Yıl 1994 Temmuz ayı Cumartesi akşamı. Ben ve kardeşim o akşam yemek yiyorduk ve aniden zil çaldı, kapıyı annem açtı. Kapıda olan kişiler arkadaşlarımdı ve bizi aşağıya çağırıyorlardı saat 10. 00'na geliyordu sofradan kalkar kalkmaz aşağıya indik arkadaşlarımızla her gece korkunç hikayeler anlatırdık, (Gece dedim çünkü sabahlara kadar oturur hikayeler anlatır oyun oynardık) her kafadan bir hikaye çıkardı ortaya ama birbirimizi korkutmak için yarış yapardık. O akşam herkez hikayesini anlattıktan sonra oyun oynamaya karar verdik, o zamanlar 11 yaşındaydım ve saklanbaç oynamayı çok seviyordum. Ebe saymaya başladığında herkes yerini almıştı ve bende, tabiki ben o anki olacak olaylardan haberdar değildim, kim bilirdiki şeytanı karşımda göreceğimi neyse konuya geçelim ben yerimde ebenin saymayı bitirmesini bekliyordum ebenin saydığı binanın yan tarafındaydım ebebin sayması bitmediği için sıkıntıya girmiştim. o an arkamı dönmemle dona kalmam bir olmuştu şimdi şeytanla karşıkarşıyaydım o herkesin bildiği gördüğü bir tipten değildi (tabii ki görenler için. ) 2 metre boyu, yumruğum kadar iri ve kıpkırmızı gözleri çatal biçiminde uzun asası 2 adet iri buynuzları ve üstünde siyah birşeyi vardı ama ayakları yoktu evet yanlış okumadınız ayakları yoktu adeta uçuyordu o, anda vücudum çözülüvermişti hemen bahçenin ortasındaki kuyunun arkasına saklanmıştım ebe ağladığımı duyunca hemen arkadaşlara haber verdi bu şeytanı yakın arkadaşımda görmüş ve oda çok korkmuştu. (İsmini vermeyeceğim.) Ve bu olaylardan sonra her pisliğin yanında cinlerin olduğuna şaitlik ettim. Ertesi sabah şeytanı gördüğüm yere geldik orada bulunan ev bomboştu evin içinde bir el vardı ve sanki el bizi seyrdiyordu önce inanmadık sonrada banyoda gördük ev zemin kattaydı banyonun penceresinden içeri yumurta kartonu attık ve karton geri geldi ve bu olay bi kaç defa gerçekleşti ne zaman oraya gitsek üst kattakilerin kızını yerde baygın buluyorduk ve bu olaydan sonra bişey farkettimki ne zaman korkunç hikayeler anlatsak ozaman kötü şeyler oluyordu ama anlatmayıda seviyorduk. Bu yüzden siz siz olun sakın korkunç şeylerden bahsetmeyin eğer cinlerden bahsedecekseniz kötü varlıklar diye konuşun, bunu sakın unutmayın.

Yıl 1999 temmuzun 18'inde tanışmıştık. ben teyzemlerin yazın kiraladığı yazlığa gitmiştim hem kuzenimi yalnız bırakmamak için hem de birazda olsa dinlenmek için. otobüsten indiğimde nereden bilebilirdim ki yıllar boyunca onu bekleyeceğimi. teyzemlerin yanına gittiğimde hadi hemen giyin ve denize gidelim diye söyleniyorlardı. bende aynen uyguladım bikinimi giydim ve denize indik. ilk günüm olduğu için kimseyle konuşmak yakınlaşmak istemedim. taa ki onu görene kadar. o kadar insanın içinde dikkatimi çekmeyi başarmıştı. uzun süre bakıştık fakat o gün hiç konuşmadık. zaten gözlerimiz anlatmak istediklerimizi anlatmıştı bile. akşam olduğunda yemeğimizi yedikten sonra kuzenim bana kara burunun güzel ve bir o kadarda özel yerlerini gezdirdi. sonra diskoya gittik. tabi içimizde kurt kaynıyor diskoya girdiğimizde çok kalabalık bir ortamla karşılaştık. adım atacak kımıldayacak yer yoktu tabiri caizse iğne atacak yer yoktu. daha sonra kuytu bir köşede oturacak bir yer bulduk kendimize. ben etrafımı seyrediyordum gözüm dj kabinine takıldı. o loş ışıkların arasında beyaz bir t - shirt giymiş sanki ben buradayım aramana gerek yok dercesine bana bakıyordu. öğlen denizde gördüğüm yakışıklıyı bir daha göremeyeceğim diye üzülürken onun ayağına kadar gitmişim haberim yok. burada aynı yerde olduğumuza inanamadım bir ara acaba o mu diye tereddüte düştüm. hem dans ediyor hem de gözlerinden gözlerimi alamıyordum. onun bana baktığına inanamıyordum ama evet o bana bakıyordu. bir ara çok yorulduğumu hissettim ve lavaboya doğru ilerledim. ben o kadar insan içinden ilerleyene kadar o çoktan orada kapının önünde bekliyordu bile. ona doğru yaklaşırken kalp atışlarım daha da hızlandı ve nihayet onun yanındaydım. ya tanışacaktım yada müsaade isteyip lavaboya girecektim. ama onun o güzel gözleriyle bana bakmasına dayanamadım. nihayet tanıştık adının Volkan olduğunu ve sezonluk burada çalıştığını öğrendim. çok mutlu olmuştum çünkü buradan ayrılana kadar onu görecektim. ertesi gün öğlen sahilde buluşmak üzere yanından ayrıldım. saatin nasıl geçtiğini anlayamadım bile, eve gidip hemen yattık ama uyu uyuyabilirsen bakalım onu düşünmekten gözüme uyku girmiyordu. yarın onunla konuşacağım konuları tekrar gözden geçirirken uyuyakalmışım. sabah kalktığımda saat 10:00 olmuştu. hemen kalkıp kahvaltı yapıp aşağıya indim. buluşacağımız vaktin gelmesini bekliyordum sanki bir ömür beklemek gibi geliyordu. ama sadece yarım saat geçmişti. ben güneşlenirken biri güneşimin önüne geçti ve merhaba dedi. onun sesini duyar duymaz ayağa kalktım. bende merhaba dedim. daha sonra yanıma oturdu ve konuşmaya başladık ailesinin Kocaeli'de olduğunu ve buraya çalışmaya geldiğini söyledi bende okula gittiğimi ve yaz tatili için teyzemlerin yanına geldiğimi söyledim o bir ara iyi ki gelmişsin dedi. ben efendim diyene kadar gülüşmeye başladık. aradan iki gün geçtikten sonra nihayet beklediğim soruyu sordu. erkek arkadaşın var mı? benimle çıkar mısın ? inanamıyordum o güzel gözlüm benimle birlikte olmak istiyordu. ben de teklifini kabul ettim. her dakikamız her saniyemiz birlikte geçiyordu. geceleri teyzemden biraz daha izin alarak sahile iniyorduk. sanki bu zamana kadar konuşacak kimsemiz yokmuş gibi bütün başımızdan geçen acı, tatlı, komik olayları birbirimize heyecanla anlatıyorduk. bu günlerin hiç bitmemesini istiyordum. günler haftalar hep onunla dertleşerek geçiyordu. onu bir an olsun aklımdan çıkaramıyordum. 13 Ağustos'da onu evinden aradılar annesinin kalp krizi geçirdiğini ve hemen Kocaeli'ne gelmesini söylediler dünyam yıkılmıştı aşkımdan güzel gözlümden ayrılacaktım ama 2 günde geleceği duygusu beni birazda olsa üzüntümden arındırıyordu. otobüse yer bulamamıştık bende gitmeyi çok istiyordum ama bulunduğum şartlar buna el vermiyordu. ailesini görmesem de her gün kız kardeşöyle telefonda görüşüyorduk. aşkım 15 Ağustosa yer buldu ve gitti. onu uğurlarken sanki bir daha gelemeyecek gibi bir duygu vardı içimde ama etrafımdaki herkes benim sadece ondan ayrıldığım için böyle düşündüğümü söylüyorlardı. kimse bilemezdi ki ondan tamamen ayrılacağımı. vardığında beni aradı ben bir gün daha gecikeceğim deyince içime garip ama kötü düşünceler yerleşti sanki hissedebiliyordum benden tamamen uzaklaştığını ve bir daha gelemeyeceğini. ve 17 Ağustos Marmara depremi. gece korku dolu rüyalar görerek uyandım. terlemiştim onu aramak istedim ama rahatsız etmekte istemedim hastanedeydi annesi ameliyat olacaktı. keşke arasaydım. kalkıp bir sigara yaktım televizyonu açtım o saatte televizyonda bir şey olmadığını bildiğim halde sanki biri beni televizyona doğru itiyordu ve o korkunç haberi duydum. deprem olmuştu ve birçok ev yerle bir olmuştu. binlerce insan ölmüştü. ama o ölenlerin içinde benim güzel gözlüm olmasın diye dualar ediyordum. telefon hatları kilitlenmişti ulaşamıyordum. kahrolmuştum keşke telefon açıp sesini duysaydım. kendimi hırpalamaktan başka bir şey yapamıyordum ağlamakla sabahı sabah ettim tabi yine ulaşamadım. merakla ondan bir haber bekledim saatlerce ama haber yoktu. herkes beni teselli ediyordu. ama ben sadece onu istiyordum. bekledim. sadece onu bekledim. ondan bir telefon bekledim. ama yoktu ondan bir ses seda çıkmıyordu. tam 2 gün sonra 19 Ağustos günü öğlen 14:30 sıralarında telefonum çaldı. hemen açtım telefondaki ses hiçte yabancı değildi ama o değildi. kız kardeşi telefonda ağlıyordu. depremde volkanı kaybettiklerini ve metin olmamı söyledi. beynimden vurulmuşa dönmüştüm o yoktu artık yanımda güzel gözlüm yanımda değildi. günlerce ondan bir haber beklerken ölüm haberini almıştım hayallerim umutlarım bir anda yol olmuştu. sanki dünyamı onun üstüne kurmuştum o gidince umutsuz sevgisiz hayalsiz bir bedenle ruh gibi dolaşıyordum. kendimi toparlamam çok geç oldu doktorlar, yatıştırıcılar ama onu unutamadım. ondan sonra kimse hayatıma girmedi. ben onu büyük bir sevinçle beklerken tam tersi olmuştu ve o beni beklemeye başlamıştı. onun yanına gitmeyi çok istemiştim. çok denedim ama nafile başaramadım onu çok özlememe rağmen annemi bırakmak istemedim. şimdi 27 Eylül 2003 Cuma her gün her saat her yıl aklımda! onu unutamadım ve asla unutamam zaten. şimdi mi ne yapıyorum bir şirkette muhasebeci olarak çalışıyorum. aradan 4 yıl, 1 ay, 10 gün geçmesine rağmen onu unutmanın tersine daha çok bağlanıyorum. içimden bir his sanki en yakın zamanda onun yanına gideceğimi söylüyor. kimse içimdeki sese inanmıyor ama o da beni bekliyor.
