Hayvan Fıkraları, Hayvanlar Alemi
Adamın biri Afrika’da safariye çıkarken yanına minik köpeğini de almış. Minik köpek; bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş. Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor. “Şimdi başım dertte” diye düşünmüş minik köpek.
Etrafına bakmış, yerde kemik parçaları görmüş. Hemen arkasını leoaparın geldiği yöne dönerek kemikleri yemeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş. Leopar tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşmaya başlamış:
- Ne kadar lezzetli bir leoparmış. Acaba etrafta bundan bir tane daha var mıdır?
Bunu duyan leopar bir anlık duraksamanın ardından en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış. “Tam zamanında kurtuldum, yoksa bu köpeğe yem olacaktım” diye düşünmüş.
Bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş. Bildiklerini kullanarak leopardan kurtulacağını düşünmüş. Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış. Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna “Atla sırtıma, gidip şunu yakalayalım” demiş.
Ancak, minik köpek sırtında maymunla yaklaşan leoparı görünce neler olduğunu anlamış. Ne yapacağını düşünürken kaçmaya teşebbüs etmemiş. Bunun yerine arkasını leopar ve maymunun geldiği yöne dönerek kemikleri yemeye devam etmiş ve kendi kendine şöyle demiş:
- Bu aptal maymunda nerede kaldı? Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok.
Kıssadan hisse:
Diplomasi böyle bir şey işte. Yapabiliyorsan; hızlı düşün, sakin ol, güçlü görün, düşmanını kendi silahı ile yen!
Maymunun biri ormanda ağacın dallarına oturmuş muz yiyormuş. Yediği muz kabuklarını da geçen hayvanların üzerine atıyormuş. O sırada muzu yemiş ve oradan geçen filin kafasına atmış. Fil:
- Ne yapıyorsun lan maymun? Maymun:
- Muz yiyorum, güçleniyorum, aslanın canına okuyacam" demiş, fil gitmiş.
Ağacın altından biraz sonra bufalo geçiyormuş. Onunda kafasına muz kabuğu atmış. Bufalo:
- Napıyosun lan maymun niye kafama atıyosun?" Maymun:
- Muz yiyorum, güçleniyorum, aslanın canına okuyacam." demiş, bufalo da gitmiş.
Ağacın altından bu seferde kaplan geçiyormuş, kaplanın kafasına muz kabuğu gelmiş. Kaplan:
- Napıyosun lan maymun, niye kafama muz kabuğu atıyosun? Maymun:
- Muz yiyorum, güçleniyorum, aslanın canına okuyacam, demiş.
Kaplan aslanın yanına gitmiş. Aslana:
- Kral senin hakkında maymun ileri geri konuşuyor, canına okuyacam filan, diyor. Aslan duyar duymaz sinirlenmiş. Maymunun yanına gitmiş. Maymuna:
- Maymun napıyosun lan? Maymun da:
- Muz yiyorum, güçleniyorum, aptal aptal konuşuyorum, demiş.
Köylünün birinin çok sevdiği bir koyunu varmış. Bu koyun hiç gebe kalamıyormuş. Köylü, komşu köyde birinin koçu olduğunu ve hangi koyunla çiftleşirse gebe bıraktığını duymuş. Bunun üzerine koyununu el arabasına koymuş, çıkmışlar yola, köye vardıklarında selam verip adamın yanına yaklaşmış.
- Yahu gardaş senin koçun methini duydum koştum geldim, hele bizim koyuna da bir çare.
- Aman gardaş lafımı olur, amma 30 liranı alırım.
- Tamam.
Neyse çiftleşme gerçekleşiyor ve köylü koyunu tekrar el arabasına koyup giderken koçun sahibine soruyor:
- Hamile kalıp kalmadığını nereden anlayacağız?
- Yarım sabah ahıra girince bak, koyun eğer yatıyorsa hamiledir, yok ayaktaysa hamile değildir.
