Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm. Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu. Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım. Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda, özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve “Sevgili Michael” diye başlıyordu. Ve “Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini” anlatarak devam ediyor. “Ama sakın unutma, seni daima seveceğim” diye bitiyor. İmza. Hannah!. Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez hemen telefon idaresini aradım. Görevli kişi, kendisine bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat ısrarım karşısında:
“Belki, size yardımcı olabilirim” dedi. “Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin.” dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi. “Bağlıyorum efendim.” Telefonda, karşıdaki hanıma “Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını” sordum. “Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık” dedi. “Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.”
“Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adres bulursunuz.” deyip bana huzurevinin adını verdi. Hemen aradım. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş. Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki orada bilirlermiş. “Bunların hepsi aptalca aslında” dedim kendi kendime. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki. Aradım numarayı. Bir kadın “Şimdi Hannah’nın kendisi bir huzurevinde” dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim. Ses; “Evet, Hannah burada yaşıyor” dedi. Saat ona geliyordu ama hemen yola çıktım, Hannah’yı görmek için. Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama. Anlattım olanları. Cüzdanı ve mektubu gösterip. Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve “Genç adam” dedi, “Bu mektup, Michael ile son kontağımdı. Onu öyle seviyorum ki. Sean Connery gibi yakışıklıydı. Hani şu meşhur aktör. Ama ben 16 yaşındaydım. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.” Derin bir nefes daha. “Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen. Onu hep düşündüm. Hep.” Bir ufak sessizlik. Bir derin nefes daha. “Ve onu hep sevdim.” İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden. “Ve hiç evlenmedim. Michael gibi birisini bulamadım ki.” Hannah’ya teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız “Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size” dedi.” Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim” dedim. Cüzdanı elimde sallayarak. O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı. “Hey baksana. Bu Bay Michael’ın cüzdanı. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım. Cüzdanını hep kaybederdi zaten. Üç kere ben buldum, koridorlarda. “Michael sekizinci katta yaşıyordu. Ok gibi fırladım tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Michael elini arka cebine attı, hızla. Sonra sevinçle “Evet bu benim cüzdanım” dedi. “Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum.”
“Hiçbir şey borçlu değilsiniz” dedim. “Ama özür dilerim. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum.”
“Mektubu mu okudun?”
“Sadece okumakla kalmadım. Hannah’yı da buldum.”
“Buldun mu? Nerde? İyi mi? Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle.”
“Çok iyi. Hem de harika” dedim, yavaşça. “Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım.” Elime sımsıkı sarıldı. “O benim tek aşkımdı. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti.”
“Bay Goldstein” dedim. “Gelin benimle.” Asansörle üçüncü kata indik. Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu. Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu. “Hannah” dedi. “Bu bay’ı tanıyor musun?” Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden. “Michael” dedi, Michael, kapıda, kısık sesle. “Hannah. Ben Michael. Beni tanıdın mı?.”
“Michael” diye yutkundu Hannah. “İnanmıyorum. Bu sensin. Benim Michael’ım.” Michael Hannah’ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar. Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı. “Gördün mü, bak?” dedim “Yaşamda, yaşanması gereken her şey, er ya da geç, bir gün kesinlikle yaşanacaktır.” *** Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı. Gelebilir miydim? Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı. Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi… Aşklarını on sekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan 76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında keşke siz de bulunsaydınız… Altmış yıl önce bittiği sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.
Dün gece yine ölümle burun buruna geldim. Kendime bir zarar geleceginden değil ama karim Cemile ne yapar sonra. Biz akşam yemeğimizi genelde saat 11-12 gibi yerdik, ama ev sahiplerimizin misafiri geldiğinden geç vakitlere kadar oturup yatmadilar. Neyse ki konukların gitmesiyle birlikte uykuya daldilar. Bir süre ortaligin sakinlesmesini bekleyip, yiyecek toplamaya başladım. Bugün misafirler geldiği için menü çok zengindi. Pasta ve börek kirintilarına bayiliriz. Her neyse ben nevaleyi toplarken birden mutfagin isigi yandi ve "Aaaaaa! Karafatma" diye bir ses duydum. Salak adam, ben bir erkegim Fatma da nereden çikti. Benim adim Ismail. Böyle seyler delikanlıyi bozar. Hadi beni karimla karistirdin diyelim. Sen ne kadar korkak bir adamsin. Benim kaç katim büyüklügünde olmana ragmen bu bagiris da ne böyle? O korkunç sesin kesilmesiyle birlikte,sanki ben ona bir şey yapmışim gibi beni kovalamaya başladı. Inanin o kadar da dikkat ediyorum, tabak, çanak bardak üzerinde dolaşmamaya çünkü bu dingilin karisi çok titiz. Bazen diyorum ki bu gicikların misafiri Geldiğinde giт ortalarda dolaş böylelikle utanilacak duruma düssünler.. Ama yapamiyorum iste. Ne olursa olsun, ekmek yediğin tekneye kötü gözle bakmamak gerekir. Ben eve geldiğim ilk yıllari hatirliyorum da ne güzeldi o günler. Rahmetli kayinbabam ve kayinvalidem beni evlerine kabul etmişlerdi. O zamanlar rahattik, çünkü ev sahibimiz Riza amca kördü. Bu sebeple evin her yerinde serbestçe dolaşabiliyorduk. Hatta Riza amcayla aynı sofrada yemek yediğimiz günlerde oldu. Gerçi bizleri görebilseydi nasıl davranirdi bilmem ama o hep yüregimizde yasayacak. Riza amcanin durumu pek iyi sayilmazdi, memur emeklisiydi. Bu evde rahmetli karısınınmis,bu yüzden yiyecek konusunda bu kadar fazla seçenegimiz yoktu. Ama daha mutlu ve huzurluyduk. Riza amca bir gün görünmez kazaya kurban gitti. Gerçi onun için bütün kazalar görünmezdi. Riza amcanin topraga verildiği gün biz de oradaydik. Karsi komşusu Osman Zeki bey bize geldiğinde ceketini asmıştı. Biz de bunu firsat bilip ceketin cebine girdik. Ardindan Osman Zeki beyle birlikte mezarliga doğru yola koyulduk. Riza amcanin üç tane oglu vardi ama bugüne kadar sadece nüfüsta gözüküyorlardi. Hayirsizlar daha ilk günden evi satisa çikardilar. Evi su anda oturan adam ve karisi satin aldi. Eve ayak basmalariyla kayinbabam ve kayinvalidemi öldürmeleri bir oldu. Adam sonra igrenerek cansiz bedenleri kagida sararak çöpe atti. Sanki kendisi çok temizmis gibi. Halbuki tuvaletten çiktıktan sonra ellerini yikamadiğina defalarca sahit oldum. Şimdilerde kendine üzerinde rahmetli kayinvalidemin resmi olan bir ilaç almış, durmadan üzerimize sıkıp duruyor Kayinvalidem Sultan hanım gençliginde fotomodel olduğu için bu tür ilaçların üzerinde resmi bulunuyor. Hatta bir iki reklam filminde de oynamisti. Ama evlenince mecburen bıraktı. Çünkü kayinbabam tam bir Osmanli erkegiydi. Bugüne kadar rahmetli Riza amcanin anisina bu evde oturduk, artik daha fazla dayanacak halimiz kalmadi. Ese dosta haber saldik. Kendimize göre bir ev bulur bulmaz tasinacagiz buradan. Belki de sizin evinize yerleşiriz hayat bu belli mi olur?
