Fadime kızını evermiş, düğünden sonra bir hafta geçmiş ses yok -Ula ha punlarin sesi soluğu cikmiy ? Pen pugun bi dolanacagum demiş ; kadın yeni evlilerin kapısını çalmış... Kızı kapıyı açmış ki ne görsün kadın, kız çırılçıplak:
- Uyyyy ha pu nedur usagum? Ayuptur da! Kızı:
- Aaaa ne kadar geri kafalısın anne, bu aşk elbisesi.. Kadın töbe töbe diye içeri seğirtecek olmuş bakmış damat geliyor:
- Ooo anne hoş geldin? Kadın yüzünü gözünü nereye kaçıracağını bilmiyor, çünkü damat da anadan uryan..
- Pu ne rezulluk diyecek olmuş , Damat hemen:
- Aaaa ne kadar geri kafalısın anne bu aşk elbisesi demiş Çaresiz Fadime bir koşuda almış soluğu evde. Almış Fadime’yi bir düşünce. Acaba demiş, gerçekten ben geri kafalı mıyım. Sonra yatmış aklına. Üstünde başında ne varsa soyunup dökünmüş. Başlamış evde çıplak dolaşmaya. Akşamüstü kapı çalınmış, Fadime bakmış ki camdan Temel, saçını başını düzeltmiş, açmış kapıyı. Fadime yi bu halde gören Temelin gözler yerinden fırlamış:
- Ula nedur, gafayi mi yedun da?
- Hih demis Fadime Temele, ne gadar geri gafalusun, ha bu aşk elbisesidur, Temel:
- A bari utuleseydun oni.......
Temel evli ve 3 çocuğu vardır. Bir gün köyden annesi, babası, kaynanası, kayınpederi, baldızı, kardeşleri ve kayınçosu misafir gelirler. 3 gün 5 gün derken 1 ay olur hiç birinin gitmeye niyeti yok, bu arada Temelde karısına iyiden iyiye hasret, bir gün dayanamaz ve -"Ula Fadime, haçan bu is böle olmaz da."
- "Ya ne yapacaz"
- "Aksam sen yemekte çorba yap, benim tabağıma koyarken üzerime dök, temizlemeye beraber tuvalete gidelim ve isi bitirelim" der. Aksam olur anlaştıkları gibi Fadime çorba yapar ve servis sırasında temelin üzerine döker. Temel:
- "Ula salak kari. Tikkat etsene, yürü tuvalete yardim et bağa. sunu bi temizleyelim" der ve tuvalete giderek başlarlar sevişmeye. O sırada temelin küçük oğlu Dursun merak ederek onlara bakmaya gelir ve o halde görünce korku ve telaşla masaya geri döner ve:
- "Aman ha.. her kez çorbasını dikkatli içsin, yoksa babam çorbayı dökeni s*kiyor"
Sarah daha 17 yaşındaymış. Ama günlerdir gözleri yaşlı geziyormuş evde. Babası biraz sıkıştırınca korkunç gerçeği öğrenmiş. Sarah çocuk yaşta gebe kalmış. Kimden? Milyarder işadamı Elie Epstein'dan.
Baba, atladığı gibi Elie denilen adamın iş yerine gitmiş. Adını taşıyan gökdelenin 52. katındaki bürosuna dalmış. Epstein, kızın babasının geldiğini duyunca, Yönetim Kurulu toplantısını yarıda kesip yanına gelmiş.
- Dur, söyleme, niye geldiğini biliyorum, demiş. Bir halt ettim, ama kendimi affettireceğim.
- Nasıl affettirebilirsin ki? demiş kederli baba.
Kızım bugün yarın ana olacak, daha 17 yaşında...
- Biliyorum, demiş Epstein. Ama sana önerim şu:
Kızına, doğum yaptığı gün, 10 milyon dolar vereceğim, ömür boyu rahat etsin diye. Sana ve eşine de, çektirdiğim acılar için, birer milyon dolar. Dur, bitmedi! Doğacak çocuğun bakımı, eğitimi için de size her ay yüz bin dolar vereceğim...
- Tamam, demiş kederli baba. Ama ya düşük yaparsa? Bir şans daha verirsin değil mi kızıma?
Lord’un kızı bir bahriyeliye aşık olmuş. Ama ne aşk!.. O zamana kadar bir dediği iki edilmeyen şımarık kız, annesine:
- İsterim de isterim... diye tutturmuş. İşin daha da kötüsü, Lord bunu duyunca küplere binmiş:
- Bende bahriyeliye verilecek kız falan yok! demiş, kestirip atmış. Kız üzüntüsünden yataklara düşmüş. Bu durumda arada kalan Leydi de ne yapacağını şaşırmış. Bir yanda gâvur inadı tutan kocası, öte yanda gözlerinin önünde eriyip giden bir tanecik kızı... En sonunda dayanamamış, gitmiş kocasına yalvarmış:
- Sayın Lord’um, demiş, niye bu kadar inat ediyorsunuz. Bahriyeliyi ben de gördüm, boylu boslu, yakışıklı bir oğlan. Üstelik pek kibar ve terbiyeli. Kızımıza iyi bir koca olabilir, gelin bırakın şu mânâsız inadı.
