Avcı Fıkraları, Avcılık Fıkraları

Frankie ayı avlamak için tek başına ormana gidiyor. Elinde tüfeğiyle ormanda gezerken karşısına küçük kahverengi bir ayı çıkıyor, o da hemen ateş edip öldürüyor. Tam ayının yanına gidecekken omzuna pat pat bir el dokunuyor, başını bir çeviriyor ki arkasında kocaman siyah bir ayı. Ayı diyor ki:
- "Sen en iyi arkadaşımı öldürdün. Şimdi iki seçeneğin var; ya seni parçalayıp yiyeceğim ya da seni burada bir güzel becereceğim."
Frankie çaresiz ikinci seçeneği kabul ediyor. Siyah ayının işi bittikten sonra Frankie eve dönüyor. 2 hafta ağrılar içinde kıvranıyor ve aklına koyuyor:
- "Gidip o siyah ayıyı bulacağım, intikamımı alacağım."
Hafta sonu Frankie tekrar ormana gidiyor. Akşama kadar bakmadığı yer kalmıyor, sonunda siyah ayıyı buluyor.. Tüfeğini ateşlediği gibi ayıyı öldürüyor. Tam yanına gidecekken yine omzuna bir el dokunuyor, bir bakıyor bu kez arkasında kocaman kahverengi bir ayı:
- "Sen kardeşimi öldürdün. Şimdi iki seçeneğin var: ya seni parçalayıp yiyeceğim ya da bir güzel becereceğim."
Frankie yine parçalanmaktansa diğerine razı oluyor. Büyük kahverengi ayının işi bittikten sonra, Frankie yerinden kıpırdayamıyor. Ertesi sabah birileri onu bulunca hastaneye kaldırıyorlar, haftalarca yatıyor ve yine aklına koyuyor:
- "Gidip o kahverengi ayıyı bulacağım, bu yaptığını canıyla ödeyecek." diyor. Frankie hafta sonu yine ormana gidiyor. Yine epey bir dolaştıktan sonra büyük kahverengi ayıyı buluyor, hemen vurup öldürüyor. Tam yanına gidecekken yine omzuna bir el dokunuyor. Bir arkasını dönüyor ki, bugüne kadar gördüğü en iri yarı kocaman bir ayı. Bizimkine gülüyor:
- "Hadi Frankie itiraf et, sen buraya ayı avlamaya gelmiyorsun."

Avcılar oturmuşlar başlarından geçen ilginç olayları anlatıyorlarmış. İçlerinden biri:
- "Bir gün gölde balık avlarken oltama büyük bir balığın takıldığını anlayınca yavaş, yavaş ve büyük bir mücadele ile kıyıya çektiğimde, büyük bir turna balığı olduğunu gördüm. Balığı tek başına taşıyamayacağımı anlayınca gidip köyden atımı aldım, fakat balığı ata koyduğum zaman bir taraftan başı diğer taraftansa kuyruğu yere deymesin mi? yapacak bir şey olmadığından yola çıktım ama oda ne, az sonra balığın ağırlığından atın beli kırılmasın mı?" deyince orada bulunan arkadaşlarından biri de:
- "Biz de üç arkadaş bir gün sisli bir havada domuz avına çıkmıştık, o arada çalıların arasında ses duyunca tüfeğimi ateşlememle acı bir feryat duyup, çalılıklara gidince vurduğumun arkadaşım olduğunu görünce hemen bir mezar kazmaya başladım, fakat o arada diğer arkadaşım gelerek seni katil deyince onu da vurmak zorunda kaldım, onun için de bir mezar kazmaya başlamıştım ki bu sefer de orman memuru silah sesini duyupta yanıma gelince artık yapacak bir şey kalmadı, ha iki ha üç kişi deyip onu da vurdum, tabii onu saklamak içinde bir mezar daha kazmaya başladığımda karşıdan bir traktör dolusu köylü yanıma doğru gelmiyor mu?" deyince, turnayı yakalayan avcı:
- "Yok artık köylüleri de vurup gömdüm deme" deyince:
- "O zaman sen de balığın boyunu daha makul bir ölçüye çek de bana bir traktör dolusu köylüyü vurdurma" der.

Adamın biri Afrika’da safariye çıkarken yanına minik köpeğini de almış. Minik köpek; bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş. Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor. “Şimdi başım dertte” diye düşünmüş minik köpek.
Etrafına bakmış, yerde kemik parçaları görmüş. Hemen arkasını leoaparın geldiği yöne dönerek kemikleri yemeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş. Leopar tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşmaya başlamış:
- Ne kadar lezzetli bir leoparmış. Acaba etrafta bundan bir tane daha var mıdır?
Bunu duyan leopar bir anlık duraksamanın ardından en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış. “Tam zamanında kurtuldum, yoksa bu köpeğe yem olacaktım” diye düşünmüş.
Bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş. Bildiklerini kullanarak leopardan kurtulacağını düşünmüş. Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış. Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna “Atla sırtıma, gidip şunu yakalayalım” demiş.
Ancak, minik köpek sırtında maymunla yaklaşan leoparı görünce neler olduğunu anlamış. Ne yapacağını düşünürken kaçmaya teşebbüs etmemiş. Bunun yerine arkasını leopar ve maymunun geldiği yöne dönerek kemikleri yemeye devam etmiş ve kendi kendine şöyle demiş:
- Bu aptal maymunda nerede kaldı? Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok.
Kıssadan hisse:
Diplomasi böyle bir şey işte. Yapabiliyorsan; hızlı düşün, sakin ol, güçlü görün, düşmanını kendi silahı ile yen!