Politika Fıkraları, Politik Fıkralar
Japon, İtalyan ve Türk bir yarışmaya girerler.
Yarışma konusu şöyledir;
Bir odada kırışık bir gömlek, ütü ve bir kadın verdır, yarışmacılar kısıtlı bir süre içinde gömleği ütülemek ve kadını becermek durumundadır.
İlk italyan girer, bakar ki zaman yok gömleği bırakıp kadını becerir, dışarı çıkar, bekleyenlere:
- Üzgünüm başaramadım, bizde aşk işten önce gelir, der.
Japon içeri girer o da bakar ki zaman yok kadını bırakır göleği ütüler, dışar çıkar:
- Üzgünüm başaramadım, bizde iş aşktan önce gelir, der.
Türk içeri girer bakar zaman yok ütüyü kadının eline verir, kadın ütü yaparken bizimkisi de kadını becerir, dışarı çıkar:
- Üzgünüm, der, bizde hep çalışanı sikerler…
CIA, Rusya"da bir kasabaya casus yerlestirecek, cevrede Ruslar"in nukleer arastirma merkezleri var. Ama oyle bir casus olacak ki, tipki bir Rus gibi…
Once Amerika"da, Rusya"daki kasabanin bir benzeri yapilmis, yuzlerce kisi arasindan secilen casus adayi, yillarca bu yapma kasabada yasamis… Rusca"yi o bolgenin lehcesiyle ogrenmis… Ruslar ne yer, nasil icer,nasil sakalasir, nasil kizar, hepsi en ufak ayrintisina kadar ogretilmis ve zamani gelince bir imtihandan gecirilip, ucakla kasabanin cevresine atilmis. Amerikali casus, kasabaya adimini atar atmaz, eliyle koymus gibi meyhaneyi bulmus, dalmis iceri, herkesi Rus uslulu selamlamis ve meyhaneciye votka soylemis… Meyhanede de fazla kisi yokmus, biraz sonra ondan baska kimse kalmamis…
Meyhaneciyle oradan, buradan, sagdan soldan konusmaya baslamislar, vakit gecmis, meyhaneci casusun omuzuna elini atmis!
"Haydi Co, kalkip karakola gidelim, seni teslim edeyim." Amerikan casus sasirmis, ama bakmis kurtulus yok, kacamayacak, yola cikmislar…
Amerikali dayanamamis, sormus:
"Сок merak ediyorum, benim Amerikali oldugumu nasil anladin? O kadar guzel Ruslasmistim ki !"
Meyhaneci gulmus:
"Her seyin tamam olmasina tamam da, bizim buralarda pek zenci Rus bulunmaz !"
Adam kafayi cekmis, sokagin ortasinda, nara atip duruyor,arada bir de
Hukumete agza alinmayacak kufurler savuruyor. Tabii polis hemen yetisiyor ve bizimki, kendini, karakolda Komiserin karsisinda buluyor.
Komiser,adama,sinirli sinirli kafasini sallayarak:
"-Sen" diyor "kimsin be, a kaz kafali, a hayvan; Sen nasil kufur edersin hukumete, a sersem ."
Adamcagiz, akli basina gelmis, durumun farkina varmis,hemen:
"-Komiserim" diyor "ben valla Arjantin hukumetine kufur ettim"
Komiser, hirsla yerinden firlayip, haykiriyor:
- "Ulan it, ulan hayvan, ben kirk yillik komiserim, hangi hukumete kufur
Edilecegini bilmez miyim, a beyinsiz, beni mi kandiracaksin sen ?"
Bir zamanlar oldukca yuksek mevkilere ulasmis bir bayan politikacimiz issiz kalinca sirayla is adamlarinin kapisini calip is aramaya baslar. Once Sabanci’ya gider.
"Efendim ben ayni zamanda ekonomi profesörüyüm, politika da сок onemli gorevlerde bulundum, lutfen bana bir is verirmisiniz " der.
Sabanci dusunur ve
"Sana ayda 50 milyondan fazla maas veremem, istiyorsan gel yarin ise basla " der.
Politikacimiz " aaa, 50 milyon da ne ki, benim cuzdanimin kenarini bile doldurmaz " diyerek bu kez Koc’un kapisini calar.
Koc da "size en fazla 70 milyon verebiliriz bayan " der.
Politikacimiz basi onde eve gelir ve her zaman akil danistigi kocasina
"Sekerim, calmadigim kapi kalmadi ama soyle parasi bol bir is
Bulamadim, sen ne dersin? " der. Kocasi bilmis bilmis basini sallayarak " hanim sen giт birde Matild Manukyan’la konus " der.
Ertesi gun politikacimiz Manukyan’in kapisi onundedir. " efendim,
Ben ekonomi profesörüyüm, ayrica politikada сок onemli gorevlerde
Bulundum bana uygun bir isiniz var mi "der.
Manukyan yuzunde sicak bir gulumsemeyle " tabi hanim kizim yarin gel ise basla sana ayda 2 milyar veririm " der. Politikacimizin gozleri parlar birden, heyecanla " sahiden o kadar edermiyim?" diye sorar.
Manukyan gayet sakin cevap verir:
"Aa, ne demek kizim, 65 milyon senin icin sirada bekliyor!"
İncili Çavuş, Birinci Ahmet'in saray danışmanı. İkisi birlikte Kağıthane'de geziniyorlar. Karşılarına bir koyun sürüsü çıkıyor. Sürünün ardında da eşeğine binmiş çoban. Padişah:
- İncili, diyor, çobanlar bu işi bilir. Sor bakalım, yağmur yağacak mı?
İncili Çavuş, çobanın yanına yaklaşıp soruyor. Çoban, eşeğinin kuyruğunu tuttuktan ve gökyüzüne bir süre baktıktan sonra kestirip atıyor:
- Yağmur yağmayacak!
İncili, padişaha "Yağmayacakmış!" diyor.
Az sonra bir sağanak bastırıyor, ortalığı seller götürüyor. Bir ağacın altına sığınıyorlar. Orada padişah soruyor:
- Hani yağmur yağmayacaktı?
- Eee... Müneccim çoban, eşek kuyruğu da hava tahmin aracı olursa, elbet böyle olur padişahım!