Devletimizin ve Milletimizin esaret altında asla yaşayamayacağını tüm dünyaya haykıran İstiklâl Marşımızın kabulünün yıldönümünü büyük bir gururla kutluyoruz.
İstiklal Marşımızın kabulünün yıl dönümünü kutluyor, bizlere bu eşsiz marşı armağan eden Mehmet Akif Ersoy’u ve bütün istiklal kahramanlarımızı rahmet ve şükranla anıyorum.
Allah bu ülkeye bir daha istiklal marşı yazdırmasın 12 mart istiklal marşının kabulü kutlu olsun.
İstiklal Marşı'nın kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Gününde merhum vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u ve Milli Mücadele’nin tüm kahramanlarını rahmet, minnet ve dualarla yâd ediyorum.
İstiklal Marşı bir Milletin bağımsızlık aşkının, imkânsızlıklar içerisinde gösterdiği büyük kahramanlığın, azim ve fedakârlıkla verilen kurtuluş mücadelesinin mısralara dökülmüş ifadesidir. Türk milletine armağan olsun.
İstiklal Marşı dün olduğu gibi bugün de ellerinde bayrak, dillerinde tekbirle vatanını savunan insanımızın üzerinde ittifak ettiği mümtaz bir metindir. Türk milletine armağan olsun.
ALLAH bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü CANDAN kutlarım.
12 Mart direnişin adıdır Nene Hatunların şanıdır Erzurum tabyasında akan Nice şehitlerin kanıdır Rabbim yazdırmasın bir daha Son istiklal marşı olsun Mehmet Akif Ersoy ve tüm şehitlerimizin Ruhları şad mekanları Cennet olsun.
Bu yüce millet İstiklal Marşımızın TBMM’ de kabul edilişinin yıldönümünde, bugün bile güzel vatanımız ve onun bölünmez bütünlüğü için sayısız şehitler vermektedir. İnanıyorum ki bizi biz yapan, bizi bir millet kılan vazgeçilmez değerlerimizin en veciz ifadesi olan İstiklal Marşımız, ilelebet vatan semalarında yankılanacaktır.
Büyük şair, mütefekkir Mehmet Akif, İstiklal Marşı’yla milletin hürriyet mücadelesini ve ezelden ebede yürüyüşünü destanlaştırarak herkesin hislerine tercüman olmuş ve bu mücadeleyi ölümsüzleştirmiştir. Bu duygularla İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Büyük Türk Milletinin şanına yakışır İstiklal Marşı'nı yazan ve Türk Milletine hediye eden ve hediye ederken de "Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın." diye en içten dileklerini belirten Büyük Üstad Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un minnet ve rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını kutlamaya hazırlanan milletimiz, istikbal mücadelesini, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da İstiklal Marşımız eşliğinde yürütecektir. İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
İstiklal Marşı milli birlik ve beraberliğimizin mutabakat belgesidir. Milli mücadele günlerinin heyecanını içinde taşıyan İstiklal Marşımız, ay yıldızlı bayrağımız göklerde özgür bir şekilde dalgalandıkça milletimizin ortak sesi, ortak vicdanı olmaya devam edecektir. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
İstiklal Marşı, Türkiye’nin her bir köşesinde bu milletin, bu toprakların ilelebet varlığını sürdürmesi için silahıyla, bileğiyle, dualarıyla, ekmeği-aşıyla katkı veren insanımızın en saf, en temiz duygularını yansıtır. O yüzden İstiklal Marşı bizim milli mutabakat metnimizdir, Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
İstiklal Marşı’nın cephede kahraman ordunun azmi ve inancı, Anadolu topraklarında aziz milletin kararlılığı ve vatan aşkıyla kaleme alındığı marşı kurucu bir metni kutlarım.
İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü’nde İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabulünün yıl dönümünü kutluyor, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk’ü, İstiklal Marşımızın Şairi Mehmet Akif Ersoy’u ve bütün İstiklal Kahramanlarımızı bir kez daha minnet ve rahmetle anıyorum.
İstiklal Marşı’yla ortaya konan inanç ve kararlılığın, günümüzde de artarak devam etmesini diliyor, bu vesileyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ile tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz.
İstiklal Marşımızda ifade eden milli şairimizin kişiliği ve dizeleri; Milletimizin, ülkemizi birlik, beraberlik ve kardeşlik içerisinde geleceğe daha güçlü olarak emin adımlarla taşımasına büyük katkı sağlamaktadır. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Istiklal marşımızın kabul yıldönümünü kutluyor, bu vesileyle milletimizin ruh haline tercüman olup, istiklal ve istikbale inancımızı mısralarla ifade eden ve o ruh ile heyecanı milletimizin gönlüne nakşederek tarihimizle ve birbirimizle kopmaz bir bağ kuran milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u Türk milletinin hür yaşama iradesinin tesisi için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve minnetle anıyorum.
İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyor, başta Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk ve kahraman silah arkadaşları olmak üzere, bu destanı yazdıran tüm ecdadımızı ve İstiklal Mücadelemizi destansı ifadelerle kaleme alarak ölümsüzleştiren Mehmet Akif’i sonsuz rahmet, şükran ve minnetle anıyorum İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif, bu eserleriyle istiklal mücadelemiz esnasında esarete isyan ederek vatan aşkını dile getiren coşkulu mısralarıyla milletimizin aydınlanmasına ve uyanmasına büyük katkı sağlamıştır. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
İstiklâl Marşımızın Türkiye Büyük Meclisi’nde kabulünün yıldönümünde başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, destan şairimiz Mehmet Akif Ersoy ile bayrak, vatan uğruna şehit ve gazi olan kahramanlarımızı minnet ve şükran duygularımla rahmetle anıyorum.
İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 12 Mart 1921’de milli marş olarak kabul edilişinin yıldönümünü kutluyor; milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u, bütün milli mücadele kahramanlarımızı ve istiklalimiz uğruna bugün de canlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum.
İstiklal Marşımızın yıldönümünü kutluyor; büyük şair Mehmet Akif Ersoy'u sonsuz şükran ve rahmetle anıyoruz.
KORKMA ile başlayan, İSTİKLAL ile son bulan, Türkiye Cumhuriyeti Ulusunun bağımsızlık simgesi olan Marşımızın, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöverin Meclis kürsüsünden büyük bir coşku ile okunarak oy birliği ile kabul edilişinin yıl dönümünü kutlu olsun.
Merhum Mehmet Akif Ersoy’unda dediği gibi ‘Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın’ diyerek İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabulünün yıldönümünü kutluyor, büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u, şehitlerimizi ve gazilerimizi minnet, şükran ve rahmetle yad ediyoruz.
Merhum Mehmet Akif’in, vatan toprakları işgal altındayken kaleme aldığı İstiklal Marşı; milli mücadele ruhunu, Türk Milleti’nin vatan sevgisini, bağımsızlığa olan tutkusunu en güzel biçimde yansıtmaktadır. Vatanı için gerektiğinde canını feda etmekten kaçınmayan büyük Türk milletinin kahramanlık destanı olan İstiklal Marşı bugün de bizlere vatanın ne kadar kutsal bir emanet olduğunu göstermektedir. İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Milletimiz kendisine armağan edilen İstiklal Marşı’nı daima kalbinde hissedecek, her zaman ve her yerde coşkuyla, gururla söyleyecek, bağımsızlığından, vatanın bölünmez bütünlüğünden ve bayrak sevgisinden asla vazgeçmeyecektir. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Milletimizin bağımsızlığının sembollerinden biri olan İstiklal Marşı’nın TBMM tarafından milli marş olarak kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Milletimizin vatan tutkusunu, bağımsız yaşama kararlılığını ve mukaddesatına verdiği önemi abideleştiren İstiklal Marşımız; Anadolu’da birçok şehrin işgal altında olduğu bir dönemde, Milletimizin esareti reddederek verdiği kahramanlıklar ile dolu bağımsızlık mücadelesini sürdürmesine moral ve cesaret kaynağı olmuştur. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Milli birlik ve beraberliğimizin simgesi, İstiklal Marşı’mızın kabulünün yıl dönümünü onur ve gururla kutlarım.
Milli kimliğimizin, kültürümüzün, bağımsızlığımızın ve inancımızın simgesi İstiklal Marşı’mızın kabul ediliş gününü kutlarım.
Milli mücadele günlerinin heyecanını destansı bir şekilde yansıtan İstiklal Marşımız, dün olduğu gibi bugün de kalplerimizi, ruhlarımızı birleştirmekte, yolumuzu aydınlatmaktadır. Bu anlamlı gün dolayısıyla bizlere bu eşsiz marşı armağan eden Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle yâd ediyorum.
Ne Güzel Dökülüyor Akif’in İman Dolu Ağzından o Muhterem Sözler; ’Allah Bir Daha Bu Millete İstiklal Marşı Yazdırmasın!’ 12 Mart 1921 istiklal Marşı’nın Kabulü Bu Aziz Millete armağan olsun.
TBMM tarafından kabul edilişinin yıl dönümünde İstiklal Marşımız gibi bir destanı yazdırarak bizlere istiklalimizi ve istikbalimizi sağlayan başta cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun kahraman silah arkadaşları olmak üzere, bu toprakları vatan yapan aziz şehitlerimizi, aramızdan ayrılan gazilerimizi ve vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’u sonsuz minnet, şükran ve rahmetle anıyorum.
TBMM’nin 12 Mart 1921’de kabul ettiği İstiklal Marşı’mızın yıl dönümünü kutlarım.
Topraklarımızın işgal altında olduğu yıllarda Vatan Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, tarihi boyunca sayısız destanlar yazmış olan kahraman milletimizin vatan sevgisini, bağımsızlığa olan düşkünlüğünü, milli mücadele ruhunu, fedakarlığını ve cesaretini en özel şekilde dizelere dökerek Milli Marşımızla ölümsüzleştirmiştir. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Türk Milleti’nin bağımsızlığa ve kutsal değerlerine olan inancını destanlaştıran İstiklal Marşımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Milli Marş olarak kabul edilmesinin yıl dönümünü büyük bir gururla kutluyorum.
Türk milletine böylesine duygu ve düşünce yüklü bir marşı hediye eden Mehmet Akif ERSOY’u rahmet, minnet ve şükranla yad ediyoruz.
Uğruna her türlü fedakârlığı gösterdiğimiz bu vatan topraklarında başımızı dik tutan, bağımsızlık ruhumuzun özünü taşıyan vatan sevgimizin ve özgürlük tutkumuzun en manidar ifadesi olan İstiklal Marşımız tam 98. yıldır ülkemizin her köşesinde yediden yetmişe tüm milletimiz tarafından gururla, coşkuyla söylenmektedir. Bu duygularla İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Unutma; İstiklal Marşı KORKMA diye başlar! Istiklal Marşımızın kabulünün yıl dönümünü saygıyla ve dolu gözlerimle kutlarım.
