Haydar 'ın İkna Mektubu Menekşe moru gözlüm, al yanaklım, seni bir daha dövmeyeceğim. Lütfen artık eve dön. Bak Yaşar Halıya küstu, kusmuk seni bekliyor. Ayaklarım bugün de hep seni aradı, yıkanmak için. Seni çok arıyorum, bir haftadır akşam rakılarının tadı tuzu yok. Ev sensiz çok ıssız. Gerçi nasıl, nerede yattığımı, kime nasıl çaktığımı falan hiç hatırlamıyorum ama onun sen olmadığını bir büyük rakının sonunda dahi hissedebiliyorum. Kezban, ben sana aşığım. Eve döndüğün gün, bunu arkadaşlarla kutlayacağım. Sen, kanlar içerisinde evden kaçarken nasıl duygulandığımı bilemezsin. Elimdeki şişeyi, hırsımdan ananın fotoğrafına fırlattım. (Artık duvarları gelince silersin. ) Kezban bir de gelirken 2 paket kısa Maltepe getirebilir misin? Dün Zeynep okula gitmeyip dolma sardı, ben de okeye dönerken dikkatleri dağıtmak için habire dolma yiyip, "yiyin yiyin nefis olmuş" dedim. Nasıl zeka ama. Zeynep'in tezkeresinde okul ve sınıf kısmını boş bıraktım. Onu da mı ben dolduracağım? Bu sabah seni kaçırışım aklıma geldi, efkarlanıp bir cıgara yaktım. On dört yaşlarında taş gibi kızdın. Nasıl; Mehmet, Abidin, Ramazan, Yusuf gelip seni döve döve taksiye atmıştık? Peki, seni piknik tüpü ile dövüşümü hatırlıyor musun? Yeni evliydik, bir boğaz gezisi dönüşüydü. Mehmetgiller kapıda bekliyorlardı, sen daha roka bile hazırlİmamıştın ve Ramazan içeriden "ROKA!" diye bağırmıştı. Mutfağın kapısını içeriden nasıl kilitlediğimi, ocağın oradan tüpü nasıl kaptığımı falan hiç hatırlamıyorum. O gece Ramazan 'lar gidince sen Yaşar ‘ı doğurdun. Huysuz mu huysuz, koca burunlu Yaşarımı. Bu arada son maaşınla Yaşar 'a don falan aldım. Artık yuvana dön, asabımı bozma!
Kocan Haydar
Yaşlı kadın, kocasının ölümüne ağlıyordu. Komşular kendisini yatıştırmak için ne söyledilerse de, yaşlı kadın dinlemiyor, ağlamasını sürdürüyordu:
- "Ah benim ritmik kocacığım. Ah benim ritmik kocacığım. Aaaah, ah."
- Ritmik koca - deyiminden bir şey anlamayan komşuları, dayanamayarak sordular:
- "Kuzum, ritmik kocam diye ağlıyorsun. Ne demek bu ritmik koca?"
Kadıncağız, hıçkıra hıçkıra konuşmaya çalıştı:
- "Aaaah, ah! Bilirsiniz, epey ihtiyardı rahmetli. Ama yataktaki durumunu karşımızdaki kilisenin çanına ayarlamıştı. Kilisenin çanı; 'Daaan Diin. Daaan Diin' diye ağır ağır çaldıkça biz de o ritimle.... anlıyorsunuz ya. İkimiz de memnunduk. Kilise çanının ritmine uyarak, idare edip gidiyorduk. Ama o itfaiye arabası yok mu? 'Çan, Çan, Çan' diye hızlı hızlı çalıp da kapımızın önünden geçince, bizimki de itfaiye sireninin ritmine uymaya kalkınca. Aaaah. ah. Gitti işte."