Korkmaya ihtiyacı vardı. Yemeğini yemiş, suyunu içmiş ve uyumuştu. Artık filmler yetmiyor, insan yiyen böcekler, dinozorlar, vampirler, uzay yaratıkları ve zombiler heyecanlandırmıyordu onu. Mısırını yerken perdeden pençeler fırlıyor, gazozunu içerken kan fışkırıyordu. Zarar vermeyen korku, ne gÜzel korkuydu. İşte emniyet içinde koltuğunda oturuyordu. Birazdan film bitecek, sinema, kalabalığı damperli bir kamyon gibi caddeye boşaltacaktı. Korkmak için para ödüyordu sinemalara. Korkmaya ihtiyacı vardı. Yeni açılan bir lunaparktan sözetmişlerdi. Korku tüneli müthişmiş. Bayılanlar oluyormuş heyecandan. Abartıyorlardır, dedi kendi kendine. Seyrettiği filmlerdeki en korkunç sahneler bile kılını kıpırdatmıyordu. Alışkanlığın elleri boğuyordu heyecanını. Yine de denemeye değerdi. Yemeğini yemiş, suyunu içmiş ve uyumuştu. Korkmaya ihtiyacı vardı. Lunapark rengarenk ışıklarıyla şehrin ortasında devasa bir gecelambası gibi yanıyordu. Bir balerin kulak zarlarını titreten müziğin eşliğinde dansediyor, uçuşan eteklerinden çığlıklar yükseliyordu. Donuk gözleri döndükçe kah bir palyaçoya, kah çocuğunun elinden tutmuş bir babaya, kah bir baloncuya değiyordu. Aynı müziği dinlemekten, aynı şekilde dansetmekten bıkmış gibiydi. Yüzünde korkunç bir ifade vardı. Eteğindeki insanları silkelemek havalara fırlatmak geçiyordu içinden. Ama kumanda odasındaki adam izin vermiyordu ona. Bir düğmeye basınca hızlanıyor, bir düğmeye basınca yavaşlıyordu. Durması için bir düğme yetiyordu. ‘Bu kez dinlemeyeceğim, ' dedi balerin. ‘Yavaşla' düğmesine rağmen dönüşünü hızlandırdı. Kumanda odasındaki adam şaşırmıştı. Balerin gittikçe hızlanıyordu. ‚çığlıklar birbirine karıştı. ‘Yavaşla' düğmesi çalışmıyordu. Operatör bütün gücüyle basıyordu düğmeye. Balerin deli gibi eteklerini savuruyor, imdat sesleri yükseliyordu. Korkmaya ihtiyacı olan adam, bu işte bir tuhaflık olduğunu düşündü. Balerinin asit dolu gözleri üzerine değince yandığını farketti. Kendi etrafında bir tur daha atar atmaz gözünün içine bakmalı ve ‘Hadi ama yeter!' diye azarlamalıydı onu. Birden kumanda odasındaki ‘yavaşla' düğmesi Çalıştı. Balerin yavaşladı ve durdu. İnsanlar korku ve isyan içinde kumanda odasına doğru yürürken, balerinin dudaklarında hınzır bir gülümseme belirdi. Korkmaya ihtiyacı olan adam, ‘Bu lunaparkta bir gariplik var, ' dedi. Balerin ‘Hadi ama yeter!' sözüyle yavaşlamIş olabilir miydi? Tesadüftü elbette. Ya gülümseme. ‘Bu kadar Çok korku filmi izlersen böyle olur, ' dedi kendi kendine. Korku tüneline doğru giderken atlıkarınca çıktı karşısına. ‚çocuklar atlara binebilmek için sıra bekliyordu. Siyah, beyaz, kırmızı, mavi, yeşil, mor, rengarenk atlar yükselip alçalarak dönüyorlardı. Kalabalığın arasına karışıp çocukları seyretmeye başladı. Neşeyle atların kafalarını sallıyorlar, Çayırlarda dağlarda koşturuyorlardı. İnsanı yere atmayan at, ne güzel attı. ‚çocuklardan sadece biri gülmüyordu. Neredeyse ağlamak üzereydi. Dikkatle baktığında bir tek onun atının başını sallamadığını gördü. ‚çocuk başın iki yanındaki kulpları itmeye Çalışıyor, ama at inatla kafasını sallamıyordu. Başını sallamayan atı incelemeliydi. Döndüğü için sadece önünden geçtiği anlarda bunu yapabilirdi. Anneler, kendi Çocukları önlerinden geçtikçe el sallıyorlardı. işte onun atı da geliyordu. ‚çocuk hala başını sallamaya uğraşıyordu. Tam önünden geçerken atın başına eliyle hafifçe vurup ‘Aptal şey' dedi. At aniden başını çevirdi. Garip bir ses Çıkartarak elini ısırmaya çalıştı. Sonra dişlerini göstererek uzaklaştı. Adam ‘Abarttın' dedi kendi kendine ‘Abarttın'. O sırada bir palyaço yaklaştı yanına. Kocaman kırmızı burnu ‘Gondolu gördün mü, gel!' derken bir aşağı bir yukarı oynuyordu. Gondol şeklindeki bir salıncaktı bu. Kayığın uçları sırayla gökyüzünü yokluyordu. Her inişte yere bir parça karanlık indiriyor, her yükselişte göğe bir parça çığlık taşıyordu. Palyaço ‘Sen de bin!' dedi. O, lunaparka sadece korku tüneline girmek için gelmişti. Hesapta ‘gondol' yoktu. Palyaço ‘Hadi!' diye ısrar etti. Kıramadı. Gondol boşaldıktan sonra ucunda kaptan heykeli bulunan tarafa yerleşti. Bakalım yanına kimler oturacaktı. Hayret! Hiç kimse gondola binmek istemiyordu. Aşağıda biriken meraklı kalabalık, gondolun hareket etmesini bekliyordu. Tedirginlik içinde ‘Başka yolcu yok mu?' diye sordu. Palyaço ‘Hayır!' dedi. Gondol hareket etmeye başladı.. önce ağır ağır, sonra hızlı hızlı sallandı. Daha sonra uçarcasına gidip gelmeye başladı. Bir önceki seferde yolcular beraber çığlık atarak heyecanlarını bölşüyorlardı. Korkuyu bile paylaşmak güzeldi. Oysa şimdi. Palyaço aklından geçenleri anlamış gibi elini havaya kaldırdı. Bunun Üzerine aşağıda biriken kalabalık ‘Heey!' diye bağrıştılar. Artık kayığın her düşüşünde el kalkıyor, aşağıdakiler hep birlikte çığlık atıyordu. O kadar hızlanmıştı ki bir an yerinden fırlayacağını zannetti. Elleriyle yapışmıştı önündeki demire. Başı dönüyor, midesi bulanıyordu. Palyaço elini artık kaldırmıyor, kalabalıktan çıt çıkmıyordu. Ay ışığı gondolu ve yüzünü yalıyordu. Sarı bir yüzdü bu. aniden sırtında bir şey hissetti. Sırtına dokunuluyordu. ‘Yok canım!' dedi. ‘Gondolda benden başka kimse yok'. Ancak arkadaki hareket Israrlıydı. Dürtükleme, neredeyse tekmeye dönüşecekti. Arkasına dönmeye cesaret edemiyordu. ‘Hey baksana buraya!' diye bir fısıltıyla ürperdi kulağı ve vücudu birden buz kesti. Arkaya hala bakamıyordu. ‘Kimsin sen!' dedi kendi kendine ‘Kaptan!' dedi arkadaki ses. ‘Gemimde ne işin var?' Bütün cesaretini toplayarak arkaya döndü. Tahtadan bir kaptan heykeli. Hiçbir hareket yoktu. ‘İnmeliyim!' diye bağırdı palyaçoya ‘İndir beni!'. Palyaço elini kaldırdı. Seyirciler son kez ‘Heey!' diye bağrdılar. Gondol durdu. Fena halde dönüyordu başı. Hemen eve gitmeliydi. Vakit geç olmuştu. Palyaço: ‘Ya korku tüneli, ' dedi. ‘Oraya girmeyecek misin?' ‘Nereden biliyorsun?' diye sordu Ürpererek. ‘Korku tüneli için geldiğimi nereden biliyorsun!' Palyaço bu soruyu; ‘Bildiğim bir şey yok. Lunaparka gelen herkes korku tünelini görmek ister. ' diye cevapladI. RaylarIn Üzerinde yürüyen arabalar, yolcusunu alır almaz hareket ediyor, korku tünelinin kapısına Çarpıp içeri dalıyordu. Sonunda sırası gelmiş, arabası hızla karanlığa karışmıştı. Hiçbir şey görünmüyordu. YağlanmamIş tekerleklerin raylar Üzerinde çIkardığı metalik ses sinir bozucuydu. ‚çok geçmeden sirenler çalmaya, çığlıklar yankılanmaya başladı. Kendisinden öncekilerin çığlıkları olmalıydı. Demek sürprizler yaklaşıyordu. Arabası tam bir virajı alıyordu ki aniden yavaşladı. Karşısına, ağzını açıp kapayan ve pençesini sallayan bir ayı Çıktı. Kırmızı ışıkla yüzü aydınlatılmıştı ve garip sesler çıkarıyordu. Klasik korku tüneli numaraları, diye düşündü. çok geçmeden kervana başka vahşi hayvanlar da katıldı. Peşi sıra mumyalar, başına balta, göğsüne bıçak saplanmış adamlar, cadılar, hortlaklar, cüzzamlılar sökün etti. İskeletler ona el sallarken, gülüyordu. Aman ne korkunç! Niye girmişti ki tünele? aniden boynuna sarkan yılan dışında, hiçbir şeyden ürpermemişti. Araba hızlanmaya başladı. Artık garip yaratıklar çıkmıyordu karşısına. Demek tünel yolculuğu bitiyordu. İşte kendinden önceki araba da tünelden Çıkıyordu. İçeriye sızan ışık çıkış kapısını aydınlatıyordu. Tam kapının önüne gelmişti ki araba aniden durdu. Elektrikler mi kesilmişti acaba? Hayır! Araba geri geri gitmeye başladı. Ne oluyordu? Sistemde bir arıza mı vardı? Ya kendisinden sonra tünele giren arabalarla Çarpışırsa! Belki onlar da geri geri gidiyordur, diye düşünürken, araba daha önce yanından geçtiği bir mağaranın içine dalıverdi. Korkunç bir hızla yokuş aşağI gidiyordu. Siren sesi kesilmişti. Sadece tekerleklerin gıcırtısı duyuluyordu. Zifiri karanlıkta hiçbir şey görünmüyordu. Gözlerini yumup tünelden Çıkıncaya kadar açmamaya karar verdi. Ancak şiddetli bir gökgürültüsü, bu kararını bozmakta gecikmedi. Şimşekler Çakıyor, mağaranın duvarını yer yer aydınlatıyordu. Aydınlanan yerlere fotoğraflar yapışıyor ve düşüyordu. Caddenin ortasında kan kaybediyordu adam. Görünürde ambülans yoktu. Bir başka adam tezgahta böbreğini satıyordu. Vitrin camlarIna gözler yapışmıştı. Adama bak! Evini yıkmasınlar diye elini doğruyordu. Ya mavi elbiseli kız, neden okula alınmıyordu? Bir dede torunlarını boğuyor, bir Çocuk babasını tokatlıyordu. Beyaz, kanı ne çabuk sarıyordu! İlanlar yapıştırılıyordu duvarlara. Kasap Çengelleri için kuzu aranıyordu. Kapsama alanı dışındaydı herkes. Bütün tuşlardan aynı ses geliyordu. Sonunda fotoğraflar düştü, gökgürültüsü kesildi, şimşekler söndü Karanlık hakim oldu mağaraya. Yine hiçbir şey görünmüyordu. Araba hızla devam ediyordu yoluna. Ya bu ıslaklık? Yağmur mu yağıyordu? Ellerine, başına, yüzüne damlalar düşmeye başladI. Sık sık eliyle yüzünü siliyordu. Araba uçuyor, rüzgarı yüzündeki ıslaklığı soğutuyordu. VE DURDU. EVET ARABA DURDU! Karşısındaki duvarda cılız bir ışık yandı. Aman Allah'Im! Bu nasıl bir adamdı? Elleri, yüzü, her tarafı kan içindeydi. Kolunun biri kopmuş, gözleri oyulmuş, kalbi sökülmüştü. Hayır, bu bir oyun olamazdı. Kan kokusu duyuyordu. Bu kadar doğal bir maket olamazdı! Olabilir miydi yoksa? Ona dokunmalıydI. Korkudan kalbi yerinden fırlayacaktı. Dokunmalıydı ona. Elini yaklaştırdı. Titriyordu. Loş ışıkta duran adama dokundu. Kanın sıcaklığını neden duymuyordu? Etin yumuşaklığını neden hissetmiyordu? Soğuk, parlak bir yüzeydi dokunduğu. Biraz daha dikkatli baktı: AYNA! AYNAYA DOKUNUYORDU.
Kuraklık o yıl, New Jersey'in yemyeşil çayırlarını kahverengine çevirmiş ve tüm New Jerseylilerin gurur kaynağı yüzyıllık dev ağaçların yapraklarının zamanından önce dökülmesine neden olmuştu. Kuraklığın kırküçüncü gününde, küçük bir kentin yoksullar mahallesinden geçen Tom Greenfield adlı genç bir tarım uzmanı, tozlu yolda bir kova suyu sürüklercesine taşıyan yaşlı bir kadına rastladı. Otomobilinin camını indirdi veyaşlı kadına seslendi:
"Sizi gideceğiniz yere kadar götürebilir miyim, bayan?"
Yaşlı kadın teşekkür etti ve bir kilometre kadar geride kalan evini işaret etti:
"Zaten şu kadarcık bir yoldan geliyorum"dedi ve yüz metre ötedeki dev bir meşe ağacını göstererek "Zahmet etmenize gerek yok. "
Dedi. Iki üç adımlık yolum kaldı. Greenfield, kadının bir kova suyu ne yapacağını merak etti. Onu arkasından izledi. Yaşlı kadının, zorlukla taşıdığı kovayı bahçenin uzak bir köşesindeki büyük meşe ağacına kadar sürükleyip, sonra da kovadaki suyla meşe ağacını suladığını görünce, hem hayran kaldı, hem de şaşırdı. Yanına yaklaştı ve sordu:
"Bu ağacı sulamak için mi o bir kova suyu bir kilometre öteden taşıdınız? Güçlükle kaldırdığınıza göre kova galiba çok ağırdı. "Yaşlı kadın, genç adama gülümseyerek baktı. "
Tam 81 yaşımdayım. Bu ağaç ise, yaşamdaki tek dostum. Küçük bir kızken arkadaş olmuştum onunla. Şimdi hiçbiri yaşamayan tüm arkadaşlarımla bu ağacın çevresinde, bilseniz ne oyunlar oynadık, onun gölgesinde nasıl dinlendik. Bu ağaç kurursa ne yaparım, ben? Tarım uzmanı genç adam, yüzyıllık dev meşe ağacına uzun uzun ve dikkatlice baktı. Deneyimli gözü, ağacın giderek kurumakta olduğunu görmekte gecikmedi. Yaşlı kadın, meşe ağacıyla arkadaşlığını anlatmayı sürdürdü:
"Annem beni dövdüğü ya da azarladığı zaman bu ağaca tırmanırdım, onun kollarına sığınırdım"dedi. "Nişanlım, parmağıma nişanı ağacın altında taktı. Benim için böylesi anılarla dolu olan bu ağaç için, bir kilometre öteden bir kova su taşımamı gerçekten çok mu görüyorsunuz?"Yaşlı kadın ertesi gün elinde su kovasıyla yine meşe ağacına giderken, ağacın çevresinde beş altı işçinin çalışmakta olduğunu gördü. Kovayı yere bıraktı ve işçilere doğru koşarak "Bırakın ağacımı"diye bağırdı. "Dokunmayın benim ağacıma. "
Işçilerin başındaki adam kasketini çıkardı ve yaşlı kadınısaygıyla selamladı:
"Ağacınıza kötü bir şey yapmak için değil, onu kurtarmak için geldik, hanımefendi"dedi. "Ağacınızın köklerinin çevresinde kanallar açtık ve onları tankerimizin deposundaki suyla doldurarak, ağacınızı bol bol suladık. "Yaşlı kadın su tankerinin üzerinde yazılı olan "Greenfield Fidanlığı"adına takıldı. "Fakat ben sizi çağırmadım ki?"dedi. "Kim gönderdi sizi buraya?"
