Hoca, bir zengin konağına yemeğe davetliymiş. Kapıda bir uşak, herkesi saygı ile karşılıyormuş. Sıra Hoca'ya gelince, giyisilerini beğenmeyip içeri almamış. Buna fena içerleyen Hoca, evine koşup kürkünü giymiş. Döndüğünde, sofranın en güzel yerine kurulup, oturmuş. Herkesin şaşkın bakışları altında, kürkünü yemeklere sokup:
"- Ye kürküm ye!", demiş."- Hoca, ne yapıyorsun!?"
, diye sormuşlar. Yanıt vermiş:
- Eee! İkram bana değil kürke
Nasrettin Hoca ormana odun yapmaya girmiş. Ormanlar kralı aslan ile karşı karşıya gelmiş. Aslan Hoca'ya:
- Hey, buraların kralı benim, benden izinsiz giremezsin ormana. Benden izin almadan ormanıma girdiğin için, ikimiz dövüşeceğiz. Kim kazanırsa ormanların kralı o olacak, demiş. Nasrettin Hoca korkmuş korkmasına ama mecburen de kabul etmiş aslanın teklifini. -Ama, demiş. Senin pençelerin var benim ise hiç bir silahım yok. Bu durumda, haksızlık olmaması için ben bi koşu köye gidip kendime bir sopa alıp geleceğim. Aslan düşünmüş ve Hoca'ya hak vermiş. -Peki hemen giт ve sopanı al gel, demiş. Hoca:
- Hımm ben gidince sen de hemen kaçacaksın ve benimle dövüşmeden kendini kral ilan edeceksin tabi. Bu nedenle seni şu ağaca bağlayalım. Bu şekilde ikimize de haksızlık olmamış olur, demiş. Aslan bi kendine bakmış, bir Hoca ya bakmış. Kendi kendine ben kesin bu Hoca yı yenerim, bu şartını da kabul edeyim, demiş. Hoca, aslanı ağaca sıkıca bağlamış, sonra yerden aldığı sopayla başlamış aslanı sopalamaya. Aslan acıya dayanamamış ve en sonunda pes etmiş. Hoca:
- Bundan sonra boyuna posuna bakıpta her gördüğüne bulaşma, bu da sana ders olsun...