Yıl 1994 Temmuz ayı Cumartesi akşamı. Ben ve kardeşim o akşam yemek yiyorduk ve aniden zil çaldı, kapıyı annem açtı. Kapıda olan kişiler arkadaşlarımdı ve bizi aşağıya çağırıyorlardı saat 10. 00'na geliyordu sofradan kalkar kalkmaz aşağıya indik arkadaşlarımızla her gece korkunç hikayeler anlatırdık, (Gece dedim çünkü sabahlara kadar oturur hikayeler anlatır oyun oynardık) her kafadan bir hikaye çıkardı ortaya ama birbirimizi korkutmak için yarış yapardık. O akşam herkez hikayesini anlattıktan sonra oyun oynamaya karar verdik, o zamanlar 11 yaşındaydım ve saklanbaç oynamayı çok seviyordum. Ebe saymaya başladığında herkes yerini almıştı ve bende, tabiki ben o anki olacak olaylardan haberdar değildim, kim bilirdiki şeytanı karşımda göreceğimi neyse konuya geçelim ben yerimde ebenin saymayı bitirmesini bekliyordum ebenin saydığı binanın yan tarafındaydım ebebin sayması bitmediği için sıkıntıya girmiştim. o an arkamı dönmemle dona kalmam bir olmuştu şimdi şeytanla karşıkarşıyaydım o herkesin bildiği gördüğü bir tipten değildi (tabii ki görenler için. ) 2 metre boyu, yumruğum kadar iri ve kıpkırmızı gözleri çatal biçiminde uzun asası 2 adet iri buynuzları ve üstünde siyah birşeyi vardı ama ayakları yoktu evet yanlış okumadınız ayakları yoktu adeta uçuyordu o, anda vücudum çözülüvermişti hemen bahçenin ortasındaki kuyunun arkasına saklanmıştım ebe ağladığımı duyunca hemen arkadaşlara haber verdi bu şeytanı yakın arkadaşımda görmüş ve oda çok korkmuştu. (İsmini vermeyeceğim.) Ve bu olaylardan sonra her pisliğin yanında cinlerin olduğuna şaitlik ettim. Ertesi sabah şeytanı gördüğüm yere geldik orada bulunan ev bomboştu evin içinde bir el vardı ve sanki el bizi seyrdiyordu önce inanmadık sonrada banyoda gördük ev zemin kattaydı banyonun penceresinden içeri yumurta kartonu attık ve karton geri geldi ve bu olay bi kaç defa gerçekleşti ne zaman oraya gitsek üst kattakilerin kızını yerde baygın buluyorduk ve bu olaydan sonra bişey farkettimki ne zaman korkunç hikayeler anlatsak ozaman kötü şeyler oluyordu ama anlatmayıda seviyorduk. Bu yüzden siz siz olun sakın korkunç şeylerden bahsetmeyin eğer cinlerden bahsedecekseniz kötü varlıklar diye konuşun, bunu sakın unutmayın.
Yıl 1999 temmuzun 18'inde tanışmıştık. ben teyzemlerin yazın kiraladığı yazlığa gitmiştim hem kuzenimi yalnız bırakmamak için hem de birazda olsa dinlenmek için. otobüsten indiğimde nereden bilebilirdim ki yıllar boyunca onu bekleyeceğimi. teyzemlerin yanına gittiğimde hadi hemen giyin ve denize gidelim diye söyleniyorlardı. bende aynen uyguladım bikinimi giydim ve denize indik. ilk günüm olduğu için kimseyle konuşmak yakınlaşmak istemedim. taa ki onu görene kadar. o kadar insanın içinde dikkatimi çekmeyi başarmıştı. uzun süre bakıştık fakat o gün hiç konuşmadık. zaten gözlerimiz anlatmak istediklerimizi anlatmıştı bile. akşam olduğunda yemeğimizi yedikten sonra kuzenim bana kara burunun güzel ve bir o kadarda özel yerlerini gezdirdi. sonra diskoya gittik. tabi içimizde kurt kaynıyor diskoya girdiğimizde çok kalabalık bir ortamla karşılaştık. adım atacak kımıldayacak yer yoktu tabiri caizse iğne atacak yer yoktu. daha sonra kuytu bir köşede oturacak bir yer bulduk kendimize. ben etrafımı seyrediyordum gözüm dj kabinine takıldı. o loş ışıkların arasında beyaz bir t - shirt giymiş sanki ben buradayım aramana gerek yok dercesine bana bakıyordu. öğlen denizde gördüğüm yakışıklıyı bir daha göremeyeceğim diye üzülürken onun ayağına kadar gitmişim haberim yok. burada aynı yerde olduğumuza inanamadım bir ara acaba o mu diye tereddüte düştüm. hem dans ediyor hem de gözlerinden gözlerimi alamıyordum. onun bana baktığına inanamıyordum ama evet o bana bakıyordu. bir ara çok yorulduğumu hissettim ve lavaboya doğru ilerledim. ben o kadar insan içinden ilerleyene kadar o çoktan orada kapının önünde bekliyordu bile. ona doğru yaklaşırken kalp atışlarım daha da hızlandı ve nihayet onun yanındaydım. ya tanışacaktım yada müsaade isteyip lavaboya girecektim. ama onun o güzel gözleriyle bana bakmasına dayanamadım. nihayet tanıştık adının Volkan olduğunu ve sezonluk burada çalıştığını öğrendim. çok mutlu olmuştum çünkü buradan ayrılana kadar onu görecektim. ertesi gün öğlen sahilde buluşmak üzere yanından ayrıldım. saatin nasıl geçtiğini anlayamadım bile, eve gidip hemen yattık