Roger agir sartlar altinda calisan bir iscidir. Bos zamanlarini hep bowling ve voleybol oynayarak gecirmektedir. Karisi bu duruma uzulur ve bir hafta sonu onu striptiz kulubune goturmeye karar verir. O aksam beraberce kulube giderler. Kapidaki bodyguard, "Hey Roger! Seni gormek ne guzel!" der.
Karisi sasirir, "Daha once buraya gelmismiydin Roger?"
Roger, "Hayir hayir o adami bowlingten taniyorum..."
Iceri girerler ve bir masaya otururlar.
Garson gelir, "Iyi aksamlar Roger! Herzamanki gibi Cin tonik degil mi?"
Karisi, "Roger bana bak sen buraya daha once geldin degil mi?"
Hafif hafif ofkelenmeye baslayan karisini sakinlestirmek zordur.
Roger, "Ne alakasi var! Voleyboldan tanirim onu bir iki tek icmisligimiz var ordan yani..."
Karisi pek tatmin olmamistir ama susar. Derken stiriptizci hatunlardan biri masaya gelir, stritipzci, "Selam Roger! Yine ozel masa sovundan mi istersin?"
Roger boka batmistir... Karisi hisimla yerinden kalkar ve kulubu terk eder, Roger pesinden kosar, Kadin bir taksiye biner ve taksi kalkmadan Roger da yetisir, Karisi ofkeden patlayacak gibidir...
O sirada sofor arkaya doner ve soyle der, "Bu geceki сок suratsizmis Roger!"
Cebinde meteliği yoktu. Bir lokantanın önünde durdu, gözü vitrinde bir levhaya takıldı:
"Girin ve istediğinizi yiyin.
Hesabınızı torununuz ödesin." Adam, "tam bana göre", diye mırıldanarak içeri daldı. Havyar, ıstakoz, karides, kuzu pirzolası... Doyduğu halde ne varsa söyledi.
Yemeği bitirince, çıkmak üzere hazırlandı. Fakat garson yetişip, hesap pusulasını burnuna dayamasın mı? Hem de tuzlu bir hesap... "Ama", diye derhal itiraz etti bizimki tabii. "Kapıda hesabınızı torununuz ödesin diye yazmıyor mu?" Garson gayet nazik cevap verdi:
"Yazıyor tabi efendim. Ama bu size takdim ettiğim hesap, sizin büyükbabanızın."
Çok zengin adam çok lüks bir restauranta gider garsona siparis olarak kırmızı et, beyaz şarap ve salata istiyorum der. Tam o sırada çok güzel bir kadın gelir ve adamın ön masasına oturur ve adamın verdiği siparişin aynısından ısmarlar. Adam yemeği yedikten sonra hesabı ister. 75 milyon hesap gelir. Adam 25 milyon da bahsis olarak toplam 100 milyon bırakır. Aynı hesap kadına da gelmiştir. Fakat kadın 75 milyon bahşiş bırakır. Bunu gören adam kadına yanaşır, -'Hanımefendi, afedersiniz bir şey sormak istiyorum. Benim fabrikalarımın sayısını, paramın hesabını bilemezken 25 milyon bahşiş bırakıyorum. Siz kim oluyorsunuz da 75 milyon bahşiş bırakabiliyorsunuz ?' Kadın adama gülümser ve, -'Benim bankalarım var...' der. Adam, -'Öylemi, ben bütün banka sahiplerini ve müdürlerini tanırım, ama sizi hatırlayamadım' der. Kadın tekrarlar, -'Benim bankalarım var ,bakın size anlatayım', Kadın dudaklarını okşayarak :
- 'Bunlar var ya bunlar, Şekerbank...' Ellerini göğüslerine koyarak :
- 'Bunlar Pamukbank' Elini eteğinin önüne tutarak:
- 'Burası İş Bankası', der Adam, Ya bu bankalar iflas ederse, diye sorar. Kadın :
- 'Arkada Garanti Bankası var..'
