Değişik meslekten insanların Fil avına çıktığını düşünün. Sonuçlar aşağıdaki gibi olacaktır tahminen.
MATEMATİKÇİLER Matematikçiler fil avlamak için Afrikaya giderler; fil olmayan herşeyi dışarı atıp geri ne kalırsa, onu avlarlar.
DENEYİMLİ MATEMATİKÇİLER Bir önceki adımdaki işlemi yapmadan önce, en az bir filin bulunduğunu ispat ederler.
MATEMATİK PROFESÖRLERİ En az bir filin bulunduğunu ispat ederler; ve onun bulunup yakalanma işini yüksek lisans öğrencilerine ödev olarak verirler.
BİLGİSAYAR MÜHENDİSLERİ 1. Afrika ya giт.
2. Ümit Burnundan başla 3. Düzenli bir şekilde tüm kıtayı doğudan batıya tarayarak kuzeye doğru ilerle.
4. Her tarama adımında;
4a. Görülen tüm hayvanları yakala 4b. Her yakalanan hayvanı bilinen bir fille karşılaştır.
4c. Bulunca dur.
DENEYİMLİ BİLGİSAYAR MÜHENDİSLERİ Yukarıdaki algoritmanın durmasını garantilemek için Kahire civarına önceden bir fil yerleştirirler.
ASSEMBLY DİLİ PROGRAMCILARI Bu algoritmayı, ellerinin ve dizlerinin üzerinde emekleyerek izlemeyi tercih ederler.
DONANIM MÜHENDİSLERİ Afrika ya gidip, rengi gri olan hayvanları rastgele yakalamaya başlarlar. Ağırlığı, daha önceden bilinen bir filinkinden yüzde on beş fazla veya az bir hayvana rastlayında dururlar.
EKONOMİSTLER Bu meslek grubundakiler fil avlamazlar; ancak yeterli ücret ödendiği takdirde, fillerin kendi kendilerini avlayacağını düşünürler.
İSTATİSTİKÇİLER Peşpeşe N kez rastladıkları hayvana FİL adını verip, onu avlarlar.
MÜŞAVİRLER Fil avlamazlar. Aslında hiç bir şey avlamazlar; Ama, fil avlamak isteyen insanlara saat ücreti karşılığında tavsiyede bulunurlar.
YÖNEYLEM ARAŞTIRMACILAR Avcının şapkasının büyüklüğü ile kullanılan mermilerin renginin fil avlama stratejileri üzerindeki etkisini araştırırlar. Tek istedikleri, birilerinin kendilerine fil adı verilen nesneyi tanımlamasıdır.
POLİTİKACILAR Fil avlamazlar; sadece sizin avladığınız fili kendi seçmenleriyle paylaşırlar.
AVUKATLAR Fil avlamazlar. Sadece fil sürüsünü izleyerek, sürünün ardında bıraktığı gübrenin mülkiyetinin kime ait olduğunu tartışırlar.
ÜST DÜZEY YÖNETİCİLER Geniş kapsamlı fil avlama stratejileri oluştururlar; ancak bu çalışmaları sırasında fillerin; tarla farelerine benzeyen, sadece sesleri biraz daha kalın olan yaratıklar olduğunu kabul ederler.
KALİTE KONTROL DENETÇİLERİ Fillerle ilgilenmeyip, avcıların jipe eşyalarını yüklerken yaptıkları hatalarla uğraşırlar.
SATIŞ TEMSİLCİLERİ Fil avlamazlar. Tüm zamanlarını yakalamadıkları filleri satmaya çalışarak ve sezon açılmadan 2 gün önce malı teslim edeceklerini iddia ederek geçirirler..
BİLGİSAYAR YAZILIMI SATICILARI Yakaladıkları ilk hayvanı sevkedip, fil faturası keserler.
BİLGİSAYAR DONANIMI SATICILARI Tavşan yakalayıp; bunları griye boyayıp Masa Üstü Fil diye satarlar.
Sevgili eşime, 7 senelik evliliğimizde sana iyi bir eş olmaya çalıştım ve zannedersem de oldum, ama hiçbir zaman senden bunun karşılığını görmedim.
Hele şu son iki hafta benim için bir cehennemden farksızdı. Bugün Patronun beni arayıp senin bugün işten ayrıldığını söylediğinde bu artık bardağı taşıran son damla olmuştu. Geçen hafta eve geldiğinde, ne saçlarımdaki değişikliğin ne de senin en sevdiğin yemeği pişirdiğimin farkına bile varmadın, hatta senin için kendime yeni aldığım geceliği bile giydiğimi farketmedin. Ama sen ne yaptın? eve geldin, iki dakika içinde yemeği mideye indirdin,televizyonda maç seyrettin ve gidip yattın. Artık ne bana beni sevdiğini söylüyorsun ne de bana dokunuyorsun, hiç ama hiçbir şey yapmıyorsun. Sen ya beni aldatıyorsun ya da beni artık eskisi gibi sevmiyorsun.
Işte bu yüzden artık seni TERKEDİYORUM.
Not:
Lütfen beni aramaya kalkma, ERKEK KARDEŞİNLE beraberim ve sana hayatında mutluluklar dilerim.!!!!
- _________________________________ Sevgili eski Karıma, inan yazdığın bu mektuptan başka, hiç ama hiçbir şey beni bu kadar sevindirmezdi.
Evet doğru, 7 Yıldır evliydik, ama iyi bir eş olmak dışında, bana her şeyi yaptın.
Tamam çok fazla Spor programları seyrediyordum, çünkü senin dırdırlarını ancak bu şekilde biraz olsun duymamazlıktan geliyordum, ama bu bile fayda etmiyordu.
Tabiki geçen hafta saçlarını neredeyse tamamen kestirip tam bir erkeğe benzediğinin farkına varmıştım! tam aynı Erkeğe benzemişsin diyecektim ki,aklıma annemin bir sözü geldi;
EĞER AĞZINI GÜZEL BİR SÖZ SÖYLEMEK İÇİN AÇMIYACAKSAN, HİÇ AÇMA senin en sevdiğin yemeği yaptım derken galiba sen beni Kardeşimle karıştırmıştın, çünkü o yaptığın yemek benim hiç sevmediğim bir yemekti!!
Ben yatmaya giderken üzerinde yeni ve çok seksi bir gecelik vardı tamam,ama üzerinde hala Etiketi duruyordu, ve inşallah bu bir tesadüftür ama,geceliğin fiyatı 49.99 du ve o gün kardeşim benden tam 50£ borç almıstı?
Ama biliyormusun bütün bunlara rağmen ben seni hep sevmiştim, ve herşeyin birgün güzel olucağını, değişiceğini ve mutlu olucağımızı umuyordum.
İşten ayrılmamın sebebine gelince, o gün Lotto da tam 10 Milyon Euro kazandığımı öğrenmiştim, hemen Patrona çıkıp istifamı verdim ve ikimiz için Jamayka ya iki bilet aldım, ama eve geldiğimde sen bir mektup bırakıp gitmiştin.
Belki de bu olayların böyle gelişmesinin bir sebebi vardı ve böyle olması gerekiyordu.
Dilerim seçtiğin ve her zaman hayalını kurduğun bu hayatta mutlu olursun. Avukatımın dediğine göre bıraktığın bu mektuptan sonra, benden hiç bir Nafaka talep etmeye hakkın yokmuş!!! nerdeysen orda kal!!!
NOT: Bu seni ne kadar ilgilendirir bilmiyorum ama, adı Carl olan kardeşim bir zamanlar Carla idi… İmza:
O şimdi çok zengin ve KUŞLAR KADAR HÜR!!!!

* 1911'de Fransız terzi Franz Reichelt kendi buluşunu test etmeye karar verdi. Kendi yaptığı elbise şeklindeki paraşütle Eyfel kulesinden atladı. Ama paraşüt açılmadı.
* Avusturyalı Hans Steininger 1.4 metrelik sakalı ile meşhur olmuştu. 1567 yılında Steininger, kasabasında çıkan yangına yardıma giderken yanlışlıkla sakalına takılıp düşerek, boynu kırılarak ölmüştü.
* Amerika'da bir hayvanat bahçesinde görevli olan fil bakıcısı rutin temizliğini yaparken filin dışkısı altında kalarak can vermiştir.
* 8. yüzyılda yaşadığı düşünülen Çinli şair Li Po, Ay'ın, Yangtze Nehri'ndeki yansımasını kucaklamaya çalışırken boğularak ölmüştü.
* Hindistanlı beyzbol oyuncusu Ray Chapman bir beyzbol maçında atış sırasında öldü. 1920'de oynanan bir maçta kafasına beyzbol topu gelmesi yüzünden öldü.
* İsveç Kralı Adolf Frederick yemeği çok severdi ve bu yüzdende öldü. 1771 de 61 yaşında bir sofrada etler, ıstakozlar, çorbalar, tütsülenmiş etler, şampanya ve en sevdiği tatlıdan 14 tane yedikten sonra ölmüştü.
* Sivil savaştan sonra politikacı Clement Vallandigham çok başarılı bir avukat olarak tanınmıştı. 1871 Thomas McGehan 'in mahkemede savunmasını yaparken jüriye tabancanın pozisyonunu göstermek isterken kaza ile kendisini vurdu. Teorisi doğruydu ve müvekkili suçsuzdu ama bunu ispatlamak için yaptığı gösteride yaşamını yitirdi.
* Allan Pinkerton (1819-1884) meşhur Pinkerton detektif ajansını yaratan kişiydi. Suç tahlil teknikleri konusunda çok önemli çalışmaları vardı. Böyle bir araştırma sırasında kaptığı enfeksiyon yüzünden yürürken öldü.
