"Bana annemi tekrar anlatır mısın babacığım?"
"Evinin kadını,çocuklarımın anası olacaksın."
"Sen yoksa benim annem misin?"
"Senin annen bir melekti yavrum."
"Aney Gülo? Sı*tırma gülona duymimisn ağzından değil kıçından konuşi deyuz şimdide 20 bin isti şıllığına* Seni namıssız seni."
Kardeş kardeşe bunu yaparmı himmet ağa.
Bir sor bakalım niye yaptım?
Kardeş! Adres Pevlike Ben P.. Rıza’nın kardeşi Fırlama Necmi’yim.
"Amca, size baba diyebilir miyim?"
"Bu resimdeki amca kim anne?"
"Tanrım, görmüyorum!"
"Görüyorum, görüyorum!"
"Sus Nalan! Çıldırasıya sus!"
"Biz ayrı dünyaların insanlarıyız."
"Bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı."
"Kızımın peşini bırakmak için ne kadar istiyorsun?"
"Az kazanıyorum belki ama namusumla, alnımın teriyle kazanıyorum."
"Çok küstahsınız."
"Anneciğim, ben bu amcayı çok sevdim."
"Neden ağlıyorsun anneciğim? / Hayır yavrum ağlamıyorum. Gözüme toz kaçtı."
"Benim de senin yaşlarında bir oğlum vardı evladım."
"Seni sevmiyorum, seninle oyun oynadım, bunu anlamadın mı hala? Sen benim makyaj masrafımı bile karşılayamazsın."
"Annen sen doğarken öldü yavrum."
"N’olur gerçegi söyleyin doktor, ölecek miiım?"
"O kızla evlenirsen, seni mirasımdan mahrum, evlatlıktan men ederim."
"N’ayır, n’olamaz!"
"Ben fakir bir gencim, sen ise zengin bir fabrikatörün kızısın."
"Evlenince pembe pancurlu bir evimiz olacak."
"Aman Allah’ım, ne kadar mesudum!"
"Hayır! Durun! O suçsuzdur. Aradığınız suçlu benim!"
"Bu ses? Bu ses! Olamaz! Giт! Giт buradan!"
"Vücuduma sahip olabilirsin ama ruhuma asla."
"Ben fakir bir gencim, reca ederim duygularımla oynamayın."
"Seni ebediyete kadar bekleyeceğim."
"Lütfen haddinizi biliniz."
"Metanetinizi muhafaza ediniz. Tanri’dan ümit kesilmez.
"Bana yıllar önce çılgıncasına sevdiğim bir kadını hatırlattınız."
"Peki, bana yazmış olduğun aşk dolu o mektuplar, meğer hepsi yalanmış. Neden, neden?"
"Hayır, hayır! Sandığın gibi değil."
"Fakirsin sen. Fakir! Fakir!"
"Beni paranla satın alabileceğini mi sandın?"
"Hayır! Hayır! Tertemiz hislerimle oynadın benim."
"Saadet dolu yuvamıza kara bir gölge düşürdün."
"Bizim gibi insanlar şerefleri için yaşarlar, namusları için ölürler. Ama sen bunu anlayamazsın."
"Ben artık yarım bir insanım, seni mesut edemem."
"Olmadı, yapamadım. Seni unutamadım."
"N’Allah’ım. Sen! Sen…"
"Çok mesudum, seni deliler gibi seviyorum."
"Hangi Kadir? / Deli Kadir ulen!"
"Seni kevgire çevirmezsem bana da Karamürselli demesinler!"
"Bu ses? N’olamaz!"
"Hayır, sen benim çocuğum olamazsın. Benim çocuğum öldü."
"Hayır teyze sen benim annemsin. Al bak resme."
"Evet, sen benim oğlumsun."
"Allah’ım! Bu günleri bana gösterdiğin için sana çok teşekkür ederim."
"Dağılın üleen!"
"Ben Osman,Ofsayt Osman"
"Yine mi golü atamadım ha,bu da mı gol değil?"
"Ne diyorsun, kuzum?"
"Güzel olduğunuz kadar da küstahsınız"
"Eşoğlu eşşek"
"Hoşgeldiniz babacım." -"Noşbulduk oğlum."
"Bir zamanlar fakir ve gururlu bir genc vadı hatırıyor musun?"
"Senin babanı da sevmezdim zaten"
"Atıl kurt !"
"Hain güdük!"
"Domates… hayde domates"
"Yalvarırım aşktan söz etme bana"
"Tükür ulan babanın suratına"
"Benim maymunlara bağlılığım çok eskiden başlar.. Hatta hayatımı bile bir maymuna borçluyum"
"Gel dedin, geldim Abdurrahman çavuş!"
"Nefret ediyorum senden nefret, nefret, anlıyor musun? Nefret!"