Neyse sabah oluyor köylü bir heyecanla ahıra koşuyor, bakıyor ki koyun ayakta. Ulan diyor yine tutmadı.
Karısı demiş ki "bi daha götür".
Köylünün ki de bir umut koyunu tekrar el arabasına bindirip gitmiş. Bu sefer 40 lira alıyor koç sahibi.
Ertesi sabah köylü koşa koşa ahıra gidiyor ki bir de ne görsün koyun yine ayakta.
Köylü iyice sinirleniyor, neredeyse koyunu kesecek.
Karısı eşini sakinleştirip koyunu tekrar götürmesi için eşini ikna ediyor.
Köylü koyunu götürüyor ama koç sahibi adam bu sefer 50 lira alıyor. Köylü daha da sinirleniyor, söylene söylene eve geliyor.
Koyunu ahıra atıp gidiyor.
Sabah ise yatağına uzanmış umutsuz ve sinirli bir şekilde karısına:
- Hele giт bak şu koyuna, oturuyor mu ayakta mı.
Kadın gidip bakıp geliyor ve diyor ki:
- Bey, koyun ne oturmuş ne de ayakta bey, arabaya binmiş seni bekliyor
Karnı aç olan bir aslan bir de tilki birlikte ava çıkmışlar. Çayırlıkta sakin sakin otlamakta olan eşeği görmüşler.
Bakmışlar ki eşek tam dişlerine göre. Aslan baş tarafına geçmiş, tilki de arka tarafına. Bunun üzerine otlamaya ara veren eşek:
- Anladım beyler, beni yiyeceksiniz. Ama beni yerseniz Padişahla başınız derde girer, demiş.
- Niyeymiş o? diye sormuş Aslan.
- Ben padişahtan fermanlı eşeğim de ondan.
- Hadi canım, demiş Aslan. Hani fermanın nerede?
- Arka sağ ayağımın altındaki nala kazınmış vaziyette, demiş eşek.
Aslan uzaktan tilkiye işaret ederek. fıkraoku. Com – Okuyuver bakalım şunu, bakalım doğru muymuş... demiş.
Tilki uyanık – Vallahi benim okumam yazmam yok! demiş.
- İyi, çekil kenara, ben kendim okurum!.. demiş aslan öfkeyle.
Tabii aslan, eşeğin arka ayağındaki fermanı okumaya çalışırken, eşek öyle bir tekme sallamış ki aslanı 10 metre geriye atarak bütün kemiklerini kırmış.
Bunun üzerine, eşekle tek başına baş edemeyeceğini bilen tilki hızla uzaklaşırken, kendi kendine söyleniyormuş:
- Ulan! Bu devirde okumak da başa belâ...
Ormana maliyecilerin geldiğini duyan kaplumbağa, hızlı adımlarla kaçmaya başlamış. Bunu gören ayı, kaplumbağaya sormuş:
- "Hayırdır neden kaçıyorsun böyle?"
Kaplumbağa cevap vermiş:
- "Nasıl kaçmam. Bende bir ev, hanımda bir ev, çocukta bir ev. Kesin bir açığımızı bulurlar."
Bunu duyan ayı da hemen kaçmaya başlamış.
Ayının kaçtığını gören maymun merak içinde ayıya sormuş:
- "Ne oldu, neden kaçıyorsun?"
Ayı cevap vermiş:
- "Nasıl kaçmam. Bende bir kürk, hanımda bir kürk, çocukta bir kürk. Bu maliyeciler, kesin bir açık bulurlar."
Bunu duyan maymun da kaçmaya başlamış. Fakat maymun bir süre gittikten sonra durup düşünmüş:
- "Ben niye kaçıyorum ki, benim kıçım açıkta, hanımın kıçı açıkta, çocuğun kıçı açıkta."