* 2 Şubat 1959'da Rusya'nın Ural Dağları'nda yaşanan olay, ülkenin en ünlü çözülememiş gizemi oldu. 28 Ocak' ta Ural Politeknik Enstitüsü'nden on öğrenci kış yürüyüşü ve kısa süreli kamp için yola çıktı. Bir öğrenci kendini kötü hissedince dağda uygun bir bölgede kendini toparlayabilmek için kaldı. Diğer dokuzu ise ormanda bulundu. Terk ettikleri çadırları içeriden yırtılmış bir şekilde bulundu. İlk iki ceset ormanın içinde yalınayak ve sadece iç çamaşırları ile, sonraki üç ceset ise benzer bir durumda yakın bir yerde bulundu. Bundan iki ay sonra ise, son kurbanlar 75 metre uzaklıkta kar altında gömülü bulundu. Dört öğrencide büyük iç yaralanmalar, kırık kaburgalar ve ezilmiş kafatasları vardı. Birinin dili yoktu. Gerçek şu ki müfettişler saldırıya benzer herhangi bir bulgu bulamadı. Son dört kurbanın da başkalarına ait olduğu düşünülen ve radyasyon içeren kıyafet giydikleri belirtildi. Çığ, uzaylılar ve askeri test ölüm olaylarıyla ilgili olarak ortaya atılan teorilerden birkaçı.
* 1998'de bir Fransız oldukça karmaşık bir intihar girişiminde bulundu. Bir deniz kıyısında yüksek bir yamacın tepesine çıkıp boynuna bir ip bağladı, ipi de büyük bir kayaya bağladı. Sonra zehir içti ve kendini ateşe verdi. Uçurumdan atlarken de tabancayla kafasına ateş etti! Ama devamı daha ilginç. Çünkü kurşun onu ıskalayıp ipi kesti, böylece adam suya düştüğünde asılı kalmadı. Soğuk su yanan elbiselerini söndürmekle kalmadı aynı zamanda onu şoka sokarak yuttuğu zehri kusmasını sağladı. Sudan bir balıkçı tarafından çıkarılıp hastaneye götürülen adam orada hipotermi (vücut ısısının aşırı düşmesi)den dolayı öldü.
* Meşhur viski tadımcısı Jack Daniel 1911 de bir sabah iş yerine erken geldi. Kasasını açmak istedi fakat şifreyi hatırlayamadı. Kızgınlıkla kasaya tekme attı ve ayak başparmağı yaralandı. Buradan kaptığı enfeksiyonla da öldü.
* Bobby Leach Niagara şelalelerinden bir fıçı içinde atlayan dünyadaki ikinci kişi. Bu atlayıştan başka ölüme meydan okuyan başka girişimleri de bulunuyor. Bu kadar cesur birisinin ölümü ise oldukça ironik. Leach, bir gün bir Yeni Zelanda sokağında yürürken bir portakal kabuğuna basınca kayarak düştü ve bacağını kırdı. Öylesine kötü bir kırıktı ki bacağın kesilmesi gerekiyordu. Cesur adam bir süre sonra kırıkta oluşan hastalıklar yüzünden öldü.
* I. Dünya Savaşı sırasında alınan yenilgilerle beraber Çarlık rejiminin içine girdiği kriz derinleşir. Sarayda önemli bir etkiye sahip olan Rasputin, Çariçe Alexandra Fyodorovna aracılığıyla devlet ve ordu yönetimine karışır, uzmanların önerilerinin aksine kararlar alınmasına yol açar. Zamanla rejimdeki başarısızlıkların nedeni olarak görülür. II. Nikolay' ında sırdaşı olması, kimi çevrelerce Alman yanlısı ve vatan haini olarak damgalanır. Monarşinin devamını isteyenler arasında Rasputin'in ortadan kaldırılmasıyla beraber yönetimin düzeleceğine inananlar suikast planlamaya girişir. Suikastçilerin önde gelen ismi Prens Feliks Yusupov'dur. Sarayda verilen bir yemek davetinde Rasputin'e zehir verilir. Pastalara ve kadehine siyanürün tozlaşmış hali konulur fakat Rasputin pastaları yemesine rağmen zehirlenmeyince silahla vurulur ve öldü zannedilir; ancak Rasputin ayağa kalkarak Prens'in yakasına yapışır. Sonrasında ise bahçeye kaçarken zorlukla bir kez daha vurularak karların üzerine düşer. Buzlu bir nehire atılan Rasputin, köprüden 140 metre uzakta ölü olarak bulunduğunda otopsi yapılır. Yapılan otopsi raporuna göre Rasputin kurşunlardan değil ciğerine dolan sudan, yani boğularak ölmüştür.
* "Modern dansın annesi" sayılan Isadora Duncan eşarp takmayı çok severdi. New York Times gazetesinde yazılan bir yazıda anlatıldığı şekliyle 1927 de çok hızlı bir otomobille giderken güçlü bir ipekten yapılan eşarbı rüzgar yüzünden direksiyona dolaştı. Korkunç bir güçle boğazını sıkan eşarbını viyolonselcisi ve kuaförü çıkartmaya çalışsalar da başarılı olamadılar. Araba durduktan sonra hemen ilk yardım yapılmasına rağmen bayan Duncan'ı kurtaramadılar.
* Homer ve Langley Collyer obsesyon derecesinde biriktirme hastalarıydılar. İki kardeş gazete ve bir sürü şeyi evlerinde biriktiriyorlardı. Evin koridorları, odaları, her yeri bunlarla doluydu. 1947'de evlerinde öldüler. Evlerinden 100 ton çöp çıktı. Kardeşler evde birbirlerinden 15 metre uzaklıkta bulunmuşlardı. Beslenebilmek için gazetelerin arasında tünel yapıp öyle hareket ediyorlardı.
* Jerome Irving Rodale sağlıklı yiyecek konusunda bir uzmandı. Organik tarımda bir öncüydü. Organik tarım ve bahçecilik konusunda bir dergi ve gazete çıkarıyordu. Büyük bir övünçle en az 100 yaşına yaşayacağını söylerdi. Rodale 1971'de Diск Cavett Show'da bir röportaj sırasında kalp krizi geçirip öldü. Show sırasında uyuduğunu sanan sunucu hatta şaka yaparak sıkıldınız mı diye sormuştu. Öldüğünde 72 yaşındaydı. Bu röportaj hiç yayınlanmadı.
* Christine Chubbuck televizyonda intihar eden ilk ve tek haber spikeridir. 1974 de TV programının başlamasından 8 dakika sonra sunucu depresyona girip şunları söyler. "Kanalın 40 yılında polisin son haberlerini, son kanlı cinayetleri ve renkli yaşamları aktardık. Şimdi bir tanesini daha göreceksiniz.' dedikten sonra tabancasını çıkartıp başına dayadı ve ateşledi.
* Tuvalette ölüme birçok örnek verebiliriz. Ancak Elvis Presley (1935 - 1977) bunların en meşhuru. Rock 'n Roll kralı Graceland'da bir pansiyonda tuvalette oturur vaziyette ölü bulundu. Doktorların söylediğine göre kalp krizi geçirmişti. Öldüğünde çok şişmandı ve çok fazla uyuşturucu kullanıyordu.
* Robert Williams bir robot tarafından öldürülen ilk kişidir. 1979'da Williams Ford Motor da depoda malzeme katlarına tırmanırken birden bire robotun çalışmasıyla hızlıca kafasına çarpması sonucu öldü. İkinci ölüm 1981 de Kawasaki de gerçekleşti. Kenji Urada 37 yaşında bir mühendisti. Çalışırken kırılan robotun kolu aniden dönerek Urada'ya çarptı ve ölümüne neden oldu.
* Aktör Vic Morrow Alacakaranlık kuşağı dizisinin çekimleri sırasında sette öldü. Bir helikopter patlama sahnesinde fırlayan pervane aktörün kafasını kopartarak ölümüne neden oldu. İki çocuk aktörde bu sebepten öldüler. Bu olaylardan sonra Amerika'da film setlerindeki güvenlik şartları ve kanunlar çok ağır koşullar getirilerek yenilendi.
* 1982 de 27 yaşındaki David Grundman Kaktüs reklamları için çöl bitkilerine tabancasıyla atışlar yapıyordu. Fakat bir atışı sırasında kaktüsten fırlayan bir parça ona çarparak ölümüne sebep oldu. Günümüzde bir bitki yüzünden ölen tek kişi olarak biliniyor.
* Amerikalı oyun yazarı Tennessee Williams 1983'de otel odasında şişe kapağıyla boğulmuş olarak bulundu. Bulunduğunda çok sarhoş olduğu anlaşıldı.
* 1983 de Cankurtaranlar partisi kutlamalarında sezonun ilk boğulması yaşanmış. Parti sona erdiğinde 31 yaşındaki Jerome Moody rekreasyon bölümünün havuzunda ölü bulundu. Acıdır ki cankurtaranlar cankurtaranı kurtaramadılar.
* Diск Shawn (1924-1987) bir komedyendi. Sahnede bir showu sırasında geçirdiği kalp krizi sonunda öldü. Diск Shawn politikacılar ve onların seçim kampanyaları ile dalga geçen komedi programları yapıyordu. Bir gösteri sırasında şakalarını yaparken kalp krizi geçirip sahnede bayıldı. Eve götürülen komedyen öldü.
* İngiliz 'king Kong' lakaplı güreşçi Kirk 1987 de final maçında 'Belly-Splash' yaparken yani zıplayıp rakibinin üstüne düşme hareketini denerken kalp krizi geçirdi. Maçtan önce Kirk arkadaşına bir gün öleceğini ve bu ölümün ringde olmasını umut ettiğini söylemişti.
* 1991 yılında artist Christo ve Jeanne-Claude bir instalasyonlarında binlerce büyük şemsiye kullandılar. Bu şemsiyeler sarı ve mavi renklerdeydi. Bu büyük şemsiyeler 6 metre yüksekliğinde ve 8.7 metre genişliğindeydi. İki ay hazırlıktan sonra instalasyon sergilenmeye başlandı. Sergiyi gezen yaşlı bayan, çıkan bir rüzgar yüzünden üstüne düşen şemsiyenin altında kalarak öldü.
