Hakan Özkahya, inşaat teknikeriydi.
İşsizdi. Sivaslıydı Hakan. Bekardı. 30 yaşındaydı. Para kazanıp bir hayat kurması gerekiyordu. Bir gün tesisat teknikerliği işi buldu.
- "Nerede?" diye sordu.
-  "Sibirya'da" dediler.
Rusya'nın en doğusunda, buzlar üzerine kurulmuş Anadir'de ihale alan bir Türk firmasında çalışacaktı. Kabul etti. Anadir'de çalışma koşulları çok ağırdı. Isı - 40 dereceydi. Kış 9 ay sürüyor, 3 ay gece olmuyordu.  Rus işçiler haftada 6 gün, günde 8 saat çalışarak 1000 dolar alırken, Türk işçiler o para için haftada 7 gün, günde 14 saat çalışmak zorundaydı. Ayda sadece 1 gün izin vardı. Yılmadı, çalıştı. Tekniker olarak işçilerden daha fazla kazanıyor, ayda 1500 dolar biriktirebiliyordu. Ama Sibirya'da, soğukta oksijensizlikten ciğerler büyüyor, ciddi sağlık sorunları baş gösteriyordu.
2 yılın sonunda Türkiye'ye döndü. Sivas'ta iş kurmak istiyordu. Olmadı. Biriktirdiği paranın bir kısmı hasta olan annesiyle babasının tedavisine gitti. O da İstanbul'a yerleşmeye karar verdi.
Orada bir ev alacak, iş bulacak ve aile kuracaktı. Lakin biriktirdiği para, İstanbul'da ev almaya da yetmedi. İş de yoktu. Yine bir gurbet işi bulabildi Hakan. Afganistan'daki Amerikan askeri kampında iş alan bir Türk şirketi eleman arıyordu. Bavulu toplayıp bu kez Afgan yollarına düştü. Kutuplardan çöllere savrulmuştu. Herat'ta kuruluydu şantiye.
Koşullar felaketti. Çalışanlar sobasız hangarlarda yerde yatıyordu.
Yetersiz besleniyor, üşüyorlardı. Ayda 700 dolar içindi bunca eziyet. 3 ayın sonunda tedavi için izin aldı Hakan. En ucuz hava yolu şirketinden Türkiye'ye kestirdi biletini. Uçağı geçen hafta Herat'tan havalandı.
Kâbil'e yaklaşırken 104 yolcusuyla düştü. Hakan'ın cesedi Kâbil'in doğusundaki bir karlı dağda bulundu. Okuyup "Vah vah" deyip geçtiğimiz haberlerin arkasında yürek burkan insan hikayeleri gizli. Sadece insan hikayeleri de değil; "döviz geliyor" diye gurbette işçilerinin denetimsiz, sefil şartlarda çalışmasına göz yuman bir ülkenin, ucuz işçilik sayesinde ihale alıp hiç gidip görmediği coğrafyalarda çalışanlarını köle gibi çalıştıran şirket patronlarının, ucuza daha çok adam taşıyabilmek için bakım harcamalarından kısan "uçan tabutlar"ın, bu uçak firmalarını ve işçileri perişan eden şirketleri uyarmayan elçiliklerin, kendi canları pahasına kazanılmış başarı haberlerinde hiç adları geçmeyip ancak kazada can verdiklerinde haber olabilen, kurtulduğunda ise kazandığını sağlık harcamalarına döken "Allah'a emanet" yüz binlerce işçinin, mühendisin, teknisyenin ve Anadolu'da onları bekleyen acılı yüreklerin de hikayesi bu.
Bu ülkenin çocukları, yaban elde karın tokluğuna çalışan işçiler, ırkçılar tarafından linç edilmiş gurbetçiler, savaş bölgesinde katledilmiş kamyoncular, dönüş uçağında, ikinci sınıf yolcu olmaktan ne zaman kurtulacak?