Ülkemizde ve tüm dünyada, güçlü ve bağımsız bir ülkenin onurlu vatandaşları olarak coşkuyla okuduğumuz İstiklal Marşımız; ezelden beri hür yaşamış ve ilelebet hür yaşayacak Milletimizin İstiklal Mücadelesinin simgesi ve bağımsızlığımızın sembolü olmuştur. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Ülkemizin düşman işgalinden kurtularak, milli mücadelemizin başarıya ulaştığı ve bağımsızlığımızı kazandığımız o günleri her istiklal marşını okuduğumuzda bizlere hatırlatan ve o günlerin heyecanını bu günlere aktaran İstiklal Şairimiz Merhum Mehmet Akif Ersoy'un tabiriyle; "Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın" diyor, İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünde, tüm İstiklal şehitlerimizi, gazilerimizi ve merhum milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u rahmet ve minnetle anıyorum Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy ‘ İstiklal Marşı”mızla yüce milletimizin Kurtuluş Savaşında gösterdiği azmini, bağımsızlık aşkını, hür yaşama sozlervadisi. Com iradesini en parlak ve en güçlü şekilde ifade ederek, milletimizin cesaret, kahramanlık ve eşsiz mücadele azmini en güzel şekilde ölümsüzleştirmiştir. Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy ‘ İstiklal Marşı”mızla yüzce milletimizin Kurtuluş Savaşında gösterdiği azmini, bağımsızlık aşkını, hür yaşama iradesini en parlak ve en güçlü şekilde ifade ederek, milletimizin cesaret, kahramanlık ve eşsiz mücadele azmini en güzel şekilde ölümsüzleştirmiştir. Bu duygularla İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Vatan toprağı üzerinde oynanan oyunlara karşı son derece uyanık olmamız gerekmektedir. İstiklal Marşı’nda ortaya konan inanç ve güven, bugün de ihtiyacımız olan manevi atmosferi yansıtmaktadır. İstiklal Marşımızda en veciz şekliyle ifade edilen mesajlar, günümüzde de sadece manevi dünyamızı aydınlatmakla kalmamakta aynı zamanda geleceğimize de ışık tutmaktadır. Bu duygularla İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Yüce Türk Milletinin, Kahraman ordumuzun hiçbir dayatmaya boyun eğmeyeceğini duyuran, gerektiğinde milletimizin birlik ve beraberlik ile başaramayacağı hiçbir şeyin olmayacağının da sembolü olmuştur. İstiklal Marşımızın kabulü Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümünü kutluyorum.
Zannetme ki ecdadın asırlarca uyudu, nereden bulacaktın o zaman eldeki yurdu!. 12 Mart 1921 İstiklal Marşı’mızın kabulünün yıldönümü kutlu olsun. “Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl..!” Saygı ve minnetle.
Zorluklarla kurulan bu Vatanı korumak boynumuzun borcudur. İstiklal Marşı’mızın kabulünün yıl dönümünü saygı,sevgi ve sadakat ile kutlarım.
******************************************************** 12 MART İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ SÖZLERİ "Akif’in en büyük meziyeti, her mısrasını inanarak yazmış olmasındadır. Onun içindir ki İstiklal Marşı, hiçbir babayiğit tarafından benzeri yazılamayan alev gibi bir şiirdir." (Peyami Safa) "Bu marş bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu ne unutmak ne de unutturmak lazımdır. İstiklal Marşında, istiklal davamızı anlatması bakımından büyük bir manası olan mısralar vardır. Benim en beğendiğim yeri de burasıdır: ‘Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal!’ Benim, bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar, işte bunlardır. Hürriyet ve istiklal aşkı bu milletin ruhudur. Tarihe bakın, bütün milletlerin bir esaret ve hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir. Dünya tarihinde, fasılasız, hürriyet ve istiklalini muhafaza ve müdafaa etmiş bir millet vardır:Türkler İstiklal Marşının bu pasajını oluştururlar. Asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yar ve ağyar anlamalıdır ki;Türk’ün Mete hikayesinde olduğu gibi her şeyi hatta en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir; fakat hürriyeti asla! Bu pasajı her vakit tekrar ettirmek, bunun için lazımdır. Bu demektir ki efendiler, Türk’ün hürriyetine dokunulamaz.” (Mustafa Kemal ATATÜRK) "İstiklal Marşı, İstiklal Harbi’nin manevi cephesinde yapılmış büyük ve muzaffer bir taarruzdu. O zaman Milli Mücadelenin mutlaka zaferle neticeleneceğine inanmış olanlar, yani sağlam iman sahipleri bile İstiklal Marşından yeni manevi kuvvet almışlardı." (Abidin Daver) “İstiklal Marşı ülkemizin kuruluşu esnasında tam manasıyla ‘yol haritası’ işlevi görmüştür. İstiklal Harbi’ni yürüten Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi, kararlılığı; askerimizin cephedeki fedakarlığı, azmi, vatan aşkı İstiklal Marşı’na çok net yansımıştır.” 1921 yılında Milli Eğitim Bakanlığına gönderilen 724 şiir içerisinden Mehmet Akif Ersoy’un “Kahraman Ordumuza” isimli şiiri, 12 Mart 1921 yılında milli marş olarak TBMM’de kabul edilerek ismi ‘İstiklal Marşı’ olmuştur.
Aziz Milletimizin gönül dünyası, yüce hasletleri, cesaret, kahramanlık ve eşsiz mücadele azmi Vatan şairimiz Merhum Mehmet Akif Ersoyun veciz dizeleriyle tarihe not düşülmüş ve ölümsüzleşmiştir.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını kutlamaya hazırlanan milletimiz, istikbal mücadelesini, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da İstiklal Marşımız eşliğinde yürütecektir.
Gönül ve fikir dünyamızın inşasında çok önemli bir rol üstlenen, hayatı boyunca hak davası yolunda olmayı, temel felsefe edinmiş Mehmet Akifi tanımak ve yeni nesillere tanıtmak öncelikli görevimizdir.
Güzel marşım sen okundukça ben hep var olacağım.
Her milleti bir arada tutan, milli, dini ve kültürel değerleri vardır. Türk Milleti’nin vatan ve millet sevgisi, hürriyet ve istiklal tutkusu ve bayrağına olan saygısı her zaman milli birlik ve bütünlüğünün simgesi olmuştur.
Hürriyet ve istiklal aşkı bu milletin ruhudur.
İstiklal Marşı bir Milletin bağımsızlık aşkının, imkânsızlıklar içerisinde gösterdiği büyük kahramanlığın, azim ve fedakârlıkla verilen kurtuluş mücadelesinin mısralara dökülmüş ifadesidir.