* 1991'de 57 yaşındaki Taylandlı kadın Yooket Paen çiftliğinde yürürken bir inek pisliğine basıp düştü. Düşerken tellere tutunmaya çalışırken elektrik çarpması sonucu öldü. Kısa bir süre sonra kardeşi 52 yaşındaki Yooket Pan komşusunu olay yerine göstermek için götürdü. Fakat ne şanssızlıktır ki o da aynı yerde inek pisliğine basıp aynı şekilde elektrik çarpması sonucu öldü.
* 1999'da 67 yaşındaki Betty Stobbs İngiltere'de motorunun arkasına bir koyun aldı. Fakat koyun çok açtı. Sahibin arkasında karnını doyurmak isterken dengeleri bozuldu ve 100 metreden düşerek öldüler.
* 2006 da Avustralyalı vahşi yaşam uzmanı ve TV programcısı Steve "Timsah avcısı" Irwin kalbine saplanan bir vatoz balığı iğnesi sonucu öldü.
* Mariesa Weber iki hafta ailesinden haber alamadı. Onları yatak odasında kitaplığın altında ölü buldu.
* Marko ve Roberto de Solisa adlı iki kardeş, birbirleriyle pek iyi geçinemiyorlardı. Roberto'nun sık sık kendisiyle alay etmesine dayanamayan Marko, kardeşini, kafasına sıktığı tek kurşunla öldürdü. Buraya dek her şey normal sayılabilir. Anormal olan, Marko ile Roberto'nun yapışık ikiz olması ve aynı dolaşım sistemini paylaşması. Roberto'nun ölümünden 5 dakika sonra, kan dolaşımının durması sonucu Marko da yaşamını yitirdi. Böylece işlediği cinayet, intihara dönüşmüş oldu.
* Kamboçya'da iki asker, patlamamış mayınla futbol oynamaya kalkınca mayın patladı ve yaşamlarını kaybettiler. Olayı ilginç kılan bir başka nokta, parçalanarak can veren iki askerin, Kamboçya ordusunun en iyi mayın uzmanları olmalarıydı.
* ABD'nin Alabama eyaletinde 25 yaşındaki bir asker, tükürme alışkanlığının kurbanı oldu. Pencerenin kenarına oturarak, tükürüğünü büyük bir tencere biçimindeki sokak lambasına isabet ettirmeye çalışan asker, dengesini kaybedip 11'inci kattan düştü.
* New Hempshere eyaletinde on yaşındaki bir çocuk, kolasını çiviyle açmaya çalışırken yaşamını yitirdi. Kolanın içindeki gaz basıncıyla fırlayan çivi, çocuğun boğazına saplandı ve çocuk yaşamını yitirdi.
* Japon bilim adamları, 1971 yılında bir tepelik araziyi yangın hortumları ile bol miktarda suladılar. Amaç, toprak kayması ve yağmur fırtınası efekti yaratmaktı. Tepenin aniden çökmesi ile 4 bilim adamı ve 11 izleyici kişi hayatını kaybetti. Sonuçta bilim adamı olsanız bile tedbirli olmak gereklidir.
* 1983 yılında San Diego'da bir kadın, bir alışveriş merkezinde hırsızlık yaparken polislerce yakalandı. Polislere eğer onu bırakmazlarsa nefesini tutacağını ve kendini öldüreceğini söyleyen kadın, ölünceye kadar nefesini tutarak hayatını kaybetti.
* Allan Pinkerton, 1884 yılında bir kaldırımda yürürken kayarak dilini ısırmıştı. Bu talihsiz ısırık daha sonra enfeksiyona dönüştü ve Pinkerton'ın hayatına maloldu.
* Danimarkalı astronom Tycho Brahe, 1601 yılında düzenlenen ve çok uzun süren bir ziyafette çişini tutmak zorunda kalmıştı. (Yemeğin ortasında kalkmak çok kaba bir hareket olarak yorumlanıyordu) Mesanesi gereğinden fazla dolan Brahe, bu sebeple ortaya çıkan enfeksiyon yüzünden hayatını kaybetmişti.
* Amerika'da 1995 yılında bir kola makinesinden bedava içecek almaya çalışan adam makineden fırlayan kutu kolanın kafasına isabet etmesi sonu hayatını kaybetti.
* Arjantin Buenos Aires'te gerçekleşen ölüm olayında karısını öldürmeye çalışan adam karısını, kaldıkları otelin 23. katında aşağıya atar. Kadın aşağı düşerken elektrik tellerine takılır. Karısının ölüp ölmediğinden emin olmak isteyen adam kendisini de aşağı atar, tellere tutunamaması sonucu yere çakılarak hayata veda eder.
* İtalya'da gerçekleşen bir ölüm olayında Pisa kentinde oturan Romollo Ribaldo isimli adam işsiz olduğu için intihar etmeye karar verir. 42 yaşındaki Romollo Ribaldo'ya eşi intihar etmemesi için dil döktü. İkna olan Romollo ağlamaya başladı ve elindeki silahı yere fırlattı ve kötü sürpriz! Yere düşen silah ateş aldı. Silahtan çıkan kurşun Romollo'nun eşine isabet etti ve kadın öldü.
* Khay Rahnajet isimli Iraklı bir terörist içinde bomba düzeneği olan bir paketi posta ile suikast adresine gönderdi. Paketin üzerinde yeteri kadar pul olmadığı için posta servisi paketi geri postalar. Paketi alan acemi terörist pakete bomba düzeneği kurduğunu unutarak paketi açar, bombanın patlaması sonu parçalanarak ölür.
* Eşine şaka yapmak isteyen Jake Fen isimli bir adam kendisini asmış süsü verir. Eve gelen eşi kocasının kendisini astığını görünce bayılır. Bu sırada kapıyı açık gören komşuları olan kadın içeri girer. Jake ve eşinin öldüğü zanneden kadın evi soymaya karar verir ve ne varsa toplar. Evden topladıkları ile dışarı çıkmak üzere olan kadına Jake tekme atar. Kadın cesedin canlandığını zannederek korkudan ölür.
* New York'un işlek caddelerinin birinde bir otomobil yürüyen bir yaya hafifçe çarptı. Yaya tam yerden kalkacağı sırada yoldan geçen birisi kalkmazsa sigortadan yüklü miktarda para alabileceğini söyler. Yayada yola tekrar yatar. Otomobil sürücüsü ise yayanın yerden kalktığını düşünerek gaza basar ve yaya otomobilin altında ezilerek can verir.
* Mısır'da bir çiftçilik yapan bir adam tavuklarından birinin Nil nehrine düştüğünü farkeder ve tavuğunu kurtarmak için nehre atlar. Fakat girdaba yakalanınca kıyıya dönemez ve yardım ister. Adamın yardımına yetişen oğlu başarılı olmaz ve o da girdaba kapılır. Baba oğul kurtarılmak için yardım istemeye başlarlar. Adamın karısı kızları ve diğer oğlu yardım etmek isterler fakat onlarda başarılı olmazlar. 6 kişilik aile boğularak can verir fakat tavuk kurtulur.
* Hampshire'dan Michael Toye yakın bir dostuna beyaz ispirtonun yanıcı bir madde olduğunu kanıtlamak için kendini bir bagajın içine hapsederek üstüne beyaz ispirto döktü. Şaşkın adamın bedeni bir anda alev alınca yanarak can verdi.
* Gökyüzü dalışı yapan tecrübeli hava akrobatı Ivan McGuire 1988 yılında Kuzey Carolina'da 3 bin metreden yapacağı atlayışı görüntülemek için harekete geçti. 3 bin metre yükseklikten kendini boşluğa bırakan McGuire. Kamerasını unutmamıştı ama maalesef paraşütünü unutmuştu. Doğal olarak yere çakılarak öldü.
* Kurutma makinesinin azizliğine uğrayan Ray Washbrook makinenin içine sıkışmış pamukları temizlemek için sanayi tipi kurutma makinesinin içine girdi. Yaklaşık 20 dakika 110 derece ısıda dönen zavallı adam hemen oracıkta can verdi.
* 50 yaşındaki Alex Mitchell, BBC'de yayınlanan komedi dizisine gülerken kalp krizi geçirerek öldü. 'Gülmekten öldü' deyiminin karşılığını tam olarak sergileyen Mitchell, 'Goodies' dizisinin kurbanı oldu.
* 59 yaşındaki Kaliforniyalı, havuzun drenaj borusuna kapılınca canından oldu. Havuzun boşaltım kanalındaki 300 lbs’lik çekim gücüyle bir anda neye uğradığını şaşıran talihsiz adamın ince bağırsakları dışarı fırlamış bile olabilir.
* Henri M’Bongo isimli tavuk hırsızı Kamerun’daki bir vukuatında çaldığı tavukları çiğ çiğ yemesi için zorlandı. Tavukların tüyünden ve kemiklerinden dolayı boğulan hırsız çiğ tavuktan öldü.
* Fransa’da cenaze görevlisi olan Marc Bourjade, tabutların tepesine düşmesiyle can verdi. 1982 yılında gerçekleşen olay sonrasında Bourjade’ın ölü bedeni de üzerine düşen tabutlardan birine konarak toprağa verildi.
* Hampshire’da kronik horlama sorunu yaşayan Mark Gleeson, bu kronik rahatsızlığından kurtulmak için bir gece kadın pedlerini burnuna tıkadı. Gleeson uykusunda boğularak öldü.
* Belçika’da bir hava gücü, Sudan’da yiyecek yardımı yaptığı sırada yiyecek kasalarını üç Sudanlı’nın üzerine düşürerek, 3 adamın ölmesine neden oldu. İyilik için yapılan girişim ölümle sonuçlandı.
