Sarışın yıldız adayı, üstü açık kırmızı arabasını gecenin bir vakti iyice tenhalaşmış ve loşlaşmış Hollywood Bulvarı'nda hızla sürerken trafik polisi çevirdi..
- "Hanımefendi, ehliyetiniz lütfen.."
- "Ehliyet nedir, afedersiniz?."
- "Kredi kartı büyüklüğünde bir karttır, hanımefendi. Üzerinde resminiz vardır."
Sarışın yıldız adayı cüzdanını çıkardı, içinden bir yığın kart döküldü. Üzerinde resmi olanı buldu, uzattı. Polis "Teşekkür ederim" dedi, "Şimdi de ruhsatınız lütfen.." Sarışın mahçup mahçup sordu gene..
"Ruhsat nedir?.."
"O da deyim yerinde ise arabanızın kimlik kartıdır.
Genelde torpido gözünde durur" diye sabırla yanıtladı polis.. Sarışın torpido gözüne uzandı. Orada gerçekten öyle bir kart vardı. Onu da polise uzattı. Polis ehliyet ve ruhsatı inceledi. İkisi de mükemmeldi. Görünürde her şey normaldi ama ortada da bir gariplik vardı. "Bir dakika lütfen" dedi sarışına ve motosikletinin yanına gitti, telsizle merkezdeki nöbetçi arkadaşını aradı. Olanlari anlattı. Merkezdeki sordu:
"Kadin sarışın mı?.."
"Evet!.."
"Mavi gözlü mü?.."
"Evet!.."
"Süper mini mi giyiyor?.."
"Evet.."
"Göğüsleri kazağından fırlıyor mu?."
"Evet.."
"O zaman hemen arabanın
Yanına giт ve fermuarını indir."
"Ne çıldırdın mı sen?.. Ben bunu nasıl yaparım!" diye bağırdı trafik polisi.
"Sen giт dediğimi yap" dedi, merkezdeki.. Trafik polisi sarışının yanına geldi, fermuarını indirdi.. "Neee" diye bağırdı, sarışın..
"Gene mi alkol muayenesi.."

Bir mahkemede şahit olarak o bölgede yaşayan ve herkesin tanıdığı yaşlı bir kadın çağrılır.
Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye çağrılır.
Yaşlı kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır ve:
- Bayan Jones... Beni tanıyor musunuz?
Deyince yaşlı teyze cevap verir:
- Ah evet Bay Williams sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız. Sürekli yalan söylüyorsunuz, karınızı komşunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız...
Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur..
Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar:
- Peki Bayan Williams, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?"
Kadın yine cevaplar:
- Elbette tanıyorum. Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor.
Yine herkes şoktadır...
Bütün salonu bir gürültü kaplar.
Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını da kürsüye çağırır.. Ve ikisine de eğilmelerini söyleyerek kulaklarına şunu fısıldar...
- Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikinizi de harcarım.
Adamın biri her gün akşam meyhaneye gelip, sarhoş olana kadar içki içiyor hesabını ödeyip.
- Ah şu flüt, deyip öyle gidiyormuş.
Bu durum aylarca aynı şekilde devam etmiş. Meyhanenin sahibi artık dayanamamış, Bir gün adamdan müsaade isteyip masasına oturmuş.
- Özür dilerim beyefendi, rahatsız etmek istemem ama merakımı hoş görün size bir şey sormak istiyorum.
- Buyurun sorun.
- Meyhanemize aylardır istinasız her akşam geliyorsunuz, mekan sahibi olarak teşekkür ederim iyi bir müşterisiniz. Fakat neden her akşam hesabı ödeyip giderken ‘Ah şu flüt’ diyorsunuz, çok merak ettim...
Deyince adam derin bir ahhhhhh ahh... çekmiş ve anlatmaya başlamış.
- Bundan seneler önce bizim orkestramız vardı, bende bu orkestranın flütçüsüydüm. Bir konser vermek için bir ülkeye gittik. Konserimizi çok beğendiler, alkışladılar, çiçek attılar, oda yetmedi herkesin müzik aletinin içine altın doldurdular. Benimki ufacık bir flüt içine hiçbir şey sığmadı, davulcu filan herkes köşeyi döndü, hepsi de orkestrayı bıraktılar. Ben bağrıma taş bastım hiç bir şey söylemedim, paradan daha önemli şeyler vardı çünkü, yeni bir orkestra kurdum, yetiştirdim ve konser vermek için başka bir ülkeye gittik, orada da konserimizi çok beğendiler, elleri şişene kadar alkışladılar oda yetmedi herkesin müzik aletinin içine değerli taşlar, paralar doldurdular benimkisi ufacık bir flüt yine hiç bir şey sığmadı. Yine sesimi çıkarmadım bağrıma taş bastım. Neyse yeni bir orkestra daha kurdum eğittim ve konser için başka bir ülkeye gittik. O ülkenin müzik tarzı çok farklıymış. Konserimizi hiç beğenmediler. Yuhaladılar, çürük domates attılar, bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de sahneyi işgal edip müzik aletini bilmem nerelerimize ittirmeye çalıştılar...
Konuşmasını kesip kısa bir sessizlikten sonra,
- Arkadaş, yine ben şanssızdım...