Kendisini fare zannettiği için ailesi tarafından bir akıl hastanesine yatırılan adam, birkaç yıllık bir tedavinin ardından; iyice kendine gelmiş. Doktorlar, artık taburcu etmeyi düşündükleri hasta ile son bir görüşme yaparak,iyileştiğinden emin olmak istemişler. Adama sormuşlar:
- "Söyle bakalım; sen insan mısın, fare misin?"
Adam gülümsemiş:
- "Doktor bey, o günleri geride bıraktım. Elbette ki ben bir insanım."
Doktorlar, içleri rahatlayarak:
- "Tamam o zaman, artık burada kalmana gerek kalmadı", demişler ve çıkış belgelerini uzatmışlar. Birkaç dakika sonra, gruptaki doktorlardan biri bahçeye çıktığında, adamı bir ağacın arkasına saklanır halde görmüş.
- "N'oldu yahu? Sıkılmadın mı buradan, çıksana, giт özgürlüğün tadını çıkar!"
- "İyi de doktor bey, orada bir kedi var!"
- "Eee, ne olmuş kedi varsa; hani sen artık bir fare olmadığını biliyordun?"
- "Ya doktor bey, ben fare olmadığımı biliyorum da; kedi benim fare olmadığımı nereden bilecek?"
Bir zamanlar Nasrettin Hoca'nın epey bir paraya ihtiyacı olmuş. Ne yapsa etse de ihtiyacı olan parayı tamamlayamamış. Başlamış gece gündüz evinde yüksek sesle dua etmeye:
- Ya Rabbim! Bana yüz altın ver! Doksan dokuz olursa asla kabul etmem!..
Onun durmadan böyle dua ettiğini duyan zengin Yahudi komşusu, alay etmek için Nasrettin Hoca'nın geçeceği yola 99 altın bırakarak, bir köşeye gizlenmiş. Biraz sonra Nasrettin Hoca gelmiş, yerdeki altınları görmüş, toplamış, tek tek saymış 99 altın. Nasrettin Hoca altınları cebine atıp, şükretmiş:
- Allah'ım, dualarımı kabul ettiğin için sana şükürler olsun. 99 altını veren 1 altını da verir!
Köşeden bizim hocayı gözetleyen Yahudi atılmış:
- Dur Hoca, ne yapıyorsun? Altınlar benim!..
Hoca da içinden "Demek benimle alay etmek için yoluma altın dökersin ha!.. Ben seni bir süründüreyim de gör!.." diye gülmüş kendi kendine. Yahudi'yi sinir etmek için demiş ki:
- Bak komşu, bu altınlar senin değil!.. Ben yüce Rabbime yalvardım; bu altınları da bana o verdi.
Yahudi başlamış ağlamaya:
- Altınlarım gitti!.. Altınlarım gitti!..
Nasrettin Hoca da Yahudi'nin hâline gülmeye başlamış. Yahudi de yapışmış hocanın yakasına:
- Kadıya gidelim!..
Hoca da gönülsüz gönülsüz cevap vermiş:
- Kadıya gitmesine gidelim de, benim sırtımdaki kürkümle, başımdaki börküm eski.
Yahudi bakmış başka çare yok; sırtındaki kürkünü, başındaki börkünü çıkarıp hocaya vermiş. Hoca kürkü sırtına, börkü başına geçirdikten sonra sormuş:
- Bu kürkle, bu börkle insan yaya yürür mü?
Yahudi çaresiz "Yeter ki Nasrettin Hoca benimle kadıya gelsin." diye atını da vermiş, düşmüşler yola, gelmişler kadıya. Yahudi şikâyet etmiş:
- Nasrettin Hoca 99 altınımı aldı, geri vermiyor!..
Kadı, soran gözlerle Nasrettin Hoca'ya bakmış. Hoca da kendini savunmuş:
- Yalan kadı efendi, bu arkadaşta biraz delilik vardır, biraz sonra sırtımdaki kürke, başımdaki börke dahi sahip çıkacaktır!..
Kadı, Yahudi'ye dönüp sormuş:
- Öyle mi?
Yahudi telaşla atılmış:
- Kürk de benim, börk de benim!..
Ağlayan Yahudi'ye bakıp, içinden kıs kıs gülen Nasrettin Hoca yine söz almış:
- Gördünüz mü kadı efendi? Nerdeyse altımdaki ata da sahip çıkacak!..
İyice telâşlanan Yahudi bağırmış:
- At da benim!..
Kadı da Yahudi'ye bağırmış:
- Haddini bil efendi!..
Sinirlenen kadı, Yahudi'yi kovmuş. Nasrettin Hoca, Yahudi'yi kırk gün yalvartmış, kırk gün sonra da sormuş:
- Akıllandın mı?
Yahudi de ağlayarak cevap vermiş:
- Akıllandım.
Hoca da Yahudi'den aldığı her şeyi geri vermiş.