* İran’da araba içindeki iki adam havada uçan kartalın azizliğine uğradı. Gagasındaki kobra yılanı bir anda düşünce olanlar oldu. Aracın içine düşen kobra tarafında ısırılan adamlar kartalın kurbanı oldu.
TÜRKİYE'NİN EN İLGİNÇ ÖLÜMLERİ * Erzurum'da rahatlatır düşüncesiyle müşterisine masaj yapan berber adamın boynunu aniden sağa sola çevirirken boynunu kırar ve adam oracıkta hayatını kaybeder.
* Bir işçi 600 tonluk press makinesinin arasından emeklemek suretiyle geçerek, ucundaki 2450 santigratlık fırında sigarasını yakmaya çalıştı. Mekanı Cennet olsun.
* Kurtarmaya gelen ambulans yerde yatan yaralının suratına park etti. Yaralının toprağı bol olsun.
* Midesine kaçan sineği öldürmek amacıyla ağzına sinek ilacı sıktı. Allah kalanlara akıl fikir versin.
* Adam, yolda mutlu mesut yürürken kafasına balkon düştü. Toprağı bol olsun, iyi adamdı.
* Adam, para çekmek amacıyla girdiği bankamatik gişesinde elektrik çarpması sonucu öldü.
* Nüfus sayımı nedeniyle bom boş olan otoyolda bir sayım görevlisi bariyerlere çarptı ve vefat etti.
* Kafasında mermer kırdırmaya çalışan medyatik bir karateci, travma sonucu öldü.
* Bir arabaya 11 kişi binip viyaduğe uçmak suretiyle, 11 kişi Allah'ın rahmetine kavuştu.
* Katta olmayan asansöre binmeye çalışan adam boşluğa düştü. Başımız sağ olsun.
* Balkona 50 kişi çıktılar ve sonuçta balkon çöktü. Böylece toplu ölüm gerçekleşti.
* Ormanda zehirli mantarları mangalda bir güzel közleyip afiyetle yiyen aile bir daha evine dönemedi.
* Yatağındaki tahtakurusu ve bilumum haşaratı öldürmek için yatağını ilaçladı ve aradan iki, üç dakika geçmeden aynı yatakta derin bir uykuya daldı. Sabahı getiremedi.
* Elektrik direğine yaslanıp ayakkabısına kaçan taşı çıkartmak için ayağını silkeleyen adam, o sırada yoldan geçmekte olan yardımsever bir laz vatandaşın elektrik çarptığını sanması üzerine, kafasına kürek, kalas vb sert cisimlerle vurularak vefat etti.
* Trafik kazasından yaralı olan adam, kurtarıldı. Gayet sağlıklı bir şekilde olayı atlatan adam ambulansçı amcanın "yav sen bin hele film falan çekelim" demesi üzerine hastaneye gitmeye ikna edildi. Adam yolda ambulansın kaza yapması sonucu öldü. (Ambulansçı amca hala sağ) * Adam çok sıkışmıştı. İhtiyacını bir yerde gidermesi gerekiyordu. Müsait bir yerde pozisyon aldı ve icraata başladı. Nereden bilebilirdi ki işediği yerde elektrik tellerinin olduğunu.
* Aynı işyerinde biri gündüz bir gece vardiyasında olmak üzere çalışmakta olan baba, oğuldan; biri mobilette motor ile işe gitmekte diğeri ise bir başka mobilette ile eve dönmekte iken, yol üzerindeki sert bir virajda karşılaştılar ve birbirlerine selam vermek isterken çarpışıp beraberce Hakkın rahmetine kavuştular.
* Sarhoş bir şekilde tem otoyolunda seyreden bir araçtaki beş kişi radyoda çalmaya başlayan oynak bir şarkı üzerine aracı sağa çektiler ve tem'de göbek atmaya başladılar. Sonucuna katlandılar tabii. İşin ilginç yanı ise bu 5 kişiden 5'ininde ölmesi ve beşine de ayrı ayrı araçların çarpmış olması.
* Giriş katın bir kat altında olan ve üstü ahır olarak kullanılan köy kahvesinde okey oynayanlar, üstlerine, katın çökmesi sonucu inek, öküz vb. büyükbaş hayvanların düşmesi ile köy mezarlığındaki anahtar teslim çukurlarına yerleştiler.
* Eskiden anlatılan bir lunapark vakası: Parkın 2 kafadar gece bekçisi, park kapandıktan sonra, dönen salıncaklara binmeye karar vermişler. Yönetici kabinine girmişler aleti çalıştırmışlar. Makinenin ısınması için 1 dakika kadar süre gerekiyor tabii. Salıncaklara bir güzel kurulmuşlar. 1 dakikalık süre geçmiş alet çalışmaya başlamış. Ama 2 kafadar seans süresini ayarlamayı unutunca, bütün gece kusarak Hakkın rahmetine kavuşmuşlar.
DİĞER İLGİNÇ ÖLÜMLERİ * New Orleans'ta, kimse boğulmadan geçirilen bir sezon sonucunda can kurtaranların verdiği partide boğularak ölmek: Jerome Moody, 1985 * Eyfel Kulesi'nden paltosunu paraşüt olarak kullanarak atlayıp ölmek: Franz Reichelt, 1911 * Sandalyeye bağlanmış 47 roket ile kendisini uzaya fırlatmaya çalışırken ölmek: Wаng Hu, 16. Yüzyıl * Çatıdan düşen ineğin altında kalarak ölmek: Joao Maria de Souza, 2013 * Vücuduna çorba enjekte ederek ölmek: Ilda Vitor Maciel, 2012 * Hamamböceği yeme yarışmasında çok fazla hamamböceği yiyerek ölmek: Edward Archbold, 2012 * Ayağına bıçak bağladığı dövüş horozunu kamerayla kaydederken bıçaklanıp ölmek: Jose Luis Ochoa, 2011 * Yere değecek kadar uzun olan sakallarına basarak boynunu kırıp ölmek: Hans Steininger, 1567 * Kendisini sonsuz yaşama ulaştıracağı düşüncesiyle cıva haplarını içerek ölmek: Çin'in ilk imparatoru Qin Shi Huang, M. Ö. 210 * Hayranların yolladığı hediyelerin altında kalarak boğulup ölmek: Atina meclis üyesi Draco, M. Ö. 620 * Sizi oynayan kişinin kalp krizi geçirdiğiniz anı canlandırmasını izlerken kalp krizi geçirerek ölmek: Gareth Jones, 1958 * 1 tonluk fabrika robotunun kolunun kafasına düşmesi sonucu robotların öldürdüğü ilk insan olarak ölmek: Robert Williams, 1979 * Kör bir adamın evine doldurduğu ıvır zıvır sonucu çıkış kapısını bulamaması sonucu açlıktan ölmesi: Homer Collyer, 1947 * Kendi tahta ayağı ile dövülerek öldürülmek: Sör Arthur Aston, 1649 * Atının üzerinde düşmanının kesik başını etrafa gösterirken, kesik baştaki bir dişin kendisine batması sonucu oluşan enfeksiyondan ölmek: Sigurd Eysteinsson, 1892 * Şerefine verilen ziyafette çok fazla yiyerek ölmek: Julian Offray de La Mettrie, 1751 * Savaş gazisi olduğunu kutlamak için ateşlenen top mermisinin altında ezilerek ölmek: John Kendrick, 1794 * Maktulün kendisini nasıl vurduğunu jüriye göstermek isterken kendi kendini öldürmek: Clement Vallandigham, 1871 * Evcil maymun tarafından ısırılma sonucunda ölmek: Yunanistan Kralı I. Aleksandros, 1920 * Kendi adını mezar taşında okuduktan sonra şok olup ölmek: Marcus Garvey, 1940 * Kazayla bir füzeyi kendine doğru ateşleyerek ölmek: HMS Trinidad savaş gemisi.
* Segway'ı icat edip, onunla uçurumdan aşağıya düşerek ölmek: Jimi Heselden, 2010 * Ofis camının kırılmaz olduğunu ispatlamak için bedeniyle cama vurma sonucu camın kırılmasıyla aşağıya düşüp ölmek: Gary Goy, 1993 * Aşırı dozda havuç suyundan ölmek: Basil Brown, 1974
- ---- EN İLGİNÇ BEDDUALAR --------- * Uyuz olasın da kaşıyacak tırnak bulamayasın.
* Canın dondurma çeksin de, buzluktaki dondurma kabından köfte çıksın.
* Çayın içerisine batırdığın bisküvi kırılsın da çayın içine düşsün.
* Ayak serçe parmağın kanepeye çarpsın.
* Çöle düşesin de kutup ayısıyla karşılaşasın.
* Evlendirme programına çıkasın da arayan kimsen olmasın.
* En sevdiğin dizi çıka da elektrikler kesile izleyemeyesin.
* Yazın ayrana, kışın yorgana muhtaç olasın.
* En sevdiğin dizinin karşısına geçtiğinde, dizinin günü değişsin inşallah.
* On parmağından biri kala, o da dolama ola.
* Nikahında kaleminin mürekkebi bite de imzanı atamayasın.
* Yetmişine kadar kaynananla aynı evde yaşayasın.
* Düğün günü cırcır olasın.
* Yeni aldığın elbisenin üstüne çamaşır suyu döküle, hiç giyemiyesin de gözün kala.
* Ekmeğin tavşan, kendin tazı ol, koştur da yakalayama.
* Çok sıkışasın da gidecek tuvalet bulamayasın.
* Çayın üstüne döküle üfleyecek nefesin olmaya.
* Diyetisyenlerin, plastik cerrahların elinde kalasıca.
* Allah senin işini devlet dairesine düşüre.
* Tam 24 saat ola da telefonun hiç çalmaya.
* Saçını değiştiresin de kocan fark etmesin.
* Evlilik yıl dönümünü unutasın da, karın 40 yıl başının etini yiye.
