Atan alir spor:
Mahalle maçları genellikle caddelerde yahut bahçelerde yapıldığı için topun kaçma olasılığı olan çok yer vardır. Top bir yere kaçtığında topu kaçıran takımın karşısındaki takım hemen, “Atan alır spor.” der.
Top onların sahasında auta çıkmış olduğu halde karşı takım topu almak zorunda kalır.
Elin avantaji olmaz:
Takımlardan biri ataktadır. Defans oyuncusu topu elle keser fakat pozisyon devam eder ve gol olur. Golü yiyen takım el var diye mızırdanır. Karşı takım, “Avantaj oğlum.” der.
Hemen akabinde kaleci “Ulan elin avantajı olmaz.” diye haykırır.
Bir yere varılamaz. Kısır döngüdür.
Adamin gol diyor:
Gol atılır fakat yiyen takım saymaz. Hep bir ağızdan “Direk ulan.” Diye anırmaktadırlar. Fakat içlerinden biri, “Gol abi.” der. Karşı takımdan bunu duyan biri direk atlar ve “Ulan adamın gol diyor.” diye serzenişte bulunur.
Gol sayılır, adam dövülür.
Abanma yok:
Genelde küçük çocuklar arasında yaygındır. Kaleciler abanma yok derler. Aralarından yaşça büyük olanı “Lan karı mısınız.” dese de abanma olmaz.
Gönül alma:
Büyüklerle küçüklerin ortak oynadığı maçta büyüklerden biri gaza gelip küçük bir çocuğa sert girince direk penaltı olur. Nerede olursa olsun. Küçük çocuk sevilen bir simadır ve faulü yapan abidir. Penaltı kullanılır, genelde gol olmaz çünkü kalede bir ayı vardır ve penaltıyı atan küçük çocuktur.
Kaleci değiştin 2 penalti:
Herhangi bir penaltı pozisyonunda kaleye hemen forvetin etkili silahlarından biri geçmek ister çünkü o her mevkide iyidir. Buna karşılık karşı takıma teselli olarak ekstra bir penaltı verilir. 1+1=2.
3 Kere sektirme:
Kaleci degaj kullanırken eğer yanında bir rakip forvet varsa topu 3 kere sektirir ve, “Açılsana ulan üç kere sektirdim işte.” der, rakip açılır. Ne keyiflerdi bunlar be. Bak gözlerim dolu dolu oldu.
1’E 1 atiş:
Çift penaltı sisteminde eğer birinci penaltı kaçarsa ikinci şans vardır ama gol olursa ikinci şans kullanılamaz. Bunun mantığını hala çözebilmiş değilim.
Sağlik önlemleri:
Bazen top insanın pek münasip olmayan bir tarafına gelir, herkesin reaksiyonu aynıdır:
“işe işe!” Uygun araziye çiş edildikten sonra maça devam edilir. Mahalle maçlarında her zaman saçı ince telli ve uzun olan kişiler vardır. Bunlar geriden topu alıp bütün güçleriyle ileri koşarken kafalarını ileri doğru atarlar. Amaç gol atmak ya da rakibi çalımlamak değil, saçların rüzgârda ahenkle dans etmesini sağlamaktır. Bu kişiler büyüyünce Ümit Davala gibi olurlar.
Top kurtarma operasyonu:
Top zırt pırt araba altına kaçar. Böyle durumlarda, sahadaki en çelimsiz ve en hop-zıp kişi, en iri iri kişi tarafından topu almaya gönderilir. Arabanın altına kaçan toplar tam ortasında durur bazen, kimse yetişemez oraya. Bu sefer taş atma ve sopayla itekleme faslı başlar. Arabanın egzozuna vurulan bir kaç darbeden sonra top yuvarlana yuvarlana çıkar bir taraftan; artık koşarak maça geri dönme zamanıdır.
AT BAKİM ABİNİN KILLI GOĞSÜNE… Ya ne iğrenç bir şeydi bu. Sen takımını kurmuşsun, paşa paşa maçını yapıyorsun. Muhtemelen yaşça ve boyutça senden büyük olan eleman damlar, bu gereksiz cümleyi sarf ederek maça dâhil olur, tadımızı tuzumuzu kaçırır.