ama uyu uyuyabilirsen bakalım onu düşünmekten gözüme uyku girmiyordu. yarın onunla konuşacağım konuları tekrar gözden geçirirken uyuyakalmışım. sabah kalktığımda saat 10:00 olmuştu. hemen kalkıp kahvaltı yapıp aşağıya indim. buluşacağımız vaktin gelmesini bekliyordum sanki bir ömür beklemek gibi geliyordu. ama sadece yarım saat geçmişti. ben güneşlenirken biri güneşimin önüne geçti ve merhaba dedi. onun sesini duyar duymaz ayağa kalktım. bende merhaba dedim. daha sonra yanıma oturdu ve konuşmaya başladık ailesinin Kocaeli'de olduğunu ve buraya çalışmaya geldiğini söyledi bende okula gittiğimi ve yaz tatili için teyzemlerin yanına geldiğimi söyledim o bir ara iyi ki gelmişsin dedi. ben efendim diyene kadar gülüşmeye başladık. aradan iki gün geçtikten sonra nihayet beklediğim soruyu sordu. erkek arkadaşın var mı? benimle çıkar mısın ? inanamıyordum o güzel gözlüm benimle birlikte olmak istiyordu. ben de teklifini kabul ettim. her dakikamız her saniyemiz birlikte geçiyordu. geceleri teyzemden biraz daha izin alarak sahile iniyorduk. sanki bu zamana kadar konuşacak kimsemiz yokmuş gibi bütün başımızdan geçen acı, tatlı, komik olayları birbirimize heyecanla anlatıyorduk. bu günlerin hiç bitmemesini istiyordum. günler haftalar hep onunla dertleşerek geçiyordu. onu bir an olsun aklımdan çıkaramıyordum. 13 Ağustos'da onu evinden aradılar annesinin kalp krizi geçirdiğini ve hemen Kocaeli'ne gelmesini söylediler dünyam yıkılmıştı aşkımdan güzel gözlümden ayrılacaktım ama 2 günde geleceği duygusu beni birazda olsa üzüntümden arındırıyordu. otobüse yer bulamamıştık bende gitmeyi çok istiyordum ama bulunduğum şartlar buna el vermiyordu. ailesini görmesem de her gün kız kardeşöyle telefonda görüşüyorduk. aşkım 15 Ağustosa yer buldu ve gitti. onu uğurlarken sanki bir daha gelemeyecek gibi bir duygu vardı içimde ama etrafımdaki herkes benim sadece ondan ayrıldığım için böyle düşündüğümü söylüyorlardı. kimse bilemezdi ki ondan tamamen ayrılacağımı. vardığında beni aradı ben bir gün daha gecikeceğim deyince içime garip ama kötü düşünceler yerleşti sanki hissedebiliyordum benden tamamen uzaklaştığını ve bir daha gelemeyeceğini. ve 17 Ağustos Marmara depremi. gece korku dolu rüyalar görerek uyandım. terlemiştim onu aramak istedim ama rahatsız etmekte istemedim hastanedeydi annesi ameliyat olacaktı. keşke arasaydım. kalkıp bir sigara yaktım televizyonu açtım o saatte televizyonda bir şey olmadığını bildiğim halde sanki biri beni televizyona doğru itiyordu ve o korkunç haberi duydum. deprem olmuştu ve birçok ev yerle bir olmuştu. binlerce insan ölmüştü. ama o ölenlerin içinde benim güzel gözlüm olmasın diye dualar ediyordum. telefon hatları kilitlenmişti ulaşamıyordum. kahrolmuştum keşke telefon açıp sesini duysaydım. kendimi hırpalamaktan başka bir şey yapamıyordum ağlamakla sabahı sabah ettim tabi yine ulaşamadım. merakla ondan bir haber bekledim saatlerce ama haber yoktu. herkes beni teselli ediyordu. ama ben sadece onu istiyordum. bekledim. sadece onu bekledim. ondan bir telefon bekledim. ama yoktu ondan bir ses seda çıkmıyordu. tam 2 gün sonra 19 Ağustos günü öğlen 14:30 sıralarında telefonum çaldı. hemen açtım telefondaki ses hiçte yabancı değildi ama o değildi. kız kardeşi telefonda ağlıyordu. depremde volkanı kaybettiklerini ve metin olmamı söyledi. beynimden vurulmuşa dönmüştüm o yoktu artık yanımda güzel gözlüm yanımda değildi. günlerce ondan bir haber beklerken ölüm haberini almıştım hayallerim umutlarım bir anda yol olmuştu. sanki dünyamı onun üstüne kurmuştum o gidince umutsuz sevgisiz hayalsiz bir bedenle ruh gibi dolaşıyordum. kendimi toparlamam çok geç oldu doktorlar, yatıştırıcılar ama onu unutamadım. ondan sonra kimse hayatıma girmedi. ben onu büyük bir sevinçle beklerken tam tersi olmuştu ve o beni beklemeye başlamıştı. onun yanına gitmeyi çok istemiştim. çok denedim ama nafile başaramadım onu çok özlememe rağmen annemi bırakmak istemedim. şimdi 27 Eylül 2003 Cuma her gün her saat her yıl aklımda! onu unutamadım ve asla unutamam zaten. şimdi mi ne yapıyorum bir şirkette muhasebeci olarak çalışıyorum. aradan 4 yıl, 1 ay, 10 gün geçmesine rağmen onu unutmanın tersine daha çok bağlanıyorum. içimden bir his sanki en yakın zamanda onun yanına gideceğimi söylüyor. kimse içimdeki sese inanmıyor ama o da beni bekliyor.