* Yüzün sivilce dola da, sürecek gram fondöten bulamayasın.
* Kuş gibi uçasın da konamayasın.
* Kulağına su kaçsın da çıkarama.
* Nezle olupta peçete bulamazsın İnşallah.
* Çorbandan kıl çıksın.
* Allah ölmüşlerine kavuştursun.
* Allah seni davul etsin, beni de tokmak emi.
* Yaşam ünitelerine bağlanan fişini çekme kararları bana sorulsun inşallah.
* Sırtından sopa, kafandan bit eksik olmasın.
* Takım elbiseyle çamurlara düşesin.
* Terliğinin kenarı kopsun da yolda kal.
* Topu inşaata kaçasıca.
* Tuttuğun takım küme düşsün.
* Umarım yeni giydiğin çorap ile banyoda ıslağa basarsın.
* Maşa yaparken kulağını kıvırırsın inşallah.
* Kırık azı dişinin içine et kaçsın da onu çıkarmaya kürdan bulama. Dilin sürekli oraya gitsin. Ağzın yamuk geze.
* Fıkrana kimse gülmesin.
* Çekirdek çitlerken son cekirdeğin çürük çıksında ağzında o iğrenç tat kalıcı olsun.
* Araban yolda bozulsun da itecek birilerini bulama inşallah.
* Arabanın altında kal, jiletle kazısınlar.
* Öpüşürken sevgilinin suratına hapşurursun inşallah.
* Allah senin işini devlet dairesine düşüre.
* Heyecanla bir şeyleri ballandıra ballandıra anlatırken, adam gelsin desin ki bunu daha önce anlatmıştın.
* Hapşırman gelsin de hapşırama.
* Bütün beddualarım tutsun da iflah olamayasın inşallah.
* Araba kullanırken cep telefonuyla konuşasın, sonrada trafik polisine yakalanasın.
* Ucuza aldım diye sevindiğin araban çalıntı çıka.
* Silikonun patlasın inşallah.
* Hem fikir, hem zikir suçlusu olasın.
* Ne yersen ye asit yapa ağzında, bir "falım" çiklet bulamayasın.
* Susurluk Skandalı'na adın karışsın.
* Medyalara gelesin inşallah. Talk showlara, reality showlara çıkasın imajın sarsıla.
* Tam otomatik çamaşır makinen kireçlensin, bir gram Calgonit bulamayasın.
* Dağın başında araban bozula, kontörün bite.
* İddaa kuponun son maçtan yatsın.
* Sayısal da 5 tuttur inşallah.
- ------ BİLGİ İŞLEM BEDDUALARI ------- * Mouse'un kırılsın, tık tıklayama.
* Hatların kopsun da hiç bir yere bağlanama.
* Disk'lerin "crash" ola.
* File'larına virüs bulaşa.
* Network'lerden atılasın.
* İnternetin kopa da hiç bir yere bagῘanamayasan * Database'in patlaya.
* Security key'lerin deşifre ola.
* Back-upların bozulsun da geçmişe dönemeyesin.
* Kartuşun bitsin.
* Bütün hatlar dolu ola da bağlanamayasın.
* E-mail'in bozula da kimseyle mesajlaşamayasın.
* Netten 500 MB'lik bir dosya indirirken, bitmesine iki dakika kala elektrikler kesile de mosmor ol inşallah!
* Chat yaparken kapı zilin çalsın.
* İçtiğin çay klavyeye dökülsün.
* Arama motorlarına giremeyesin.
* Hitin düşsün, liste sonu ol.
* Posta kutuna iki ay mail gelmesin.
* Üç vakte kadar bağlantın kopsun inşallah.
* Klavyenin sesli harf tuşları basamaz olsun da, sevgiline mektup yazamayasın.
* Windowsun çöksün, ele güne muhtaç ol inşallah.
* Kafana harddiskler kadar taş düşsün.
* Kodlarını yanlış yazasın da web sayfası yapamayasın.
* Askerliğini uzun dönem yapasın da, 12 ay nete bağlanamayasın.
* 2 senedir yazmaya çalıştığın 500 sayfalık roman dosyana virüs girsin de, edebi hayatın bitsin.
* Pes kolunda ki savunma tuşun tutukluk yapsın da ceza sahası dışından gol ye emi.
* Klavyenin space tuşu bozulur inşallah.
* Kapsama alanı dışında kalasın.
* Cep telefonun kırılsın, laptopun yansın.
* Teknolojiden mahrum kalasın.
* Modemin olur da, bilgisayarın olmaz inşallah.
* bilgisayarın geçersiz işlem yürütsün emi.
* Bilgisayarına virüs kaça da format atmak zorunda kal inşallah.
* Bilgisayarına virüsler dadansın inşallah.
* Evde kumandayı bulama.
* Parmakların klavyenin arasına sıkışa, enter tuşun bozula da bir şey gönderemeyesin.
- ------ EKONOMİK BEDDUALAR ------- * Repo'da açığa düşesin, faiz sana zarar yaza.
* IMKB 100 endeksin 1600 direncini kıramaya.
* Uygun kur bulmaya, pozisyon açığına düşesin.
* Reuters'in arızalana, rate'leri izleyemeyesin.
* Paran aracı kurumda kala, iç edile; Dövize endeksli kredi alasın.
* Merkez Bankası para piyasalarına müdahale ede. O sırada sen de orada olasın, halden anlamayan Bireysel Danışmana denk düşesin.
* Sabah seansında endeks hızla düşe, sen panik olup kağıt çıkasın, ikinci seansta endeks kendini toplaya ama iş işten geçmiş ola.
* İMF nin gazabına gelesin.
* Aldığın dolarlar sahte çıka.
* Kredi kartının şifresini unutasın da paranı çekemeyesin.
- ---- ÖĞRENCİ BEDDUALARI --------- * Sınavda kaleminin ucu bitesice.
* Tarih sınavından önce kitabını okulda unutasıca.
* Akşam servisini kaçırasıca.
* Fen projesini evde unutasıca.

WordPerfect'in yardım hattında banda alınmış bir telefon konuşması. Bu konuşma sonrası helpdesk elemanı işinden kovuluyor. Kovulduktan sonra da şirketi kendisini "Gerekçesiz" işten çıkardığı için mahkemeye veriyor.
İşte Telefon Konuşması :
- Yardım hattı, buyrun, nasıl yardımcı olabilirim?
- Bir sorunum var.
- Nasıl bir sorun?
- Yazı yazıyordum, birden bütün kelimeler gitti?
- Gitti mi?
- Yok oldu!
- Ekranda şu anda ne görüyorsunuz?
- Hiç bir şey.
- Hiç bir şey mi?
- Yazdığım hiç bir şey ekrana çıkmıyor.
- Hala Wordperfect programında mısınız yoksa programdan çıktınız mı?
- Bunu nereden bileyim?
- Ekranda bir "C" harfi görüyor musunuz?
- Bir "hece" mi?
- Boş verin. Ekranda yanıp sönen bir çizgi var mı?
- Söyledim ya hiç bir şey yazmıyor.
- Monitör üstünde yanan bir lamba var mı?
- Monitör ne?
- Ekranı olan yer, televizyon gibi... çalıştığını gösteren küçük bir lamba var mı?
- Bilmiyorum.
- Monitörün arkasına bakın, oraya bir elektrik kablosu giriyor olması lazım. Görebiliyor musunuz?
- Evet.
- Harika, o kabloyu takip edin duvarda elektriğe bağlı mı bana söyleyin.
- Bağlı.
- Harika. Monitörün arkasına bakınca bağlı olan tek kablo mu gördünüz, yoksa iki tane mi?
- Görmedim.
- Tekrar bakar mısınız, ikinci bir kablonun da bağlı olması lazım.
- Evet buldum.
- Tamam, şimdi onu takip edin bilgisayara bağlı mı? diye bakın.
- Kabloya ulaşamıyorum.
- Ulaşmayın, bağlı mı? diye bakabilir misiniz?
- Olmuyor.
- Bir şeyden destek alıp eğilip bilgisayarın arkasına baksanız....
- Eğilmek dert değil, karanlık olduğu için bakamıyorum.
- Karanlık?
- Ofisin ışıkları kapalı, pencereden gelen ışık yetmiyor.
- Ofisin ışıklarını yakın.
- Yanmaz.
- Neden?
- Elektrikler kesik.
- Elektrikler mi kesik. Tanrım...! (kısa bir sessizlik) - Bilgisayarın kutusu, kitapları herşeyi duruyor mu?
- Evet dolapta.
- Şimdi bilgisayarı sökün, aynen aldığınızdaki gibi paketleyin ve aldığınız dükkana iade edin.
- Durum bu kadar kötü mü?
- Korkarım öyle!
- Peki tamam. Onlara ne diyeceğim?
- "Ben bilgisayar kullanamayacak kadar aptalım" diyeceksiniz...
Safer ayi ne demek?
Safer ayı, mübarek aylardan biridir. Bu aya özel ibadetler yapılır. Safer, ay takvimi olarak bildiğimiz hicri takvimin ikinci ayıdır.
Hicri takvim ayın evrelerine göre düzenlenmiş olan bir takvimdir. Hicrî ayların birincisi, Muharrem ayıdır ve içinde aşûre günü vardır. Üçüncü ayı ise Rebî'ül-Evvel ayıdır ve bu ayın 12. Gecesinde Kâinatın Efendisi Sevgili Peygamberimiz arzımıza ve gönlümüze teşrif etmiştir.
Ay takviminin ikinci ayı, sefer ayı. Saf-er. Temiz yürekli, dürüst kimse. 2. Ar. Hicri ayların ikincisi.
L.
Hicri takvimde ikinci ay, sef 2. temiz yürekli, dürüst kimse. Emin, sağlam, güvencede, emin ellerde, güvenli, tehlikesiz, kesin, muhakkak, korkusuz Emniyetli.