Gol değil oğlum bel üstü:
Minyatür kale maçlarda elle tutulmasına engel olunmak için getirilmiş bir çözümdür ancak bel üstü gibi kişiden kişiye değişen ve ispati zor bir kriter getirdiği için nice kavgaların çıkmasına, nice başların yarılmasına sebep olmuştur. İyi güzel de bütün bu kavramlar kitabı olmadan, televizyon olmadan nasıl herkes tarafından bilinebiliyor? Ben diyorum ki gizli bir örgüt var, her mahalleye bir adam gönderiyor bilmem kimin amcaoğlu olarak bilmem kim de örgütten. Sonra mesela hem gol hem penaltı olunca ağızlara kolayca yerleşecek “giren gole penaltı olmaz” cümlesini söylüyor, pozisyon geçiyor, çocuk evine dönüyor ama ifade baki. Oynayacak kişi sayısının tek olması ve kimsenin oyundan çıkarılarak kalbinin kırılmak istenmemesi durumu söz konusu olur sıkça. Bu durumda futbol kariyeri en berbat durumda olan fasulyeden tabiri ile adlandırılarak birinci devre bir takımdan ikinci devre bir takımdan oynatılarak ufacık yüreklere ve beyinlere adaleti yerine getirmiş olma duygusu zerk edilir. Akşam herkes eve gidip yattığında da hep o günkü maçı, varsa attığı golleri, kaçırdıklarını, bir sonraki maçlarda yapmayı planladığı hareketleri hayallenerek uykuya dalar. Bu planlanan ama becerilemeyen hareketlere girmiyorum. Ben mahalle maçı kurallarının nasıl bilindiği sorusuna ise kalıtsal diyorum. Bazen küçükler kendi aralarında oynarken eli torbalı bir iş dönüşü adamı maça dalıp topu küçüklerin ayağından alır ve aptal aptal şeyler yapmaya başlar. Eğer adam yetenekliyse bir iki numara yapıp çocukların aklını alır. En sonunda тора hızlıca vurur. Çocuklar topu yakalayamaz ve top uzağa gider. Eli torbalı iş dönüşü adamı yaptığı ufak hareketten mutlu bir halde evinin yolunu tutarken çocukların “hay ………, top ta ………….. Gitti, kim alcek lan topu?” dedikleri duyulur.
Elden gol olmaz:
Paşa paşa oynuyoruzdur, adamın tekinin eline çarpar top, biz dikeriz topu, hemen bir mahalle maçı oyun kuralları uzmanı pörtler oradan bir yerden ve der ki, “Elden gol olmaz”! Ulan niye olmasın hasta mısın sen? El kararı verilmişse, bunun sonucu frikiktir. Herkes de kabullenmiştir elden gol olmayacağını, hatta baraj bile kurulmazdı bazen. Ben de büyüyünce öğrendim elden direk kaleye çekilip gol atılabileceğini. Öğrendim de ne oldu, o canım frikikler geri mi geldi?
Üç adim açilmak:
“üç adım açılmak” denen olayı atlamak senelerini betonda top oynayarak, dizinde o çok derin olmayan ama sürekli yanan yaralarla dekore eden birçok mahalle topçusunu üzecektir. Top frikik noktasına dikilir ve rakip barajın üstüne doğru adeta ‘onlar orda değilmişçesine yürünür’. Kocaman üç adım atılır ve baraj göğüsle itmek suretiyle uzaklaştırılır. Adımların büyüklüğünden şikâyet edenler iki kere “o-ha” der.
Teknik vurmak:
Penaltı vuruşlarında en biçkin forvet oyuncusu sahne alacağından kalecinin gözü korkar. Hemen içi rahatlatılır:
“korkma oğlum, teknik vuracağım”.
Kaleci düzeni:
Mahalle maçlarında rastlanan pek çok tatsız durumdan sadece biridir kalecisizdik. Herkes kendisini ispatlamak ve golleri yağmur edip yağdırmak. İstediğinden kimse kaleye geçmeyecektir. Adil düzen ilk “kalede son” diye bağıranı kayırmaktadır. Hemen arkasından gelen “son bir”, “son iki”. Gibi çığlıkların sonunda artık son kaç olduğunun bir önemi kalmayan ağırkanlı arkadaş kaleye geçer. Kaleci gerek iki golde bir, gerekse dakika ayrıyla eldivenleri bir sonraki arkadaşına teslim edebilir. Nizam böyle emreder. Arkadaşın biri iyi orta gol getirir diye bağırır o da iyi bir orta yapmaya çalışır ve ortasını yaptıktan sonra düşer. Arkadaşın dizi kanıyordur ama farkında değildir birisi oradan “oğlum dizin kanıyor” der ve olan olmuştur dizi kanayan çocuk ağlamaya başlar.
