Hayvan Fıkraları, Hayvanlar Alemi
Karnı aç olan bir aslan bir de tilki birlikte ava çıkmışlar. Çayırlıkta sakin sakin otlamakta olan eşeği görmüşler.
Bakmışlar ki eşek tam dişlerine göre. Aslan baş tarafına geçmiş, tilki de arka tarafına. Bunun üzerine otlamaya ara veren eşek:
- Anladım beyler, beni yiyeceksiniz. Ama beni yerseniz Padişahla başınız derde girer, demiş.
- Niyeymiş o? diye sormuş Aslan.
- Ben padişahtan fermanlı eşeğim de ondan.
- Hadi canım, demiş Aslan. Hani fermanın nerede?
- Arka sağ ayağımın altındaki nala kazınmış vaziyette, demiş eşek.
Aslan uzaktan tilkiye işaret ederek. fıkraoku. Com – Okuyuver bakalım şunu, bakalım doğru muymuş... demiş.
Tilki uyanık – Vallahi benim okumam yazmam yok! demiş.
- İyi, çekil kenara, ben kendim okurum!.. demiş aslan öfkeyle.
Tabii aslan, eşeğin arka ayağındaki fermanı okumaya çalışırken, eşek öyle bir tekme sallamış ki aslanı 10 metre geriye atarak bütün kemiklerini kırmış.
Bunun üzerine, eşekle tek başına baş edemeyeceğini bilen tilki hızla uzaklaşırken, kendi kendine söyleniyormuş:
- Ulan! Bu devirde okumak da başa belâ...
Zengin bir adamın, konuşan, akıllı bir papağanı varmış. Kış aylarına yaklaşılırken adam kömür siparişi verecekmiş. Telefon açarken, papağan da onu izliyormuş. Bizim papağan bu numarayı aklında tutarak bir şeytanlık yapmaya karar verir. Ertesi gün sipariş olduğu üzere kömür kapının önüne dökülür. Aradan bir iki gün sonra, tekrar kömür geldiğini gören adam, itiraz eder ama nafile mecburen alır. Bir kaç gün sonra tekrar kömür gelince, adam işin papağanın başının altından çıktığını anlayarak, onu uyarır:
- "Eğer bir daha bunu tekrarlarsan, seni kanatlarından duvara çivilerim ona göre."
Ertesi gün kapının önüne bir kamyon daha kömür gelir. Bunun üzerine adam papağanı kanatlarından duvara çiviler. Duvarda çivilenmiş duran papağan, başını az sola çevirince yanında çarmıha çakılı duran İsa heykelini görünce, gülerek heykele sorar:
- "Yoksa sende mi kömür siparişi verdin?"
Karınca yaz boyunca çalışırken Ağustos Böceği saz çalmış. Kış günü karınca sıcacık evinde afiyet içinde yaşıyorken bir gün kapısı çalınmış. Karınca:
- "Yine o aylak Ağustos Böceği" diye düşünmüş. Kapıyı açınca bir bakmış gerçekten de Ağustos Böceği karşısında duruyor.
Karınca:
- "Tamam, sen yaz boyunca saz çaldın, şimdi aç kaldın ve benden yemek istemeye geldin değil mi? Saz çalacağına biraz çalışmış olsaydın böyle aç kalmazdın" demiş.
Ağustos Böceği de:
- "Merak etme. Bir şey isteyecek değilim. Ben yaz boyunca saz çalınca ayıptır söylemesi biraz para kazandım. Hatta meşhur da oldum. Şimdi Avrupa Turnesine gidiyorum, bir arzun var mı diye sormaya geldim" demiş.
Karınca bir bakmış, Ağustos Böceğinin hiç öyle aç bir hali yok. Üstü başı gayet düzgün, üzerinde bir kürk var, ağzında bir puro ve arkada da kocaman bir limuzin, önünde şoförü ile onu bekliyor.
Karınca:
- "Yok, bir şey istemiyorum. Ama Fransa'ya uğrayacaksın değil mi?" diye sormuş. Ağustos Böceği de:
- "Evet" demiş.
Karınca:
- "İyi o zaman. Parise gidince, orada -La Fontaine- diye biri var, söyle ona, onun anasını avradını..." demiş.