Safer ayı Hicrî ayların ikincisidir. Halk arasında 'bela ayı' olarak da bilinen bu ayla ilgili yazılanların büyük bir çoğunluğu yanlıştır. Hicri ayların ikincisi olan Safer ayı halk arasında yanlış bir şekilde bela ve musibetlerin yaşandığı ay olarak biliniyor. Safer ayı ile ilgili namaz ve dua tavsiyeleri dilden dile dolaşıyor.
Peki, merhameti sonsuz Cenab-ı Allah’ın kulları için bir ‘bela ayı’ yaratması söz konusu olabilir mi? İslam dininde bazı ay ve günlerin daha mukaddes sayıldığı biliniyor. ‘On bir ayın sultanı’ diye adlandırdığımız Ramazan ayı, kandil geceleri veyahut ‘Müslümanların bayramı’ dediğimiz cuma günü bu ay ve günlerden bazıları. Böyle günlerde ibadetlerimize daha fazla özen gösterir, hal ve hareketlerimizde daha dikkatli oluruz. Ancak Safer ayı, diğer gün ve ayların tam aksine halk arasında ‘gökten belaların yağmur gibi yağdığı ay’ olarak tasvir ediliyor. Bu aya özel namaz ve dualar dilden dile dolaşıyor. Belalardan korunmak için daha fazla sadaka verilmesi tavsiye ediliyor.
Hicrî takvimin ikinci ayı olan safer ayını bu şekilde nitelendirmek doğru değildir. Çünkü, Safer ayına ithaf edilen bu etiketin kaynağı cahiliye devri Araplarına dayanıyor. Rivayetlere göre bu ayda yaşanan çeşitli sıkıntılar yüzünden Araplar safer ayını uğursuz olarak görmeye başlar. Ancak İslamî döneme geçildiğinde bu yanlış algıyı düzeltmek için safer ayına ‘saferü’l-hayr’ ya da saferü’l-muzaffer’ denilmeye başlanır.
İlahiyatçı yazar Ahmed Şahin, bir yazısında safer ayını bela ve musibet ayı olarak anmanın caiz olmadığından bahsediyor. Şahin, “İslam’da bir tefe’ül anlayışı vardır, bir de teşe’üm yorumu söz konusudur. Tefe’ül, herhangi bir gün ve vakitten, olay ve görüntüden iyi manalar çıkarmak, teşe’üm ise kötülük ve uğursuzluk yorumları yapmaktır ve teşe’üm caiz görülmemiştir. Bu sebeple safer ayını bela ve musibet ayı olarak yorumlamak bir teşe’ümdür. Teşe’üm ise caiz değildir” diyor.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tevhit Ayengin, böyle bir anlayışın İslam diniyle bağdaşmadığını söylüyor:
“Gökten bela inmez, rahmet iner. Bela yağdıran bir Allah anlayışı İslam’ın değerleri ile taban tabana zıttır. Rahman ve Rahim olan bir Allah’a bu tür şeyleri atfetmek tamamen yanlıştır. Safer ayını uğursuz olarak niteleme cahiliye devri uygulamasıdır. Ondan şiddetle uzak durmak gerekir. Safer ayının bela ve musibet ayı olması için bu konuda dikkate alınabilecek sahih delillerin yani ayet ve hadislerin olması gerekir. Böyle bir şey yoktur, aksine mevcut uğursuzluk anlayışını düzelten, onu reddeden ifadeler vardır.” Ayengin Peygamber Efendimiz’in, bu ayda hastalanmasını safer ayının uğursuzluğuna delil gösteren anlayışa da şu yorumu yapıyor:
“Acaba sevgili Peygamberimiz (sas) belayı, uğursuzluğu hak edecek ne yapmıştı ki, böyle sözüm ona bir ayda -eğer safer, bela ayı ise- hastalandı. Başka aylarda hastalananlar hangi bela sebebiyle hastalanıyor. Böyle bir mantık olmaz. Her insan bu dünyaya belirli bir süreliğine gelir ve ömrü sona erince ahirete gider. Niye bugün de yarın değil sorularını cevaplamak imkânsızdır. Hz. Peygamber’in safer ayında hastalandığı rivayet edilir. Ancak bunu, safer ayı yüzünden var olduğu şeklindeki bidat anlayışla ilişkilendirmek doğru değildir.” Safer ayı Cahiliye Arapları tarafından uğursuzluk ayı olarak tanımlanmıştır. Onlar bu ayda umre yapmanın büyük bir günah olduğunu söylemişlerdir. Hz. Muhammed ise "Umre her zaman helâldir!" buyurarak bu aya atfedilen uğursuzluk inancını kırmıştır. Ayrıca bu ayda yapılmış olan nikahların fazla sürmeyeceği kötü sonuçlanacağı ve bu ayda yapılan işlerin amacına ulaşmayacağına ve uğursuzluk getireceğine inanılmıştır. Bundan dolayı safer ayı hakkında uğursuz ay söylentileri yayılmıştır.
Ebû Hüreyre'nin rivâyetiyle Resûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"İslâm'da uğursuz sayma, kötüye yorma yoktur; en iyisi iyiye yormadır." Peygamber efendimiz zararlı anlayışın İslam'da bulunmadığını böylece ifade etmiştir. Başka bir hadiste ise "Eşya da uğursuzluk yoktur, Safer ayında uğursuzluk yoktur, baykuşun ötmesinde bir uğursuzluk yoktur." Şeklinde buyurmuştur.
Ebû Hüreyre'nin rivâyetiyle yine Resûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Hastalığın kendiliğinden sirâyeti yoktur; uğursuzluk ve baykuş ötüşünün olumsuz etkisi yoktur; Safer ayının hayır ve şerle bir alâkası yoktur; bunlar cahiliye hurafeleridir. Cüzzamlıdan, aslandan kaçtığınız gibi kaçınız!"
Safer ayında birinci kat semaya 320.000 bela inmektedir. Bu belalar ve kazalar bütün yıla yayılmaktadır. Bir sonraki safer ayına kadar bu 320.000 beladan birinin size isabet etmesinden korunmak için, aşağıda tarif edilmiş olan namazları kılmak ve tesbihatları yapmak tavsiye edilmektedir. Bu namazları kılanların, bir dahaki yıl aynı güne kadar kazalardan korunacağı rivayeti bulunmaktadır.
SAFER AYINDA KILINACAK NAMAZ VE OKUNACAK DUALAR İlk 15 gün her güne 100 defa:
ALLÂHÜMME FERRICNÂ BIDÜHÛLIIS SAFERII VEHTIYIMLENÂ BILHAYRI VEZZAFERI diye dua edilir.
Bu Dua'nın anlamı: Allah'ım bizi seferin girişiyle ferahlat, genişlet. Bize bu ayı hayırla ve zaferle tamamlat.
15 günden sonra da:
Allâhümme ferricna bihurûci's safer vehtimlenâ bilhayri ve'z zafer.
Diye dua edilir.
Bu Dua'nın anlamı: Allah'ım bizi seferin çıkışıyla ferahlat, genişlet. Bize bu ayı hayırla ve zaferle tamamlat.
Safer ayının ilk salısını çarşambaya bağlayan gece teheccüt vakti de selamete ermek niyeti ile 4 rekat namaz kılınmalıdır.
1. Rekatta: fatihadan sonra 17 kevser suresi, 2. rekatta fatihadan sona 5 ihlas suresi, 3. rekatta fatihadan sona 1 felak suresi, 4. rekatta fatihadan sona 1 nas suresi, okunur.
O gecenin gündüzünde 2 rekat daha namaz kılınır. Her iki rekatta fatihadan sona 11 ihlas suresi okunur.
Bu namazları sefer ayının son çarşamba günü ve gecesi de tekrar etmeli, namazdan sonra da 7 tane Salat-i münciye okunmalıdır.
BELALARIN 1. KAT SEMAYA İNDİĞİ AY "SAFER AYI" (Efendimiz (s. A. V) bu ayda ölüm hastalığına tutulmuştur) Safer ayında Levhi Mahfuz'dan birinci kat semaya 320.000 bela inmektedir. Bu belalar ve kazalar sene içine yayılmaktadır. Bir dahaki safer ayına kadar bu 320.000 beladan birinin size isabet etmesinden korunmak için Ayet-el Kûrsi'yi Evden çıkarken ve eve girerken her daim okumalıdır.
Yine belalardan korunmak için; Ayet-el Kûrsi okunması tavsiye edilmektedir. Evden çıkarken veya eve girerken Ayet-el Kûrsi okunmalıdır. Evden çıkarken bu duayı okuyan kişi her işinde muvaffak olur ve hayırlı işleri başarır. Evine gelince okuyan kişinin iki Ayet-el Kûrsi arasındaki işleri hayırlı olur ve fakirliği önlenir. Bir kimse evinden çıkarken Ayet-el Kûrsi'yi okursa, Hakk Teâlâ yetmiş Meleğe emreder, o kimse evine gelinceye kadar ona dua ile istiğfar ederler.
Safer ayında her gün mutlaka 100 kere "LA HÂVLE VELÂ KUVVETE İLLA BİLLAHİL ALİYYİL AZİYM" denilmelidir. Günde 100 kere söyleyenden, en hafifi fakirlik olmak üzere 70 çeşit bela, musibet kaldırılır.
Ayrıca yine safer ayında (ve her zaman) her gün mutlaka günde 100 kere salâvat getirmek lazımdır. salâvat çok bela ve musibetleri çevirir dünya ve Ahirette kurtuluşuna sebep olur.
En EFDÂL Salâvat'ı Şerife:
"ALLAHÜMME sâlli âla seyyidina Muhammedin ve ve âla âlihi ve sahbihi efdâle salevatike ve adade me'lumatike ve bârik ve sellim"
ALLAH'u Teâlâ'yı devamlı zikretmek lazımdır. Zira ALLAH'u Teâlâ'yı zikretmek en büyük ibadettir belaları musibetleri çevirir. En efdal zikir "LA İLAHE İLLALLAH" dır.
