Ülkenin birinde iki gerçek dost yaşarmış. Birinin malı, ötekinin malı gibiymiş. Anlaşılan o ülkede dostluk, bambaşkaymış. Bir gece ülkede herkes dalmış derin uykulara. Orada güneş battı mı, fırsat bu fırsat der, uykunun tadını çıkarırmış millet. Gece yarısı bizim dostlardan biri, fırlamış yatağından, koşmuş doğru dostunun evine. Uyandırmış hizmetçileri tatlı uykularından. Dostu, yukarıdan duymuş sesini. Hemen kaptığı gibi kılıcını, kesesini, koşmuş dostunun yanına. “Hayrola!” demiş, merak içinde, soluk soluğa. “Sen, kolay kolay uyandırmazsın kimseyi, uykuyu da seversin üstelik. Kumarda kaybettiysen; al şu keseyi. Evini bastılarsa; işte buradayız ben ve kılıcım. Haydi gidip haklarından gelelim. Yalnız yatamaz mı oldun yoksa? Benim güzel cariyeyi al giт öyleyse.”
“Yok a canım.” demiş dostu. “Ne o, ne de bu. Rüyamda biraz düsünceli gördüm seni. Sakın başı dertte olmasın deyip koştum. Kusura bakma dostum!” Gerçek bir dostu olmak ne güzel bir şey! Derdini açmanı beklemez bile. Kendi bulup söylemek ister, belki sen çekinirsin diye. Sevdiği insanın üstüne titrer, bir düşten, bir hiçten nem kapar.
Üç yaşlı adam oturup sohbet ediyorlardı.
- Birisi:
"Ya ben biraz bunaldım galiba dedi. Geçenlerde kapı çaldı, açtım baktım bir kadın. Misafir geldi diye düşündüm, buyur ettim oturttum, hal hatır sordum."
- Kadın: Yahu, bey sen iyice bunadım her halde ben senin kırk yıllık karınım demez mi.
- Öteki:
"Oda bir şeymi, ben geçenlerde ben merdivenlerin tam orta yerine gelmiştim, birden durdum düşünmeye başladım. Yahu, ben yukarımı çıkıyordum, aşağımı iniyordum. Bir türlü bulamadım.
- Üçüncüsü yahu sizlerde iyice bunamışsınız Allah'a şükür bende hiç öyle bunama belirtileri yok demiş. Bunu söylerken de sağ elinin iki parmağı ile sağ kulak memesini çekiştirip, tahtaya vurmuş...
Tak tak tak, adından, yine kendisi KİMOOO?! diye bağırmış.