İstiklal Marşı bir Milletin bağımsızlık aşkının, imkânsızlıklar içerisinde gösterdiği büyük kahramanlığın, azim ve fedakârlıkla verilen kurtuluş mücadelesinin mısralara dökülmüş ifadesidir.
İstiklal Marşı bu milleti ayakta tutan en güçlü semboldür.
İstiklal Marşı dün olduğu gibi bugün de ellerinde bayrak, dillerinde tekbirle vatanını savunan insanımızın üzerinde ittifak ettiği mümtaz bir metindir.
İstiklal Marşı gibi bir metni yazan Akif, inanıyorum ki Allah’ın büyük lütfuna mazhar olmuştur. Merhum Mehmet Akif’in dediği gibi, ‘Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın!
İstiklal Marşı Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, hakka, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirir.
İstiklal Marşı, Türkiye’nin her bir köşesinde bu milletin, bu toprakların ilelebet varlığını sürdürmesi için silahıyla, bileğiyle, dualarıyla, ekmeği-aşıyla katkı veren insanımızın en saf, en temiz duygularını yansıtır. O yüzden İstiklal Marşı bizim milli mutabakat metnimizdir İstiklal Marşı’nda Alparslan’ın Anadolu’yu vatan kılan azmi ve iradesi vardır. İstiklal Marşı’nda Haçlı’yı durduran Kılıçarslan’ın imanı, Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi’nin halis niyeti yer alır. İstiklal Marşı’nda İstanbul’un fethinin, Fatih’in en büyük rüyalarının izleri vardır.
İstiklal Marşı’nı merhum Akif rahat ve konforlu mekanlarda yazmadı; İstiklal Marşı cephelerde, kahraman ordumuzun içinde, Anadolu’nun her karış toprağında şekillenen İstiklal ruhuyla kaleme alındı. İstiklal Marşı’nda medeniyetimizin en mümtaz değerleri bulunur.
İstiklal Marşı”mızla yüzce milletimizin Kurtuluş Savaşında gösterdiği azmini, bağımsızlık aşkını, hür yaşama iradesini en parlak ve en güçlü şekilde ifade ederek, milletimizin cesaret, kahramanlık ve eşsiz mücadele azmini en güzel şekilde ölümsüzleştirmiştir.
İstiklal Marşımız bağımsızlığımızın dille haykırışıdır.
İstiklal Marşımız; Anadolu’da birçok şehrin işgal altında olduğu bir dönemde, Milletimizin esareti reddederek verdiği kahramanlıklar ile dolu bağımsızlık mücadelesini sürdürmesine moral ve cesaret kaynağı olmuştur.
İstiklal Marşımız; ezelden beri hür yaşamış ve ilelebet hür yaşayacak Milletimizin İstiklal Mücadelesinin simgesi ve bağımsızlığımızın sembolü olmuştur.
İstiklal Marşımız; milletimizin ezelden ebede giden yolculuğunu, ruh derinliğini, gönül yüceliğini, manevi değerlerini, milli kimliğini, vatan sevgisini en müstesna biçimde anlatan eşsiz bir eserdir. Milli Şairimiz Büyük Mütefekkir Mehmet Akif Ersoy’un güçlü kaleminden çıkan kelimeler milletimizi öyle derin, öyle kapsamlı tahlil etmiştir ki, onun dizelerinde herkes kendinden bir parça bulmuştur.
İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy, bu eserleriyle istiklal mücadelemiz esnasında esarete isyan ederek vatan aşkını dile getiren coşkulu mısralarıyla milletimizin aydınlanmasına ve uyanmasına büyük katkı sağlamıştır.
İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif, bu eserleriyle istiklal mücadelemiz esnasında esarete isyan ederek vatan aşkını dile getiren coşkulu mısralarıyla milletimizin aydınlanmasına ve uyanmasına büyük katkı sağlamıştır.
İstiklal Mücadelemizin zor dönemlerinde kabul edilen Milli Marşımız, bağımsızlık mücadelesi veren milletimize büyük bir moral ve güç vermiştir. İnanıyorum ki bizi biz yapan, bizi bir millet kılan vazgeçilmez değerlerimizin en veciz ifadesi olan İstiklal Marşımız, ilelebet vatan semalarında yankılanacaktır.
Maneviyatı, edebiyatı ve duyguları en güzel şekilde harmanlayarak İstiklal Marşımızda ifade eden milli şairimizin kişiliği ve dizeleri; Milletimizin, ülkemizi birlik, beraberlik ve kardeşlik içerisinde geleceğe daha güçlü olarak emin adımlarla taşımasına büyük katkı sağlamaktadır.
Marşına sahip çık, o boşuna yazılmadı.
Milletimiz kendisine armağan edilen İstiklal Marşı’nı daima kalbinde hissedecek, her zaman ve her yerde coşkuyla, gururla söyleyecek, sozlervadisi. Com bağımsızlığından, vatanın bölünmez bütünlüğünden ve bayrak sevgisinden asla vazgeçmeyecektir.
Milletimiz tarihte hiçbir zaman zulme boyun eğmediği gibi varlığına kastedenlere gerekli dersi vermiş vatanına ve hürriyetine canı pahasına sahip çıkmıştır. İstiklal Savaşı’nda da büyük Atatürk önderliğinde kenetlenerek bir var olma mücadelesi veren halkımız, hür ve müstakil yaşama kararlılığını tüm dünyaya bir kez daha kabul ettirmiştir.
Milletimizin bu kutsal değerlere olan bağlılığını destanlaştıran İstiklal Marşı; yurdumuzun her bir köşesi işgal altındayken, kadını, çocuğu, yaşlısı, genci ile topyekûn bir milletin kahramanca mücadelesini dizelere döken bir şaheserdir.
Milletimizin dini, bayrağı ve toprakları uğruna başlattığı Milli Mücadeleden hareketle kaleme alınan ve aziz milletimizin içinde bulunduğu durumu en doğru şekilde izah eden İstiklal Marşımızın ne zorluklar altında kaleme alındığı ve o dönemde milletimizin içerisinde bulunduğu durumu hatırlatmamız, unutmamamız gerekir. Bu zorluklarla bizlere emanet edilen bu topraklar için var gücümüzle aziz Türk milleti olarak çalışma gayreti içerisinde olmalıyız.