Safer, kameri ayların ikincisinin adıdır. Resmi vesikalarla hususî mektuplarda ve takvimlerde “Saferu’l-hayr” şeklinde yazılır ve (s) rumuzuyla gösterilirdi. Bilindiği gibi kamer (ay)ın doğuş ve batışına tabi olan ay hesabına “kamerî aylar” denilmektedir ki şunlardır: Muharrem, Safer, Rebîu’l-evvel, Rebîu’l-ahir, Cemaziye’l-evvel, Cemaziye’l-ahir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce. Bu hususta Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Hakikatte ayların sayısı ALLAH katında, ALLAH’ın kitabında -ta gökler ve yeri yarattığı günden beri- on iki aydır. Onlardan dördü haram olanlardır. İşte bu, en doğru hesaptır. O halde bilhassa bunlarda, o haram aylarda nefislerinize zulmetmeyin. Bununla beraber müşrikler sizinle nasıl topyekûn harb ederlerse, siz de onlarla topyekûn harb ediniz. Bilin ki ALLAH, haramlardan, fenalıklardan sakınanlarla beraberdir.” (Tevbe Sûresi: 36) Ebû Bekre (R. A.)den rivayete göre, Veda haccında okuduğu hutbesinde:
Takvim düzeni açısından zaman, ALLAH’ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki ilk durumuna dönmüştür. Artık sene on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Ve üçü peşi peşinedir ki, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir. Bir de Cemaziye’l-âhir ile Şaban arasında yer alan Müdar’in Receb’idir.” (Buhari, Tefsir (9) 8, Bed’ül’l-Halk: 2, Megazi: 77, Edahi: 5, Tevhid: 24, Müslim, Kasame: 29, Ebu Davud, Menasik: 67, Ahmet b. Hanbel, 4/37,73) buyuran Hz. Peygamber (S. A. V) Efendimiz haram ayların:
“Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb” ayları olduğunu belirtmiştir. Araplar daha İslâmiyet gelmeden önce Haram ay denilen bu ayları kutsal tanır ve bu aylarda savaştan, yağmacılıktan kaçınırlardı.
Çünkü müşrik de olsalar, inanç ve yaşantılarında “Hak Din”den kalıntılar vardı. Haram aylara hürmet, Kâbe’yi tavaf etmek ve hac yapmak gibi. Tabii bütün bunlar da tahrif edilerek, aslından uzaklaştırarak yapıyorlardı. Aslında bütün batıl dinler, hep “Hak Din”den uzaklaşma neticesinde oluşmuşlardır. Hiçbir batıl din, birileri tarafından kurulmamıştır. Bu bakımdan dinimizi, olduğu gibi dosdoğru öğrenmek ve yaşamak mecburiyetindeyiz.
Araplar her yıl kendi adetlerine göre gelip hacceder, ALLAH’a iman ile putlara tapmayı birbirine karıştırıp içinden çıkılmaz garip bir inanç sistemi meydana getirirlerdi. Ama her şeye rağmen mal ve can güvenliği yoktu. Mekke’ye hac mevsiminde gelebilmek bile başlı başına bir problem idi. O yüzden kabile reisleri hac aylarından olan Zilkade ile Zilhicce’de bir de onu izleyen Muharrem’de savaşmayı kaldırırlar ve bu ayları hürmetli sayıp kesinlikle uyulmasında ısrarla dururlardı. Böylece uzak yerlerden hac için gelenler bu üç ayda hem ibadetlerini yerine getirirler, hem de güven içinde evlerine dönme imkanı bulurlardı.
Cahiliyye devrinde, birbiri ile çarpışmaya ve talana alışmış olan Araplara fasılasız üç ay güvenlik ve sulh içinde yaşamak çok ağır geliyordu. Onun için Hz. İbrahim (A. S.) ve Hz. İsmail (A. S.)dan beri devam ede gelen bu tertibi canlarının istediği gibi bozmaya, mesela Muharrem ayındaki haramlığı Safer ayına çevirmeye, diğer haram ayları da ileri geri götürmeye başladılar ve hadis-i şeriflerde de belirtildiği üzere:
“Muharrem ayını Safer diye isimlendirerek”, (Bak. Buhari, Hacc: 34, Menakıbu’l-ensar: 26, Müslim, Hacc: 198, Ebu Davud, hacc: 80) Muharrem’i haram ayı olmaktan çıkarıyorlar, haram ayındaki yasakları işliyorlardı. Böylece, Muharrem’in haramlığını Safer ayına tehir ediyorlardı. Maksatları ardarda gelen üç haram ayı ikiye indirmek, üçüncüyü bir ay geriye bırakmaktı. Çünkü üç ay üst üste, savaşmak, yağmalamak ve öldürmek gibi alışkanlıklardan uzak kalmak onlara zor geliyordu. Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de:
“Haram ayları ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla, kâfir olanlar saptırılır. ALLAH’ın haram kıldığının sayısını bozmak ve O’nun haram kıldığını helal kılmak için haram ayını bir yıl helal sayarlar, bir yıl da haram sayarlar. Böylece onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir. ALLAH kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe Sûresi: 37) buyurarak, onların bu nesi’ tatbikatlarını “küfürde artış” olarak değerlendirmiştir.
Bu hal hicretin 10. yılına kadar devam etti. Veda Haccında Resûlullah (S. A. V.) Efendimiz ayların o sene tam yerini bulduğunu açıkladı.
Binaenaleyh, Safer ayının uğursuzluğu hakkında söylenenlerin asıl menşei işte bu cahiliyye devri davranışlarıdır. Öyle ya! Bir adamın yurdunda ve ailesi yanında rahatça oturmasını ve dağda, bayırda serbestçe gezip-dolaşmasını değiştiren, şehirlileri gurbete çıkarıp bedevilerden bir kısmını savaşa gönderen, bir kısmını da sakınmaya, korunmaya, korkmaya mecbur eden bir ay; uğursuz sayılmaz da ne yapılır? İşte Arabistan çöllerinde meydana gelen bu hadiseler, Safer ayının “Saferu’l-hayr” diye vasıflandırılmasına rağmen uğursuz sayılmasına sebep olmuştur. (Geniş bilgi için bak. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 3/89-90) Safer; ayrıca cahiliyye devri arablarının inandığı bir uğursuzluk çeşididir. Hz. Peygamber (S. A. V.) Efendimiz bunu reddetmiştir. Ebû Hureyre (R. A.)den rivayete göre Resûlullah (S. A. V.) Efendimiz:
“Hastalığın, sahibinden bir başkasına kendi kendine sirâyeti yoktur, eşyâda uğursuzluk yoktur. Ükey ve baykuş ötmesinin te’sîri ve kötülüğü de yoktur. Safer ayında uğursuzluk yoktur. Bunlar Cahiliyet hurâfeleridir. Fakat ey mü’min! Sen cüzzâmlıdan, arslandan kaçar gibi kaç!” buyurdu. (Buhari, Tıp: 19) Hadis-i şerifte geçen “Safer” iki şekilde te’vil edilmiştir. Birinci te’vile göre bundan maksat:
“Safer ayı”dır. Yukarıda da izah edildiği gibi, Cahiliyyet devrinde Araplar Nesi’ usûlüne göre, Muharrem ayının haram ay oluşunu Safer’e naklederlerdi. Ve bu sûretle Safer, haram aylardan sayılırdı. Resûlü Ekrem (S. A. V.) Efendimiz bunu da men edip:
“Artık Safer ayı için hürmet yoktur!” Buyurmuştur.
Kasabanın doğusunda, kıranlık, sisli ormanın içinde tiz bir çığlık yankılandı. Bardaki erkekler dışarı çıkıp ormana doğru baktılar. İçlerinden bazıları çığlığın geldiği yöne doğru koşmaya başladı. Gençlikleri ve içtikleri bira bunu yapacak cesüreti onlara vermişti. Koyu kıranlık, rutubetli, tekin olmayan gecede ıssız ormana daldılar. Bir kadın yerde baygın yatıyordu. Kadının niçin bayıldığı bir bakışta anlaşılıyordu. Ormanda bir şey bulmuştu. Kanlı bir ağaç gövdesinin önünde, yerde kımıltısız yatan bir şey. Bu şeyi gördüklerinde, ormana koşarak gelen cesur erkeklerden biri kendinden geçip yere yığıldı. İçlerinden bir tanesi elleşöyle yüzünü örttü. Bir diğeri bir ağaç gövdesine tutunup yere doğru eğildi ve zemini kaplayan ölü sonbahar yapraklarının üzerine kustu. Hepsi dehşete düşmüştü. Ne yapmaları gerektiğini bilemiyorlardı. Gecenin içinde bir puhu kuşu birdenbire öttü ve hepsi korkuyla irkildi. Buldukları şey bir bebek cesediydi. Vahşice öldürülmüştü. Katil, yavrunun ölü bedenine hiç saygı göstermemişti. Berbat etmişti ölüyü. Sivri ağaç dalları ve diğer söyler.
Ağacın gövdesinde bazı deri parçaları vardı. Kasaba halkı ertesi gün kasaba meydanında büyük bir toplantı düzenledi. Bebeği öldüren bu zalim, bu gaddar, bu barbar katil derHalıyakalanmalı ve işkenceler yapılarak, yakılarak öldürülmeliydi. fakat suçluyu nasıl bulacaklardı? Kimsenin bir fikri yoktu. Şimdilik, her gece kasabanın çevresinde nöbet tutulması, araştırmayı yürütmek için başkanlığını hakimle rahibin birlikte yürüteceği bir komite kurulması ve kadınlarla çocukların belli bir saatten sonra tek başlarına sokağa çıkmalarının yasaklanmasında karar kılındı. Belediye başkanı ateşli bir konuşma yaptı. Kurbanın ailesi intikaç istiyordu. Bebeğin annesi üzüntüsünden hasta olmuş, yataklara düşmüştü. Bebeğin babasının saçları bir gecede ağarmıştı. Küçük oğlunun ölü, parçalanmış bedenini ayık kafayla görmüştü adam. İntikaç istiyordu.