Bunun üzerine Lord daha da öfkelenmiş:
- Yahu kadın, demiş, öyle her işime burnunu sokup iyice tepemi attırma. Sen bilmezsin, bu bahriyelilerin çok kötü bir huyu vardır. Hep arkadan çalışırlar. Gül gibi kızımı rezil etmeye, asaletimi ayaklar altına aldırmaya hiç niyetim yok!
Bunu duyunca Leydi biraz ferahlamış:
- Ayol senin bütün derdin bu mu? demiş. Kocacığım, sen hiç merak etme, ben onun çaresini bulurum, evlenmeden önce kızıma sıkı sıkı tenbih ederim. Sana söz, için rahat olsun, ben ona fırsat vermem, kızına da bir şeycikler olmaz.
Bu minval üzre, Lord’un ağzından girmiş, burnundan çıkmış ve ikna etmeyi başarmış. Neyse, hayırlısıyla dillere destan bir düğün yapmışlar. Kız mutluluktan bir kelebek gibi uçuyormuş. Genç çiftler tam balayına çıkmaya hazırlanırken, Leydi kocasına verdiği sözü hatırlamış. Biricik kızını dizine oturtmuş, başlamış nasihat etmeye. Ama işin zor tarafı, kız o bahislerde öyle cahil ki –tabir caizse - tam bir açılmadık gonca gül... Balayında ne yapıldığından bile haberi yok! Öte yandan, Leydi kendisi de iyi aile terbiyesi görmüş, edepli arlı bir hanım olduğu için her şeyi açık açık söylemeye yüzü tutmamış:
- Bak kızım, demiş. Senin bu kocan olacak bahriyeli var ya, aradan birkaç gün geçtikten sonra dayanamaz, sana:
“Sevgilim, bir de öteki türlü deneyelim mi?” diye yanaşır. Sakın ola ki kabul etmeyesin, yoksa seni evlâtlıktan reddederim, ak sütümü helâl etmem!
Aklı başka yerde olan kız, o “öteki türlü”nün ne demek olduğunu bile sormaya gerek duymadan, yarım yamalak dinledikten sonra:
- Sen hiç merak etme anneciğim, demiş, hiç senin sözünden çıktığımı gördün mü?
Böylece yeni evliler güle oynaya balayına çıkmışlar. Mutluluktan günler bir su gibi akıp gitmiş. Ama aradan bir haftadan fazla zaman geçmesine rağmen bahriyeli, annesinin dediği şeyi bir türlü sormayınca, almış mı taze gelini bir merak:
“Bunun öteki türlüsü nasıl bir şey, acep?” diye... Sonunda, bakmış ki kocasından ses seda yok, bu defa kendisi dayanamamış, alı al moru mor kocasına sokulmuş:
- Sevgilim, demiş, bir de öteki türlü deneyelim mi?
Fakat bahriyelinin buna tepkisi çok sert olmuş:
- Haydaaa, al başına belâyı! demiş. Sen kafayı mı yedin kızım, şunun şurasında daha yeni evlendik, hemen çocuk mu lâzım? Öyle yaparsak, çocuk olur çocuk!..
Kızılderili çocuk babasına soruyor:
- Baba diğer milletlerin ne güzel adları var : Ali, Ay, Hans, Tom.... Hepsi kısa kısa isimler. Bizimkiler, sanki birer öykü. Gece uluyan çakal, gün doğarken uçan kartal, bunlar ne biçim adlar?
- Bak yavrum, kızılderili adları, gerçekten bir öyküdür ve güzeldir. Örneğin, küçük kardeşin Dolun Ay, ay dolunay halinde iken, annen yanıma geldi, birlikte olduk, o güzel çocuk doğdu.. Erkek kardeşin, Çakan Şimşek; annenle bir gün gezerken, sağanak halinde yağan yağmurdan kurtulmak için girdiğimiz mağaranın ağzında, şimşekler çakarken annenle birlikte olduk ve o kahraman kardeşin, Çakan Şimşek oldu. Ablan, Bahar Çiçeği; ilkbaharda annenle otların arasında koşarken, birlikte olduk ve o güzel çocuk, Bahar Çiçeği oldu. Şimdi anladın mı Yırtık Prezervatif ?