Milletimizin duygularına tercüman olan bu destansı eser; vatan, millet, istiklal ve din sevgisiyle yoğrulmuş Milletimizin, bu kutsal değerlerine göz dikenlere karşı gösterdiği büyük kahramanlıkların, eşsiz dizelerle tezahürüdür.
Milletimizin gönül dünyasını en veciz şekilde dizelere dökerek bizlere her zaman moral ve güç kaynağı olmuştur.
Milletimizin yaşadığı en buhranlı dönemde, “Korkma” diye başlayan İstiklal Marşımız, kahraman ordumuza ve aziz milletimize umut aşılamış, milli mücadele ruhunun canlanmasına vesile olmuştur.
Milletin ruhu, Akif’in kalemi, Türk yurdunun son büyük destanı, İSTİKLAL MARŞI.
Milli marşımız, milli davamızın özetidir.
Milli mücadele günlerinin heyecanını destansı bir şekilde yansıtan İstiklal Marşımız, dün olduğu gibi bugün de kalplerimizi, ruhlarımızı birleştirmekte, yolumuzu aydınlatmaktadır. İnanıyorum ki istiklal mücadelesi ruhunu muhafaza ettiğimiz sürece, millet olarak karşılaştığımız her tür badireyi atlatacak, istikbal mücadelemizi de başarıyla sürdürebileceğiz.
Türk milleti marşıyla bir bütündür.
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy ‘ İstiklal Marşı”mızla yüzce milletimizin Kurtuluş Savaşında gösterdiği azmini, bağımsızlık aşkını, hür yaşama iradesini en parlak ve en güçlü şekilde ifade ederek, milletimizin cesaret, kahramanlık ve eşsiz mücadele azmini en güzel şekilde ölümsüzleştirmiştir.
Vatanı için gerektiğinde canını feda etmekten kaçınmayan büyük Türk milletinin kahramanlık destanı olan İstiklal Marşı bugün de bizlere vatanın ne kadar kutsal bir emanet olduğunu göstermektedir.
Yüce bir millet ve onun şanlı mensupları olarak, bayrağımızı dimdik ayakta tutmak ve onu ebediyen dalgalandırmak için, her zaman olduğu gibi bugün de birlik ve beraberlik içerisinde olmamız, İstiklal Marşımızın ruhuna uygun hareket etmek boynumuzda tarihi bir borçtur.
Yüce Türk Milletinin, Kahraman ordumuzun hiçbir dayatmaya boyun eğmeyeceğini duyuran, gerektiğinde milletimizin birlik ve beraberlik ile başaramayacağı hiçbir şeyin olmayacağının da sembolü olmuştur İstiklal Marşımızın kabulü.
Yüksek ahlakı, örnek kişiliği, mücadele azmi, millet sevgisi ve bağımsızlık aşkı; Mehmet Akif’in Milletimizin gönlünde taht kurmasını sağlamıştır.
************************************************** KISACA İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ Maarif Vekaleti, 1921’de bir güfte yarışması düzenledi. Yarışma sonucunda toplanan şiirlerden en güzeli Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Milli Marşı olarak kabul edilecektir. Ayrıca yarışmanın sonucunda kazanan şahsa o dönemin şartlarında gerçekten çok büyük bir meblağ olan 500 Tl civarında bir para ödülü verileceği bildirilmiştir. Yarışmaya katılacaklara 6 ay gibi uzun bir süre tanınmasına rağmen düzenlenen bu yarışmaya ancak 724 adet şiir aday olmuştur. Eser gönderenler arasında Kazım Karabekir, Hüseyin Suat Yalçın, İsak Ferrara, Muhittin Baha Pars ve Kemalettin Kamu gibi bir çok tanınmış ve ünlü isimler de vardı. Yarışmaya katılan 724 şiir teker teker okunmuş ve içlerinden 6 adet şiir elemeyi geçip Meclis Matbaası tarafından bastırılıp milletvekillerine dağıtılmıştır. Dönemin Milletvekillerinden olan ve “Çanakkale Şehitleri” şiirinin sahibi Mehmet Akif Ersoy yarışmada para ödülü olduğundan dolayı yarışmaya katılmak istememiştir. Son şiir gönderme tarihi olan 23 Aralık 1920’den sonra Eğitim Bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde İstiklal Marşı olabilecek bir eser bulamamıştı. Dönemim bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver Bey Ankara’da yaşayan Mehmet Akif Ersoy’a 5 Şubat tarihinde para konusunun çözümlenebileceğini, endişe edilmemesi gerektiğini ve yarışmaya mutlaka kendisinin de katılması gerektiğine dair bir mektup yazmıştır. Bunun üzerine Mehmet Akif Ersoy “Ben mebusum, müsabakaya katılmam. Ayrıca çok istiyorsanız da bir şiir yazıp size veririm” diyerek para konusundaki hassaslığını bildirmiş ve Ankara’daki Taceddin Dergahı’ndaki odasında bir şiir yazarak, Maarif Vekaleti’ ne teslim etmiştir. Çok beğenilen bu şiir seçilen 6 şiire ilave olarak yarışmaya katılmıştır. “Kahraman ordumuza” ithaf ettiği şiirde, şair Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk’a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirmiştir. Ön elemeyi geçen yedi şiir 12 Mart 1921’de Mustafa Kemal’in başkanlığını yaptığı meclis oturumunda tartışmaya açıldı. Mehmet Âkif’in şiiri meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okundu. Şiir okunduğunda milletvekilleri büyük bir heyecana kapıldı ve diğer şiirlerin okunmasına gerek görülmedi. Mehmet Akif’in şiiri coşkulu alkışlarla kabul edildi.
******************************************************* İSTİKLAL MARŞI Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, 'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettigi günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arsa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!
