Büyük şirketlerden birisinin genel müdürü, gerçek bir klasik müzik aşığıymış.
Günlerden bir gün, şehre ünlü bir orkestra gelmiş. vereceği konserin en önemli parçası da schubert‘in ünlü ‘bitmeyen senfoni’ siymiş’.
Genel müdür bu eseri dinlemek için çok hevesli olmasına rağmen, işi nedeni ile,konsere gidemeyeceğinden, gelen davetiyeyi şirketin insan kaynakları
Müdürü’ne vermiş ve ‘lütfen bu konsere giт ve bana izlenimlerini aktar’ demiş.
Genel müdür’den aldığı talimatla konsere giden müdürden, ertesi gün bir değerlendirme raporu gelmiş.
‘ sayın genel müdürüm ,
1- dört obuacı konserin önemli bir süresinde boş oturdular. bunların sayısı azaltılırsa konsere daha çok katkıda bulunurlar.
2- orkestrada on iki kemancı var. bunların hepsi aynı anda hareket ediyorlar, ve aynı notaları seslendiriyorlar. bence ciddi bir yanlışlık. Kesinlikle personel tasarrufu yapılmalıdır.
3- onaltılık notalara ağırlık verilmiş. doğrusu büyük ziyan. seyirciler sekizlik ve onaltılık notalar arasındaki farkı anlamaz. bu nedenle; onaltılık notalarla eser çalarak yüksek ücret alan elemanlar yerine,sekizlik notaları çaldırıp, düşük ücretle çalışan stajyerler kullanılmalıdır.
4- yaylı sazlarla işlenen pasajlar, nefesli sazlarla aynen tekrarlanıyor. bu durum gereksiz tekrardan başka bir şey değildir.
Dolayısıyla; tekrarlar önlendiğinde, iki saatlik konser yarı yarıya inecektir.
Özet olarak sayın genel müdürüm; eğer schubert bu önlemleri alsaydı ‘bitmemiş senfoni’ kesinlikle biterdi.
Arz ederim efendim. ‘
Çinli bir bara girer ve orada steven spielberg’i görür onun bir hayranı olduğu için yanına koşar ve imzalı bir fotograf ister spielberg beklenmedik bir sekilde çinli’yi tokatlar şaşkın çin’li sorar:
- "neden böyle yaptınız?"
- Spielberg "siz ii. dünya savaşında bizim pearl harbour limanını bombaladınız" çin’li daha da şaşkın:
- "ama onlar japonlardı, ben ise çin’liyim.!.." spielberg:
" çin’li, japon, koreli, vietnamlı, hepsi aynı bok" bunun üzerine çin’li de spielberg’e bir tokat atar. bu defa şaşkın.
- Spielberg sorar:
"Peki sen beni niye tokatladın?"
- Çin’li:
"Siz de titanic’i batırdınız, titanik’deki yolcular arasında benim atalarım vardı"
- Spielberg:
"Manyak mısın, titanik’i batıran bir ‘aysberg’di"
- Çin’li:
"Aysberg, spielberg, carlsberg, hepsi aynı bok"
Ormanda yerliler tarafından bulunup büyütülen sarışın, beyaz çocuk, yıllar sonra bir yetişkin olmuştu. kabilesi ile her gün ava çıkıyor, geceleri de ateş dansı yapıyorlardı. ama ne olduysa kabiledeki kızlardan birinin, günün birinde, beyaz bir bebek doğurması ile oldu. kabile çılgına döndü. beyaz kardeş linç edilmek üzereyken, büyük şef çok sevdiği bu genci çadırına çağırdı:
- Anlat bakalım, neler karıştırdın?
- Ya valla billa ben bir şey yapmadım..
- Nasıl yapmadın lan? tek beyaz sensin aramızda..
- Ya işte tabiat olayı, kısmet, olur bunlar.
- Nasıl olur lan?
O sırada dışarıda otlamakta olan koyunlara gözü takılan beyaz adam mutlulukla cevap verir:
- Bak işte reis, tüm sürü beyaz koyun, ama içlerinde bir tane de siyah var.
Şef bunu duyunca irkilir, uzunca bir sesizlikten sonra.
- Sen var susmak, ben var susmak!