Avrupa ve Amerika’da 2-9 yaş çocuklara Tanrı’ya ilişkin düşüncelerini sormuşlar. Dinsel eğitimin bir parçası olarak çocuklara Tanrı’ya bir mektup yazın ve duygularınızı isteklerinizi anlatın demişler. Cevapları az çok tahmin etmişsinizdir ama biz yine de yayınlayalım.
1) Sevgili Tanrı, şu andaki eksiklerimi yazıyorum: Yeni bir bisiklet, bir kimya seti, köpek, film makinesi, beyzbol eldiveni. Hepsini gönderemezsen birazı da olur. Seni seven Eric –5 yaşında- Not: Noel Baba’nın olmadığını biliyorum.
2) Canım canım Tanrı, Astronotları öyle yukari firlatip firfir döndürmelerinden ödüm kopuyor. N’olur onların bizim evin çatısına düşmelerine izin verme. Dostun Norman –4.5 yaşında- 3) Sevgili Tanrı, Lütfen bana bir midilli gönder. Senden şimdiye kadar hiçbir şey istemedim. Bruce –4 yaşında- 4) Sevgili Tanrı, Babam çok aksi. Onu bu huyundan vazgeçirmeni istiyorum. Ama lütfen canını yakma. Sevgilerle. Martin –5 yaşında- 5) Sevgili Tanrı, Bulutlardan biri yüzünü öyle korkunç yaptı ki ödüm koptu. N’olur söyle ona bi’ daha öyle yapmasın. Ellen –3 yaşynda- 6) Tanrı’cım, Üst kattakiler durmadan bağıra çağıra kavga ediyorlar. Bence yalnızca çok iyi arkadaşların evlenmesine izin vermelisin. Nan –5 yaşında- 7) Sevgili Tanrı, Bizi hiç merak etme çünkü bizimkiler çok dindar. Teddy –9 yaşında- 8) Sevgili Tanrı, Bende senin dışında bütün liderlerin resmi var. Norman –6 yaşında- 9) Sevgili Tanrı, Kitabını okudum ve beğendim. Bütün o fikirler nereden geldi aklına? John –8 yaşında- 10) Sevgili Tanrı, Zürafaların görünümünü isteyerek mi böyle yaptın, yoksa yanlışlıkla mı oldu? Norman –4 yaşında- 11) Sevgili Tanrım, Tamam incil’de öbür yanağını çevir dedin biliyorum; ama kardeşim gözüme vurunca ne yapacağım? Sevgiler, Teresa –5 yaşında-
Fadime kızını evermiş, düğünden sonra bir hafta geçmiş ses yok -Ula ha punlarin sesi soluğu cikmiy ? Pen pugun bi dolanacagum demiş ; kadın yeni evlilerin kapısını çalmış... Kızı kapıyı açmış ki ne görsün kadın, kız çırılçıplak:
- Uyyyy ha pu nedur usagum? Ayuptur da! Kızı:
- Aaaa ne kadar geri kafalısın anne, bu aşk elbisesi.. Kadın töbe töbe diye içeri seğirtecek olmuş bakmış damat geliyor:
- Ooo anne hoş geldin? Kadın yüzünü gözünü nereye kaçıracağını bilmiyor, çünkü damat da anadan uryan..
- Pu ne rezulluk diyecek olmuş , Damat hemen:
- Aaaa ne kadar geri kafalısın anne bu aşk elbisesi demiş Çaresiz Fadime bir koşuda almış soluğu evde. Almış Fadime’yi bir düşünce. Acaba demiş, gerçekten ben geri kafalı mıyım. Sonra yatmış aklına. Üstünde başında ne varsa soyunup dökünmüş. Başlamış evde çıplak dolaşmaya. Akşamüstü kapı çalınmış, Fadime bakmış ki camdan Temel, saçını başını düzeltmiş, açmış kapıyı. Fadime yi bu halde gören Temelin gözler yerinden fırlamış:
- Ula nedur, gafayi mi yedun da?
- Hih demis Fadime Temele, ne gadar geri gafalusun, ha bu aşk elbisesidur, Temel:
- A bari utuleseydun oni.......
Sarah daha 17 yaşındaymış. Ama günlerdir gözleri yaşlı geziyormuş evde. Babası biraz sıkıştırınca korkunç gerçeği öğrenmiş. Sarah çocuk yaşta gebe kalmış. Kimden? Milyarder işadamı Elie Epstein'dan.
Baba, atladığı gibi Elie denilen adamın iş yerine gitmiş. Adını taşıyan gökdelenin 52. katındaki bürosuna dalmış. Epstein, kızın babasının geldiğini duyunca, Yönetim Kurulu toplantısını yarıda kesip yanına gelmiş.
- Dur, söyleme, niye geldiğini biliyorum, demiş. Bir halt ettim, ama kendimi affettireceğim.