Mehmet Akif Ersoy
Korkmaya ihtiyacı vardı. Yemeğini yemiş, suyunu içmiş ve uyumuştu. Artık filmler yetmiyor, insan yiyen böcekler, dinozorlar, vampirler, uzay yaratıkları ve zombiler heyecanlandırmıyordu onu. Mısırını yerken perdeden pençeler fırlıyor, gazozunu içerken kan fışkırıyordu. Zarar vermeyen korku, ne gÜzel korkuydu. İşte emniyet içinde koltuğunda oturuyordu. Birazdan film bitecek, sinema, kalabalığı damperli bir kamyon gibi caddeye boşaltacaktı. Korkmak için para ödüyordu sinemalara. Korkmaya ihtiyacı vardı. Yeni açılan bir lunaparktan sözetmişlerdi. Korku tüneli müthişmiş. Bayılanlar oluyormuş heyecandan. Abartıyorlardır, dedi kendi kendine. Seyrettiği filmlerdeki en korkunç sahneler bile kılını kıpırdatmıyordu. Alışkanlığın elleri boğuyordu heyecanını. Yine de denemeye değerdi. Yemeğini yemiş, suyunu içmiş ve uyumuştu. Korkmaya ihtiyacı vardı. Lunapark rengarenk ışıklarıyla şehrin ortasında devasa bir gecelambası gibi yanıyordu. Bir balerin kulak zarlarını titreten müziğin eşliğinde dansediyor, uçuşan eteklerinden çığlıklar yükseliyordu. Donuk gözleri döndükçe kah bir palyaçoya, kah çocuğunun elinden tutmuş bir babaya, kah bir baloncuya değiyordu. Aynı müziği dinlemekten, aynı şekilde dansetmekten bıkmış gibiydi. Yüzünde korkunç bir ifade vardı. Eteğindeki insanları silkelemek havalara fırlatmak geçiyordu içinden. Ama kumanda odasındaki adam izin vermiyordu ona. Bir düğmeye basınca hızlanıyor, bir düğmeye basınca yavaşlıyordu. Durması için bir düğme yetiyordu. ‘Bu kez dinlemeyeceğim, ' dedi balerin. ‘Yavaşla' düğmesine rağmen dönüşünü hızlandırdı. Kumanda odasındaki adam şaşırmıştı. Balerin gittikçe hızlanıyordu. ‚çığlıklar birbirine karıştı. ‘Yavaşla' düğmesi çalışmıyordu. Operatör bütün gücüyle basıyordu düğmeye. Balerin deli gibi eteklerini savuruyor, imdat sesleri yükseliyordu. Korkmaya ihtiyacı olan adam, bu işte bir tuhaflık olduğunu düşündü. Balerinin asit dolu gözleri üzerine değince yandığını farketti. Kendi etrafında bir tur daha atar atmaz gözünün içine bakmalı ve ‘Hadi ama yeter!' diye azarlamalıydı onu. Birden kumanda odasındaki ‘yavaşla' düğmesi Çalıştı. Balerin yavaşladı ve durdu. İnsanlar korku ve isyan içinde kumanda odasına doğru yürürken, balerinin dudaklarında hınzır bir gülümseme belirdi. Korkmaya ihtiyacı olan adam, ‘Bu lunaparkta bir gariplik var, ' dedi. Balerin ‘Hadi ama yeter!' sözüyle yavaşlamIş olabilir miydi? Tesadüftü elbette. Ya gülümseme. ‘Bu kadar Çok korku filmi izlersen böyle olur, ' dedi kendi kendine. Korku tüneline doğru giderken atlıkarınca çıktı karşısına. ‚çocuklar atlara binebilmek için sıra bekliyordu. Siyah, beyaz, kırmızı, mavi, yeşil, mor, rengarenk atlar yükselip alçalarak dönüyorlardı. Kalabalığın arasına karışıp çocukları seyretmeye başladı. Neşeyle atların kafalarını sallıyorlar, Çayırlarda dağlarda koşturuyorlardı. İnsanı yere atmayan at, ne güzel attı. ‚çocuklardan sadece biri gülmüyordu. Neredeyse ağlamak üzereydi. Dikkatle baktığında bir tek onun atının başını sallamadığını gördü. ‚çocuk başın iki yanındaki kulpları itmeye Çalışıyor, ama at inatla kafasını sallamıyordu. Başını sallamayan atı incelemeliydi. Döndüğü için sadece önünden geçtiği anlarda bunu yapabilirdi. Anneler, kendi Çocukları önlerinden geçtikçe el sallıyorlardı. işte onun atı da geliyordu. ‚çocuk hala başını sallamaya uğraşıyordu. Tam önünden geçerken atın başına eliyle hafifçe vurup ‘Aptal şey' dedi. At aniden başını çevirdi. Garip bir ses Çıkartarak elini ısırmaya çalıştı. Sonra dişlerini göstererek uzaklaştı. Adam ‘Abarttın' dedi kendi kendine ‘Abarttın'. O sırada bir palyaço yaklaştı yanına. Kocaman kırmızı burnu ‘Gondolu gördün mü, gel!' derken bir aşağı bir yukarı oynuyordu. Gondol şeklindeki bir salıncaktı bu. Kayığın uçları sırayla gökyüzünü yokluyordu. Her inişte yere bir parça karanlık indiriyor, her yükselişte göğe bir parça çığlık taşıyordu. Palyaço ‘Sen de bin!' dedi. O, lunaparka sadece korku tüneline girmek için gelmişti. Hesapta ‘gondol' yoktu. Palyaço ‘Hadi!' diye ısrar etti. Kıramadı. Gondol boşaldıktan sonra ucunda kaptan heykeli bulunan tarafa yerleşti. Bakalım yanına kimler oturacaktı. Hayret! Hiç kimse gondola binmek istemiyordu. Aşağıda biriken meraklı kalabalık, gondolun hareket etmesini bekliyordu. Tedirginlik içinde ‘Başka yolcu yok mu?' diye sordu. Palyaço ‘Hayır!' dedi. Gondol hareket etmeye başladı.. önce ağır ağır, sonra hızlı hızlı sallandı. Daha sonra uçarcasına gidip gelmeye başladı. Bir önceki seferde yolcular beraber çığlık atarak heyecanlarını bölşüyorlardı. Korkuyu bile paylaşmak güzeldi. Oysa şimdi. Palyaço aklından geçenleri anlamış gibi elini havaya kaldırdı. Bunun Üzerine aşağıda biriken kalabalık ‘Heey!' diye bağrıştılar. Artık kayığın her düşüşünde el kalkıyor, aşağıdakiler hep birlikte çığlık atıyordu. O kadar hızlanmıştı ki bir an yerinden fırlayacağını zannetti. Elleriyle yapışmıştı önündeki demire. Başı dönüyor, midesi bulanıyordu. Palyaço elini artık kaldırmıyor, kalabalıktan çıt çıkmıyordu. Ay ışığı gondolu ve yüzünü yalıyordu. Sarı bir yüzdü bu. aniden sırtında bir şey hissetti. Sırtına dokunuluyordu. ‘Yok canım!' dedi. ‘Gondolda benden başka kimse yok'. Ancak arkadaki hareket Israrlıydı. Dürtükleme, neredeyse tekmeye dönüşecekti. Arkasına dönmeye cesaret edemiyordu. ‘Hey baksana buraya!' diye bir fısıltıyla ürperdi kulağı ve vücudu birden buz kesti. Arkaya hala bakamıyordu. ‘Kimsin sen!' dedi kendi kendine ‘Kaptan!' dedi arkadaki ses. ‘Gemimde ne işin var?' Bütün cesaretini toplayarak arkaya döndü. Tahtadan bir kaptan heykeli. Hiçbir hareket yoktu. ‘İnmeliyim!' diye bağırdı palyaçoya ‘İndir beni!'. Palyaço elini kaldırdı. Seyirciler son kez ‘Heey!' diye bağrdılar. Gondol durdu. Fena halde dönüyordu başı. Hemen eve gitmeliydi. Vakit geç olmuştu. Palyaço: ‘Ya korku tüneli, ' dedi. ‘Oraya girmeyecek misin?' ‘Nereden biliyorsun?' diye sordu Ürpererek. ‘Korku tüneli için geldiğimi nereden biliyorsun!' Palyaço bu soruyu; ‘Bildiğim bir şey yok. Lunaparka gelen herkes korku tünelini görmek ister. ' diye cevapladI. RaylarIn Üzerinde yürüyen arabalar, yolcusunu alır almaz hareket ediyor, korku tünelinin kapısına Çarpıp içeri dalıyordu. Sonunda sırası gelmiş, arabası hızla karanlığa karışmıştı. Hiçbir şey görünmüyordu. YağlanmamIş tekerleklerin raylar Üzerinde çIkardığı metalik ses sinir bozucuydu. ‚çok geçmeden sirenler çalmaya, çığlıklar yankılanmaya başladı. Kendisinden öncekilerin çığlıkları olmalıydı. Demek sürprizler yaklaşıyordu. Arabası tam bir virajı alıyordu ki aniden yavaşladı. Karşısına, ağzını açıp kapayan ve pençesini sallayan bir ayı Çıktı. Kırmızı ışıkla yüzü aydınlatılmıştı ve garip sesler çıkarıyordu. Klasik korku tüneli numaraları, diye düşündü. çok geçmeden kervana başka vahşi hayvanlar da katıldı. Peşi sıra mumyalar, başına balta, göğsüne bıçak saplanmış adamlar, cadılar, hortlaklar, cüzzamlılar sökün etti. İskeletler ona el sallarken, gülüyordu. Aman ne korkunç! Niye girmişti ki tünele? aniden boynuna sarkan yılan dışında, hiçbir şeyden ürpermemişti. Araba hızlanmaya başladı. Artık garip yaratıklar çıkmıyordu karşısına. Demek tünel yolculuğu bitiyordu. İşte kendinden önceki araba da tünelden Çıkıyordu. İçeriye sızan ışık çıkış kapısını aydınlatıyordu. Tam kapının önüne gelmişti ki araba aniden durdu. Elektrikler mi kesilmişti acaba? Hayır! Araba geri geri gitmeye başladı. Ne oluyordu? Sistemde bir arıza mı vardı? Ya kendisinden sonra tünele giren arabalarla Çarpışırsa! Belki onlar da geri geri gidiyordur, diye düşünürken, araba daha önce yanından geçtiği bir mağaranın içine dalıverdi. Korkunç bir hızla yokuş aşağI gidiyordu. Siren sesi kesilmişti. Sadece tekerleklerin gıcırtısı duyuluyordu. Zifiri karanlıkta hiçbir şey görünmüyordu. Gözlerini yumup tünelden Çıkıncaya kadar açmamaya karar verdi. Ancak şiddetli bir gökgürültüsü, bu kararını bozmakta gecikmedi. Şimşekler Çakıyor, mağaranın duvarını yer yer aydınlatıyordu. Aydınlanan yerlere fotoğraflar yapışıyor ve düşüyordu. Caddenin ortasında kan kaybediyordu adam. Görünürde ambülans yoktu. Bir başka adam tezgahta böbreğini satıyordu. Vitrin camlarIna gözler yapışmıştı. Adama bak! Evini yıkmasınlar diye elini doğruyordu. Ya mavi elbiseli kız, neden okula alınmıyordu? Bir dede torunlarını boğuyor, bir Çocuk babasını tokatlıyordu. Beyaz, kanı ne çabuk sarıyordu! İlanlar yapıştırılıyordu duvarlara. Kasap Çengelleri için kuzu aranıyordu. Kapsama alanı dışındaydı herkes. Bütün tuşlardan aynı ses geliyordu. Sonunda fotoğraflar düştü, gökgürültüsü kesildi, şimşekler söndü Karanlık hakim oldu mağaraya. Yine hiçbir şey görünmüyordu. Araba hızla devam ediyordu yoluna. Ya bu ıslaklık? Yağmur mu yağıyordu? Ellerine, başına, yüzüne damlalar düşmeye başladI. Sık sık eliyle yüzünü siliyordu. Araba uçuyor, rüzgarı yüzündeki ıslaklığı soğutuyordu. VE DURDU. EVET ARABA DURDU! Karşısındaki duvarda cılız bir ışık yandı. Aman Allah'Im! Bu nasıl bir adamdı? Elleri, yüzü, her tarafı kan içindeydi. Kolunun biri kopmuş, gözleri oyulmuş, kalbi sökülmüştü. Hayır, bu bir oyun olamazdı. Kan kokusu duyuyordu. Bu kadar doğal bir maket olamazdı! Olabilir miydi yoksa? Ona dokunmalıydI. Korkudan kalbi yerinden fırlayacaktı. Dokunmalıydı ona. Elini yaklaştırdı. Titriyordu. Loş ışıkta duran adama dokundu. Kanın sıcaklığını neden duymuyordu? Etin yumuşaklığını neden hissetmiyordu? Soğuk, parlak bir yüzeydi dokunduğu. Biraz daha dikkatli baktı: AYNA! AYNAYA DOKUNUYORDU.