Adam, saygılı tavrıyla yanıt verdi:
"Bizi buraya gönderen kişi, adını söylemedi efendim"dedi. Yaşlı kadın, yeterli suya kavuşan arkadaşı meşe ağacının altında durdu dün sohbet ettiği genç adamı anımsamıştı, işçilerin tek tek ellerini sıktıktan sonra uzaklaşan kamyonun arkasından yaşlı gözlerle baktı.
Devletimizin ve Milletimizin esaret altında asla yaşayamayacağını tüm dünyaya haykıran İstiklâl Marşımızın kabulünün yıldönümünü büyük bir gururla kutluyoruz.
İstiklal Marşımızın kabulünün yıl dönümünü kutluyor, bizlere bu eşsiz marşı armağan eden Mehmet Akif Ersoy’u ve bütün istiklal kahramanlarımızı rahmet ve şükranla anıyorum.
Allah bu ülkeye bir daha istiklal marşı yazdırmasın 12 mart istiklal marşının kabulü kutlu olsun.
İstiklal Marşı'nın kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Gününde merhum vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u ve Milli Mücadele’nin tüm kahramanlarını rahmet, minnet ve dualarla yâd ediyorum.
İstiklal Marşı bir Milletin bağımsızlık aşkının, imkânsızlıklar içerisinde gösterdiği büyük kahramanlığın, azim ve fedakârlıkla verilen kurtuluş mücadelesinin mısralara dökülmüş ifadesidir. Türk milletine armağan olsun.
İstiklal Marşı dün olduğu gibi bugün de ellerinde bayrak, dillerinde tekbirle vatanını savunan insanımızın üzerinde ittifak ettiği mümtaz bir metindir. Türk milletine armağan olsun.
ALLAH bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü CANDAN kutlarım.
12 Mart direnişin adıdır Nene Hatunların şanıdır Erzurum tabyasında akan Nice şehitlerin kanıdır Rabbim yazdırmasın bir daha Son istiklal marşı olsun Mehmet Akif Ersoy ve tüm şehitlerimizin Ruhları şad mekanları Cennet olsun.
Bu yüce millet İstiklal Marşımızın TBMM’ de kabul edilişinin yıldönümünde, bugün bile güzel vatanımız ve onun bölünmez bütünlüğü için sayısız şehitler vermektedir. İnanıyorum ki bizi biz yapan, bizi bir millet kılan vazgeçilmez değerlerimizin en veciz ifadesi olan İstiklal Marşımız, ilelebet vatan semalarında yankılanacaktır.
Büyük şair, mütefekkir Mehmet Akif, İstiklal Marşı’yla milletin hürriyet mücadelesini ve ezelden ebede yürüyüşünü destanlaştırarak herkesin hislerine tercüman olmuş ve bu mücadeleyi ölümsüzleştirmiştir. Bu duygularla İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Büyük Türk Milletinin şanına yakışır İstiklal Marşı'nı yazan ve Türk Milletine hediye eden ve hediye ederken de "Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın." diye en içten dileklerini belirten Büyük Üstad Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un minnet ve rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını kutlamaya hazırlanan milletimiz, istikbal mücadelesini, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da İstiklal Marşımız eşliğinde yürütecektir. İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
İstiklal Marşı milli birlik ve beraberliğimizin mutabakat belgesidir. Milli mücadele günlerinin heyecanını içinde taşıyan İstiklal Marşımız, ay yıldızlı bayrağımız göklerde özgür bir şekilde dalgalandıkça milletimizin ortak sesi, ortak vicdanı olmaya devam edecektir. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
İstiklal Marşı, Türkiye’nin her bir köşesinde bu milletin, bu toprakların ilelebet varlığını sürdürmesi için silahıyla, bileğiyle, dualarıyla, ekmeği-aşıyla katkı veren insanımızın en saf, en temiz duygularını yansıtır. O yüzden İstiklal Marşı bizim milli mutabakat metnimizdir, Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
İstiklal Marşı’nın cephede kahraman ordunun azmi ve inancı, Anadolu topraklarında aziz milletin kararlılığı ve vatan aşkıyla kaleme alındığı marşı kurucu bir metni kutlarım.
İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü’nde İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabulünün yıl dönümünü kutluyor, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk’ü, İstiklal Marşımızın Şairi Mehmet Akif Ersoy’u ve bütün İstiklal Kahramanlarımızı bir kez daha minnet ve rahmetle anıyorum.
İstiklal Marşı’yla ortaya konan inanç ve kararlılığın, günümüzde de artarak devam etmesini diliyor, bu vesileyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ile tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz.
İstiklal Marşımızda ifade eden milli şairimizin kişiliği ve dizeleri; Milletimizin, ülkemizi birlik, beraberlik ve kardeşlik içerisinde geleceğe daha güçlü olarak emin adımlarla taşımasına büyük katkı sağlamaktadır. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Istiklal marşımızın kabul yıldönümünü kutluyor, bu vesileyle milletimizin ruh haline tercüman olup, istiklal ve istikbale inancımızı mısralarla ifade eden ve o ruh ile heyecanı milletimizin gönlüne nakşederek tarihimizle ve birbirimizle kopmaz bir bağ kuran milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u Türk milletinin hür yaşama iradesinin tesisi için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve minnetle anıyorum.
İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyor, başta Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk ve kahraman silah arkadaşları olmak üzere, bu destanı yazdıran tüm ecdadımızı ve İstiklal Mücadelemizi destansı ifadelerle kaleme alarak ölümsüzleştiren Mehmet Akif’i sonsuz rahmet, şükran ve minnetle anıyorum İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif, bu eserleriyle istiklal mücadelemiz esnasında esarete isyan ederek vatan aşkını dile getiren coşkulu mısralarıyla milletimizin aydınlanmasına ve uyanmasına büyük katkı sağlamıştır. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
İstiklâl Marşımızın Türkiye Büyük Meclisi’nde kabulünün yıldönümünde başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, destan şairimiz Mehmet Akif Ersoy ile bayrak, vatan uğruna şehit ve gazi olan kahramanlarımızı minnet ve şükran duygularımla rahmetle anıyorum.
İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 12 Mart 1921’de milli marş olarak kabul edilişinin yıldönümünü kutluyor; milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u, bütün milli mücadele kahramanlarımızı ve istiklalimiz uğruna bugün de canlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum.
İstiklal Marşımızın yıldönümünü kutluyor; büyük şair Mehmet Akif Ersoy'u sonsuz şükran ve rahmetle anıyoruz.
KORKMA ile başlayan, İSTİKLAL ile son bulan, Türkiye Cumhuriyeti Ulusunun bağımsızlık simgesi olan Marşımızın, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöverin Meclis kürsüsünden büyük bir coşku ile okunarak oy birliği ile kabul edilişinin yıl dönümünü kutlu olsun.
Merhum Mehmet Akif Ersoy’unda dediği gibi ‘Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın’ diyerek İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabulünün yıldönümünü kutluyor, büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u, şehitlerimizi ve gazilerimizi minnet, şükran ve rahmetle yad ediyoruz.
Merhum Mehmet Akif’in, vatan toprakları işgal altındayken kaleme aldığı İstiklal Marşı; milli mücadele ruhunu, Türk Milleti’nin vatan sevgisini, bağımsızlığa olan tutkusunu en güzel biçimde yansıtmaktadır. Vatanı için gerektiğinde canını feda etmekten kaçınmayan büyük Türk milletinin kahramanlık destanı olan İstiklal Marşı bugün de bizlere vatanın ne kadar kutsal bir emanet olduğunu göstermektedir. İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Milletimiz kendisine armağan edilen İstiklal Marşı’nı daima kalbinde hissedecek, her zaman ve her yerde coşkuyla, gururla söyleyecek, bağımsızlığından, vatanın bölünmez bütünlüğünden ve bayrak sevgisinden asla vazgeçmeyecektir. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Milletimizin bağımsızlığının sembollerinden biri olan İstiklal Marşı’nın TBMM tarafından milli marş olarak kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Milletimizin vatan tutkusunu, bağımsız yaşama kararlılığını ve mukaddesatına verdiği önemi abideleştiren İstiklal Marşımız; Anadolu’da birçok şehrin işgal altında olduğu bir dönemde, Milletimizin esareti reddederek verdiği kahramanlıklar ile dolu bağımsızlık mücadelesini sürdürmesine moral ve cesaret kaynağı olmuştur. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Milli birlik ve beraberliğimizin simgesi, İstiklal Marşı’mızın kabulünün yıl dönümünü onur ve gururla kutlarım.
Milli kimliğimizin, kültürümüzün, bağımsızlığımızın ve inancımızın simgesi İstiklal Marşı’mızın kabul ediliş gününü kutlarım.
Milli mücadele günlerinin heyecanını destansı bir şekilde yansıtan İstiklal Marşımız, dün olduğu gibi bugün de kalplerimizi, ruhlarımızı birleştirmekte, yolumuzu aydınlatmaktadır. Bu anlamlı gün dolayısıyla bizlere bu eşsiz marşı armağan eden Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle yâd ediyorum.
Ne Güzel Dökülüyor Akif’in İman Dolu Ağzından o Muhterem Sözler; ’Allah Bir Daha Bu Millete İstiklal Marşı Yazdırmasın!’ 12 Mart 1921 istiklal Marşı’nın Kabulü Bu Aziz Millete armağan olsun.
TBMM tarafından kabul edilişinin yıl dönümünde İstiklal Marşımız gibi bir destanı yazdırarak bizlere istiklalimizi ve istikbalimizi sağlayan başta cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun kahraman silah arkadaşları olmak üzere, bu toprakları vatan yapan aziz şehitlerimizi, aramızdan ayrılan gazilerimizi ve vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’u sonsuz minnet, şükran ve rahmetle anıyorum.
TBMM’nin 12 Mart 1921’de kabul ettiği İstiklal Marşı’mızın yıl dönümünü kutlarım.
Topraklarımızın işgal altında olduğu yıllarda Vatan Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, tarihi boyunca sayısız destanlar yazmış olan kahraman milletimizin vatan sevgisini, bağımsızlığa olan düşkünlüğünü, milli mücadele ruhunu, fedakarlığını ve cesaretini en özel şekilde dizelere dökerek Milli Marşımızla ölümsüzleştirmiştir. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Türk Milleti’nin bağımsızlığa ve kutsal değerlerine olan inancını destanlaştıran İstiklal Marşımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Milli Marş olarak kabul edilmesinin yıl dönümünü büyük bir gururla kutluyorum.
Türk milletine böylesine duygu ve düşünce yüklü bir marşı hediye eden Mehmet Akif ERSOY’u rahmet, minnet ve şükranla yad ediyoruz.
Uğruna her türlü fedakârlığı gösterdiğimiz bu vatan topraklarında başımızı dik tutan, bağımsızlık ruhumuzun özünü taşıyan vatan sevgimizin ve özgürlük tutkumuzun en manidar ifadesi olan İstiklal Marşımız tam 98. yıldır ülkemizin her köşesinde yediden yetmişe tüm milletimiz tarafından gururla, coşkuyla söylenmektedir. Bu duygularla İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Unutma; İstiklal Marşı KORKMA diye başlar! Istiklal Marşımızın kabulünün yıl dönümünü saygıyla ve dolu gözlerimle kutlarım.
Ülkemizde ve tüm dünyada, güçlü ve bağımsız bir ülkenin onurlu vatandaşları olarak coşkuyla okuduğumuz İstiklal Marşımız; ezelden beri hür yaşamış ve ilelebet hür yaşayacak Milletimizin İstiklal Mücadelesinin simgesi ve bağımsızlığımızın sembolü olmuştur. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Ülkemizin düşman işgalinden kurtularak, milli mücadelemizin başarıya ulaştığı ve bağımsızlığımızı kazandığımız o günleri her istiklal marşını okuduğumuzda bizlere hatırlatan ve o günlerin heyecanını bu günlere aktaran İstiklal Şairimiz Merhum Mehmet Akif Ersoy'un tabiriyle; "Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın" diyor, İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünde, tüm İstiklal şehitlerimizi, gazilerimizi ve merhum milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u rahmet ve minnetle anıyorum Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy ‘ İstiklal Marşı”mızla yüce milletimizin Kurtuluş Savaşında gösterdiği azmini, bağımsızlık aşkını, hür yaşama sozlervadisi. Com iradesini en parlak ve en güçlü şekilde ifade ederek, milletimizin cesaret, kahramanlık ve eşsiz mücadele azmini en güzel şekilde ölümsüzleştirmiştir. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy ‘ İstiklal Marşı”mızla yüzce milletimizin Kurtuluş Savaşında gösterdiği azmini, bağımsızlık aşkını, hür yaşama iradesini en parlak ve en güçlü şekilde ifade ederek, milletimizin cesaret, kahramanlık ve eşsiz mücadele azmini en güzel şekilde ölümsüzleştirmiştir. Bu duygularla İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Vatan toprağı üzerinde oynanan oyunlara karşı son derece uyanık olmamız gerekmektedir. İstiklal Marşı’nda ortaya konan inanç ve güven, bugün de ihtiyacımız olan manevi atmosferi yansıtmaktadır. İstiklal Marşımızda en veciz şekliyle ifade edilen mesajlar, günümüzde de sadece manevi dünyamızı aydınlatmakla kalmamakta aynı zamanda geleceğimize de ışık tutmaktadır. Bu duygularla İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Yüce Türk Milletinin, Kahraman ordumuzun  hiçbir dayatmaya boyun eğmeyeceğini duyuran, gerektiğinde milletimizin birlik ve beraberlik ile başaramayacağı hiçbir şeyin olmayacağının da sembolü olmuştur. İstiklal Marşımızın kabulü Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Zannetme ki ecdadın asırlarca uyudu, nereden bulacaktın o zaman eldeki yurdu!. 12 Mart 1921 İstiklal Marşı’mızın kabulünün yıldönümü kutlu olsun. “Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl..!” Saygı ve minnetle.
