba kim nasıl tepki verecek?
İşte bu sorunun cevabı :
· İsveçli, aynı kadehte yeni şarap getirilmesini ister.
· İngiliz, yeni kadehte yeni şarap getirilmesini ister.
· Finlandiyalı, sineği kadehten alır ve şarabı içer.
· Rus, şarabı sinekle içer.
· Çinli, sineği yer fakat şarabı içmez.
· İsrailli, sineği yakalar ve Çinliye satar.
· Yunanlı, şarabın üçte ikisini içer ve yeni şarap ister.
· Norveçli, sineği yakalar ve yem olarak kullanmak üzere balığa çıkar.
· İrlandalı, sineği ezerek şaraba karıştırır ve İngiliz´e ikram eder.
· İskoç, farkında olmadan şarabı sinekle içer, sinek boğazına takılınca; ´Allah kahretsin şimdi içtiğimi kusacağım!´ der.
· Amerikalı, lokantaya tazminat davası açar ve 65 milyon dolar tazminat talep eder.
· Türkleri masada temsil etmekte olan Temel ise yandaki eczaneden bir sinek ilacı almaya gider.
Çok zengin adam çok lüks bir restauranta gider garsona siparis olarak kırmızı et, beyaz şarap ve salata istiyorum der. Tam o sırada çok güzel bir kadın gelir ve adamın ön masasına oturur ve adamın verdiği siparişin aynısından ısmarlar. Adam yemeği yedikten sonra hesabı ister. 75 milyon hesap gelir. Adam 25 milyon da bahsis olarak toplam 100 milyon bırakır. Aynı hesap kadına da gelmiştir. Fakat kadın 75 milyon bahşiş bırakır. Bunu gören adam kadına yanaşır, -'Hanımefendi, afedersiniz bir şey sormak istiyorum. Benim fabrikalarımın sayısını, paramın hesabını bilemezken 25 milyon bahşiş bırakıyorum. Siz kim oluyorsunuz da 75 milyon bahşiş bırakabiliyorsunuz ?' Kadın adama gülümser ve, -'Benim bankalarım var...' der. Adam, -'Öylemi, ben bütün banka sahiplerini ve müdürlerini tanırım, ama sizi hatırlayamadım' der. Kadın tekrarlar, -'Benim bankalarım var ,bakın size anlatayım', Kadın dudaklarını okşayarak :
- 'Bunlar var ya bunlar, Şekerbank...' Ellerini göğüslerine koyarak :
- 'Bunlar Pamukbank' Elini eteğinin önüne tutarak:
- 'Burası İş Bankası', der Adam, Ya bu bankalar iflas ederse, diye sorar. Kadın :
- 'Arkada Garanti Bankası var..'
Unkapanı Araplar Camii karşısında, bir dükkanda nalıncılık yapan Nalıncı Baba (Memi Dede) öldüğü gece Sultan III. Murad‘ın rüyasına girer ve şöyle seslenir:
- "Cenaze namazımı Fatih Camii’nde kılmaya hazırlan. Beni evimde toprağa ver. Üzerime bir türbe, yanıma bir tekke ve bir çeşme yaptır. Dünyadan elli sene su içtim."
Sultan III. Murad Han yukarıda bahsedilen rüyayı gördüğü günün sabahı, bir anlam veremediği bu rüya dolayısıyla tuhaf bir hal içindedir. Vezir-i âzam Siyavuş Paşa padişahın bu halini görünce merak eder ve sorar:
- "Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?"
Padişah:
- "Akşam garip bir rüya gördüm." der.
Vezir:
- "Hayırdır inşallah efendim!"
Sultan Murad Han:
- "Hayır mı, şer mi öğreneceğiz inşallah!"
Vezir:
- "Nasıl yani?" diye sorar.
Padişah vezire:
- "Hazırlan, dışarı çıkıyoruz."
Tebdil-i kıyafet ederek iki molla kılığında çıkarlar yola. Sultan Murad hâlâ gördüğü rüyanın tesirindedir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa’ya, Zeyrek’ten aşağıya inip Unkapanı civarında durur. Etrafına dikkatle bakınır.
İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Tebdil-i kıyafet içindeki Padişah çaktırmadan oradakilere sorar:
- "Kimdir bu yerde yatan?"
Ahali:
- "Aman hocam hiç bulaşma, ayyaşın sefilin biri işte!"
Padişah:
- "Nereden biliyorsunuz öyle olduğunu?"
Ahaliden biri atılır:
- "Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuzdu."
Bir başkası ayrıntıya girer:
- "Biliyor musunuz, aslında iyi sanatkardı. Nalının (ayakkabının) hasını yapardı. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhşa harcardı. Hem şişe şişe şarap taşırdı evine hem de nerede namlı, mimli kadın varsa takardı peşine ve evine götürürdü."