Kuraklık o yıl, New Jersey'in yemyeşil çayırlarını kahverengine çevirmiş ve tüm New Jerseylilerin gurur kaynağı yüzyıllık dev ağaçların yapraklarının zamanından önce dökülmesine neden olmuştu. Kuraklığın kırküçüncü gününde, küçük bir kentin yoksullar mahallesinden geçen Tom Greenfield adlı genç bir tarım uzmanı, tozlu yolda bir kova suyu sürüklercesine taşıyan yaşlı bir kadına rastladı. Otomobilinin camını indirdi veyaşlı kadına seslendi:
"Sizi gideceğiniz yere kadar götürebilir miyim, bayan?"
Yaşlı kadın teşekkür etti ve bir kilometre kadar geride kalan evini işaret etti:
"Zaten şu kadarcık bir yoldan geliyorum"dedi ve yüz metre ötedeki dev bir meşe ağacını göstererek "Zahmet etmenize gerek yok. "
Dedi. Iki üç adımlık yolum kaldı. Greenfield, kadının bir kova suyu ne yapacağını merak etti. Onu arkasından izledi. Yaşlı kadının, zorlukla taşıdığı kovayı bahçenin uzak bir köşesindeki büyük meşe ağacına kadar sürükleyip, sonra da kovadaki suyla meşe ağacını suladığını görünce, hem hayran kaldı, hem de şaşırdı. Yanına yaklaştı ve sordu:
"Bu ağacı sulamak için mi o bir kova suyu bir kilometre öteden taşıdınız? Güçlükle kaldırdığınıza göre kova galiba çok ağırdı. "Yaşlı kadın, genç adama gülümseyerek baktı. "
Tam 81 yaşımdayım. Bu ağaç ise, yaşamdaki tek dostum. Küçük bir kızken arkadaş olmuştum onunla. Şimdi hiçbiri yaşamayan tüm arkadaşlarımla bu ağacın çevresinde, bilseniz ne oyunlar oynadık, onun gölgesinde nasıl dinlendik. Bu ağaç kurursa ne yaparım, ben? Tarım uzmanı genç adam, yüzyıllık dev meşe ağacına uzun uzun ve dikkatlice baktı. Deneyimli gözü, ağacın giderek kurumakta olduğunu görmekte gecikmedi. Yaşlı kadın, meşe ağacıyla arkadaşlığını anlatmayı sürdürdü:
"Annem beni dövdüğü ya da azarladığı zaman bu ağaca tırmanırdım, onun kollarına sığınırdım"dedi. "Nişanlım, parmağıma nişanı ağacın altında taktı. Benim için böylesi anılarla dolu olan bu ağaç için, bir kilometre öteden bir kova su taşımamı gerçekten çok mu görüyorsunuz?"Yaşlı kadın ertesi gün elinde su kovasıyla yine meşe ağacına giderken, ağacın çevresinde beş altı işçinin çalışmakta olduğunu gördü. Kovayı yere bıraktı ve işçilere doğru koşarak "Bırakın ağacımı"diye bağırdı. "Dokunmayın benim ağacıma. "
Işçilerin başındaki adam kasketini çıkardı ve yaşlı kadınısaygıyla selamladı:
"Ağacınıza kötü bir şey yapmak için değil, onu kurtarmak için geldik, hanımefendi"dedi. "Ağacınızın köklerinin çevresinde kanallar açtık ve onları tankerimizin deposundaki suyla doldurarak, ağacınızı bol bol suladık. "Yaşlı kadın su tankerinin üzerinde yazılı olan "Greenfield Fidanlığı"adına takıldı. "Fakat ben sizi çağırmadım ki?"dedi. "Kim gönderdi sizi buraya?"
Adam, saygılı tavrıyla yanıt verdi:
"Bizi buraya gönderen kişi, adını söylemedi efendim"dedi. Yaşlı kadın, yeterli suya kavuşan arkadaşı meşe ağacının altında durdu dün sohbet ettiği genç adamı anımsamıştı, işçilerin tek tek ellerini sıktıktan sonra uzaklaşan kamyonun arkasından yaşlı gözlerle baktı.