Zorluklarla kurulan bu Vatanı korumak boynumuzun borcudur. İstiklal Marşı’mızın kabulünün yıl dönümünü saygı,sevgi ve sadakat ile kutlarım.
******************************************************** 12 MART İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ SÖZLERİ "Akif’in en büyük meziyeti, her mısrasını inanarak yazmış olmasındadır. Onun içindir ki İstiklal Marşı, hiçbir babayiğit tarafından benzeri yazılamayan alev gibi bir şiirdir." (Peyami Safa) "Bu marş bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu ne unutmak ne de unutturmak lazımdır. İstiklal Marşında, istiklal davamızı anlatması bakımından büyük bir manası olan mısralar vardır.  Benim en beğendiğim yeri de burasıdır: ‘Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal!’ Benim, bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar, işte bunlardır. Hürriyet ve istiklal aşkı bu milletin ruhudur. Tarihe bakın, bütün milletlerin bir esaret ve hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir. Dünya tarihinde, fasılasız, hürriyet ve istiklalini muhafaza ve müdafaa etmiş bir millet vardır:Türkler İstiklal Marşının bu pasajını oluştururlar. Asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yar ve ağyar anlamalıdır ki;Türk’ün Mete hikayesinde olduğu gibi her şeyi hatta en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir; fakat hürriyeti asla! Bu pasajı her vakit tekrar ettirmek, bunun için lazımdır. Bu demektir ki efendiler, Türk’ün hürriyetine dokunulamaz.” (Mustafa Kemal ATATÜRK) "İstiklal Marşı, İstiklal Harbi’nin manevi cephesinde yapılmış büyük ve muzaffer bir taarruzdu. O zaman Milli Mücadelenin mutlaka zaferle neticeleneceğine inanmış olanlar, yani sağlam iman sahipleri bile İstiklal Marşından yeni manevi kuvvet almışlardı." (Abidin Daver) “İstiklal Marşı ülkemizin kuruluşu esnasında tam manasıyla ‘yol haritası’ işlevi görmüştür. İstiklal Harbi’ni yürüten Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi, kararlılığı; askerimizin cephedeki fedakarlığı, azmi, vatan aşkı İstiklal Marşı’na çok net yansımıştır.” 1921 yılında Milli Eğitim Bakanlığına gönderilen 724 şiir içerisinden Mehmet Akif Ersoy’un  “Kahraman Ordumuza” isimli şiiri, 12 Mart 1921 yılında milli marş olarak TBMM’de kabul edilerek ismi ‘İstiklal Marşı’ olmuştur.
Aziz Milletimizin gönül dünyası, yüce hasletleri, cesaret, kahramanlık ve eşsiz mücadele azmi Vatan şairimiz Merhum Mehmet Akif Ersoyun veciz dizeleriyle tarihe not düşülmüş ve ölümsüzleşmiştir.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını kutlamaya hazırlanan milletimiz, istikbal mücadelesini, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da İstiklal Marşımız eşliğinde yürütecektir.
Gönül ve fikir dünyamızın inşasında çok önemli bir rol üstlenen, hayatı boyunca hak davası yolunda olmayı, temel felsefe edinmiş Mehmet Akifi tanımak ve yeni nesillere tanıtmak öncelikli görevimizdir.
Güzel marşım sen okundukça ben hep var olacağım.
Her milleti bir arada tutan, milli, dini ve kültürel değerleri vardır. Türk Milleti’nin vatan ve millet sevgisi, hürriyet ve istiklal tutkusu ve bayrağına olan saygısı her zaman milli birlik ve bütünlüğünün simgesi olmuştur.
Hürriyet ve istiklal aşkı bu milletin ruhudur.
İstiklal Marşı bir Milletin bağımsızlık aşkının, imkânsızlıklar içerisinde gösterdiği büyük kahramanlığın, azim ve fedakârlıkla verilen kurtuluş mücadelesinin mısralara dökülmüş ifadesidir.
İstiklal Marşı bir Milletin bağımsızlık aşkının, imkânsızlıklar içerisinde gösterdiği büyük kahramanlığın, azim ve fedakârlıkla verilen kurtuluş mücadelesinin mısralara dökülmüş ifadesidir.
İstiklal Marşı bu milleti ayakta tutan en güçlü semboldür.
İstiklal Marşı dün olduğu gibi bugün de ellerinde bayrak, dillerinde tekbirle vatanını savunan insanımızın üzerinde ittifak ettiği mümtaz bir metindir.
İstiklal Marşı gibi bir metni yazan Akif, inanıyorum ki Allah’ın büyük lütfuna mazhar olmuştur. Merhum Mehmet Akif’in dediği gibi, ‘Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın!
İstiklal Marşı Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, hakka, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirir.
İstiklal Marşı, Türkiye’nin her bir köşesinde bu milletin, bu toprakların ilelebet varlığını sürdürmesi için silahıyla, bileğiyle, dualarıyla, ekmeği-aşıyla katkı veren insanımızın en saf, en temiz duygularını yansıtır. O yüzden İstiklal Marşı bizim milli mutabakat metnimizdir İstiklal Marşı’nda Alparslan’ın Anadolu’yu vatan kılan azmi ve iradesi vardır. İstiklal Marşı’nda Haçlı’yı durduran Kılıçarslan’ın imanı, Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi’nin halis niyeti yer alır. İstiklal Marşı’nda İstanbul’un fethinin, Fatih’in en büyük rüyalarının izleri vardır.
İstiklal Marşı’nı merhum Akif rahat ve konforlu mekanlarda yazmadı; İstiklal Marşı cephelerde, kahraman ordumuzun içinde, Anadolu’nun her karış toprağında şekillenen İstiklal ruhuyla kaleme alındı. İstiklal Marşı’nda medeniyetimizin en mümtaz değerleri bulunur.
İstiklal Marşı”mızla yüzce milletimizin Kurtuluş Savaşında gösterdiği azmini, bağımsızlık aşkını, hür yaşama iradesini en parlak ve en güçlü şekilde ifade ederek, milletimizin cesaret, kahramanlık ve eşsiz mücadele azmini en güzel şekilde ölümsüzleştirmiştir.
İstiklal Marşımız bağımsızlığımızın dille haykırışıdır.
İstiklal Marşımız; Anadolu’da birçok şehrin işgal altında olduğu bir dönemde, Milletimizin esareti reddederek verdiği kahramanlıklar ile dolu bağımsızlık mücadelesini sürdürmesine moral ve cesaret kaynağı olmuştur.
İstiklal Marşımız; ezelden beri hür yaşamış ve ilelebet hür yaşayacak Milletimizin İstiklal Mücadelesinin simgesi ve bağımsızlığımızın sembolü olmuştur.
İstiklal Marşımız; milletimizin ezelden ebede giden yolculuğunu, ruh derinliğini, gönül yüceliğini, manevi değerlerini, milli kimliğini, vatan sevgisini en müstesna biçimde anlatan eşsiz bir eserdir. Milli Şairimiz Büyük Mütefekkir Mehmet Akif Ersoy’un güçlü kaleminden çıkan kelimeler milletimizi öyle derin, öyle kapsamlı tahlil etmiştir ki, onun dizelerinde herkes kendinden bir parça bulmuştur.
İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy, bu eserleriyle istiklal mücadelemiz esnasında esarete isyan ederek vatan aşkını dile getiren coşkulu mısralarıyla milletimizin aydınlanmasına ve uyanmasına büyük katkı sağlamıştır.
İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif, bu eserleriyle istiklal mücadelemiz esnasında esarete isyan ederek vatan aşkını dile getiren coşkulu mısralarıyla milletimizin aydınlanmasına ve uyanmasına büyük katkı sağlamıştır.
İstiklal Mücadelemizin zor dönemlerinde kabul edilen Milli Marşımız, bağımsızlık mücadelesi veren milletimize büyük bir moral ve güç vermiştir. İnanıyorum ki bizi biz yapan, bizi bir millet kılan vazgeçilmez değerlerimizin en veciz ifadesi olan İstiklal Marşımız, ilelebet vatan semalarında yankılanacaktır.
Maneviyatı, edebiyatı ve duyguları en güzel şekilde harmanlayarak İstiklal Marşımızda ifade eden milli şairimizin kişiliği ve dizeleri; Milletimizin, ülkemizi birlik, beraberlik ve kardeşlik içerisinde geleceğe daha güçlü olarak emin adımlarla taşımasına büyük katkı sağlamaktadır.
Marşına sahip çık, o boşuna yazılmadı.
Milletimiz kendisine armağan edilen İstiklal Marşı’nı daima kalbinde hissedecek, her zaman ve her yerde coşkuyla, gururla söyleyecek, sozlervadisi. Com bağımsızlığından, vatanın bölünmez bütünlüğünden ve bayrak sevgisinden asla vazgeçmeyecektir.
Milletimiz tarihte hiçbir zaman zulme boyun eğmediği gibi varlığına kastedenlere gerekli dersi vermiş vatanına ve hürriyetine canı pahasına sahip çıkmıştır. İstiklal Savaşı’nda da büyük Atatürk önderliğinde kenetlenerek bir var olma mücadelesi veren halkımız, hür ve müstakil yaşama kararlılığını tüm dünyaya bir kez daha kabul ettirmiştir.
Milletimizin bu kutsal değerlere olan bağlılığını destanlaştıran İstiklal Marşı; yurdumuzun her bir köşesi işgal altındayken, kadını, çocuğu, yaşlısı, genci ile topyekûn bir milletin kahramanca mücadelesini dizelere döken bir şaheserdir.
Milletimizin dini, bayrağı ve toprakları uğruna başlattığı Milli Mücadeleden hareketle kaleme alınan ve aziz milletimizin içinde bulunduğu durumu en doğru şekilde izah eden İstiklal Marşımızın ne zorluklar altında kaleme alındığı ve o dönemde milletimizin içerisinde bulunduğu durumu hatırlatmamız, unutmamamız gerekir. Bu zorluklarla bizlere emanet edilen bu topraklar için var gücümüzle aziz Türk milleti olarak çalışma gayreti içerisinde olmalıyız.
Milletimizin duygularına tercüman olan bu destansı eser; vatan, millet, istiklal ve din sevgisiyle yoğrulmuş Milletimizin, bu kutsal değerlerine göz dikenlere karşı gösterdiği büyük kahramanlıkların, eşsiz dizelerle tezahürüdür.
Milletimizin gönül dünyasını en veciz şekilde dizelere dökerek bizlere her zaman moral ve güç kaynağı olmuştur.
Milletimizin yaşadığı en buhranlı dönemde, “Korkma” diye başlayan İstiklal Marşımız, kahraman ordumuza ve aziz milletimize umut aşılamış, milli mücadele ruhunun canlanmasına vesile olmuştur.
Milletin ruhu, Akif’in kalemi, Türk yurdunun son büyük destanı, İSTİKLAL MARŞI.
Milli marşımız, milli davamızın özetidir.
Milli mücadele günlerinin heyecanını destansı bir şekilde yansıtan İstiklal Marşımız, dün olduğu gibi bugün de kalplerimizi, ruhlarımızı birleştirmekte, yolumuzu aydınlatmaktadır. İnanıyorum ki istiklal mücadelesi ruhunu muhafaza ettiğimiz sürece, millet olarak karşılaştığımız her tür badireyi atlatacak, istikbal mücadelemizi de başarıyla sürdürebileceğiz.
Türk milleti marşıyla bir bütündür.
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy ‘ İstiklal Marşı”mızla yüzce milletimizin Kurtuluş Savaşında gösterdiği azmini, bağımsızlık aşkını, hür yaşama iradesini en parlak ve en güçlü şekilde ifade ederek, milletimizin cesaret, kahramanlık ve eşsiz mücadele azmini en güzel şekilde ölümsüzleştirmiştir.
Vatanı için gerektiğinde canını feda etmekten kaçınmayan büyük Türk milletinin kahramanlık destanı olan İstiklal Marşı bugün de bizlere vatanın ne kadar kutsal bir emanet olduğunu göstermektedir.
Yüce bir millet ve onun şanlı mensupları olarak, bayrağımızı dimdik ayakta tutmak ve onu ebediyen dalgalandırmak için, her zaman olduğu gibi bugün de birlik ve beraberlik içerisinde olmamız, İstiklal Marşımızın ruhuna uygun hareket etmek boynumuzda tarihi bir borçtur.
Yüce Türk Milletinin, Kahraman ordumuzun  hiçbir dayatmaya boyun eğmeyeceğini duyuran, gerektiğinde milletimizin birlik ve beraberlik ile başaramayacağı hiçbir şeyin olmayacağının da sembolü olmuştur İstiklal Marşımızın kabulü.
Yüksek ahlakı, örnek kişiliği, mücadele azmi, millet sevgisi ve bağımsızlık aşkı; Mehmet Akif’in Milletimizin gönlünde taht kurmasını sağlamıştır.
