Nasrettin Hoca esegile yolculuk yaparken bi eve ugramis ve ona yemek ikram etmisler. Nasrettin Hoca yemegi сок begenmis ve yemegin adini sormus:
"Bacim bu yemegin adi neydi, karima söyleyimde bana yapsin." Ev sahibide, "yemegin adi Keskük"demis. Ve Hoca efendi ceketini alip "KESKÜK, KESKÜK..." diye yola cikmis. Unutmamak icin bütün yol boyu tekrarlamis. Taki onun köyü görünene kadar, esegi camura salplanmis, o arada hoca heycanlanip esege "CÜS" demis ve "Keskük"
Ü unutmus. Unuttunu fark ettigi anda bagirmaya baslamis ve bütün köy oraya toplanmis. Köylü:
"Hocam noldu noldu niye bagriyorsun"
Diye sormuslar, Hoca efendi:
"Ben bu camurun icinde сок degerli bisey kayibettim" demis. Bütün köylü camuru karistirarak o seyi aramislar, taki köylünün biri "Camuru karistira karistira KESKÜK haline DÖNÜSTÜ" derken... Nasrettin Hoca bagirarak "BULDUM" demis. Köylü sasirmis"Hocam neyi buldunuz?"
,Hoca efendi:
"Iste aradigimi buldum, KESKÜK!"
Demis. Köylüler:
"Hocam, bastan söyleseydin keske. Biz sana söylerdik."
Hoca:
"Aklima gelmediki sorayim.".............
Allah, Hocanın her dileğini vermiş ama, bir evladı çok görmüş. Karısı, iki göz, iki pınar, bir yumup, iki döküyormuş.
Bir gün, gene hatuncağız efkarlanır:
“Hamur yapsam, kesenim hani?
Ev süpürsem, gezenim hani? Böylesi dünyayı neyleyim ben!” diye, ah vaha başlayınca, Hoca doğduğuna, doğacağına, dünya evine girdiğine, gireceğine pişman olmuş, başını alıp göle gitmiş; “Balık tutanları seyrederde, belki biraz gözüm, gönlüm açılır!” diye Ama,karısının hali, gözünün önünden gitmiyormuş ki, nereye bastığını bilir mi! Ayağı kaymasıyla, göle yuvarlanması bir olur.
Balıkçılar, tutup çıkarmışlar:
“Ne yaptın be, Hoca?” demişler.
Rahmetli içini çekmiş:
“Ne yapayım, demiş; şu dünyada bir Yunus olamadım, bari yunus balığı olayım, dedim!”