Ee bide her zaman bağırılarak söylenen sözler vardır;
- Avut be oğlum avut – Kasti faul yapma lann – direk abi direk – valla gol değil – Abi siz çok güçlü oldunuz ya – Mithat’ı bize verin, Mete’yi siz alın – Ahh bacağım – annem anneeem – Top benim oğlum istediğimi oynatırım – Beste devre onda biter – Santra yapın lan santra – Şahsi oynama oğlum pas ver – Abanma beee – Yuhhh o da kaçar mı?
- Hakeme gözlük – Ortanı göreyim
1. Kâğıt mendili kumaş mendil gibi günlerce buruşuk şekilde cebinde taşır.
2. Rüzgârlı havalarda küller uçmasın diye küllüğe su koyar.
3. Serçe parmağını kulağına sokup iyice sallayarak karıştırır.
4. Gazete bulmacasını hep başkalarına sora sora çözebilme becerisini gösterip, kendisi çözdü diye sevinir.
5. Sakal traşı olduktan sonra kanayan yerlerine küçük kâğıtlar yapıştırır.
6. Evdeki yaşlılar da kullanabilsin diye tv kumandası, telefon gibi aletlerin üzerindeki tuşların Türkçesini tercüme edip yapıştırır. (on-aç; off-kapa ; redial-tekrar ara ; volume-ses vb…) 7. Çayı soğumasın diye çay tabağının içine sıcak su koyarak soğumasını önler.
8. Soba borusu aktığında yoğurt kaplarını telle soba borusuna bağlar.
9. Nezle olunca tuvalet kağıdını uzun bir şerit yaparak kullanır.
10. Diş fırçasıyla dişini fırçalamayıp da saçını boyamak için kullanan birini görürseniz o, saçını seven bakımlı bir Türk tür.
11. Konuşma yeteneği olan hayvanlara ilk olarak küfür etmesini öğretir.
12. Sahilde mayosunu kabinde giymek yerine arkadaşlarına havlu tutturarak giymeye çalışıp bir de arkadaşlarına "bakmayın lan" diye çıkışır.
13. Denize girip güneşlendikten sonra aşırı derecede yanan sırtına yoğurt sürerek iyileştirebilir.
14. Dolmuşta veya otobüste bozuk paraları avucunda toplayıp şıkır şıkır çevirip ses çıkartır.
15. Herhangi bir yere hesap öderken arkasına dönüp gizli gizli para sayar.
16. Denizde "suyun altında nefessiz ne kadar kalabiliyorum" diye deneme yapıp boğulma tehlikesi geçirir.
17. Beton döktükten sonra bir sanat eseri yapmışçasına beton kurumadan tarih ve imza atar.
18. Çorabının kirlenip kirlenmediğini burnuna götürerek kısa süreli koklayarak anlar.
19. Simit yedikten sonra, masaya dökülen susamları parmağının ucunu ıslatarak toplayıp yutar.
20. Daha birinci telefon zili çaldığında telefonun başına dikilir ama açmak için ikinci kez çalmasını bekler.
21. Yeni yapılmış bir binanın yeni takılmış camına beyaz boyayla S harfi yazar.
22. Bir dükkâna girip, onun bunun fiyatını sorduktan sonra "abi araba beş dakka dursun, ben hemen gelicem" deyip, iki saat sonra gelir.
23. Okul yıllığında kendisi hakkında; okulu kırıyordu, kopya uzmanıydı gibi yazıları arkadaşlarına gösterip bununla övünür.
24. Gazete bayiinin önünde durup tezgâhtaki gazeteleri ayaküstü okur.
25. Cebinden çıkardığı paraların içinde en eskisini özenle arayıp bulduktan sonra para üstü verir.
26. Günlük gazeteyi alıp evinin bir köşesinde biriktirir ve kuş kafesinin altına sermek için, kışın sobayı tutuşturmak için, bardak çanak sarmak için kullanır.
