Temel'le Dursun yolda karşılaşmışlar. Temel'in yüzü asık ve morali de çok bozukmuş.
Dursun sormuş:
- "Hayırdır Temel ne oldu?"
Temel cevap vermiş:
- "Ula uşağım, babam öldü, acımız büyüktür."
- "Yapma ya, pederin genç idi, çok üzüldüm, nasıl öldü?"
- "Apartmanın sekizinci katının balkonundan düştü."
- "Yapma ya demek yere düştü öldü?"
- "Yok, girişteki bakkalın tentesine düşünce, oradan havalanıp karşı apartmana yöneldi."
- "Apartmana mı çarptı, nasıl öldü?"
- "Yok, karşı apartmanın balkonunda çamaşırlar asılı idi. Çamaşır ipine vurup havalandı, yay fabrikasının bahçesine düştü."
- "Vah yazık, bahçede mi öldü?"
- "Yok, bahçedeki yayların üzerine düşüp yeniden havalandı. Yukarıdaki elektrik tellerine düştü."
- "Amanın elektriğe mi çarpıldı da öldü?"
- "Yok, oradan da zıpladı."
- "Eee, nasıl öldü o zaman?"
- "Baktık, babamın yere ineceği yok, biz de tüfekle vurduk onu."
Çok zengin bir adam, evindeki havuzun kenarında verdiği meşhur sosyete partilerinden birinde, partiye heyecan katmak için, bir yarışma düzenlemeye karar vermiş. Bunun için akvaryumundaki pirana balıklarını havuza atmış ve mikrofonu eline alıp:
- "Kim içinde pirana balıklarının bulunduğu bu havuza atlayıp, karşıdan karşıya yüzerek geçerse, sarışın bir bayanla sabaha kadar eğlenecek." demiş. Kalabalıktan ses seda çıkmamış.
Bunun üzerine zengin adam ödülü artırmaya karar vermiş ve:
- "Kim havuzu yüzerek karşıdan karşıya geçerse, bir sarışın ve bir de esmer kadınla beraber eğlenecek." demiş. Yine kimseden ses çıkmamış.
Bunun üzerine zengin adam:
- "Ödül, bir sarışın kadın, bir esmer kadın ve yanında da bir tane ibne." deyince "şlaaps" diye bir ses duyulmuş. Bir de bakmışlar ki bizim Temel, havuzda çırpına çırpına yüzerek, karşı taraftan çıkmış. Temel havuzdan çıkar çıkmaz hemen koşarak, tekrar havuzun öbür kenarına gelmiş ve:
- "Nerede o ibne?" diye bağırmış.
Bunun üzerine ev sahibi:
- "Beyefendi ne kadar sabırsızsınız, sarışın ve esmer kadınlar varken, ibneyi ne yapacaksınız?" diye sormuş:
Bunun üzerine Temel cevabı yapıştırmış:
- "Sizin vereceğiniz İbne değil, beni havuza iten ibne nerede?"
Temel, İstanbul'daki arkadaşı Dursun'un yanına gider.
Yerler içerler vakit iyice geç olunca Dursun, Temel'e;
- "Ula Temel bilirsin helanın yolu bizim yatak odasından geçiyor, eğer bir ihtiyacın varsa şimdiden hallet." der.
Temel de kendinden emin:
- "Hayır yok." der.
Lakin gece yatınca, Temel çok sıkışır, bir saksının içindeki çiçeği çıkartıp işini görür.
Ertesi gün Temel, Dursun'la vedalaşıp memleketine gider.
Aradan üç beş ay geçer ve Temel, Dursun'a telefon açar.
Telefondaki sesin Temel'e ait olduğunu duyan Dursun, kızgın bir şekilde sorar:
- "Ula Temel, nereye sıçtıysan öyle, 3 aydır 4 ev değiştirdim, hala koku gitmedi."
Temel'in kötü huylarından biri de, her sabah uyanır uyanmaz, gök gürültüsü kadar yüksek sesle gaz çıkarmasıymış.
Karısı Fadime de bu densizliğe pek içerler:
- "Gözü çıkası herif, ha bir sabah böyle osururken, tüm bağırsakların donuna dökülsün de gör gününü." dermiş.
Derken, Kurban bayramının ikinci sabahı, Fadime mutfakta kurban etlerini ayıklarken ve Temel hala uyurken, Temel'i yola getirme niyetiyle, bir gün önce kurban olarak kestikleri koçun bağırsaklarını toparlayıp, bir güzel Temel'in donunun içine koymuş.
Az sonra Temel uyanınca, adeti üzere, keyifle ve gök gürültüsü timsali gaz atınca, bir de bakmış ki, tüm bağırsakları donunun içinde. Şaşkınlık ve korku ile beti benzi atmış, aklı uçup gitmiş.
Temel, Bir müddet sonra kendine gelmiş ve kalkıp tuvalete gitmiş. Epey zaman sonra, sararmış yüzünden soğuk terler damlayarak, bitap, yorgun bir halde, mutfağa gelen Temel:
- "İşte dediğin oldu be Fadime, osururken tüm bağırsaklarım donuma döküldü da" demiş.
Fadime de:
- "Oh olsun, ama bağırsakların çıkarken, canın da pek yanmıştır be Temel'im" diyerek Temel'in gönlünü almaya çalışırken, Temel yanıtlamış hemen:
- "Yok be Fadime, ha çıkarken acımadı da, geri sokarken az kalsın geberiyordum."