Bir gün tüm ülkelerdeki polisler birleşmişler. Türkiye'den de "MİT" gitmiş. Derken aralarında bir yarışma düzenlemişler:
- "Ormana bir fil bırakacağız, en çabuk kim bulup getirecek" diyerek yarışma başlamış. İlk "FBI" çıkmış ortaya. Ellerinde bilgisayarlar, radarlar ve buna benzer aletlerle fili ormandan 2 dakikada çıkarmışlar. Derken sıra diğerine gelmiş. 5 dakikada çıkarmışlar. Diğeri 10 dakika sürmüş. Sıra gelmiş MİT'e. Bizimkilerin ellerinde zincir, sopa, akü, bakır tel, çıkmışlar ormana doğru. Neyse aradan 1 saat geçmiş gelen giden yok. 2 saat geçmiş yine kimse yok. Artık tam millet toplanmış gidiyorlar, bizimkiler ufuktan görünüyor. Neyse bunların yanında zavallı bir zürafa. Ama boynu bükük, ayakları topallıya topallıya geliyor. Oradakiler soruyor:
- "Nerede kaldınız?"
Bizimkiler cevap veriyor:
- "Ancak yakaladık."
Diğerleri:
- "Ama kardeşim bu zürafa, fil değil ki."
Bizimkiler:
- "İstersen sor bakalım zürafa mı fil mi?"
Hayvana soruyorlar:
- "Sen zürafa mısın fil misin?"
Zürafa başlıyor:
- "Abi gözünüzü seveyim artık dövmeyin, ben filim vallahi filim."
Hayvanlar, kendi aralarında, en zeki hayvan yarışması düzenlemişlerdi. Her hayvan, kendini hayvanların en zekisi sandığından, bu yarışmayı kazanacağını sanıyordu. Ama hepsi de yarışmanın birinciliğine iki güçlü aday olduğunu bilmekteydi; bu adaylardan biri tilki, biri de sansardı. Kurnazlıkta, zekada, bu ikisine üstün başka hiçbir hayvan yoktu. Bu yarışmayı ya biri, ya öbürü kazanacaktı. En zeki hayvan yarışmasının yapılacağı gün yaklaştıkça, yarışma birinciliğine iki güçlü aday olan sansarla tilki arasında korkunç bir rekabet başlamıştı. Bu iki zeki hayvan birbirlerine düşman olmuşlardı. Sansar tilkinin, tilki de sansarın kazanmaması için, elinden geleni yapıyordu. Sansar, - Tek tilki kazanmasın da, zarar yok, ben de kazanmamaya razıyım. diyordu. Tilki de, - Tek sansar kazanmasın da, kim kazanırsa kazansın. diyordu. Durum bu denli düşmanlığa varınca, sansarla tilki, en zeki hayvan yarışmasının birinciliği için başka bir aday aramaya başladılar. Öyle bir hayvan bulmalıydılar ki, zeka konusunda kendileriyle yarışa çıkamasın, onlara bir zararı olmasın, yani hayvanların en aptalı olsun. Araya araya buldular bu hayvanı: Öküz. Bir sabah sansar, yemyeşil bir çayırlıkta otlamakta olan öküzün yanına gidip, - Merhaba öküz kardeş, diye söze başladıktan sonra, öküzün zekasını övmeye başladı. Öküz büyük bir alçakgönüllülükle gülümseyerek, - Benimle alay mı ediyorsun sansar kardeş? dedi. Sansar, - Ne diye alay edecekmişim, dedi, hayvanların en zekisiyle alay etmek haddime mi kalmış. Sansar, öküzü hayvanların en zekisi olduğuna inandırmak için diller döktü. Bununla da yetinmeyip öbür hayvanları da, öküzün en zeki hayvan olduğuna inandırmaya çalıştı. Sansardan sonra çayırda otlayan öküzün yanına tilki gitti. Kendisine bön bön bakan öküze, - Ah öküz kardeş, dedi, gözlerinden zeka kıvılcımları çıkıyor. Öküz, - Ben her ne kadar öküzsem de sandığın kadar da öküz değilim, kendimi bilirim, dedi. Tilki, - İnan olsun öküz kardeş, dedi, senin o zeka kıvılcımları çakan pırıl pırıl gözlerine bakarken, ipnotize olup kendimden geçiyorum. En zeki hayvan yarışmasının