27. Trafikte ambulansın peşinen takılarak sıkışıklıktan kurtulup, uyanıklık yaptığını zanneder.
28. Kâğıt paraların üzerine not alır ve parayı harcadığı için notu kaybeder veya elden ele dolaşacağını bildiğinden komik yazılar yazar. (Paranın ön yüzüne tehlike anında arkayı çeviriniz yazıp anında çevirince de şimdi değil salak tehlike anında yazanlardan bahsediyoruz) 29. Gece aşırı nem ve sıcak olmasına rağmen, üzerine örtmese de yanına yorgan alıp yatar.
30. Çocuğu yanlışlıkla elini kestiği veya düştüğü için ağladığında elini kesti veya düştü diye çocuğunu döver.
31. Taksi tuttuğunda şoförün yanına oturur. Eğer üç dört kişi taksi tutuyorsa, taksi parasını veren kişi ön koltuğa oturur.
32. Kredi kartının işlevsel kısmı zarar görmesin diye seloteyp yapıştırır.
33. Kaldırımda değil de cadde ortasında yürür ve yanından hızla geçen arabaya da "çarpsaydın bari" diye tepki gösterir.
34. Bir turiste adres tarif ederken bağıra bağıra Türkçe konuşur.
35. Beş genci yazın öğle sıcağında beyaz renkli Şahin marka bir otomobilin içinde, atletli olarak sokakları turladıklarını görürseniz bilin ki onlar Türk tür.
36. Alışveriş merkezlerindeki güvenlik kameralarında saç tarar.
37. Birini çağırmak için kapı zilini çalmak yerine evin camına taş atarak amacına ulaşmaya çalışır.
38. Kürdanla dişini karıştırdıktan sonra çıkarıp bakar ve tekrar ağzına koyar.
39. Ütü fişi, teyp fişi veya televizyon fişi kablosunun bakır teli dışarı çıkmış ise çocukları elektrik çarpmasın diye bakır teli seloteyple yapıştırır.
40. Yemeğini yedikten sonra tatlı yiyecekse, bulaşık çıkarmamak için çatalını veya kaşığını iyice yaladıktan sonra tatlısını yer.
41. Ailece televizyon izlenen bir evde kumanda babanın elindeyse ve o ne izlerse diğerleri de onu izlemek zorunda kalır.
42. Ceket giyecekse gözükmez diye gömleğini ütülemez, kazağının altına giyecekse gömleğin sadece yakasını ütüler.
43. Çantasının içinde yeni tanıştığı birisine bile çekinmeden göstermek üzere en güzel fotoğraflarını ve aile albümünü taşıyan birisini görürseniz hemen boynuna sarılmayın yoksa çantayı kafanıza yiyebilirsiniz, çünkü o kişi bir Türk kızıdır.
44. Bir Türk esnafı, müşterisinden aldığı parayı önce iki ucundan tutup iki defa gerginleştirir daha sonra da güneşe doğru tutup bakarak sahte olup olmadığını anlar.
45. Fayton, at arabası ve el tezgâhına bisiklet kornası takma fikrinin patenti yüzde yüz bir Türk e aittir.
46. Evin bir odasının ampulü patladığı zaman yenisini almayıp da fazla kullanmadığı bir odanın ampulünü onun yerine takar.
47. Evinde bulunan saksıların dibini kül tablası olarak kullanır.
48. Dişlerini gazoz açacağı, fındık ve ceviz kıracağı olarak kullanır.
49. İşinde iyi olan birisini överken hakaretle iltifat eden bir Türk ten başkası olamaz. ( Şerefsizin oğlu ne iş yapmış be kardeşim, helal olsun) 50. Aracın sinyal lâmbaları dururken kolunu çıkararak "dönüyorum" işareti verir.
51. Yemeğin etini en sona bırakır.
52. Trafik ışıkları kırmızıdan yeşile döndüğünde önündeki herkesi kör veya salak sanarak kornaya basar.
53. Dingildeyen bir masanın ayağına kâğıt sıkıştırma fikri bir Türke aittir.
54. Dişlerinin arasından "vııj vııj" diye ses çıkarabilir.
55. Tv de film seyrederken filmin oyuncularıyla diyalog kurabilen (dur oraya gitme öldürecekler seni) Türk sinemaseverlerdir.
