Günün birinde bir adamın, akşam, patronla yemeği varmış. Adam takım giysisine çok güzel ve görkemli bir kravat almak istiyormuş. Bir mağazaya gitmiş. Yanına bir kadın yaklaşmış ve sormuş:
- "Ne arzu etmiştiniz efendim?"
Adam:
- "Bir kravat alacaktım."
Kadın:
- "Bizde müşteriyi memnun etmek esastır kravatlarımız 2. kattadır."
Adam 2. kata çıkmış ve kadına:
- "Bir kravat istiyorum." demiş.
Kadın sormuş:
- "Kravatınız renkli mi olsun, yoksa siyah beyaz mı?"
Adam:
- "Renkli olsun" demiş.
Kadın:
- "Bizde müşteriyi memnun etmek esastır. Lütfen bir kat yukarı çıkın." demiş.
Adam 3. kata çıkmış ve kadına:
- "Ben renkli bir kravat istiyorum." demiş.
Kadın:
- "Kravatınız renkli ve üstünde çizgiler mi olsun, yoksa renkli ve üstünde çiçekler mi?" demiş.
Adam:
- "Çiçekler olsun" demiş.
Kadın:
- "Bizde müşteriyi memnun etmek esastır. Lütfen bir kat yukarı çıkın." demiş.
Adam 4. Kata çıkmış ve kadına:
- "Renkli ve desenleri çiçekli olan bir kravat istiyorum." demiş.
Kadın:
- "Kravatınızdaki çiçeklerin fonu koyu renk mi, açık mı olsun?" demiş.
Adam:
- "Açık renk olsun." demiş.
Kadın:
- "Bizde müşteriyi memnun etmek esastır. Lütfen bir kat yukarı çıkın." demiş.
Adam renkliydi, açıktı, koyuydu, çizgiliydi, fonu açıktı, maviydi, sarıydı derken 36. kata ulaşmış ve sinirli bir halde istediği kravatın özelliklerini saymış.
Kadın:
- "Alacağınız kravat bu giysinizin üstüne mi olacak, yoksa başka bir giysinizin üstüne mi?" diye sormuş.
Adam:
- "Evdeki bir takımımın üstüne" demiş.
Kadın:
- "Bizde müşteriyi memnun etmek esastır, eğer vereceğimiz kravat takımınızın üstüne olmazsa, bu bizim disiplin kurallarımızı uymaz. Lütfen evdeki giysilerinizi getirin." demiş.
Adam sinirli bir halde asansöre doğru yürürken, asansörün içinden yarı çıplak bir adam çıkmış ve demiş ki:
- "Bu popom, bu da klozet kapağım. Lütfen verin artık şu tuvalet kağıdını."
657'ye tabi bir devlet memuru araba almak istemektedir, fakat parası yetmemektedir. Düşünür ve banka kredisi kullanmaya karar verir. En düşük faizli bankayı tespit eder.
- "Ön hazırlık olsun da fazla uğraşmayayım" diye ve 2 fotoğraf, nüfus cüzdanı örneği, ikametgah, maaş bordrosu vb. tahmini gerekli evrakları hazırlar. Bankaya gelir, müdür beye kendisini takdim eder ve:
- "Sayın müdürüm, araba kredisi kullanmak istiyorum." der.
Müdür:
- "Tabi beyefendi, evraklarınız hazır mı?"
Memur:
- "Evet efendim." der ve getirdiği evrakları gösterir.
Müdür:
- "Beyefendi üzgünüm, bu evraklarla kredi vermiyoruz." der.
Adam şaşır ve:
- "Ne gerekiyor efendim?" diye sorar.
Müdür:
- "Bakın bizim çalışma sistemimiz farklı; bizden kredi almak istiyorsanız bir gözünüzün, bir de dötünüzün resmini getirmeniz gerek." der.
Adam biçare:
- "Peki efendim." der ve gider.
Ertesi gün fotoğraflarla tekrar bankaya gelir.
Müdür bey fotoğrafları alır ve:
- "Krediyi size verip vermeyeceğimizi bir toplantı ile görüşelim. Siz biraz bekleyin." diyerek toplantı odasına girer.
Belli bir zaman sonra müdür kapıda görünür:
- "Üzgünüm bey efendi, bu krediyi size veremeyeceğiz." der.
Adam telaşlanır:
- "Ama neden müdür bey?" der.
Müdür:
- "Beyefendi bakın, incelemelerimiz sonucunda gördük ki, sizde bu krediyi alacak göz var ama ödeyecek döt yok." der.
Adam barda oturuyormuş. Önünde bir türlü içemediği içki bardağı varmış ve suratı asıkmış. O sırada barın kapısı açılmış. İri yarı, külhanbeyi tavırlı biri, bara girmiş ve hiç soru sormadan adamın önündeki içki kadehini alıp başına dikmiş.
Elinin tersiyle ağzını kuruladıktan sonra:
- "Ne o, neden böyle surat asıyorsun, gemilerin mi battı?" diye sormuş.
O da başlamış anlatmaya:
- "Sorma, ben çok talihsiz bir adamım. Sabah karımla kavga ettik, beni evden kovdu. O sinirle işe geç kaldım. Patronum zaten bahane arayıp duruyordu, beni işten attı. İşten çıktım, yolda yürürken araba çarptı. Eve gideyim, belki karımla barışırız dedim. Eve gittim ve karımı başka birisiyle yakaladım.