Zengin bir adamın, konuşan, akıllı bir papağanı varmış. Kış aylarına yaklaşılırken adam kömür siparişi verecekmiş. Telefon açarken, papağan da onu izliyormuş. Bizim papağan bu numarayı aklında tutarak bir şeytanlık yapmaya karar verir. Ertesi gün sipariş olduğu üzere kömür kapının önüne dökülür. Aradan bir iki gün sonra, tekrar kömür geldiğini gören adam, itiraz eder ama nafile mecburen alır. Bir kaç gün sonra tekrar kömür gelince, adam işin papağanın başının altından çıktığını anlayarak, onu uyarır:
- "Eğer bir daha bunu tekrarlarsan, seni kanatlarından duvara çivilerim ona göre."
Ertesi gün kapının önüne bir kamyon daha kömür gelir. Bunun üzerine adam papağanı kanatlarından duvara çiviler. Duvarda çivilenmiş duran papağan, başını az sola çevirince yanında çarmıha çakılı duran İsa heykelini görünce, gülerek heykele sorar:
- "Yoksa sende mi kömür siparişi verdin?"
Karınca yaz boyunca çalışırken Ağustos Böceği saz çalmış. Kış günü karınca sıcacık evinde afiyet içinde yaşıyorken bir gün kapısı çalınmış. Karınca:
- "Yine o aylak Ağustos Böceği" diye düşünmüş. Kapıyı açınca bir bakmış gerçekten de Ağustos Böceği karşısında duruyor.
Karınca:
- "Tamam, sen yaz boyunca saz çaldın, şimdi aç kaldın ve benden yemek istemeye geldin değil mi? Saz çalacağına biraz çalışmış olsaydın böyle aç kalmazdın" demiş.
Ağustos Böceği de:
- "Merak etme. Bir şey isteyecek değilim. Ben yaz boyunca saz çalınca ayıptır söylemesi biraz para kazandım. Hatta meşhur da oldum. Şimdi Avrupa Turnesine gidiyorum, bir arzun var mı diye sormaya geldim" demiş.
Karınca bir bakmış, Ağustos Böceğinin hiç öyle aç bir hali yok. Üstü başı gayet düzgün, üzerinde bir kürk var, ağzında bir puro ve arkada da kocaman bir limuzin, önünde şoförü ile onu bekliyor.
Karınca:
- "Yok, bir şey istemiyorum. Ama Fransa'ya uğrayacaksın değil mi?" diye sormuş. Ağustos Böceği de:
- "Evet" demiş.
Karınca:
- "İyi o zaman. Parise gidince, orada -La Fontaine- diye biri var, söyle ona, onun anasını avradını..." demiş.
Bir gün tüm ülkelerdeki polisler birleşmişler. Türkiye'den de "MİT" gitmiş. Derken aralarında bir yarışma düzenlemişler:
- "Ormana bir fil bırakacağız, en çabuk kim bulup getirecek" diyerek yarışma başlamış. İlk "FBI" çıkmış ortaya. Ellerinde bilgisayarlar, radarlar ve buna benzer aletlerle fili ormandan 2 dakikada çıkarmışlar. Derken sıra diğerine gelmiş. 5 dakikada çıkarmışlar. Diğeri 10 dakika sürmüş. Sıra gelmiş MİT'e. Bizimkilerin ellerinde zincir, sopa, akü, bakır tel, çıkmışlar ormana doğru. Neyse aradan 1 saat geçmiş gelen giden yok. 2 saat geçmiş yine kimse yok. Artık tam millet toplanmış gidiyorlar, bizimkiler ufuktan görünüyor. Neyse bunların yanında zavallı bir zürafa. Ama boynu bükük, ayakları topallıya topallıya geliyor. Oradakiler soruyor:
- "Nerede kaldınız?"
Bizimkiler cevap veriyor:
- "Ancak yakaladık."
Diğerleri:
- "Ama kardeşim bu zürafa, fil değil ki."
Bizimkiler:
- "İstersen sor bakalım zürafa mı fil mi?"
Hayvana soruyorlar:
- "Sen zürafa mısın fil misin?"
Zürafa başlıyor:
- "Abi gözünüzü seveyim artık dövmeyin, ben filim vallahi filim."