- Nasıl affettirebilirsin ki? demiş kederli baba.
Kızım bugün yarın ana olacak, daha 17 yaşında...
- Biliyorum, demiş Epstein. Ama sana önerim şu:
Kızına, doğum yaptığı gün, 10 milyon dolar vereceğim, ömür boyu rahat etsin diye. Sana ve eşine de, çektirdiğim acılar için, birer milyon dolar. Dur, bitmedi! Doğacak çocuğun bakımı, eğitimi için de size her ay yüz bin dolar vereceğim...
- Tamam, demiş kederli baba. Ama ya düşük yaparsa? Bir şans daha verirsin değil mi kızıma?
Lord’un kızı bir bahriyeliye aşık olmuş. Ama ne aşk!.. O zamana kadar bir dediği iki edilmeyen şımarık kız, annesine:
- İsterim de isterim... diye tutturmuş. İşin daha da kötüsü, Lord bunu duyunca küplere binmiş:
- Bende bahriyeliye verilecek kız falan yok! demiş, kestirip atmış. Kız üzüntüsünden yataklara düşmüş. Bu durumda arada kalan Leydi de ne yapacağını şaşırmış. Bir yanda gâvur inadı tutan kocası, öte yanda gözlerinin önünde eriyip giden bir tanecik kızı... En sonunda dayanamamış, gitmiş kocasına yalvarmış:
- Sayın Lord’um, demiş, niye bu kadar inat ediyorsunuz. Bahriyeliyi ben de gördüm, boylu boslu, yakışıklı bir oğlan. Üstelik pek kibar ve terbiyeli. Kızımıza iyi bir koca olabilir, gelin bırakın şu mânâsız inadı.
Bunun üzerine Lord daha da öfkelenmiş:
- Yahu kadın, demiş, öyle her işime burnunu sokup iyice tepemi attırma. Sen bilmezsin, bu bahriyelilerin çok kötü bir huyu vardır. Hep arkadan çalışırlar. Gül gibi kızımı rezil etmeye, asaletimi ayaklar altına aldırmaya hiç niyetim yok!
Bunu duyunca Leydi biraz ferahlamış:
- Ayol senin bütün derdin bu mu? demiş. Kocacığım, sen hiç merak etme, ben onun çaresini bulurum, evlenmeden önce kızıma sıkı sıkı tenbih ederim. Sana söz, için rahat olsun, ben ona fırsat vermem, kızına da bir şeycikler olmaz.
Bu minval üzre, Lord’un ağzından girmiş, burnundan çıkmış ve ikna etmeyi başarmış. Neyse, hayırlısıyla dillere destan bir düğün yapmışlar. Kız mutluluktan bir kelebek gibi uçuyormuş. Genç çiftler tam balayına çıkmaya hazırlanırken, Leydi kocasına verdiği sözü hatırlamış. Biricik kızını dizine oturtmuş, başlamış nasihat etmeye. Ama işin zor tarafı, kız o bahislerde öyle cahil ki –tabir caizse - tam bir açılmadık gonca gül... Balayında ne yapıldığından bile haberi yok! Öte yandan, Leydi kendisi de iyi aile terbiyesi görmüş, edepli arlı bir hanım olduğu için her şeyi açık açık söylemeye yüzü tutmamış:
- Bak kızım, demiş. Senin bu kocan olacak bahriyeli var ya, aradan birkaç gün geçtikten sonra dayanamaz, sana:
“Sevgilim, bir de öteki türlü deneyelim mi?” diye yanaşır. Sakın ola ki kabul etmeyesin, yoksa seni evlâtlıktan reddederim, ak sütümü helâl etmem!
Aklı başka yerde olan kız, o “öteki türlü”nün ne demek olduğunu bile sormaya gerek duymadan, yarım yamalak dinledikten sonra:
- Sen hiç merak etme anneciğim, demiş, hiç senin sözünden çıktığımı gördün mü?
Böylece yeni evliler güle oynaya balayına çıkmışlar. Mutluluktan günler bir su gibi akıp gitmiş. Ama aradan bir haftadan fazla zaman geçmesine rağmen bahriyeli, annesinin dediği şeyi bir türlü sormayınca, almış mı taze gelini bir merak:
“Bunun öteki türlüsü nasıl bir şey, acep?” diye... Sonunda, bakmış ki kocasından ses seda yok, bu defa kendisi dayanamamış, alı al moru mor kocasına sokulmuş:
- Sevgilim, demiş, bir de öteki türlü deneyelim mi?
Fakat bahriyelinin buna tepkisi çok sert olmuş:
- Haydaaa, al başına belâyı! demiş. Sen kafayı mı yedin kızım, şunun şurasında daha yeni evlendik, hemen çocuk mu lâzım? Öyle yaparsak, çocuk olur çocuk!..