Bu kadarı da artık fazla deyip, kendimi öldürmeye karar verdim. Tabanca tutukluk yaptı. İple asmaya kalktım ip koptu. Doğal gazla öleyim dedim, faturayı ödemediğim için gaz kesikti. Eczaneden fare zehri aldım, buraya geldim, içki bardağıma koydum. Onu da geldin sen içtin."
İki kafadar, Ramazanda, kadı kıyafetine girerek, köy köy dolaşmaya ve birkaç basit soru sorup, cevap veremeyen köylüleri falakaya yatırıp, para kazanmaya başlamışlar.
Kadı Efendinin bu durumdan haberi olunca, bunları yakalatmış ve:
- "Bu sabah namazının, bu öğle namazının, bu ikindi namazının, bu akşam namazının, bu da yatsı namazının." diyerek kırk sopa attırıp bıraktırmış.
İki kafadar köyden uzaklaşınca, birisi:
- "Tabanlarım sızlıyor, şurada oturup dinlenelim." deyince diğeri:
- "Yürü yürü! Dinlenmenin sırası mı şimdi? Kadı Efendi teravihi unuttu. Hatırlarsa vay halimize."
Bir gün Diyarbakırlı bir kamyon şoförü, yolculuğu esnasında radyoda bir anons duyar.
- "Değerli vatandaşlar, dünyamıza uzaylılar inmiştir. Onlar düşman değil dosttur. Onlarla arkadaş olalım."
Aradan kısa bir süre geçtikten sonra, şoför ihtiyaç molası vermiştir. Çalıların arkasında ihtiyacını gideren şoför, diğer çalılığın oradan bir ses duyar ve hemen korkarak söylenmeye başlar.
- "Diyarbakırliyem kamyon şoförüyem, dünyaliyem, seninle tanışmak isterem".
Biraz bekler çıtırtıdan başka ses yok. Ardından biraz daha yüksek bir sesle.
- "Diyarbakırliyem kamyon şoförüyem, dünyaliyem, seninle tanışmak isterem."
Bu sefer yine ses gelmeyince, bizim şoför toparlanır ve diğer çalılığa doğru yavaşça yürüyerek daha yüksek bir sesle bağırır.
- "Diyarbakırlıyem kamyon şoförüyem, dünyaliyem, seninle tanışmak isterem!"
Çalılığın ordan bir ses gelir:
- "Urfaliyem kamyon şoförüyem, rahatsız etme sıçırem."
* Mısır yağı mısırdan, soya yağı soyadan, ayçiçeği yağı ayçiçeğinden, zeytin yağı zeytinden elde ediliyorsa; bebek yağı neden elde ediliyor?
* Süper yapıştırıcılar madem her şeyi yapıştırabiliyorlar da, kendilerinin içinde bulundukları tüpün iç cidarlarını niye yapıştırmıyorlar?
* Yanlış çevrilen telefon numaraları, niye hiçbir zaman meşgul çalmaz?
* Sadece 'tek heceli' kelimesini söyleyebilmek için, niçin dört hece kullanmaktayız?
* Neden insanlar gökyüzünde 400 milyon yıldız var denildiğinde inandıkları halde, 'yeni boyalı' yazan yüzeyi elleriyle yoklarlar?
* Niçin limonlu gazozların içerisinde bir sürü suni tatlandırıcı varken, bulaşık deterjanında 'gerçek limon suyu' kullanılmaktadır?
* Evli insanlar gerçekten daha mı uzun yaşamaktadırlar, yoksa öyle mi hissetmektedirler?
* Işık 300.000 km/sn hızla yayıldığına göre karanlık hangi hızla çökmektedir?
* Işık hızında giden bir arabada oturduğumuzu varsayarsak, farları (ışıkları) yakınca ne olur?
* Niçin fare kokulu kedi maması yok?
* Teflona hiçbir şey yapışmadığı halde teflon, 'tavaya' nasıl yapıştırılmıştır?
* 24 saat açık denen benzin istasyonlarının kapılarında neden kilit vardır?
* Eğer uçağın karakutusu kaza anında parçalanmıyorsa, neden bütün uçak bu kutunun üretildiği maddeden yapılmamaktadır?
Mafya babası, haraçlarını daha güvenli toplaması için, özellikle sağır ve dilsiz yeni bir tetikçi bulur. Ne de olsa yakalandığında ağzı var, dili yok. Tabiri caizse polise ötme olanağı da yok. Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark edince, tetikçiyi çekiverir kenara. Derhal işaret dilini bilen, aile tercümanını da çağırırlar, başlarlar sorgulamaya. Tercüman işaretle sorar:
- "Para nerede?"
Tetikçi el kol hareketiyle ve de heyecanlı şekilde cevaplandırmaya çalışır:
- "Ne parası? Benim paradan maradan haberim yok. Neden bahsettiğini bile anlamıyorum."
Tercüman:
- "Ne parası diyor. Hiçbir şeyden haberi yokmuş."
Mafya babası, bunun üzerine 38'liği koltuğunun altından çekip tetikçinin beynine dayar:
- "Şimdi sor bakim, para neredeymiş?"
Tercüman işaretle sorar:
- "Para nerede?"
Sağır-dilsiz kan ter içinde işaretle cevap verir:
- "Şehir merkezindeki parkta, büyük heykelin olduğu kapıdan girince soldan 3'üncü ağacın kovuğunda üç yüz bin dolar saklı."
Baba sabırsız biçimde tercümana döner:
- "Ne söyledi, ne söyledi?"
Tercüman soğukkanlı biçimde aktarmaya koyulur:
- "Dedi ki, hâlâ neden bahsettiğinizi anlamıyormuş, paradan filan da haberi yokmuş. Ayrıca o tetiği çekmek de biraz sıkarmış."