************************************************** KISACA İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ Maarif Vekaleti, 1921’de bir güfte yarışması düzenledi. Yarışma sonucunda toplanan şiirlerden en güzeli Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Milli Marşı olarak kabul edilecektir. Ayrıca yarışmanın sonucunda kazanan şahsa o dönemin şartlarında gerçekten çok büyük bir meblağ olan 500 Tl civarında bir para ödülü verileceği bildirilmiştir. Yarışmaya katılacaklara 6 ay gibi uzun bir süre tanınmasına rağmen düzenlenen bu yarışmaya ancak 724 adet şiir aday olmuştur. Eser gönderenler arasında Kazım Karabekir, Hüseyin Suat Yalçın, İsak Ferrara, Muhittin Baha Pars ve Kemalettin Kamu gibi bir çok tanınmış ve ünlü isimler de vardı. Yarışmaya katılan 724 şiir teker teker okunmuş ve içlerinden 6 adet şiir elemeyi geçip Meclis Matbaası tarafından bastırılıp milletvekillerine dağıtılmıştır. Dönemin Milletvekillerinden olan ve “Çanakkale Şehitleri” şiirinin sahibi Mehmet Akif Ersoy yarışmada para ödülü olduğundan dolayı yarışmaya katılmak istememiştir. Son şiir gönderme tarihi olan 23 Aralık 1920’den sonra Eğitim Bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde İstiklal Marşı olabilecek bir eser bulamamıştı. Dönemim bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver Bey Ankara’da yaşayan Mehmet Akif Ersoy’a 5 Şubat tarihinde para konusunun çözümlenebileceğini, endişe edilmemesi gerektiğini ve yarışmaya mutlaka kendisinin de katılması gerektiğine dair bir mektup yazmıştır. Bunun üzerine Mehmet Akif Ersoy “Ben mebusum, müsabakaya katılmam. Ayrıca çok istiyorsanız da bir şiir yazıp size veririm” diyerek para konusundaki hassaslığını bildirmiş ve Ankara’daki Taceddin Dergahı’ndaki odasında bir şiir yazarak, Maarif Vekaleti’ ne teslim etmiştir. Çok beğenilen bu şiir seçilen 6 şiire ilave olarak yarışmaya katılmıştır. “Kahraman ordumuza” ithaf ettiği şiirde, şair Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk’a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirmiştir. Ön elemeyi geçen yedi şiir 12 Mart 1921’de Mustafa Kemal’in başkanlığını yaptığı meclis oturumunda tartışmaya açıldı. Mehmet Âkif’in şiiri meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okundu. Şiir okunduğunda milletvekilleri büyük bir heyecana kapıldı ve diğer şiirlerin okunmasına gerek görülmedi. Mehmet Akif’in şiiri coşkulu alkışlarla kabul edildi.
******************************************************* İSTİKLAL MARŞI Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, 'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettigi günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arsa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!
Mehmet Akif Ersoy
Dün gece yine ölümle burun buruna geldim. Kendime bir zarar geleceginden değil ama karim Cemile ne yapar sonra. Biz akşam yemeğimizi genelde saat 11-12 gibi yerdik, ama ev sahiplerimizin misafiri geldiğinden geç vakitlere kadar oturup yatmadilar. Neyse ki konukların gitmesiyle birlikte uykuya daldilar. Bir süre ortaligin sakinlesmesini bekleyip, yiyecek toplamaya başladım. Bugün misafirler geldiği için menü çok zengindi. Pasta ve börek kirintilarına bayiliriz. Her neyse ben nevaleyi toplarken birden mutfagin isigi yandi ve "Aaaaaa! Karafatma" diye bir ses duydum. Salak adam, ben bir erkegim Fatma da nereden çikti. Benim adim Ismail. Böyle seyler delikanlıyi bozar. Hadi beni karimla karistirdin diyelim. Sen ne kadar korkak bir adamsin. Benim kaç katim büyüklügünde olmana ragmen bu bagiris da ne böyle? O korkunç sesin kesilmesiyle birlikte,sanki ben ona bir şey yapmışim gibi beni kovalamaya başladı. Inanin o kadar da dikkat ediyorum, tabak, çanak bardak üzerinde dolaşmamaya çünkü bu dingilin karisi çok titiz. Bazen diyorum ki bu gicikların misafiri Geldiğinde giт ortalarda dolaş böylelikle utanilacak duruma düssünler.. Ama yapamiyorum iste. Ne olursa olsun, ekmek yediğin tekneye kötü gözle bakmamak gerekir. Ben eve geldiğim ilk yıllari hatirliyorum da ne güzeldi o günler. Rahmetli kayinbabam ve kayinvalidem beni evlerine kabul etmişlerdi. O zamanlar rahattik, çünkü ev sahibimiz Riza amca kördü. Bu sebeple evin her yerinde serbestçe dolaşabiliyorduk. Hatta Riza amcayla aynı sofrada yemek yediğimiz günlerde oldu. Gerçi bizleri görebilseydi nasıl davranirdi bilmem ama o hep yüregimizde yasayacak. Riza amcanin durumu pek iyi sayilmazdi, memur emeklisiydi. Bu evde rahmetli karısınınmis,bu yüzden yiyecek konusunda bu kadar fazla seçenegimiz yoktu. Ama daha mutlu ve huzurluyduk. Riza amca bir gün görünmez kazaya kurban gitti. Gerçi onun için bütün kazalar görünmezdi. Riza amcanin topraga verildiği gün biz de oradaydik. Karsi komşusu Osman Zeki bey bize geldiğinde ceketini asmıştı. Biz de bunu firsat bilip ceketin cebine girdik. Ardindan Osman Zeki beyle birlikte mezarliga doğru yola koyulduk. Riza amcanin üç tane oglu vardi ama bugüne kadar sadece nüfüsta gözüküyorlardi. Hayirsizlar daha ilk günden evi satisa çikardilar. Evi su anda oturan adam ve karisi satin aldi. Eve ayak basmalariyla kayinbabam ve kayinvalidemi öldürmeleri bir oldu. Adam sonra igrenerek cansiz bedenleri kagida sararak çöpe atti. Sanki kendisi çok temizmis gibi. Halbuki tuvaletten çiktıktan sonra ellerini yikamadiğina defalarca sahit oldum. Şimdilerde kendine üzerinde rahmetli kayinvalidemin resmi olan bir ilaç almış, durmadan üzerimize sıkıp duruyor Kayinvalidem Sultan hanım gençliginde fotomodel olduğu için bu tür ilaçların üzerinde resmi bulunuyor. Hatta bir iki reklam filminde de oynamisti. Ama evlenince mecburen bıraktı. Çünkü kayinbabam tam bir Osmanli erkegiydi. Bugüne kadar rahmetli Riza amcanin anisina bu evde oturduk, artik daha fazla dayanacak halimiz kalmadi. Ese dosta haber saldik. Kendimize göre bir ev bulur bulmaz tasinacagiz buradan. Belki de sizin evinize yerleşiriz hayat bu belli mi olur?
Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm. Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu. Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım. Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda, özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve “Sevgili Michael” diye başlıyordu. Ve “Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini” anlatarak devam ediyor. “Ama sakın unutma, seni daima seveceğim” diye bitiyor. İmza. Hannah!. Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez hemen telefon idaresini aradım. Görevli kişi, kendisine bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat ısrarım karşısında:
“Belki, size yardımcı olabilirim” dedi. “Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin.” dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi. “Bağlıyorum efendim.” Telefonda, karşıdaki hanıma “Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını” sordum. “Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık” dedi. “Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.”
“Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adres bulursunuz.” deyip bana huzurevinin adını verdi. Hemen aradım. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş. Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki orada bilirlermiş. “Bunların hepsi aptalca aslında” dedim kendi kendime. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki. Aradım numarayı. Bir kadın “Şimdi Hannah’nın kendisi bir huzurevinde” dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim. Ses; “Evet, Hannah burada yaşıyor” dedi. Saat ona geliyordu ama hemen yola çıktım, Hannah’yı görmek için. Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama. Anlattım olanları. Cüzdanı ve mektubu gösterip. Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve “Genç adam” dedi, “Bu mektup, Michael ile son kontağımdı. Onu öyle seviyorum ki. Sean Connery gibi yakışıklıydı. Hani şu meşhur aktör. Ama ben 16 yaşındaydım. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.” Derin bir nefes daha. “Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen. Onu hep düşündüm. Hep.” Bir ufak sessizlik. Bir derin nefes daha. “Ve onu hep sevdim.” İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden. “Ve hiç evlenmedim. Michael gibi birisini bulamadım ki.” Hannah’ya teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız “Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size” dedi.” Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim” dedim. Cüzdanı elimde sallayarak. O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı. “Hey baksana. Bu Bay Michael’ın cüzdanı. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım. Cüzdanını hep kaybederdi zaten. Üç kere ben buldum, koridorlarda. “Michael sekizinci katta yaşıyordu. Ok gibi fırladım tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Michael elini arka cebine attı, hızla. Sonra sevinçle “Evet bu benim cüzdanım” dedi. “Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum.”
“Hiçbir şey borçlu değilsiniz” dedim. “Ama özür dilerim. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum.”
“Mektubu mu okudun?”
“Sadece okumakla kalmadım. Hannah’yı da buldum.”
“Buldun mu? Nerde? İyi mi? Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle.”
“Çok iyi. Hem de harika” dedim, yavaşça. “Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım.” Elime sımsıkı sarıldı. “O benim tek aşkımdı. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti.”
“Bay Goldstein” dedim. “Gelin benimle.” Asansörle üçüncü kata indik. Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu. Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu. “Hannah” dedi. “Bu bay’ı tanıyor musun?” Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden. “Michael” dedi, Michael, kapıda, kısık sesle. “Hannah. Ben Michael. Beni tanıdın mı?.”
“Michael” diye yutkundu Hannah. “İnanmıyorum. Bu sensin. Benim Michael’ım.” Michael Hannah’ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar. Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı. “Gördün mü, bak?” dedim “Yaşamda, yaşanması gereken her şey, er ya da geç, bir gün kesinlikle yaşanacaktır.” *** Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı. Gelebilir miydim? Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı. Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi… Aşklarını on sekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan 76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında keşke siz de bulunsaydınız… Altmış yıl önce bittiği sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.

Havada belki güneş yok, sıcaklık ise ateş misali kavuruyor her yanı, bunalmakta tüm insanlık. Sıkıntıları saymaya kalkmak mı? Hayır!. “Kuş misali özgür olmak istiyorum” diyor Melisa. Kuş misali özgür olmak, çiçekler arasında uçuşan bir kelebek, yaşamda çözemediği duygu karmaşası kalması istiyor. Asla sabit bir çiçek gibi toprağa tutunmak niyetinde değil, başarıyı beklemekte. Kendisini anlatıyor; elbiselerinin, eşyalarının, dört bir yanının, o hafif ezgilerle tıngırdatmaya çalıştığı gitarının siyah olmasını istiyor. Bir siyah kadar asil olma düşüncesi. Göklerdeyken aşağılara uzansa, denizlere varma azminde. “Ben ne dersem o olsun, düşlerim gerçekleşsin” hayali içinde. Melisa kim? Nasıl biri? O, hayatının altın yıllarında, uzun boylu, kısa saçlı, sempatik. Gözlerinde rengarenk ahenk var, elinde gitarını konuşturur, bir yandan da söylemekte. O Melisa. Kendi ayakları üzerinde durabileceğini düşünüyor, tam olgunlaşmamış meyve belki, ya da büyümekteki fidan. Ailenin ayrılmasına altı yaşlarında şahit olmuş, ama o onyedi yaşında. Gerçek bir babayı, belki hayatını paylaşabileceği insanda bulma niyetinde, bunun farkında değil. Kimbilir dağları belki o yarattı. Kitaplarıyla kardeş olmak istiyor. Bir acemi gibi hepsini aynı anda okumak istiyor. Sabretmek ona göre değil. Yalnızlığın gezdiği yolda ilerlemekte. Belki ileride Goethe’nin “Werther” ini yaşayabilir, kim bilebilir ki! “Ateşli hastalık geçirdiğimde sabit bir rüya görüyorum, bir balon içinde göklere yükseliyorum” diyor Melisa. Bilemediği özgürlüğe hapis, çıkış noktası arar Melisa. Evrenin sonsuz boşluğunda yol almak ister, belki olmaz ama o ister, kesinlikle olmalı. Hayatının baharını yaşamaktasın, bir zamanlar vurulmuşsun, onun bıraktığı izi taşıyorsun. Sen o izin kaybolması niyetinde yeni bir iz peşindesin aslında. Bak bir etrafına, gökyüzüne bak, bulutların özgür biçimde darmadağın olmasına bak, sen o basitliğe indirgenemezsin. Sen kumsalda eşi benzeri olmayan bir taş, sen parlayan çakmak taşı olmalısın. Evin bir köşesinde beslediğin zarif kuşu sen bıraktın Melisa. Ama o geri dönsün, tekrar seninle olsun istiyorsun. Sen beklemeksizin sorguluyorsun. “Neden ben değil de başkası, ya da başkası değil de neden ben?” Neden mi? Bazı gerçekleri sorma, buna özgürlük diyorlar Melisa. Seçebileceğin iki yol var; Biri görünür, diğeri görünmez, iki yol ardından. Karanlığı istiyorsun, karanlık öyle yakın ki, sen o karanlığı, siyahlarınla buluyorsun. Karanlık, bir katran karası gibi simsiyah, hafif bir ışık arıyorsun hissettirmeksizin. Karanlıkta görmek değil düşünmek vardır Melisa. Karanlığın etkisinden kurtulmuş, ışık sayesinde, bir gölge kalmış Melisa. Sen siyahlarınla karanlığa uygun, karanlık senin yanında. Bir bardak var içi su dolu. İçinde hafif alkol bekler seni. Rengarenk bir sıvı, dışında cam. Koklamak mı? Görmek mi? Tatmak mı? Hayır!. Senin için hissetmek. Senin aradığın derinlerde. Duygu mu - tutku mu? Senin aradığın duygu. En duygusal an şimdi gökyüzünde. Haykır o zaman dolsun bulutlar, ağlasın. Gökyüzünden senin adına akan sular gölleri doldursun, göller taşsın, akarsular çağlasın. Ağla Melisa, gözlerin parlasın. Çiçek olmak sabitlik değildir, son tozlarınla etrafa dağılırsın, mutlak bir arı olmak değildir önemli olan, arı gelir senin yapraklarına konar. Belki sen, dört yapraklı bir yonca olursun, belki de açılmamış gonca, körpecik. Karanlık çöküyor etrafa, her yer bulanık, sis var. Deniz gel-giт olaylarını yaşıyor. Deniz, yavaş yavaş çekiliyor kıyılardan, uyuyor. Hafif hafif kıyıya vuruyor dalgalar, seslerde ahenk var. Senin gözlerin sonuna kadar açık, gözlerinde en ufak yorgunluk ifadesi görünmüyor. Bir enerji modülü, geceleri sana sunuyor. Uyumuyor, düşünüyorsun. Geceleri göremezsin Melisa, düşünürsün. Bir yarasa gibi hissedersin, dokunmadan sıyrılırsın taşlardan. Sen siyahsın Melisa. Karanlıktan korkma Melisa. Gecenin bir vaktinde pencerene bir kuş konabilir, o bıraktığın kuş değil belki ama yeni ve umut dolu bir kuş. Ya da bir bülbül, sabahları şakıyarak uyandırır seni, sabahları hissedersin. Doğadaki bir çiçeğe arı konar, özüne ulaşır, ya da bir kelebek çırpınır etrafta. Melisa, asi kız. Melisa, göklerde uçan şahin kadar gösterişli. Melisa siyah, Melisa farklı. Haydi özgürlüğe uzan, uzanabildiğin kadar uzağa, yakalayabilirsin. O, Melisa.
Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, Ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını. Ve Hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim. “Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun.?” Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı. “Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan.” Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda. Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından. Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti. Herkes onu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu. Ve devam etti. “Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim. O bilmez. 50 yıl önceydi. O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş açmadan önce bir tas suyla sulayacağım onu diye. İyi gelirmiş dedilerdi. 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi. Ta ki geçen geceye kadar. O gece takatim kesilmiş. Uyuyakalmışım. Ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu her şeyimi verdim. Ondan hiç bir şey göremedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim.” Hakim, yaşlı adama dönerek; “Diyeceğin bir şey var mı baba” dedi. Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi. “Askerliğimi, reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime’mi de orada tanıdım. Sedefleri de. Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. O çiçeklerle doludur bahçesi. Kokusuna taptığım perişan eder yüreğimi. İlk evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi, bizim hatun. Lafım geçmedi. O günlerde tesadüf bu çiçek kurudu. Ben ona gece sularsan geçer dedim. Adak dilettim. Her gece onu uyandırdım. Ve onu seyrettim. O sevdiğim kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece o çiçek ben oldum. Sanki. Ona bu yüzden tapabilirdim.” dedi adam o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle. “Her gece O yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey. Geçen gece de. Yaşlılık. Ben de uyanamadım. Uyandıramadım. Çiçek susuz kalırdı amma, kadınımın boynu yine azabilirdi. Suçlandım. Sesimi çıkartamadım.” O an Mahkeme salonunda her şey sustu. Ertesi sabah gazeteler “Sedef susuz kaldı” diye yine yalnızca neticeyi haber yaptılar.
Vietnam'da savaştıktan sonra sonunda evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikaye anlatılır. San Francisco'dan ailesini aradı -Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum. -Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz,diye cevapladılar.. Oğulları, -Bilmeniz gereken bir şey var diye devam etti. -Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum. -Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz. -Hayır. Anne, baba, onun bizimle yaşamasını istiyorum. -Oğlum, dedi babası, -Bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatımiz var, ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır. Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne-baba hemen San Francisco'ysa uçtular ve Oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar, ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler: Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı. Bu hikayedeki aile de bir çoğumuz gibi. Güzel olan yada birlikte olmaktan zevk aldığımız insanları sevmek bizim için çok kolay, ama bize rahatsızlık veren yada yanlarında kendimizi rahatsız hissettiğimiz insanları sevmiyoruz. Bizim kadar sağlıklı, Güzel yada akilli olmayan insanların yanından uzak durmayı tercih ediyoruz. Ney seki, bize bu şekilde davranmayan biri var. Biz ne kadar bozulmuş olursak olalım, bizi sonsuz ailesinin yanına çağıran şartsız sevgiyle seven biri. Bu gece, uyumadan önce, insanları olduğu gibi kabul edebilmemiz ve bizden farklı olanlara karşı daha anlayışlı olabilmemiz için gereken gücü vermesi için Allah'a kısa bir dua edelim.
Aşk, yalnız sende gerçekmiş. Seninle aşkı yaşamak hiçbir şeye değişilmezmiş. Sevgililer Günün Kutlu Olsun Aşkım.
Bağırmak, haykırmak istiyorum. Çok değil iki kelime, seni seviyorum. Sevgililer günün kutlu olsun.
Bu dünyada ve öbür dünyada, her zaman seninle olmak dileğiyle. Sevgililer Günün Kutlu Olsun.
Bütün mevsimleri bir günde, bütün yılları bir mevsimde yaşamaya razıyım seninle. Daha nice sevgililer gününü beraber geçirmek dileğiyle.
Yüreğimdeki tek arzu, hayalimdeki tek tutku, beni yaşatan tek duygu senmişsin bebeğim. Sevgililer gününü kutluyorum. Daha nice yıllara.
Aşıklar yaşamınızın her anında birlikte olmanız dileğiyle sizi seviyoruz. Sevgililer gününüz kutlu olsun.
Aşk bir eşkıyanın hayata itirazıdır. Konuşursa çatışma, susarsa savaş, severse devrim olur. Тuт ki ben eşkıyayım ve seni seviyorum.
Aşk nedir bilmiyorsan, gecelere sor. Şu sapsarı yüzlere, şu kupkuru dudaklara sor. Sevgililer günün kutlu olsun aşkım.
Aşk, sevda öyle bir ateştir ki, düştü mü gönüllere yanar da yakar da. Hep yanmak dileği ile bugünümüz alev alev yansın. Sevgililer Günün Kutlu Olsun.
Aşk, nereden eseceği belli olmayan bir fırtına gibidir. Sen de benim en büyük fırtınamsın. aşkım iyi ki varsın. Sevgililer günün kutlu olsun.
Aşkım, birtanem. Ben ateş, sen ise mumsun. Benim tek korkum, mumun zamanla eriyip yok olması. Ama doğru ya, mum biterse ateş zaten söner. Sevgililer Gününü kutlar, bir ömür mutluluklar dilerim.
Aşkım, bu sevgililer gününde yanında değilim belki, ama sevgim hep seninle. Seni çok özledim. Mutlu yıllar.
Aynı türküyü söylüyorsa yüreklerimiz, birlikteyiz demektir. Şu an yüreğimde sevgi türküsü var. Senin de eşlik ettiğini biliyorum aşkım. Seni seviyor ve bu güzel sevgililer gününü kutluyorum.
Ayrılık küçük sevgileri öldürür ama büyük sevgileri güçlendirir. Tıpkı rüzgarın mumu söndürüp, yangını güçlendirdiği gibi. Bizim de sevgimiz hep yaşayacak ve daha da güçlenecek sevgilim. Nice sevgililer gününde birlikte olmak dileğiyle.
Bahçeden gül değil, güneşten atom koparıp getirmek isterdim. Ama kalbim gibi ellerinde yanar diye korkuyorum. Sevgililer günün kutlu olsun.
Baktığım her adreste sen varsın, çaldığım her kapıda sen varsın, uyuduğum uykuda sen varsın, iyi ki bu güzel ve özel günde de sen varsın. Sevgililer Günümüz Kutlu olsun.
Bana bir günün 24 saat, bir saatin 60 dakika ve bir dakikanın 60 saniye olduğu öğretildi ama sensiz geçen bir saniyenin, sonsuzluk kadar uzun olduğu öğretilmedi. Yaşamımızın her anında birlikte olmamız dileğiyle sevgilim. Sevgililer günümüz kutlu olsun.
Bana, kimse sen gibi baktı mı bilemem, ama ben kimseye sana baktığım gibi bakmadım. Sevgililer günün kutlu olsun canım aşkım.
Bana, seni sevme deseler, karşılık olarak da dünyayı verseler, ya da dar ağacı kurup idam etseler, senden başkasını sevmeyeceğim gibi, senden de asla vazgeçmeyeceğim ömrüm. Sevgililer Günün kutlu olsun.
Bazen sorarlar, "Hayatında biri var mı?" diye. Hayatımda biri yok. Birinde hayatım var. Sevgililer günün kutlu olsun sevdiğim.
Bazı aşklar okyanus gibidir. Görmesen de, sonunun bir yerlerde bittiğini bilirsin. Okyanuslar bile kıskanır, sana olan sevgimi. Görmesem de sonunu, biliyorum ki sana olan sevgim, sonsuza kadar bitmeyecek. Seni seviyorum!
Bazı insanların sesinde mutluluk gizli. İşte sen de, o insanların en mühimisin benim için aşkım. Sevdiğim, sevgililer günün kutlu olsun.
Bazı rüyalar diğerlerinden daha uzun sürer. Bazıları da çok çok güzel. Benim en uzun ve en güzel rüyam, şu an bu mesajı okuyor. Sevgililer günün kutlu olsun!
Bebeğim, sen dünyaya sürgün bir meleksen, ben seni o kadar çok seveceğim ki, bir daha cennetine geri dönmek istemeyeceksin. Sevgililer günün kutlu olsun.
Belki yanında değilim. Ama dün de, bugün de, yarın da yüreğin kadar yanındayım. Kendini yalnız hissettiğinde elini kalbine koy; ben hep oradayım! Sevgililer Günümüz kutlu olsun.
Ben senin o gözlerine baktığım an, kendimden geçiyorum. Seni unutmaya calışsam bile unutamıyorum. Çünkü ben seni çok seviyorum. Sevgililer günümüz kutlu olsun.
Beni karanlıktan aydınlığa, yalandan gerçeğe, ölümden ölümsüzlüğe götürdüğün için teşekkürler. Seni çok seviyorum. Daha nice günlere hep birlikte canım.
Benim sana olan sevdam, senin hayal gücünde saklı. Sen ise benim kalbimde! Sevdam hayal gücün kadar geniş, sen ise yaşam kaynağımsın. Seni çok ama çok seviyorum. Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun!
Beyaz bir güvercin yolluyorum sana. Kanatlarında mutluluk, yüreğinde sevgi ve sadakat, kar beyaz tüylerinde umut ve gagasında iyi geceler öpücüğü, yanağını uzat hayatım. Sevgililer günümüz kutlu olsun.
Biliyorsun, her gökkuşağının bittiği yerde bir hazine saklanırmış. Eskiler böyle der. Gökkuşağını takip ettim geçenlerde sende bitti. En değerli hazinemsin benim, canımsın. Sevgililer günümüz kutlu olsun.
Bir 14 Şubat sabahı yine. Düşünüyorum da sensiz mi geçecek acaba? Sevgilim bugün görebilecek miyim bilmiyorum. Senin ellerine sarılıp belki de, söylemek istiyorum ne kadar sevdiğimi. kollarımda olacak mısın sevgililer gününde? Bir demet gül ile bekleyeceğim seni, sadece ben ve özlemlerim olacak.
Bir damardan ne kadar çok kan geçerse, yaşam ölüme ne kadar değerse, sende benim için o kadar değerli ve özelsin Meleğim. Seni seviyorum bu gün bizim olsun Sevgilim.
Bir damla gözyaşı olup, göz bebeklerinde dolup, yanaklarından süzülüp, dudaklarında ölmek isterdim.
Bir demet gül vermek isterim sana, güllerden güzelsin aslında. Gülü bir gün, seni sonsuza dek seveceğim.
Bir gülüşünün ateşiyle, bir kıvılcımdan, bir yangına dönüşür gibi, büyüyerek ve daha çok yanıyor şu kalbim. Seni canımdan çok seviyorum. Sakın bırakma ellerimi. Sevgililer günün kutlu olsun canım.
Bir güzele, güzelliğini hatırlatmak isterdim aynalardan evvel. Dünyanın en güzeli, sevgililer günün kutlu olsun.
Bir kuş olup gitsem, aşsam su enginleri. Varsam senin yanına, öpsem, doyasıya koklasam seni. En büyük hediye bu olur bana. Sevgililer günümüz kutlu olsun.
Bir parça aklımda, bir parça içimdesin, tüm yaşamım, vazgeçilmezimsin. Meleğim, Sevgililer Günün Kutlu Olsun.
Bir yudum sevgi, koskoca bir okyanusa bedeldir. Şimdi uzaklarda, senin bir yudum sevgine hasretim sevgilim. Seni hasretimi tüketircesine kucaklıyorum.
Biraz daha sen istiyorum yokluğunda. Kapatamadığım yaralarım için. Senin için kaybettiğim benliğime tekrar kavuştuğum için, bana biraz sen lazım sadece sen. Sevgililer günümüz kutlu olsun aşkım.
Birbirlerini seven insanların kalpleri arasında, gözle görülmeyen ipler olurmuş. İnsanlar uzaklaştıkça ipler gerilir, insanın canını acıtırmış. Ama asla kopmazmış. Sevgililer günümüz daim olsun bitanem.
Biriciğim, sana doğru bir kelebek uçurdum. Dağları denizleri aştı seni buldu. Yanağına ufacık bir öpücük kondurdu. Hissettin mi? Sevgililer günün kutlu olsun!
Bu güzel günde, birbirimizden uzakta olsak bile, yüreklerimiz aynı çarpar, aynı gökyüzüne bakar, aynı nefesi solur ve aynı duyguları hissederiz. Sevgililer Günün kutlu olsun Biriciğim.
Bu sevgililer gününde beyaz bir güvercin yolluyorum sana kanatlarında mutluluk, yüreğinde sevgi ve sadakat, kar beyaz tüylerinde umut ve gagasında iyi geceler öpücüğü, yanağını uzat.
Bu şehir güzelse, senin yüzünden. Sen dünyada olmasan diyorum, ben ne yapardım. Seni çok seviyorum aşkım, sevgililer günün kutlu olsun.
Bugün, her zamankinden farklı bir şey yapayım dedim olmadı. Yine sana defalarca aşık olup seni düşündüm. Sevgililer günün kutlu olsun.
