Küçük Mustafa ders çalışıyor, babası da köşesinde kahve içiyormuş.
Bir aralık Mustafa sormuş :
- Baba, elektirik nedir?
- Elektirik?... Elektirik, şey!... Vallahi, ben de bilmiyorum oğlum. Ne kötü her gün görüp kullandığımız şey halbuki.
Mustafa boynunu bükmüş, tekrar çalışmaya koyulmuş. Bir zaman sonra tekrar seslenmiş :
- Baba!
- Ne var oğlum?
- Gök gürültüsü neden olur?
- Gök gürültüsü mü? Şey!Gök gürültüsü... Doğrusu ben de bilmiyorum...
Çocuk tekrar çalışmaya başlamış çaresiz. Biraz sonra tekrar seslenmiş :
- Baba!
Ardını getirmediği için babası merak etmiş :
- Ne vardı oğlum, birşey mi soracaktın?
- Hiç! deyip, boynunu bükmek zorunda kalmış çocuk. Babası devam etmiş konuşmaya :
- Söyle bakalım, ne soracaktın?.
- Yoo... Öyle pısırıklık etme, sor oğlum, sor!Ben hayatta bütün öğrendiklerimi sora sora öğrendim.
Bektasi, evinde misafir oldugu için, karpuzcuya ugramis:
- Iyi karpuzun var mi?
- Kurabiye gibi baba, güven bana!
- Peki öyleyse iyi bir tane ver bakalim.
Karpuzcu birini seçip vermis. Baba erenler, almis ve eve gitmis.
Bektasi, yemekten sonra, konuklarinin önünde karpuza gururla biçagi vurmus. Fakat o ne?Ilk biçak darbesinden sonra etrafi koku salmis. Karpuz ikiye ayrilinca, fos diye çürüyen içi masaya yayilmis. Tabii her taraf berbat, Bektasi ise mahçup olmus. Baba, sabahi zor etmis ve solugu karpuzcuda almis:
- Erenler, seni tebrik ederim?
Karpuzcu sasirmis:
- Hayrola baba, beni niye tebrik ediyorsun?
Bektasi:
- Ulan kesmeden, delmeden o karpuzun içine nasil siçtin, dogrusu sasip kaldim. Seni onun için tebrik ediyorum.