rakipsiz tek adayı sensin. Tilki, öküzün zekasını tanıtmak için, can düşmanı sansardan daha büyük bir reklam kampanyasına girişti. Hayvanlar, öküzün zeki olmadığını, yarışmayı kesinlikle kazanamayacağını elbet biliyorlardı. Ama sansarla tilkinin, kendilerinden baskın çıkıp en zeki hayvan seçilmemesi için, öküzün zeki olduğu yalanına inanmadıkları halde inanmış göründüler. Birbirlerine öküzün ne büyük zekası olduğunu ballandıra ballandıra anlatmaya başladılar. - Aman zürafa kardeş, bizim öküz yok mu, ben onun kadar zeki hayvan görmedim. - Hiç bilmez olur muyum, devekuşu kardeş, öküz benden bile zekidir. Sen ne dersin leylek kardeş? - En zeki hayvan yarışmasında ben oyumu, gözümü kırpmadan öküze vereceğim. Dağlar, taşlar, ormanlar, çöller, kayalar, dereler, hayvanların öküz övgüleriyle yankılanıyordu:
- Hayvanların en zekisi öküzdüüüür! - Öküzden daha zeki hayvan yoktuuuur! - Bizim en zekimiz öküüüüz! Bütün hayvanların bu yoğun propagandası karşısında öküz de yavaş yavaş, gerçekten hayvanların en zekisi olduğuna inanmaya başlamıştı. Kendi kendine şöyle diyordu:
- Çakal, sansar, tilki, bütün hayvanlar söylüyor, hayvanların en zekisi benmişim. Hepsi de aldanmıyor ya, öyleyse dedikleri doğru. Yarışma günü geldi. Bütün hayvanlar, öküzün hayvanların en zekisi olduğunda anlaştılar. Böylece öküzün hayvanlar toplumundaki yeri, işi, görevi, düzeyi, yükselmiş oldu. Öküz artık kasıla kasıla yürüyor, şişine şişine böğürüyor, yayıla yayıla kuyruk altından mayıs bırakıyordu. Gel zaman, giт zaman. Hayvanlar arasında, çiftesi en pek hayvan yarışması yapılacaktı. Hiç kuşkusuz, çiftesi en pek hayvan, ya at yada katırdı. Eşek de, - Benim de çiftem güçlüdür! diye araya giriyorduysa da, katırla atın çiftesi yanında eşeğin çiftesinin adı bile geçmezdi. Katır atın, at da katırın çiftesi en güçlü hayvan diye seçileceğinden korkuyordu. Bu iki hayvan arasında tarih boyunca süren kanlı bir çifte atma rekabeti vardı. Bu iki can düşmanı, yarışma günü yaklaştıkça birbirlerine atıp tutmaya başladılar. At şöyle diyordu:
- Hıh, katırın çiftesi de çifte mi sanki. Öküz bile ondan daha sert çifte atar. Babası eşek olan bir hayvanın çiftesinden ne çıkar. Katır da şöyle demekteydi:
- Atın çiftesiyle sinek bile ezilmez. Öküzün çiftesi bile atınkinden daha güçlüdür. At derede su içmekte olan öküzün yanına gidip ona şöyle dedi:
- Ey sayın öküz, sen dünyanın yalnız en zeki değil, hem de çiftesi en güçlü hayvanısın! Art sol ayağıyla bastıgı taze fışkıdan fos diye bir ses çıkaran öküz, - Aman at kardeş, dedi, sen varken benim çiftemin lafı mı olur. At üsteledi:
- Yoo, sayın öküz, sen bir çifteyle katırı devirirsin. Boşuna alçakgönüllülük gösterme. At gitti, arkasından katır, öküzün yanına geldi, - Dünyanın çiftesi en güçlü hayvanı sayın öküze saygılarımı sunarım, dedi. Öküz, bu sözlere önce inanmak istemedi, ama katır, - Benim çifte de, atın çiftesi de seninkinin yanında hiç kalır. deyince, - Ben onlardan daha iyi bilecek değilim ya. diyerek, çiftesinin pekliğine inanmaya başladı. Her hayvan kendini çiftesi en güçlü hayvan sanıyordu. Horoz bile, mahmuzuyla çifte atabileceğini sanmaktaydı. İşte bu yüzden bütün hayvanlar, çiftesi