Dünyada insanlar, çok çeşitli nedenlerle firmalara ve kurumlara dava açıyor. Aynı davalar Türkiye'de açılsa neler olurdu, işte araştırma sonuçları:
* Eline kahve dökülen kadın, üzerinde 'Sıcaktır' yazmadığını iddia ederek, dava ettiği Mc. Donald's dan 2.5 milyon dolar tazminat kazandı.
BİZDE OLSAYDI: Kadının eline diş macunu sürülür. Kadın yaygaraya devam edince de garsonlar kadını bir temiz döver, sonra da derin dondurucuya kapatırlardı.
* San Diego'da bir adam, erkekler tuvaletinde kadın gördüğünü söyleyerek, duygusal travma geçirdiği iddiasıyla dava açtı.
BİZDE OLSAYDI: Öncelikle travmayı erkek değil, erkekler tuvaletine gören kadın geçirirdi. Hem de duygusal olmayanından. Hatta başına daha neler gelirdi Allah bilir.
* Bir soyguncu, kendisine bedava deodorant vermediği için hapishane yönetiminden şikayetçi oldu. BİZDE OLSAYDI: Adam Önce "Burası Migros mu lan" cümleleri eşliğinde güzelce bir ıslatılır, adamın ter kokusu hafifletilir, ceza evinde parasız hiçbir şeye sahip olamayacağı bir güzel anlatılırdı. Ertesi gün de mahkuma sadece deodorant değil, cep telefonundan tabancaya kadar satın alabileceği her türlü ürünün listesi verilirdi.
* Gene Amerika'da bir kanser hastası, öngörülen süre içerisinde ölmediğini söyleyerek sağlık müdürlüğünü dava etti. Doktorların koyduğu teşhise göre çoktan ölmesi gerektiğini söyleyen davacı tazminat istedi.
BİZDE OLSAYDI: Hasta tazminat talebinin ardından yetkililerce apar topar Devlet Hastanelerinden birine yatırılır, kanserden olmasa da kaptığı başka bir enfeksiyondan ölmesi kesin olarak sağlanırdı.
* Bira düşkünü bir Alman, Anheuser - Busch biraları üreten şirkete 10 bin dolarlık dava açtı. Biracıya göre reklamda birayla kadınların tavlanacağı söyleniyordu. Ancak kendisi başarılı olamamıştı. BİZDE OLSAYDI: Açtığı davanın ardından, derhal ana haber bültenlerine çıkar. Magazin programlarına konuk olur ve kendi çapında ciddi bir şöhrete ulaşırdı adam. Ve bu sayede kadın bulduğundan bira şirketi de tazminat ödemekten kurtulurdu.
* Florida'da bir balıkçının ailesi, hava tahmini tutmadığı için fırtınada ölen babalarının ardından, hava tahmini yapan kanalı mahkemeye verdiler.
BİZDE OLSAYDI: Dava asla açılamaz ve sonuçlanamazdı. Çünkü Türkiye'de hava tahminleri her türlü ihtimal göz önüne alınarak yapılır. "Yarın hava kar yağışlı olacak ve zaman zaman da güneşli geçecek." Veya "denizlerimizde hava 2 ile 6 kuvvetinde olacak." (Bu hava tahmini gerçekten yapılır bizde ve inanın yaşayan bilir, ama 2 ile 6 hava arasında dağlar kadar fark vardır.) * Bir kadın sürücü, çarptığı ve öldürdüğü adamın eşinden, kaza anında kendisine şok yaşattığı için tazminat talebinde bulundu.
BİZDE OLSAYDI: Sık sık olan bir vakadır bizde bu. "Önüne baksaydı kardeşim" ile başlayan ve "onlar da dikkat etseydiler birader" denilerek salınan çok trafik canavarı vardır bu ülkede.
Tazminat istemediklerine dua edelim.