Kaç istiyordu. İkinci bebek ilkinin bulunduğu günden bir hafta sonra kayboldu. Kaybolan, nalbantın iki aylık torunuydu. Biri öğle vakti adamın evine girip çocuğu kaçırmıştı. Küçük kızın annesi o sırada su almak için kuyunun başına gitmişti. Döndüğünde beşik boştu. Çocuğun cesedini sekiz ayrı yerde buldular: Kilise, bir ahır, meyhanenin kapısının önü, belediye binasının önü ve orman. Parçalar farklı günlerde bulundu. Katil hergün bir parçayı kasabadaki belirli bir noktaya bırakıyordu. İnsanlar korku ve paranoya içinde yaşamaya başlamışlardı.
Her an her yerde karşılarına zavallı bir küçüğün bedeninden arta kalan kanlı bir et parçası çıkabilirdi. Çoğu bu yüzden korkunç kabuslar gördü.
Artık bu gidişe bir son verilmesi görekiyordu. Anneler çocukları için korkmaya başlamışlardı. İnsanlar diken üzerindeydi. Geceleri sokaklar bomboş kalıyordu. Meyhaneye bile yalnızca bir iki eski müdavim, bir iki ayyaş ve bir de ‘hiçbir şeyden korkmayan' ‘cesur' gençler geliyordu.
Fakat kasaba halkı korku ve tedirginlikten çok öfke ve nefret duyuyordu.
Katil ne yapıp edip bulunmalıydı. Bir cadı avı başladı. Katilin bir cadı olabileceği ihtimali zaten daha en başından beri gözönünde tutuluyordu. Bunun resmiyet kazanması ve adının konmasıysa nöbetçilerin bazı ipuçları, şehrin dört bir yanına dağılmış bazı gizemli işaretler bulmasından sonra oldu. Önce bir ahırda esrarengiz bir çömlek bulundu.
Bu çömlek, içinde bazı bitkilerin dövülerek ezilmesinde kullanılmıştı.
Çömleği bulan nöbetçi onu kokladıktan sonra derin bir uykuya dalmıştı.
Doktorun ve rahibin adamı uyandırmak için harcadığı tüm çabalar boşa gitti. genç adam komadaydı. Ağaç dallarında esrarengiz ipler bulunmaya başlandı. Hiç kimse bu ipleri çözmeye cesaret edemedi. Kasabanın çevresinde, dört bir yanda ağaçlara bu ipler düğümlenmişti. Kasabadaki fare ve sıçan nüfusunda gözle görülür bir artış olmuştu. Sıçanlar ürünü talan ediyor, eşyaları kemiriyor, hatta küçük hayvanları öldürüyorlardı.
Küçük hayvan ölülerine kasabanın her yerinde rastlanıyordu. Bunların tümünün sıçanlar tarafından öldürülmediği de belliydi. Bir sabah bir belediye görevlisi işe gitmek için kasaba meydanından geçerken meydanın tam ortasındaki bir şey dikkatini çekti. Yanına yaklaştığında bunun, birbiri ardına konulan taşlarla yere çizilmiş tuhaf bir şekil olduğunu gördü. En sonunda, ilk cesedin bulunuşundan tam iki hafta sonra küçük bir kız çocuğunun daha kaybolması bardağı taşaran son damla oldu. Bu küçük kız hiçbir zaman bulunamayacaktı. Kasaba halkı o gece yine meydanda toplandı. Çok sıkı önlemler alınması karara bağlandı. İnsanlar çocuklarını asla yalnız bırakmayacaklardı. Tüm evlerde arama yapılacaktı. Şüphelenilen herkes gözaltına alınıp sorgulanacaktı.
Komiteye bu konuda geniş yetkiler tanındı. Komitenin emrindeki askerlere karşı koyan herhangi biri zor kullanılarak yakalanacak, kaçmaya çalışan olursa emir beklemeden vurulacaktı. Bir gün sonra araştırmalar başladı.
Bütün evler didik didik aranıyor, genç erkekler ve kızlar sorguya çekiliyordu. Şehrin saygın ailelerinden ve asillerden pek fazla gözaltına alınan olmadı. Yalnızca genç olanları mahkeme salonunda sorguya götürüp, zararsız bir iki soru sorduktan sonra serbest bırakıyorlardı. Hakimin, rahibin ve belediye başkanının evleri aranmadı bile. Öte yandan, yoksul halkın arasından oldukça Yaşlı olmalarına rağmen gözaltına alınanlar olmuştu. Bunların başında da yabancılar geliyordu. Kasaba halkından olmayanlar. Yaşlı bir dilenci kadın. Gece gündüz içen bir ayyaş. İşsiz güçsüz bir adam. Kasabanın delileri. Kör bir çalgıcı. Sorguların başlamasından sekiz, ilk cesedin bulunmasından tam yirmi üç gün sonra katil bulundu. Katil, bir avukatın evinde çalışan genç, sarışın bir hizmetçi kızdı. Her şeyi itiraf etti. Zaten uzunca bir süredir bu kızla ilgili pek çok söylenti dolaşıyordu. Arkadaşları hizmetçi kızı uçarken gördüklerine yemin ediyorlardı. Odasında esrarengiz kitaplar bulundu. Bunların çoğu din dışı, müstehcen söylerdi.
Bazı kitapların içinde büyü tarifi olduğunu sandıkları bazı tarifler de vardı. genç cadı çocukları nasıl öldürdüğünü anlattı. Kasabada görülen tüm tuhaf işaretlerden de o sorumluydu. Ağaçlardaki düğümler, kasaba meydanındaki lanetli taşlar, küçük hayvan ölüleri, hepsi onun eseriydi.
Neden şöyle bir şey yaptığını sorduklarında yüzünde esrarlı bir gülümseme belirdi. Cevap vermedi. O an hakim kendini tutmasa bu genç kızı boğazlayıp öldürebilirdi. En şüpheci olanların bile bu kızı tanıyan diğer hizmetçi kızlardan herhangi biriyle konuştuktan sonra katilin o olduğuna dair en ufak bir şüphesi dahi kalmıyordu. Bu yoksul ve dürüst kızlar onun bir cadı olduğuna ve onu uçarken, geceyi renklere bürüyüp havada yüzerken gördüklerine İncil'e ellerini basıp yemin ediyorlardı.
Gözlerinde korku dolu bir bakış vardı. Doğruyu söyledikleri her hallerinden belliydi. Cadının odasında tuhaf bitkiler bulundu. Bunlardan birini koklayan genç bir asker bayıldı. Arkadaşlarının onu uyandırma girişimleri sonuçsuz kaldı. Ahırda çömleği bulan genç nöbetçinin daldığı uykunun aynıydı bu! Bu kanıt, geride kalan son şüpheleri de sildi.
Datura stramonium. Cadının bahçesinde buldukları çiçeğin adı işte buydu.
Kızın kendi gibi güzel. Zehirli, lanetli, gaddar! Bu lanetli çiçeği bir meşaşöyle tutuşturup yaktılar. Onu yetiştiren cadıyı da aynı son beklemekteydi! O gün kasaba meydanı bir bayram yeri gibiydi. Sonunda adalet yerini buluyordu. Zavallı bebeklerin hain katili, bu zalim, bu adi şıllık, cehenneme gidecekti! İntikaç günüydü bugün! Kardeşlerim.
Hallelujah! Tek bir endişeleri vardı. Tek bir korkuları. Bu cadının bir büyü yapıp ellerinden kurtulması. İplerini çözüverip, uçup gitmesi.
Hakkın yerini buİmaması. Ve bu lanetin sürmesi. Rahip cellatlara şöyle tembih etmişti:
"Cadının gözlerine bakmayın. Sizi büyüler ve siz de ona acımaya başlarsınız. "
"Sakın gözlerine bakmayın!"Korktukları tek şey buydu. Olan da bu oldu! Cadı, o gün onun idam edilişini seyretmek için toplanmış bulunan kalabalığın gözleri önünde uçup gitti ve gözden kayboldu: Hizmetçi kızı. Yaktılar! Küle döndü kız. Bedeninden arta kalan kül, rüzgarla havaya savruldu. Ve uçup gitti. Saatlerce süren işkencenin ardından, cellat meşaleyi yakmış ve saman yığınını ateşe vermişti. Hizmetçi kız oracıkta çığlık çığlığa can verdi. Halkın zafer nidaları ve haykırışlar alacakıranlığı doldurdu. Sonunda bitmişti!
Kurtulmuşlardı! O musibet, o illet şey, o cehennem kaçkını yaratık artık bir daha asla onları rahatsız edemeyecekti. Masum bebeklerin kanına göremeyecekti. Gitmişti. Hakimin ve askerlerin çevresini saran halk, delice onların lehine tezahüratlar yapıyor, onları alkışlıyor ve kutluyordu. fakat hakim ve mahkeme aslına bakılırsaşöyle çok da büyük bir başarı göstermiş sayılmazdı. Sonuçta üç küçük çocuk öldürülmüş ve iki genç asker de lanetli bir uykuya dalmıştı. Ayrıca hizmetçi kız da aslında masumdu! Sorgulama sırasında her şeyi, işkenceye bir son versinler diye itiraf etmişti. O gün şehir meydanında genç ve masum bir kızı yaktılar! Sonra da onun küllerinin doldurduğu havayı içlerine çekip "Adalet!"diye haykırdılar. Dünya'nın her yerinde. Yaptıkları hala budur. Not: Katil rahipti.