zayıf bir hayvanın çiftesi en pek hayvan olarak seçilmesini istemekteydi. Yarışma günü geldi. Bütün hayvanlar, öküzün çiftesi en güçlü olduğunda birlik gösterdiler. Böylece en zeki hayvan olan öküzün çiftesi en güçlü hayvan olarak da hayvanlar toplumundaki yeri, işi, görevi, düzeyi daha da yükseldi. Gel zaman, giт zaman. Hayvanlar arasında hızlı koşma yarışı yapılacaktı. Her hayvan, hatta kaplumbağa bile, kendisini en hızlı koşan hayvan sanmaktaydı. Ama yine her hayvan içinden, en hızlı koşan hayvanın ya tavşan yada tazı olduğunu biliyordu. Hepsinin içinde de, her zaman, her yerde olduğu gibi, en güçlüye, en başarılıya düşmanlık, kıskançlık, çekemezlik duyguları vardı. Onun için, en hızlı koştuklarını bildikleri halde, tavşanla tazının yarışmayı kazanmasını istemiyorlardı. Hızlı koşmada en amansız rakip olan tavşanla tazı, yarışma günü yaklaştıkça birbirlerine can düşmanı olmuşlardı. Tazı, - Ben birinci olmayacaksam, öküz olsun daha iyi. diyordu. Tavşan da aynı düşüncede olduğundan öküze gidip, - Sen yalnız en zekimiz, en çiftesi güçlümüz değil, hem de bizim en hızlı koşanımızsın sayın öküz, dedi. Öküz, tavşana, - Tazı da senin gibi düşünüyor. dedi. Yarışma günü gelip çattı. Bütün hayvanlar koşmaya başladılar. Hızlı koşabilenler, rakipleri birinci olmasın diye birbirlerini çelmelediklerinden, önleyip engellediklerinden düşüp devriliyorlardı. Hepsi de, içlerinde en yavaş koşan öküzün birinci gelmesini istiyorlardı, ona yol veriyorlardı. Bunun sonunda öküz birinci oldu. En zeki, en çiftesi pek, en hızlı koşan hayvan seçildiğinden, öküzün hayvanlar toplumundaki yeri, düzeyi, işi, görevi daha da yükselmişti. Öküzün burnu büyümüştü, yanına varılmıyordu artık. Gel zaman, giт zaman. En yakışıklı hayvan seçimi yapılacaktı. Bütün hayvanlar kendilerini en yakışıklı sanmaktaydı. Ama hepsi de en güzel hayvanın dağ keçisiyle geyik olduğunu da biliyorlar, bu iki güzel hayvanı kıskanıyorlardı. Tek onlar birinci seçilmesin de, isterse öküz en yakışıklı, en güzel hayvan seçilsin. Geyikle, dağ keçisine gelince, bu iki rakip birbirlerinin aleyhine propagandaya girmişlerdi. İkisi de birbirlerinin çok çirkin olduğunu yayıp duruyordu. Dağ keçisi geyik, geyik de dağ keçisi için, - Öküz bile ondan yakışıklıdır. diyordu. Öbür hayvanlar da, yalan olduğunu bildikleri halde öküzün en yakışıklıları olduğuna inanmış görünmeye başlamışlardı. Seçim günü geldi. Bütün hayvanlar oylarını öküze verdiler. Böylece öküz en yakışıklı, en güzel hayvan seçildi. Bu seçimden hayvanların en güzeli, en yakışıklısı olan geyikle dağ keçisi bile memnundu. Gel zaman, giт zaman. Hayvanlar arasında en yırtıcı olanı seçilecekti. İki aday vardı, biri kurt, biri de kuş. Kuş deyince serçe kuşu değil, kartal. Kurtla kartaldan daha yırtıcı hayvan yoktu. Ama yine. de bütün hayvanlar, bu gerçeği bildikleri halde, kendilerinin en yırtıcı olduğunu sanıyorlardı. Kartal, yatıp geviş getirmekte olan öküzün yanına gitti:
- Sayın öküz, dedi, akılsız kurt, kendisini senden daha yırtıcı sanıyor. Öküz, - Ben hiç yırtıcı değilimdir, dedi, çünkü ot yerim. - Yooo, hiç alçakgönüllülük göstermeyin boşuna. Siz kurda göre çok daha yırtıcısınız. Az sonra da yanına gelen kurt, öküze, - Dünyanın en yırtıcı hayvanını selamlarım. dedi. Öküz, - Yanılıyorsun kurt kardeş, dedi, evet ben en zeki hayvanım. Evet, en çiftesi pek hayvan benim. Evet, en hızlı koşan hayvan benim. En yakışıklı hayvan da benim. Ama en yırtıcı değilim. Sen benden çok daha yırtıcısın. - Hayır, hayır. İstersen sen benden üstün olabilirsin yırtıcılıkta. Seçim günü gelip çattı. Öküz, hayvanların oybirliğiyle en yırtıcı hayvan seçildi. Bu birincilikten sonra, hayvanlar toplumundaki yeri, işi, düzeyi daha da yükseldi. Gel zaman, giт zaman. Hayvanların en düşünür olanı seçilecekti. Elbette bu yarışmada en güçlü iki aday kazla hindiydi. Her zaman olduğu gibi, bu iki güçlü aday birbirlerine düşünce, yine öküz en düşünür hayvan seçildi. Gel zaman, giт zaman. En koruyucu hayvan seçimi yapılacaktı. Elbette hak, çoban köpeğiyle kurt köpeğinden birinindi. Ama en koruyucu hayvan seçiminde çoban köpeğiyle kurt köpeği bile oylarını öküze vermişlerdi. Öküzün, - Ben kendimi bile koruyamam. demesi, seçilmesini önlemedi. Ama seçimden sonra, öküz de kendisinin en koruyucu hayvan olduğuna inanıp böğürerek, köpek taklidi yapıp havlamaya çalıştı. Gel zaman, giт zaman. En büyük hayvan seçimi yapılacaktı. Ya fil, ya deve kazanacaktı yarışmayı. Ama karınca bile kendini hayvanların en büyüğü sandığından, fille deveyi büyüklükte çekemiyor, başka bir hayvanın birinci olmasını istiyordu. Fille deveye gelince, onlar da birbirlerine düşmüşlerdi. Seçim yapıldı. Çok demokratik bir seçim olmuştu. Öküz, seçimi kazanmış, hayvanların en büyüğü seçilmişti. Artık böbürlenmesinden, öküzün yanına varılamıyordu. Gel zaman, giт zaman. En sütlü hayvan yarışması yapılacaktı. Yarışmayı, ya ineğin ya mandanın kazanacağı biliniyordu Ama gelgelelim, memeleri olmayan, bütün yaşamında bir damla süt bile görmemiş olan tavuklar bile, kendilerini en sütlü hayvan sanıyorlar, bu yüzden de mandayla ineği kıskanıyorlardı. Aralarındaki rekabet yüzünden birbirlerine düşmüş olan mandayla inekse, tek rakibi birinci olmasın diye, öküzün en sütlü hayvan olduğunu söylüyorlardı. Manda, öküzün yanına gidip, ona en sütlü hayvan olduğunu söyleyince, öküz, - Siz beni kızkardeşim inekle karıştırdınız galiba, dedi, ben hiç süt vermedim şimdiye dek. Memelerim de yok. Manda, - Maşallah siz o kadar sütlü bir hayvansınız ki, dedi, süt vermek için memeye bile ihtiyaç yok. Arkadan inek, öküzün yanına geldi. Ağabeyine en sütlü hayvan olduğunu söyledi. Öküz, - Yahu, memem bile yok ki, süt vereyim. dedi. Öküz böyle söylerken, biyandan da işiyordu. Bunu gören inek, - İşte, işte bak ne güzel de süt veriyorsun! diye bağırdı. Öküz, - Ne sütü yahu, işiyorum. dedi. İnek de ona, - Demek sen şimdiye dek hep süt işiyormuşsun da haberin bile yokmuş. dedi. Bütün hayvanlar, başta en sütlü hayvan olan mandayla inek, öküzün en sütlü hayvan olduğunu yaymaya başladılar. Dağ-taş onların yaydıkları reklamla inledi. - En yağlı süt, öküz sütü! - Sütlerin en temizi öküzün sütüdür. - Öküz öyle sütlüdür ki, süt işer! Bu yoğun reklamlarla artık öküz de sidiğinin süt olduğuna, sanrı renkli süt işediğine inanmıştı. Seçim zamanı geldi. Bütün hayvanlar, en başta da inekle manda, oylarını öküze verdiler. Böylece öküz, en sütlü hayvan seçildi. Gel zaman, giт zaman. Hayvanlara yeni bir başkan seçilecekti. Oldum bittim hayvanların başkanı elbet aslandı. Yine bir aslanın başkan seçileceğine hiç kuşku yoktu. Ama ne var ki, kaplan da başkanlığa adaylığını koymuştu. Kaplan, - Ya o, ya ben!. diyordu. Kaplan böyle diyordu ama, aslanın yine başkan seçileceğinden korkuyordu. Bunun üzerine “Ya o, ya ben!” diyen kaplan, - Ne o, ne ben! demeye başladı. Aslan da, kaplanın başkanlığa adaylığından sonra başkan olmaktan umutsıızluğa kapılmaya başlamıştı. Ya kaplanı başkan seçerlerse. Tek kaplan seçilmesin diye, aslan da, - Ne o, ne ben! demeye başladı. Bütün hayvanlar, hak etmediklerini, layık olmadıklarını bile bile hayvanların başkanı olmak istiyorlardı. Her başarılı, her güçlü kıskanıldığından, onlar da aslanla kaplanı çekemiyor, kıskanıyorlardı. İşte böyle böyle hayvanların başkanlığına öküz aday gösterildi. Çünkü hayvanlar, inanmadan öküzü en zekileri seçmişler, ama sonra sonra inanmaya başlamışlardı. Öküzü, yalan olduğunu bile bile, en sütlü hayvan, en güzel hayvan seçmişler, sonradan bu seçim resmileşince kendi yalanlarına inanmaya başlamışlardı. E böyle olunca, en zeki, en çiftesi pek, en hızlı koşan, en yakışıklı, en yırtıcı, en düşünür, en iyi koruyan, en büyük, en çok süt veren hayvan olan öküz, neden hayvanların başkanı olmasındı? Bu denli çok üstünlük ne aslanda vardı, ne de kaplanda. Kaldı ki, rakibi kaplan seçilmesin diye, tarih boyunca hayvanların başkanı olan aslan bile, öküzün başkanlığa kendisinden daha layık olduğunu söylüyordu. Yeni başkan adayı kaplansa, - Başkanlık öküzün hakkıdır! diyor da başka bir şey demiyordu. Öbür hayvanlara gelince, nasıl olsa kendileri başkan olamayacaklarına göre, onlara en az zararı olan, hiç de rakip saymadıkları öküzün başkan olmasını istiyorlardı. İşte böylece seçim zamanı gelince, bütün hayvanların oybirliğiyle öküz başkan seçildi. Başkan öküz, kendini gerçekten başkan sanarak başkan gibi davranmaya başlayınca, hayvanlar da bu davranışı karşısında onu gerçekten başkan sanmaya başladılar. Hayvanların tarihini yazan gergedan, çağını yazdığı tarih kitabına bu olayı şöyle yazdı:
“Atla katır tepişir, olan eşeğe olur. Öyle zaman gelir, güçlüler birbirine girer, arada öküz bile başkan olur.”
Mart ayı gelmiştir, kediler her akşam süslenip, püslenip, mis gibi kokularını sürünüp dışarı çıkmaktadırlar. Aralarında bir de küçük erkek kedicik vardır. Bir gün “ben de gelmek istiyom†der. Kediler sinirlenir. “Hadi len, senin daha yaşın küçük, giт misket oyna. € Bir gün, iki gün, üç gün... Bizimkini iyice merak sarar. Son bir kez daha dener şansını bir akşam: “Ya ne olur beni de götürün nereye gidiyorsanız?†aralarından babacan bir kedi çıkar: “Gel lan, sen de gel de öğren, ilerde lazım olacak. Sevişmeye gidiyoruz. Mart ayı bizim ayımız. € Hepsi toplanır. Aylardan mart dedik ya, hava soğuk, damda beklerler. “Bak,†der babacan kedi:
- Aşağıdan dişi kedi geçtiğini gördün mü saldır! Aradan saatler geçer, ne gelen, ne giden var. Bizim gariban kedicik iyice üşümüştür. Babacan kediye yanaşır, kolunu hafifçe vurarak: “Abi ya,†der:
- Ben bi beş dakka daha sevişiyim, gitcem.