Bulutlara yükledim hasretimi, rüzgârlarla yolladım sevgimi, yağmurlar yağdırdım gözyaşlarımla, küçük melekler gönderdim seni öpmeye. Sevgililer günün kutlu olsun.
Çiçek dalda, sen yanımda koklanınca güzel. Dünyada aşktan başka her şey yalan yaşadıkça. Sevgililer günümüz kutlu olsun aşkım.
Çoğalarak seviyorum seni, giderek daha çok.
Çok güzelsin yüzüne bakamıyorum. Titriyor ellerim, ellerini tutamıyorum. Öylesine bağlanmışım ki, sensiz duramıyorum. Sevgililer günün kutlu olsun.
Denizi içerken, maviler takıldı boğazıma, karaya vuran balık gibi çırpınıyorum. Deniz mavisi gözlerini özlüyorum. Sevgililer günün kutlu olsun.
Daha çok seviyorum seni, yaramın kanamasını kesen bir ilaç gibi.
Doğan her günün sabahında içimde gözlerini görebilmek aşkı olmasa, inan hiç bir şeye değmezdi yaşamak. Sevgililer günün kutlu olsun.
Dün gece sen uyurken, kızıla boyadım denizleri, uçurumdan attım sessizliği, haber saldım rüzgarlara fısıldasınlar seni ne çok sevdiğimi ve özlediğimi. Sevgililer günün kulu olsun sevgilim.
Dünyadaki en güzel şeyi sana vermek isterdim, ama seni sana veremem ki?
Eğer gökyüzü bir parça kâğıt, deniz bir şişe mürekkep olsaydı, yine de sana olan duygularımı yazmaya yetmezdi. Seni o kadar çok seviyorum ki.
En imkansız hayalimdi, sabah seninle uyanmak. Ömrümün sonuna kadar seninle yaşamak. Sevgililer günün kutlu olsun sevdiğim.
Eskiler her gökkuşağının bittiği yerde bir hazine saklanırmış derler. Gökkuşağını takip ettim geçenlerde sende bitti... Sen benim en değerli hazinemsin, benim bir tanemsin... Sevgililer günümüz kutlu olsun...
Ey sevgili! Sen bana Allah'ın bir lütfu, hayatın bir mucizesisin biriciğim. Seni çok seviyorum. Bu güzel günün kutlu olsun.
Gece bir başka giyer siyahını, yıldızlar daha bir sönük olur ve hayat daha bir kahpe oynar oyununu, sen yanımda yoksan eğer. Beyaz bir güvercin yolluyorum sana; kanatlarında mutluluk, yüreğinde sevgi ve sadakat, kar beyaz tüylerinde umut ve gagasında iyi geceler öpücüğü, uzat yanağını. Sevgililer günümüz kutlu olsun.
Geceler uzun, geceler karanlık. Ama bütün korkulardan uzak, bir sevdadır böylesine yaşamak Birtanem. Sevgililer Günün Kutlu Olsun.
Geceleri kısaltıp gündüz oluyorsun, gündüzleri bitirip yıldız oluyorsun.
Gökyüzü benim için ağlıyor, gözlerim ümitsizce seni arıyor. Dudaklarım senin ismini heceliyor. Kollarım seni sarmak istiyor. Ve sevgilim kalbim yalnız senin için atıyor. Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun!
Gökyüzündeki bütün yıldızları toplasan, bir tek sen etmez, fakat bir tek sen hepsine bedelsin.
Gönlüme taht kurdun, gönlümün sultanı oldun, gece gökyüzünde parlayan yıldızım, sabah ise ruhuma doğan güneşim oldun. Sevgililer günün kutlu olsun.
Gözlerin gözlerimde, ellerin ellerimde, aşkın içimde ve ruhun bedenimde olduğu sürece seni sevmeye devam edeceğim. Sevgililer günün kutlu olsun!
Gözlerin nehir, kirpiklerin köprü olsa, ben üzerinden geçerken ipler kopsa ve düştüğüm yer dudakların olsa. Sevgililer gününde bir öpücük borçlusun bana.
Gülen gözlerinde batıp, doğmayı senden öğrendim. İyi geceler sevgilim. Yüreğinin ışığı hiç sönmesin.
Güller anlatsın sana olan sevgimi, güller anlatsın yalnızlığımı, çaresizliğimi. Yavaş yavaş eriyen yüreğimi güller anlatsın, ben anlatamadım.
Güneşin doğduğu da bir gerçek battığı da. Kalbimin attığı da bir gerçek, günün bittiği de. Ne çıkar tüm gerçekleri saysak tek tek, seni çok seviyorum işte o en büyük gerçek.
Hadi gel тuт ellerimi, benimle yan, benimle meydan oku her çaresizliğe. Benimle uyu, benimle uyan, birlikte varalım nice yıllara.
Hâlet-i ruhaniyemdir kelâm ettiğim lisân! Ya O'nadır, ya O'nunla olana, ya aşkadır, ya da aşkla yanana! Sevdiğim, sevgililer günün kutlu olsun.
Hani en güzel aşklar imkansız gelir ya insana, imkansız olduğun için aşığım sana. Sevgililer günün kutlu olsun bir tanem, seni çok seviyorum.
Hani gözler vardır sözleri anlatır, hani sözler vardır gözleri anlatır, bir de aşk vardır seni anlatır. Nice sevgililer günlerine bebeğim.
Hiçbir şey istemiyorum sadece seni istiyorum, gözlerimi kapattığım da rüyalarımda seni görüp her gözümü açtığımda karşımda seni görmek istiyorum çok değil sadece seni birtanem. Hayatıma renk kattığın için iyi ki varsın. Sevgililer Günün kutlu olsun.
İçimden bir şiir yazmak geldi, yazıyorum. Çünkü seviyorum. Seviyorum, çünkü hissediyorum. Hissediyorum, çünkü yaşıyorum. Yaşıyorum, çünkü seninleyim.
İnsanlar, tanıdım yıldızlar gibiydi, hepsi parlıyordu. Ama ben seni, güneşi seçtim, bir güneş için bin yıldızdan vazgeçtim. Sevgililer günümüz kutlu olsun!
Kalbime sığmayan sevgimle, anlatamadığım duygularım, paylaşamadığım özelimsin. Sevgililer Günün kutlu olsun.
Kalp midir insana sev diyen, yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi nedir sevmek; bir muma ateş olmak mı, yoksa yanan ateşe dokunmak mı? Sevdiğim, sevgililer günün kutlu olsun.
Kendinden vazgeçecek kadar sev beni, sonu hüsranla bitse bile ölene kadar bırakma ellerimi, bırak titresin yüreğin, bırak yerden kesilsin ayakların, bırak aşık olduğun insan için harca her şeyini. Vazgeçilmezim, Sevgililer Günün kutlu ve mutlu olsun, bir ömür boyu sürsün.
Kimsin sen? Yaşamak isteyip de yaşayamadığım umutlarım, farkında olmadan yıllardır beklediğim mi, kimsin sen? Sen benim sevgilimsin, sevdiğimi söyleyebildiğim. Sevgililer günümüz kutlu olsun.
Kur olup yanan yüreğimle, her gece bölünen uykularımla, mısraların, şarkıların dili ile seni çok seviyorum bebeğim. Sevgililer Günün kutlu olsun.
Kuyruklu yıldızlar vardır, dünyaya yetmiş yılda bir gelirler. İnsanlar onu hayatı boyunca belki bir kez görürler. Ben o yıldızı sende gördüm aşkım. Sevgililer günümüz kutlu olsun.
Maviler giyer bulut olurum, yeşiller giyer bahar olurum, bakarsın bir gün beyazlar giyer senin olurum. Sevgililer günün kutlu olsun.
Mevsimler kışa dönüşse, güller dikene dönse, güneş sönse, yine de seni seveceğim ömrüm boyunca. Sevgililer günün Kutlu olsun.
Modern aşk istemem, üzüntüden başka ne ki? İlkel aşk isterim, aşkın en ilkel halini. Seni isterim her halinle. Sevgililer günün kutlu olsun canım.
Mutlu olmak kimin umurunda, sen yanımda ol yeter.
Mürekkepten denizler, kağıttan gemiler yaptım. Sonra ismini her yere yazdım. İsmini yazınca seni ne kadar çok sevdiğimi anladım. Sevgililer günün kutlu olsun.
Nasıl ki uzaktaki yıldız parlak gelirse insana, uzakta olduğun için tutkunum sana! Hani en güzel aşklar imkansız gelir ya insana, imkansız olduğun için tutkunum sana. Sen çöllerde serap, engin denizlerde yakamoz, ormanın derininde huzur gibisin, ışığım sensin, güneşimsin. Bil ki çok özlendin. Sevgililer günün kutlu olsun!
Ne güzel bir cümledir seni seviyorum demek sevgiline, işte o an hiçbir şey bu kadar mutlu edemez ne kadını ne erkeği. Bu mutluluğun sonsuz olması ümidi ile Sevgililer Günün kutlu olsun bebeğim.
Ne zaman seni anlatmaya çalışsam, tekrar aşık oluyorum.
Ne zaman tutsam ellerini, gözlerimin önünden mevsimler geçer, ne zaman gözlerin gözlerime değse, samanyolundan bir yıldız düşer. Sevgililer günün kutlu olsun aşkım.
Nefes diye çektiğim ciğerlerimde aşkın dolaşır, canıma can katarsın bir tanem. Iyi ki var ve iyi ki benimlesin. Sevgililer Günün kutlu olsun.
Nefes diye seni çekerim içime. Her nefeste kaplarsın benliğimi. Ruhumla severim seni, cennet kokulu meleğim. Sevgililer Günün Kutlu Olsun.
O kadar güzelsin ki yüzüne bakamıyorum. Titriyor ellerim, ellerini tutamıyorum. Dolanıp sarmak geliyor içimden, saramıyorum. Öylesine bağlanmışım ki, sensiz duramıyorum. Sevgililer Günün kutlu olsun.
Uykudan uyanınca insanı uyandığına pişman eden, geri dönmek isteyip de dönemeyince çaresizlikten delirten, hayatta bir defa görülebilen harika bir rüyasın! Seni çok seviyorum. Sevgiler günümüz kutlu olsun sevgilim.
O sessiz akşamda, ay ışığı geceme girdi, karanlıkta kalan kalbimi aydınlattı, ardından yakamozun ışıltıları ressamları kıskandıran resmini yansıttı, deryaların kalbine bebeğim. Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun!
Öperim dudaklarından, gül kokulu yanaklarından, her dem gözlerimin hapsindesin, kalbimin tek sahibisin. Sevgililer günün kutlu olsun!
Öyle biri olacak ki, her şeyi unutturacak. Ve diyeceksin ki. Bana içinde sen olmayan her şeyi unutturdun. Sen benim için, işte öylesin aşkım. Sevgililer günün kutlu olsun.
Parlayan her günün sabahında, içimde gözlerini görebilmek aşkı olmasa, inan hiç bir şeye değmezdi yaşamak. Sevgililer günün kutlu olsun.
Paylaştıkça çoğalan tek şeyin sevgimiz olduğunu hiç unutmayalım ve sevgimizi daima çoğaltalım sevgilim. Daha nice mutlu sevgililer gününe.
Rabbim iyi ki seni dünyaya getirtmiş ve iyi ki benimle yollarımızı birleştirmiş. Şükürler olsun Rabbime. canım benim, seni çok seviyorum, bir tanem. Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun!
Ruhum yaşadıkça bu bedende seni sever. Seni sevdikçe bu can da senden vazgeçmez bebeğim. Seni seven yüreğimle sevgililer gününü kutluyorum.
Sabahları seninle doğar içimdeki güneşin, gülücüklerinle sıcaklığımı arttırır ve batmazcasına daha çok ısınırım. Kaynağı sevgi olan ne batar ki hayatta? Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun!
Sana bahçeden gül değil, güneşten atom koparıp getirmek istiyorum ama, kalbim gibi ellerim de yanar diye korkuyorum. Sevgililer günün kutlu olsun.
Sana canım demeliyim, çünkü bu can senin. Sana sevgilim demeliyim, bu sevgililer günü bizim. Aşkımı sadece bu gün değil, her gün bilmelisin, Sevgililer günün kutlu olsun biriciğim.
Sana dalgalardan kalem yaptım ve kıyıya seni seviyorum yazdım, sen de inandın değil mi? Sen delisin, seni sevmedim, sana bağlandım. Sevgililer günün kutlu olsun!
Sana dijital bir gül yolluyorum, çünkü uzaklarda, elimden ancak bu kadarı geliyor. Ama bil ki gerçeğini, gözlerinin içine bakarak vermek isterdim. Ve seni sevdiğimi fısıldamak. Sevgililer günümüz kutlu olsun! Seni denizdeki kumlar, gökteki yıldızlar kadar çok seviyorum.
Sana doğru bir kelebek uçurdum, dalgaları denizleri aştı seni buldu, yanağına ufacık bir öpücük kondurdu. Hissettin mi? Sevgililer günün kutlu olsun Bitanem.
Sana iki kelimelik, sonunu bilmediğim bir hikaye anlatayım mı? Seni seviyorum!
Sana yıldızlar kadar yakın olmak isterdim, her baktığında beni görebilmen için. Sana bulutlar kadar yakın olmak isterdim, üzüldüğünde gözyaşlarını yağmur olup silebilmek için. Sana sen kadar yakın olmak isterdim, beni seni sevdiğim kadar sevebilmen için. Sevgililer günün kutlu olsun biriciğim.
Semada yıldızlar tükenmedikçe, taşlar dile gelip unut demedikçe, senin sevdan beni kara toprağa vermedikçe, seni unutamam bebeğim. Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun!
Sen, benim görmek için bakmaya gerek bile duymadığım ezberimsin.