Ahali içinde yaşlı biri oldukça öfkelidir ve söze karışır:
- "İsterseniz komşulara sorun bakalım, onu bir cemaatte gören olmuş mu?"
Bunları anlattıktan sonra mahalleli döner ardını çekip gider. Bizim tebdil-i kıyafet mollalar kalırlar cenazenin başında tek başına.
Tam vezir de gitmeye hazırlanıyordur ki, Sultan Murad onun yolunu keser:
- "Dur vezir nereye?"
Vezir Siyavuş Paşa:
- "Bu adamdan uzak durmak istersiniz diye düşündüm Sultanım."
Padişah:
- "Hayır olmaz öyle şey! Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem. Ama biz gidemeyiz, rüyamın bir hikmeti olmalı. Hem şöyle veya böyle halkımızdır. Defin işini tamamlamak gerek." der.
Veziri:
- "İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden." der.
Padişah vezirine itiraz eder:
- "Olmaz vezir, rüyadaki hikmeti çözemedik daha."
Vezir:
- "Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?" diye sorar.
Padişah:
- "Mollalığa devam edeceğiz. Cenazeyi kaldırmalıyız." der.
Vezir şaşkınlık içinde:
- "Aman efendim, nasıl kaldırırız?" diye sorar.
Padişah:
- "Basbayağı kaldırırız işte!" diye çıkışır.
Vezir bunun çok zor olacağı konusunda Sultan Murad’ı ikna etmeye çalışır:
- "Yapmayın, etmeyin Sultanım, bunun yıkanması, paklanması var. Kefenlenmesi, gömülmesi falan..."
Padişah vezirin sözünü keser ve:
- "Merak etme, ben hallederim hepsini." der.
Vezir bakar ki Padişah kararlı:
- "Şurada bir mahalle mescidi var ama, bilmem ki?" der.
Padişah:
- "Fatih Camii’nde kılacağız namazını.” der.
Çünkü rüyasında böyle denmiştir kendisine. Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur. Kefen, tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa. Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar. Naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında. Yüzü sarhoşlara benzemez. Hem manalı bir tebessüm okunur dudaklarında. Sultan Murad’ın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de tabii ki.
Böylece meçhul ayakkabıcıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar, namazını kılarlar. Sıra gelir defin işlemine.
Vezir sorar:
- "Sultanım, nereye defnedeceğiz?"
Padişah:
- "Evinin bahçesine. Sen bir koşu gidip adresini araştır, öğren gel." der.
Vezir sorar soruşturur ve evin adresi öğrenilir. Cenazeyi yüklenip giderler. Eskimiş küçük bir ahşap evin kapısını çalarlar. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Kadına kocasının öldüğünü alıştırarak haber verirler. Kadın sanki bu vefatı bekler gibidir. Ama yine de gözyaşlarını tutamaz.
Neden sonra Padişaha:
- "Hakkını helal et evladım. Belli ki çok yorulmuşsun." der.
Padişah:
- "Helal olsun. Ama bahçenizde bu cenazeyi defnedecek yer var mı?" diye sorar.
Yaşlı kadın:
- "Evet, bizim bey mezarını kazıp hazırlamıştı. 'Beni buraya defnetsinler hanım' demişti."
Bunun üzerine Padişah ve veziri cenazeyi bahçede kazılan yere defnederler. Defin işlemi bitince Padişah yaşlı kadına:
- "Bana biraz rahmetliden söz eder misiniz?" der.
Yaşlı kadın tabii dercesine hüzünle sallar başını ve anlatmaya başlar:
- "Evladım, rahmetli bizim efendi bir alemdi, vesselam. Akşamlara kadar ayakkabı yapardı. Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip helaya dökerdi."
Padişah:
- "Niye?" diye sorar.
Yaşlı kadın:
- "Müslümanlar içmesin diye."
Padişah şaşkınlık içinde:
- "Hayret!" der.
Yaşlı kadın devam eder.
- "A oğul bu da bir şey mi? Başka tuhaf şeyler de yapardı."
Padişah merakla:
- "Ne gibi?" diye sorar.
Yaşlı kadın:
- "Nerede malûm kadınlardan bulsa, hemen ücretlerini öder, eve getirirdi. 'Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? aldım. Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek.' deyip, bana da onlara dinimizin gereklerini anlatmamı tembih eder ve evden çekip giderdi. Sabaha kadar o kadınlara dinimizin vecibelerini anlatırdım."
Sultan Murad Han iyice şaşkınlık içinde kalmıştır.
- "Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki." diye söylenir.
Yaşlı kadın:
- "Evladım, milletin ne sandığı umurunda değildi ki onun. Zaten namazı da mahalleliyle kılmaz, uzak mescitlere giderdi. 'Öyle bir imamın arkasında durmalı, ki Tekbir alırken Kâbe’yi görmeli' derdi."
Sultan Murad Han rüyasının hikmetini yavaş yavaş anlamaya başlamıştır. Ama yaşlı kadının sözünü kesmez.
Kadın devam eder:
- "Hatta bir gün ona;
- "Bana bakasın efendi! Sen böyle yapıyorsun ama dedikodular aldı başını gidiyor. Komşular kötü belleyecek seni, inan cenazen kalacak ortada" demiştim.
O da:
- "Merak etme hanım, kimseye zahmet vermeyiz. Mezarımı bahçeye kazdım, oraya defnedersiniz." demişti.
Ben de ona;
- "İyi de seni kim yıkasın, namazını kim kılsın, kim kaldırıp gömsün?" dedim."
Padişah konuşmanın burasında çok heyecanlanır ve sorar:
- "Peki o ne dedi?"
Yaşlı kadın:
- "A oğul, dedim ya bizim bey bir tuhaftı. Önce uzun uzun güldü, sonra da dedi ki;
- "Allah büyüktür hatun, padişahın işi ne? Padişah ne güne duruyor?"
Bir yolcu gemisi, kaza sonucu paramparça olmuş. Yolculardan kurtulan tek adam, zar zor yüzerek bir ıssız adaya çıkmış. Adada bol bol yiyecek ve su olmasına rağmen, adamın oyalanacak hiçbir şeyi yokmuş. O yüzden adam, sürekli değişik fanteziler kurup, kendini tatmin ederek vakit geçiriyormuş. Bu şekilde haftalar geçmiş. Artık fanteziler de, adamı kesmez hale gelmiş. Adam artık ereksiyon olamıyormuş. Zavallı, gün geçtikçe, hem sıkıntıdan patlıyor, hem de artık erkekliğimi hissetmiyorum diye kıvranıyormuş. Bir gün adam, kumsalda otururken birden:
- "Aman Allah'ım, bir gemi geçiyor." diye bağırmış.
Adam, koşmuş ve hemen bir ateş yakmış. Ardandan:
- "Nihayet. Bu lüks yolcu gemisi beni buradan alacak. Gemiye çıkar çıkmaz, önce uzun uzun, sıcak bir banyo yaparım, sonra bana verecekleri kıyafetleri giyerim, gemide güzel fıstıklar da vardır, bir tanesini ayarlarım, yemeğe davet ederim, bütün gece şarap içer, dans ederiz, sonra benim kamarama gideriz, sonra öpüşmeye başlarız, onu yavaş yavaş soyarım, veeeeeee." derken adam birden sertleştiğini farketmiş. Elini boxer'ından içeri sokmuş ve kahkahayı basmış:
- " Hahahahaaaaaa. Kandırdım. Gemi falan yoktuuuu. Kandırdıııım."
İngiliz, Fransız ve Türk üç fare, barda oturup birbirlerine hava atıyorlarmış.
İngiliz, bir bardak viski istemiş, bir dikişte içmiş ve:
- "Bir fare kapanı gördüğümde, altına yatıp ayağımın ucu ile basıyorum. Kapan kapandıktan sonra, peyniri alıp gidiyorum." demiş.
Fransız, iki kadeh burbon istemiş, hepsini bir dikişte bitirdikten sonra:
- "Fare zehri gördüğüm zaman, mümkün olduğunca topluyorum, evde ezip onu toz haline getirip sabah kahvemin içine atıyorum ki kafa yapsın diye." demiş.
Bunlar Türk fareye dönmüşler, birasını bitirdikten sonra Türk fare demiş:
- "Sizlerle uğraşamayacağım, şimdi eve gidip kediyi becermem lazım."
Adam barda oturuyormuş. Önünde bir türlü içemediği içki bardağı varmış ve suratı asıkmış. O sırada barın kapısı açılmış. İri yarı, külhanbeyi tavırlı biri, bara girmiş ve hiç soru sormadan adamın önündeki içki kadehini alıp başına dikmiş.
Elinin tersiyle ağzını kuruladıktan sonra:
- "Ne o, neden böyle surat asıyorsun, gemilerin mi battı?" diye sormuş.
O da başlamış anlatmaya:
- "Sorma, ben çok talihsiz bir adamım. Sabah karımla kavga ettik, beni evden kovdu. O sinirle işe geç kaldım. Patronum zaten bahane arayıp duruyordu, beni işten attı. İşten çıktım, yolda yürürken araba çarptı. Eve gideyim, belki karımla barışırız dedim. Eve gittim ve karımı başka birisiyle yakaladım.
Bu kadarı da artık fazla deyip, kendimi öldürmeye karar verdim. Tabanca tutukluk yaptı. İple asmaya kalktım ip koptu. Doğal gazla öleyim dedim, faturayı ödemediğim için gaz kesikti. Eczaneden fare zehri aldım, buraya geldim, içki bardağıma koydum. Onu da geldin sen içtin."