56. Kulağını kalem ya da örgü şişiyle karıştırabilir.
57. Arabasına öküz, köpek, horoz sesli korna taktırma gibi bir buluşun sahibidir.
58. Gazete kâğıdını en iyi şekilde kullanır.(Cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi) 59. Ancak bir Türk kadını, denize dikkat çekmemek için elbiseleriyle girip, bütün dikkatleri üzerine çekebilir.
60. Plastik yoğurt kabını saksı yapar.
61. Arabasının arkasına yazı yazar. (Rahmetli de sollardı, tek rakibim THY, kıroyum ama para bende) 62. Uçakta bulunan tanıdıklarına uçak havalandıktan sonra görmeyeceğini bildiği halde el sallar.
63. Çiğnediği sakızı daha sonra çiğnemek üzere kafasındaki tülbente yapıştıran bir Türk kadınından başkası değildir.
64. Tek abdestle beş vakit namaz kılmak için iki büklüm kıvranır.
65. Desenlerini çok beğenerek aldığı yeni bir mobilyanın üstünü başka bir örtü örterek kullanır.
66. Çayı, çay tabağına döküp içer.
67. Geçirdiği bir trafik kazasından sonra kanlar içinde çıkıp çarpılmış arabasına üzülür.
68. Tüp kaçırıyor mu, kaçırmıyor mu diye kibrit yakıp kontrol eder.
69. Yemekte eti bıçakla değil, çatalın yanıyla kesmeye çalışır.
70. Kırmızı ışıkta durduğunuz için size ancak bir Türk bağırabilir.
71. Otoyolda, otomobilin gaz pedalına tuğla koyup, yorulmadan kullanma fikri bir Türk ündür.
72. Cola yı çalkalayıp fışkırtarak asitsiz içmeyi akıl edebilir.
73. Elektronik hesap makinesini, uzaktan kumandasını naylona sarmış, üzerine de ambalaj lastiği geçirmiş birini görürseniz Türk tür.
74. On yıllık bir otomobilin koltuk ambalaj naylonlarını çıkarmadan kullanma becerisini gösterir.
Bunlar dışında aklına gelen ekleyebilir…
Cinsiyet: Kadın; Yaş:30; İl: İstanbul Yıllar önce dedemi doktora götürmüştük. Doktor, tahlil yapılacağı için:
- Karnınız aç mı tok mu?” diye sorduğunda şu karşılığı almıştı:
- Sağ ol evladım, gelin sabah börek yapmış, yedim, bir şey istemem
Cinsiyet: Kadın; Yaş: 24; İl: İzmir Bir haftadır günlük tutuyorum. Şunu anladım ki boşa yazıyorum. Her günüm aynı geçiyor. İlk günü yazıp gerisini fotokopi çeksem de olurmuş. Ne kadar monoton bir hayatım varmış
Cinsiyet: Erkek; Yaş:20; İl: İzmir Ailem beni aldırmak istemiş. Doktor:
- Burada alamayız, daha iyi şartları olan bir hastaneye gitmelisiniz, demiş.
100 km. uzaktaki üniversite hastanesine gitmek bizimkilere zor gelmiş ve ben doğmuşum!
Cinsiyet: Erkek; Yaş: 31; İl: İstanbul Hafta sonu evde karımla birlikte “Örümcek Adam 2” filmini izliyorduk. Filmin bir sahnesinde Örümcek Adam kurtardığı sevgilisi için iki bina arasında büyük bir ağ yaptı, birlikte o ağda gökyüzünü seyrettiler. Tam da o sahnede karımın bana söylediği:
- Sen bana hiç böyle bir ağ yapmadın, cümlesinden sonra kadınları anlama çalışmalarıma bir son vermiş bulunuyorum. Duyurulur.,
Cinsiyet: Kadın; Yaş: 35; İl: İstanbul Bebeklerini oturma odasında bırakan kızıma biraz da çıkışarak:
- Şu çocuklarını toplar mısın,dedim.
3,5 yaşındaki kızımdan cevap gecikmedi:
- Onlay senin toyunun!!
Ben mi?
Cevap bile veremedim.