Sen benim hayatımda olduğun sürece, ne sen kimseye rakip, ne de kimse sana rakiptir. Daha nice sevgililer gününde beraber olmayı diliyorum.
Sen benim rüyalarımdaki hayalim, hayattaki tek yaşama sebebimsin. İyi geceler meleğim.
Sen benim yıldızımsın, güneşim olduğun gibi. Sen benim bitmeyen günlerimsin, tıpkı bugün olduğu gibi. Günaydın sevgilim, günaydın benim en güzel günüm.
Sen çöllerde serap gibisin, engin denizlerde yakamoz gibisin, ışığım sensin, güneşim sensin. Bil ki seni çok özledim. Sevgililer günün kutlu olsun.
Sen dünyada sürgün bir meleksin ve ben seni o kadar çok seveceğim ki bir daha cennetine geri dönmek istemeyeceksin. Sevgililer günün kutlu olsun...
Sen en büyük sevgiyi hak edecek kadar mükemmel ama herkesin sevmeyi hak edemeyeceği kadar özelsin sevgilim. Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun!
Sen gözümden süzülen yaş, tek düşüncem, hasretimsin.
Sen güneşin doğduğu, karanlığın bittiği yerdesin. Sen hep kalbimde yatan tek sevgilimsin. Sevgililer günün kutlu olsun.
Sen nehirlerde akan suyum, beni ıslatan sevda yağmurumsun, sen aşkta yol aldığım ilk gemi,  durduğum son limansın. Sen beni üşüten rüzgar, yüreğimi yakan son ateşsin. Sevgililer günümüz kutlu olsun Sevgilim.
Sen Tanrıya dilediğim dilek, göklere uzanan ellerimsin.
Sen yağmur damlası gibi düştün yüreğime, okyanus olup biriktin gönlüme, sen benim ben de senin oldum ebediyen sevgilim. Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun.
Sen yaşadığım ömür, en güzel günlerim ve daima benimsin.
Sen yoksan her şey eksik, sen varsan her şey tamam!
Sen yüreğimde saklısın, hayatımda cansın, varlığıma varlık, ruhuma eş, yaşama sevincimsin SEVGİLİM. Sevgililer Günün kutlu olsun.
Sen, benim hayatta başıma gelen en güzel şeysin.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de, sana hep hep yeniden başlamak isterim. Sevgililer günün kutlu olsun bir tanem.
Seni çoooook seviyorum.
Seni denizdeki kumlar, gökteki yıldızlar, ormandaki ağaçlar, dünyadaki insanlar, okyanustaki sular, sahildeki martılar ve güneşin ışıklarından daha çok seviyorum. Birlikte daha güzel günlere gitmemiz dileğiyle; sevgililer günün kutlu olsun.
Seni her düşündüğümde kalbime bir yıldız çiziyorum. Benim şimdi kaç yıldızım var biliyor musun? Benim artık bir gökyüzüm var. Sevgililer Günümüz kutlu olsun sevgilim.
Seni kendime, hep kendime sakladım. Bir tek kendime. Kalbimin güzel ve en özel yerine. Sevdiğin seni sever, sen de ver sevgini sevdiğine. Sevgililer Günün kutlu olsun bir tanem.
Seni ne kadar sevdiğimi merak ediyorsan, yağan yağmurun her damlasını tutmaya çalış. Tutamadığın her yağmur damlası kadar seviyorum seni. Sevgililer günümüz kutlu olsun.
Seni ne kadar seviyorum biliyor musun? Söz verip de tutmadığın günler kadar, beni beklettiğin saniyeler kadar, bana sevgiyle bakmadığın an kadar, uykularımı kaçırdığın geceler kadar, sonunda anladım senin de beni ne kadar sevdiğini zalim.
Seni sevdiğim kadar yaşasaydım, olumsuzluğun adını aşk koyardım. Sevgililer günün kutlu olsun biricik aşkım.
Seni tahmin edeceğin kadar değil, tahammül edemeyeceğin kadar çok seviyorum. Sana sevgilim diyebildiğim için, kendimi çok şanslı görüyorum.
Seni yıldızlara benzetiyorum. Onlar kadar uzak, onlar kadar erişilmezsin. Ama bir farkın var, onlar bin tane sen bir tanesin. Sevgililer günün kutlu olsun.
Senin gülüşün, bana cennetten atılan ekmek kırıntısı gibiydi. Ben ise bir serçe. Karın tokluğuna sevdim seni. Sevgililer günün kutlu olsun canım aşkım.
Senin için, sen hariç her şeyimi veririm ömrüm. Seni çok seviyorum, sevgililer gününü kutluyorum.
Senin de başında o çılgın rüzgar esiverirse seni sevdiğimi unutma bebeğim. Sevgililer Günün kutlu olsun.
Sensiz hayat anlamsız. Nefes bile alamıyorum, uyuyamıyor, düşünemiyor. Bu düşünce beni bu hale getiriyorsa, gerçekleşmesi beni bitirir be gülüm. Bırakma bu yalnız kalacak ellerimi bir ömür. Sevgililer Günün kutlu olsun.
Sensiz hayat bir işkence, dilimden düşmüyorsun ne gündüz ne gece, şarkılarımda satırlarımdasın hece hece, seni çok seviyorum birtanem ömrümce. Sevgililer Günümüz kutlu olsun bir yaşam boyunca.
Sesini duysam da her an, yüzünü görmek gibi değil. Özlediğimi bil her an. Çünkü hiç bir şey seni sevmek gibi değil. Seni o kadar çok özledim ki, sevgililer gününde yanında olmak istiyorum.
Sevdiğine özlem duyarsın, hasret çeker değer verirsin ve en önemlisi onun yeri başka dersin. Gönlümde hep başka yeri olan sevdam, bu güzel gün bizlere armağan olsun.
Sevgi bir tutku, tutku bir gaye, gaye de bir şeyleri paylaşmaksa, o zaman hep yüreğimdesin tutkum. Seni seviyorum sevgililer günün kutlu olsun.
Sevgi çabadır, sevgi hayattır, sevgi dünyanın anlamı gönlün muradıdır birtanem. Seni seviyorum. Sevgililer gününü kutluyor ve bugünün her yıl böyle sürmesini dilerim.
Sevgi var ya şu sevgi, nasıl desem aşk var ya kanıma düşen cemre. canımdaki can var ya anlatılmaz yaşanır bu sevdam. Sevgililer Günün Kutlu Olsun.
Sevgilerin en yücesi, tadılabilecek hazzın en doyumsuz olanı bu yaşadığım, koklanabilecek en güzel koku, yaşanmış en büyük aşk bizimkisi. Seni seviyorum.
Sevgililer günün kutlu olsun aşkım.
Sevgililer gününde belki yanında değilim ama dün de, bugün de, yarın da yüreğin kadar yanındayım. Kendini yalnız hissettiğinde elini kalbine koy; ben hep oradayım! Sevgililer günümüz kutlu olsun aşkım.
Sevgililer gününde beyaz bir güvercin yolluyorum sana; kanatlarında mutluluk, yüreğinde sevgi ve sadakat, karbeyaz tüylerinde umut ve gagasında iyi geceler öpücüğü. Yanağını uzat. Yüreğin kadar yanındayım. Kendini yalnız hissettiğinde elini kalbine koy; ben hep oradayım!
Sevgililer öpüşürken neden gözlerini kapatır bilir misin? Çünkü gözleriyle değil de kalpleriyle görmek isterler. Yani hissetmek isterler. Ben de seni ruhumun derinliklerinde hissediyorum sevgilim. Çünkü seni çok seviyorum. Sevgililer günümüz kutlu olsun!
Sevgilim deyip ellerinden tutamasam da, inan canım aşığım sana. İnşallah en güzel günlerde birleşen ellerle olmak dileğiyle seni seviyor ve bu özel gününü kutluyorum, hasret kelebeğim.
Sevgilim neredesin. Gecenin bak kaçı olmuş, ben hala aşkımıza nöbetteyim. Gözlerim dolmuş, içim burkulmuş. Ben senden hiç gidemedim ki, hala Sendeyim.
Sevgilim o kadar senle doluyum ki, insanların bana bakarken seni görmelerinden ve bu aşka nazar dolu günler yaşatmalarından korkuyorum. Çünkü ben seni, senden bile çok seviyorum. Sevgililer Günün kutlu olsun.
Sevgin bir yorgan gibi ürperen tenimi sardı. Yanımda değilsin ama, yüreğim baş ucunda. Sensiz ben de bir ölüyüm buralarda. Seni seviyorum. Sevgililer Günün Kutlu olsun Sevgilim.
Seviyorum seni ben. Her gün anacağım. Sevgilim, aşkım diyerek, sana koşacağım. Seni bir gün anıp, sonra atmayacağım. Sevgim büyüktür, bir güne bırakmayacağım.
Sonu olmadığını düşündüğün yollardan giderken, korktuğun tüm karanlıkları bir güneş gibi aydınlatıp, bu yolda her daim yoldaşın olurum bir tanem. Yeter ki sen aydınlığına aydınlık kat. Sevgililer Günün kutlu olsun seni seviyorum.
Soru sorma ey sevgili! Cevabını bilmiyorum. Bildiğim tek şey, sana olan bu aşkın azalmadığı gibi, hep artıyor olması. Sevgililer günün kutlu olsun aşkım.
Unutma ki sevmek, daima beraber olmak değil, sensizken bile seninle olabilmektir. Seni seviyorum!
Uyandığımda aklıma gelen ilk şey, uyurken aklımdaki son şeysin? Sevgililer günün kutlu olsun.
Uyanır uyanmaz gelirsin aklıma. Bir güneşe bakarım bir de duvardaki bana gülen fotoğrafına. Benim için en güzel günler, seninle uyandığım günlerdir sevgilim. Günaydın sana.
Uyurken seni izlemek vardı şimdi. Kokunda sarhoş olmak. Seni uyandırmak için can atmak, ama kıyamamak. Aşkım sevgililer günün kutlu olsun.
Uzaklığında da, yakınlığında da her zamanda ve her mekânda.
Üşüyor musun? O zaman gel yanıma! O kadar yaktın ki canımı, üşümezsin bir daha. Sevgililer günün kutlu olsun bir daha.
Verilebilecek en güzel hediyeydi sevgin, görebileceğim en güzel görüntü, sevdaların en deriniydi. Sesini duyabilmek büyük mutluluk, binlerce teşekkür, binlerce sevgi sana sevgilim. Sevgililer Günümüz kutlu olsun.
Yağmurun toprağa kavuşması gibi, Bir toz kalkar yüreğimden, aşkınla yıkanırım. Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun!
Yalnızlık üşümekse yalnızım üşüyorum. Sensizlik uçurumsa тuт kolumdan düşüyorum. Soru sorma cevabını bilmiyorum. Bildiğim tek şey, seni çok seviyorum. Sevgililer günün kutlu olsun sevdiğim.
Yar deyince kalem elden düşüyor. Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor. Lambada titreyen alev üşüyor. aşka hudut çizilmiyor sevdiğim. Sevgililer günün kutlu olsun.
Yaşamak özlemsiz, özlem sevgisiz, sevgi sensiz olmaz! Unutma ki sevmek daima beraber olmak değil, sensizken bile seninle olabilmektir. Bu sevgililer gününde yanında değilim belki, ama özlemim, sevgim hep seninle. Seni seviyorum!
Yaşamak ne güzeldir sevgili, severek, sevilerek, bu eşsizliği tadarak, bilerek can tanem. SEVGİLİLER GÜNÜN kutlu olsun.
Yaşanacaksa aşk böyle yaşanmalı, gözlerle konuşup anlaşmalı, kendinden bile kıskanmalı, iki yarım biri tamamlamalı bir tanem, yaşanacaksa aşk böyle yaşanmalı. Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun!
Yedi ayrı iklimden yedi çeşit arı getirseler, yedi çeşit arı yedi ayrı çiçeği dolaşsa, yedi ayrı çiçekten bal yapsa, senin kadar tatlı olamaz. İyi ki varsın. Sevgililer günümüz kutlu olsun!
Yeri geldi ayrılıklara ağladık, yeri geldi hasretlik özlemleri yaşadık ama kalbimize koyduğumuz sevdayı asla unutmadık, inadına sevdalı yaşadık MELEĞİM. Seni seviyorum. İyi ki hayatım bir parçası ve bu günümün ışığı gibi parlayanımsın.
Yine bir Sevgililer Günü, böylesine güzel bir günde bitip tükenmeyen yollardayım sevgilimin kollarında olmak varken uzaklardayım. Böyle bir günde yine isyanlardayım çaresizce sevdiğimden ayrı.
Yüreğim hafif ıslaktır benim, kuytu köşelerde ağlamaktan ve rengi hafif uçuktur, kurusun diye kaç kez güneşe asmaktan. Sevgililer günün kutlu olsun aşkım.
Yüreklerimiz bir bedende bir can iken, bu sevdayı yaşamamak olur mu bir ömür ey sevgili? Yanımda can, canımda can oldun can tanem. Sevgililer Günümüz Kutlu olsun.
Yüzümde anlamsız bir gülücük, içimde sonsuz sevgi, güne keyifle başlayıp keyifle bitiriyorum. Bir şey var hayatımda anlayamıyorum, düşündüm de bir sen varsın seni arıyormuşum meğer ey Aşk! Sevgililer Günün kutlu olsun.
Zamansız yağan yağmur bulutu gibi gelip oturacağım gözbebeklerine ağlayacaksın, bir burukluk duyacaksın vefasız yüreğinde beni unutmayacaksın, bir kabus gibi uykularını böleceğim gece yarısı, nasıl ben seni unutmadıysam sen de beni unutamayacaksın.
Zannetme ki gözlerim sana baktıkça bıkacak, ölsem de ruhum seninle kalacak. Kapanırsa gözlerim senden önce bu hayatta, inan ki son sözüm SENİ SEVİYORUM olacak. Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun!