Nasrettin Hocanın pek güzel, haşarı bir kuzusu varmış. Komşusu, ikide birde "Hoca" dermiş, "ne olur, şu kuzuyu kes de bize bir ziyafet çek" Hoca "o benim eğlencem" der, ama bir türlü dediğini yapmazmış. Adam, Hoca'ya muziplik olsun diye bir gün kuzuyu keser. Hocayı da davet edip bir ziyafet çeker, sonradan da işi anlatır. Hoca, bu duruma çok üzülür. Komşusunun bir tiftik keçisi varmış. O da onu tutup keser ve afiyetle yer. Komşusu, keçisinin kaybolduğuna yanar yakılır, her mecliste, "tüyü şöyle uzundu, boyu böyle güzeldi" diye devamlı keçisinden bahsetmeye başlar. Bir yıl geçer, her sohbette keçi bahsi bir türlü tükenmez. Nihayet bir gün her şeyden bezmiş olan Hoca, dayanamaz ve oğluna şöyle der:
- Deli gönül diyor ki, çıkar şu keçinin postunu ortaya da keçi miydi, fil miydi, görsün herkes!
Nasrettin Hocanın karısı geceleri komşu komşu gezermiş. Buna pek canı sıkılan Hoca, bir gece, karısı yine evde yokken kapıyı arkasından sürgülediği gibi yatağına yatmış. Kadıncağız, geç vakit eve döndüğü zaman çalmış çalmış açtıramamış kapıyı. Hocanın kızdığını anlayarak, yalvarıp yakarmaya başlamış:
- Vallâhi, billâhi, bir daha seni yalnız bırakıp bir yere gitmeyeceğim canım kocacığım! Aç kapıyı; bu saatte ben nereye gideyim?.. Kadın, bakmış olacak gibi değil, bağıra, bağıra:
- Bari, demiş, kendimi şu kuyuya atayım da kurtulayım!. Ve eline geçirdiği büyük bir taşı, kapı önündeki kuyuya atarak bir kenara çekilmiş.
Hoca, bir süre yine aldırmamış, sonra hiddeti geçerek:
"Şu hatunu kuyudan kurtarayım!"
Deyip kapıyı açmış. Fakat tam o sırada kadın, evden içeri girivermiş; kapıyı kapadığı gibi Hocayı sokakta bırakıp bağırmaya başlamış:
- Yeter artık senden çektiğim, bana rahat yüzü göstermedin; her gece arkadaş dedin, sohbet dedin gezip tozdun. Alacağın olsun senin!...
Hoca, karısının feryadı üzerine sokaklara dökülen komşulara dönmüş:
- Dostlar demiş, görenler ve bilenler Allah için söylesin!
Ormandan hızla kaçmaya çalışan ayıya, kaplumbağa:
- Hayrola komşu, bu telaş niye diye sorar. -ormana maliyeci gelmiş ondan kaçıyorum. _iyi de maliyeciden sana ne? -Bana ne olurmu. Bende kürk, karıda kürk, çoluk çocukta kürk… Başlamış kaplumbağa da kaçmaya. Leylek sormuş? -komşu bu telaş niye… Maliyeci gelmiş ondan kaçıyorum. Sana ne maliyeciden? -Bana ne olur mu… Bende ev, karıda ev,çoluk çocukta ev…. Leylek de başlamış kaçmaya. maymuna rastlamış. -Maymun sormuş -Komşu bu telaş niye? -Ormana maliyeci gelmiş ondan kaçıyorum.. Sna ne maliyeciden? -Bana ne olur mu.. Bende yazlık, karıda yazlık, çoluk çocukta yazlık…. Maymun durur mu, o da başlamış kaçmaya… Bir süre sonra soluk soluğa durmuş… yahu demiş Ben niye kaçıyorum…Bende göt cıbıl, karıda göt cıbıl, çoluk çocukta göt cıbıl…
Nasreddin Hoca, bir gün eşeğiyle odun getirir. Hava da сок sıcak olduğundan hem kendisi hem eseği kan ter içinde kalırlar. Hoca odunları indirir, yerleştirir. Karısına:
- Hatun, eşek сок yoruldu, onu bir yemleyiver, diye seslenir.
Karısıda o gün yorgun olduğundan:
- Efendi, benim işim var, sen yemleyiver, der.
Hoca sıcaktan iyice bunalmış vaziyette kendini minderin üzerine atar.
- Olmaz! Hiç halim yok, veremem, sen ver der.
Eşeğin yemini sen vereceksin ben vereceğim derken iş kızışır. Epeyce tartışırlar. En sonunda Hoca:
- Pekala! Öyleyse aramızda bahse tutuşalım. Kim önce konuşursa eşeğe o yem versin. Anlaştık mı? der.
Karısı teklifi kabul eder. İkisi de birer köşeye çekilirler. Az sonra kadın, el işini alarak komşuya gider. Hoca birşey diyemez. Aradan biraz zaman geçer. Eve bir hırsız girer. Hoca’yı görünce kaçacak olur. Ama Hoca’dan hiç ses ve tepki gelmediğini anlayınca kaçmaktan vazgeçer. Ortalıkta ne var ne yoksa koca bir çuvala doldurur. Hoca’nın gözleri önünde çuvalı yüklenerek evden çıkar. Karısı epey zaman sonra eve girip evin halini görür. Eşyaların yerinde yeller esmektedir. Telaşla:
- Bu ne hal? Efendi! diye çiğlik atar.
Hoca yattığı yerden doğrularak:
- Haydi bakalım Hatun, bahsi kaybettin. Eşeğin yemini sen vereceksin! der.