Hoca, namaz kıldırıp vaaz vermek ve biraz para elde etmek için üç günlük uzaklıktaki bir köye gitmiş, bir ağanın evine konuk olmuş. Ağa, Hocaya bir şey okutmuş, sonra aynı şeyi kendisi okumuş. Hocaya bir satır yazı yazdırmış, altına aynı yazıyı kendi de yazmış. Sonra demiş ki:
- Gördün ya, sen okudun, ben de okudum. Sen yazdın, ben de yazdım. Sana ne hacet, aramızda ne fark var? Hoca:
- Dur demiş, aramızda büyük bir fark var; Ben üç günlük yolu, yarı aç ve yaya geldim, sense burada rahat huzur içinde yan gelip yatıyorsun.
Nasrettin Hoca'ya birisi gırgır olsun diye:
- "Hoca, demiş, ben kenefte bile sakız çiğnerim! Bunun kitapta yeri var mı? Hoca, bu zevzek zirzobu bozmamak için:
- "Bak oğlum, demiş, bunu bir daha yapma!"
Fakat, zirzop:
- "Anladık Hoca da... Sen bunun yerini kitap da gördün mü görmedin mi? Diye yılışınca, Hoca:
- "Hayır oğlum, demiş, ben görmediğim şeyi gördüm diyemem. Ama seni öyle kenefte sakız çiğneyerek çıkarken görenler, oraya ettiğin şeyi yediğini zannederler!
Nasrettin Hoca, altını çize çize "Hiç bir dünyevi işle iştigal etmedim" diyor ya!.. Bunu duyan ve Hoca'nın da on-on beş aile üyesine baktığını bilen biri:
- "Hoca, demiş, sen bu onbeş kişiye neyle nasıl bakıyon Allah aşkına yaaav? Nereden geliyor bu değirmenin suyu?.. Hoca Talak Suresi 2. ayetin sonundan itibaren okuyarak:
- "Kim Allah'a karşı takva üzere olursa, Allah ona, darlıktan genişliğe, bir çıkış yolu ihsan eder. Bir de ona, ummadığı yerden rızık verir, Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter..." Diye cevap vermiş, fakat adam tatmin olmamış:
- "Hoca, amenna, amenna da... Neyinen geçiniyoooon?
Diye tekrar sormuş,. Hoca bu kez de, Zümer süresi, 36. ayetle cevap vererek;
- "Allah kuluna kafi değil mi?" Demiş, Adam yine aynı gevezelikle:
- "Hoca, amenna, anladık, Allah kuluna kafi de... Sen neyinen geçiniyooon?" Diye üstelemiş. Hoca da dayanamamış ve şaka olsun diye:
- "Şu kadar HANım, bu kadar HAMAMın var!.." Gibilerden olmayan şeylerini saymaya başlayınca adam:
- "Hah, demiş şimdi oldu işte canım!.." Deyince, Hoca'nın tepesi atıvermiş:
- "Allah'a itimat etmiyon, hana hamama itimat ediyon sen! Çabuk, imanını tazele hergele!..
Bir gün, bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken, Hoca da evinin penceresinde oturarak sokağı seyrediyormuş. Bir ara dostlarından birini, cübbesinin eteklerini beline dolayarak koşa koşa evine giderken görmüş ve pencereyi açarak seslenmiş:
- İnan olsun ki çok ayıp! Senin gibi aklı başında, olgun bir adam, Allah'ın rahmetinden kaçar mı?...
İçinden Hoca'ya hak veren adamcağız, bu sefer ağır ağır yürümeye başlamış; fakat tepeden tırnağa ıslanmış olarak evine varınca, Hoca'nın oyununa uğradığını anlamış. Günün birinde Hoca yolda yağmura tutulmuş; koşar adım evine yönelmiş. Birkaç gün önce kendisiyle alay ettiği ahbabının evi önünden geçerken adamcağız "taşı gediğine koymanın tam zamanı" diyerek, evin penceresinden Hoca'ya bağırmış:
- Hocam, Hocam, Allah'ın rahmetinden niçin kaçıyorsun, ayıp değil mi sana? Hoca, hiç istifini bozmadan koşmaya devam ederek şu cevabı vermiş:
- Hay anlayışsız, hay!.. Ben rahmetten kaçmıyorum; tam tersine yere düşen rahmetleri çiğnememek için koşuyorum!..