Yıllarca, iki kahraman heykeli; biri erkek, biri dişi, birbirlerine bakar durumda parkta dururlarmış, ta ki bir gün bir melek cennetten gelene kadar...
"Sizler iyi ve örnek birer heykel oldunuz, bu yüzden ben de size özel bir hediye vereceğim. Yarım saat için sizi canlandıracağım, siz de bu süre içinde ne isterseniz yapabileceksiniz!" demiş. Ve melek ellerini çırpar çırpmaz heykeller canlanmış, birbirlerine biraz utanarak yaklaşmışlar, ama sonra hızla parktaki çalılıkların arkasına koşmuşlar. Kısa bir süre sonra çalılıkların arkasından kikirdeşmeler, kahkahalar duyulmuş, çalılar sallanmış. Onbeş dakika sonra, çalılıklardan çıkmışlar, ikisinin de yüzünde geniş bir tebessüm varmış. - "Onbeş dakikaniz daha var!"
Demiş melek, gözlerini anlamlı anlamlı kırparak... Dişi heykelin yüzündekitebessüm biraz dahayayılmış ve erkek heykele dönmüş:
"Harika! Ama bu sefer güvercini sen тuт, ben pisliyim kafasına!
Çocuk dedesine sormuş:
- Dede, ninem ile kaç yıldır evlisiniz?
- 40 yıldır evlat, demiş dede.
- Peki ama dede, ben sizi hiç kavga ederken görmedim bunun sırrı nedir?
- Otur evlat anlatayım. Evlat biz ninen ile evlendiğimizde elde avuçta bir şey yok, kimsemiz de yoktu. Ben nineni bizden oldukça uzakta bir köyden aldım, nikâhımız kıyıldı, benim at arabasına ninenin üç beş eşyasını attık ve bizim köyün yolunu tuttuk. Yolda benim atın ayağı sürçtü ve tökezledi. Ben "Bu bir" dedim. Devam ederken bir daha tökezledi, ben yine "Bu iki" dedim.
Köye de daha epey yolumuz vardı, bizim atın ayağı bir daha tökezleyince "Bu üç" dedim ve çektim belimden tabancayı, atı orada vurdum.
Ben atı vurunca ninen başladı bana söylenmeye. "Biz şimdi nasıl gideceğiz, niye durup dururken atı vurdun. Sende hiç akıl yok mu? Bu eşyaları nasıl götüreceğiz" Ben de döndüm ninene "Bu bir" dedim. O gün bugündür, gül gibi geçinip gidiyoruz.
Padişah, kavuğunun altından kafasını kaşımış;
- Eeee! Ne vergisi koyalım? Demiş. Vezirler:
- Köprülere adam koyalım, geçenden bir akçe alsınlar!
Padişah "tamam" demiş.
Aradan bir süre geçtikten sonra sormuş vezirlerine:
- Nasıl, halk hayatından memnun mu, her hangi bir şikayet var mı?
- Hiç bir tepki yok sultanım!
- İyi o zaman köprünün diğer tarafına da bir adam koyun, çıkandan da bir akçe alsın!
Aradan bir süre geçmiş, padişah tekrar sormuş vezirlerine:
- Var mı halinden şikayet eden?
- Yok!
Halkının tepkisizliğine kızan padişah gürlemiş:
- Köprülerin ortasına da birer adam koyun, gelip geçeni köprünün ortasında becersin!
Aradan birkaç gün geçmiş, halktan bir tepkinin olmamasına içerleyen padişah, çağırmış vezirlerini;
- Halkı dinleyelim hele bir, demiş.
Gitmişler halka, padişah sormuş:
- Halinizden memnun musunuz, var mı bir şikayetiniz?
Ses yok.
Padişah tekrar:
- Ulan demiş, taş üstünde taş omuz üstünde baş komam! Var mı şikayeti olan hemen söylesin!
Diye gürleyince arkalardan cılız bir ses duyulmuş:
- Padişahım, o köprünün ortasındaki adam var ya!..
- Eeee!, demiş padişah bir umutla... Ne olmuş o köprünün ortasındaki adama?
- Akşamları çok kalabalık oluyor, sıra uzuyor, eve geç kalıyoruz, mümkünse bir adam daha koysanız...