Asker Fıkraları, Askerlik Fıkraları

Ülkelerin birbirlerine önceden savaş ilan ederek savaştıkları dönemde, bizim "Rize" ilimiz Çin Devletine savaş ilan etmiş! Çinliler uzun uzun araştırmışlar, ancak "Rize" diye bir devleti hiç duymadıkları gibi haritadan da böyle bir devleti bulamamışlar. Daha sonra Çinlinin biri Türkiye'de "Rize" diye bir yerin varlığını öğrenmiş ve bunu yönetime bildirmiş. Rize bir devlet olmasa bile Çin yönetimi, ortada ilan edilmiş bir savaş olduğu için bütün ordularını toplayarak karadan ve denizden Rize'ye doğru gelmeye başlarlar. Bu arada Rize boş durmayıp yaşlılardan oluşan bir savaş komitesi kurmuş. Geride kalan genç, çocuk ve kadınlar da mevzilerdeki yerlerini almış. Çinlileri beklemeye başlamışlar. Derken denizden ve karadan mahşeri bir kalabalıkla Çin askerleri görünmeye başlamış ve o hızla da bütün önlerine çıkan Rizelileri kesip biçmeye başlamışlar. Ancak yaşlılardan oluşan savaş komitesinden ateş emri gelmediği için mevzilerde bekleyen Rizeli milisler Çinlilere karşılık veremiyorlarmış. Bu durum epey uzayınca Rizeli gençlerden biri fazla dayanamayıp mevziden fırladığı gibi doğruca savaş komutasının bulunduğu karargaha girerek, bir hışımla:
- "Çinliler celdi hepumuzi çeseyiler, biz onlara bişe edemeyiruk, bize niye ateş emri vermeyisunuz, yoksa korktunuz mi? aha bu Çinlilerden der." Bunun üzerine Komitenin Başkanı:
- "Uşağum sen ne deyisun, ne korkması, biz aha bu kadar Çinliyi nereye gömeceuk oni karar etmeye çalışıyiruk."
Ülkenin birinde kitap okumak yasakmış, okuyan asılıyormuş. Devriye çavuşu bir akşam kır saçlı bir adamı çevirmiş, bakmış elinde acaip kalın bir kitap, hemen kelepçeleri takacakmış ki adam bilmiş bir tavırla:
- "Oğlum bu sizin bildiğiniz kitaplardan değil" demiş. Asker de:
- "Lan kitabın ölesi bölesi olmaz yürü gidiyoruz" demiş. Adam tekrar:
- "Oğlum bu mantık kitabı" demiş. Asker merakla:
- "Mantık nedir?" diye sormuş. Adam:
- "Bilmiyomusun?" demiş. Asker:
- "Yoo" deyince, askeri kolundan tutarak:
- "Gel anlatayım sana" demiş. Başlamış anlatmaya:
- "Senin evde akvaryumun var mı?" diye sormuş. Asker de:
- "Var" demiş. Adam:
- "Akvaryuma bakınca aklına ne geliyor?" demiş. Asker de:
- "Deniz, kumsal falan" demiş.
- "Peki, kumsal deyince ne geliyor aklına?"
- "Bikinili hatunlar ve se*x" demiş asker.
- "Kadınlara düşkünsün" demiş adam. Asker:
- "Evet" demiş.
- "O zaman sen *bne değilsin" Asker de:
- "Tabiki" demiş.
- "Işte sorularla sonuca ulaşmaya mantık denir" demiş. Bu askerin çok hoşuna gitmiş. Arkadaşlarına hava yapmak için kitabı alıp adamı göndermiş. Zar zor kışlaya sokmuş kitabı. Yat emri verildiğinde çıkarmış ve başlamış okumaya. Diğer askerler panik yaparak:
- "Oğlum sen bizi öldürtecek misin? çabuk yok et o kitabı" diye çırpınırken bizimki hiç istifini bozmadan:
- "Oğlum bu kitap ötekilerinden değil. Bu mantık kitabı" demiş. Sazan askerlerden biri hemen atlamış:
- "Mantık nedir yav?"demiş. Asker de:
- "Bilmiyor musun? Otur yanıma da anlatayım sana" demiş ve sormuş:
- "Senin evde akvaryumun var mı?" Asker:
- "Yooo" diyince gayet bilmiş bir tavırla:
- "Oğlum sen *bnesin"demiş.

Kadının biri Maldivlerde bir kumsalda yürürken ayağı eski bir lambaya takılmış, kadın lambayı kumların içinden çıkarmış ve lambayı ovalamış.  Lambadan cin çıkmış. Kadın hemen:
- "Üç hakkım var değil mi?" diye sormuş. Cin:
- "Tamam, tamam. Beni lambadan kurtardın ama yüksek enflasyon, iç piyasadaki daralma, üçüncü dünya ülkelerindeki düşük maaş oranları ve Güney Doğu Asya'daki Tsunami felaketi yüzünden sadece sana bir dilek hakkı verebilirim. Söyle bakalım nedir dileğin?" Kadın hiç tereddüt etmeden, cebinden bir harita çıkararak:
- "Orta Doğu'da barış istiyorum. Bu haritadaki ülkeleri görüyor musun? Bu ülkelerin birbiriyle savaşmayı bırakmasını barışın tesis edilmesini diliyorum." Cin haritaya bakmış ve dehşetle:
- "Tanrı aşkına Kadın! Bu ülkeler binlerce yıldır savaşıyorlar. Tamam işimde iyiyim ama o kadar da değil! Bunun yapılabileceğini sanmıyorum. Başka bir dilekte bulun." Kadın birkaç dakika düşünür ve:
- "Hayatım boyunca doğru erkeği bulamadım, bilirsin hem düşünceli, hem eğlenceli biri, mutfağı sevecek, ev işlerinde yardım edecek, yatakta kaplan, annemin yanında kuzu olacak, sürekli futbol izlemeyecek ve sadık olacak bir erkek diliyorum." der. Cin derin bir iç çeker ve:
- "Uzat şu kahrolası haritayı."
Kurtuluş savaşında ordu büyük zayiat vermektedir. Ordu komutanı bu gidişe dur demenin yollarını ararken aklına dahiyane bir fikir gelir. Hemen bölüğü düz bir arazide toplar ve bölüğe hitaben:
- "Bu günden sonra düşman tarafından bir kelle getirene on lira vereceğim" der ve bölüğü cepheye gönderir. Ertesi gün bölük şaha kalkar ve herkes iki-üç kelle getirip ordu komutanından parasını alır. Savaşın üçüncü günü ordu komutanı, postası olan Temel'in yok olduğunu görür. Bölüğe haber salar ve tüm ölüler ile yaralıların arasında Temel'i araştırır. Yapılan aramalarda Temel'den iz yoktur. Temel'siz geçen beş günün sonunda nöbetçilerden birisi bölüğe doğru bir toz bulutunun yaklaştığını alarm verir. Dürbünü eline alan ordu komutanı, yaklaşan bulutun bir kamyon olduğunu görür. Gözlerine inanamaz.  Kamyonun kasası düşman kelleleriyle doludur ve direksiyondaki de Temel'den başkası değildir. Sevinçle Temel'i karşılayan ordu komutanı ordusuna dönerek:
- "Asker dediğin böyle olmalı" der ve Temel'i odasına çağırır. Odaya giden Temel'e ordu komutanı:
- "Bak evladım devletimiz savaş halinde, ekonomimiz bozuk, ben size kelle başına on lira sözü verdim ama bu kadar kelleye ödeyecek paramız yok, gel seninle bir anlaşma yapalım kelle başına sana altı lira vereyim" demiş. Komutanın teklifine şiddetle karşı çıkan Temel parasını tam olarak ister. Bir türlü Temel'i ikna edemeyen komutan kızgın bir ifadeyle:
- "Altı lirayı neden kabul etmiyorsun?" diye sorar. Temel'in cevabı müthiştir:
- "Komutanım vallahi yedi liradan ben aldım onları" der.