Adamın biri, bir gün şehir dışında yolda kalmış. burası arabaların nadir geçtiği ıssız bir yolmuş. Saat gecenin 2'siymiş ve kış mevsimi olduğundan aşırı derece soğuk, fırtınalı, kar yağışlı ve bir metre ötenin bile görünemeyeceği kadar sis hakimmiş. Adam saatlerce yürüdükten sonra yanından yavaşça bir arabanın geçtiğini fark etmiş ve bu işkenceye bir son vermek için koşarak arabanın ön kapısından içeri girmiş.
Kafasını sola çevirmiş, gözlerine inanamamış. Şoför koltuğunda kimse yokmuş. Tam bunun şokunu yaşarken ileride bir uçurumun belirdiğini fark etmiş. Korkudan ne yapacağını şaşırmış. Son duasını etmeye başlamış. Bir de bakmış ki direksiyonda sadece bir el var ve direksiyonu çeviriyor. Adam bu kadarına da dayanamamış ve arabadan dışarıya atlayarak hızla hiç bilmediği bir yöne doğru koşmaya başlamış. Ağaçların arasında olduğunu fark ettiği küçük bir kahveye sığınmış.
Bir çay içip kendine geldikten sonra kahvedekilere başından geçenleri anlatmış. Kahvedekileri de bir korku sarmış ve kimseden çıt çıkmıyormuş.
Derken birden kahvenin kapısı açılmış ve içeriye iri yapılı, yorgunluktan perişan olmuş, üstü başı yırtılmış, kan, ter içinde kalmış iki adam girmiş. Herkes hiç ses çıkarmadan onlara bakarken; adamlardan biri yanındakine hitaben (göz işaretiyle bizimkini göstererek):
- "Oğlum Osman, şurada oturan adam, biz arabayı itmeye çalışırken içine oturan şerefsiz değil mi lan." demiş.
Hacı Murat (Murat 124) marka aracın biri otobanda giderken benzini biter. Aracın sahibi, otobanda otostop yapmaya başlar. Tam o sırada bir Mercedes, Murat 124'ün yanında durur. Mercedesin şoförü:
- "Hayırdır kardeş?" der.
Hacı Murat'ın sahibi:
- "Benzinim bitti de, size zahmet 20-30 km. ileride bir benzin istasyonu var, giderken aracımı da çeker misiniz?" der.
Mercedesin sahibi:
- "Olur. Fakat ben buraları bilmem, benzin istasyonuna yaklaştığımızda bana selektör yap ki aracınızın farkına varayım ve benzin istasyonuna sizi bırakayım" der. Murat 124'ü Mercedese halatla iyice bağlarlar ve yola koyulurlar.
Yaklaşık 10-15 km. hızla giderken bir BMW, Mercedese yaklaşarak dalga geçmeye başar. Bunu gören Mercedesin şoförü dayanamayarak gaza basar ve BMW ile yarışmaya başlar. Bu arada Murat 124'ün varlığını unutur. Murat 124'ün sahibi benzin istasyonuna yaklaşınca selektör yapmaya başlar.
Helikopter ile trafik kontrolü yapan trafik polisleri yukarıdan, bir Mercedes ve bir BMW'nin otobanda kapıştıklarını görürler. Trafik polisi bunu derhal amirine haber verir ve:
- "Amirim otoban üzerinde uçuyoruz fakat bir Mercedes ve bir BMW otobanda kapışmışlar ve süratli bir şekilde gidiyorlar."  demiş. Amir:
- "Olabilir orası otoban, karışma yetkimiz yok." demiş. Trafik polisi tekrar:
- "Ama amirim işin ilginç tarafı, Mercedes ve BMW kapışmış gidiyorlar fakat arkalarından bir Hacı Murat sürekli selektör yapıp yol istiyor." demiş.
Adamın birinin bir çivi fabrikası vardır ve reklam yaptırmak istiyordur. Pazarlamacı bir arkadaşı ile konuşurken arkadaşı:
- "Wilson Çivileri diye bir reklam ayarlayabilirim. Bana bir hafta ver. Sana bir kasetle döneceğim" der. Bir hafta sonra pazarlama uzmanı Wilson'u görmeye gelir. Kaseti videoya koyar ve çalıştırır.
Romalı bir asker, İsa'yı çarmıha çivilemekle meşgul, yüzünü kameraya çevirir ve:
- " 'Wilson Çivileri kullanın, onlar her şeyi taşırlar!" der.
Wilson çılgına döner ve:
- "Senin problemin ne? Bunu asla TV'de göstermezler, sana ikinci bir şans veriyorum, ama kesinlikle Romalılar'ın İsa'yı çarmıha germesi gibi şeyler istemiyorum." diye bağırır.
İkinci hafta pazarlamacı elinde başka bir kasetle gelir. Yine kaseti videoya koyar ve çalıştırır. Bu sefer kamera, Roma'nın dışından merkeze doğru yakınlaşır ve çarmıha gerili İsa'nın önünde durur. Romalı bir asker yukarı bakar ve:
- "Wilson Çivileri... Her şeyi taşır!" der.
Wilson kendini tutar bu sefer ve:
- "Sen beni anlamıyorsun, çarmıhta bir İsa istemiyorum. Sana son şans veriyorum ve bir hafta içinde yayınlanabilecek bir reklamla gelmeni istiyorum." der.
Bir hafta daha geçer. Wilson sabırsızca beklemektedir. Pazarlama uzmanı yeni kasetiyle gelir. Saçları uzamış, çıplak bir adam nefes nefese koşmaktadır. Bir düzine Romalı asker de peşinden kovalamaktadır. Tepenin başına gelirler ve askerlerden biri kameraya döner:
- "Keşke Wilson Çivileri kullansaydık!"