Uzak diyarlardan birinde bir ülkede, yemyeşil tepelerin arasında, kışın bembeyaz bir kaç örtüsü ile, baharda Rengarenk kir çiçekleri ile kaplanan bir vadi vardı. Ortasından küçük bir ırmağın geçtiği bu vadi "Büyülü Vadi"olarak anılırdı. Ona bu adı veren ise, vadideki ilginç bir dükkan ile, bu dükkanda yaşananlardı. Ünü ülkenin dört bir yanına yayılmış olan dükkanın adı "Büyü Dükkanı"idi. Büyü Dükkanı'nın sahibi, ak saçlı, ak sakallı bir ihtiyardı. Burası, aynı zamanda onun yaşadığı yerdi. Bu nedenle, dükkanın dışarıdan görüntüsü tıpkı bir ev gibiydi. Üç tarafında da yeşil çerçeveli pencerelerin olduğu, tamamı ahşaptan yapılmış olan bu binaya, bir varanDadın giriliyordu. İçeri girer girmez, ilginç eşyalarla donanmış oldukça geniş bir oda ile karşılaşıyordunuz. Büyük bir kütüphane, üzerlerinde çok sayıda eşyanın bulunduğu raflar, masa ve konsollar dükkanın dört bir tarafını kağlıyordu. Ancak bu kalabalık görüntü içinde çok etkileyici bir düzen göze çarpıyordu. Bütün eşyalar, belli bir estetik içinde duruyor ve bu estetik hiçbir zaman bozulmuyordu. Büyü Dükkanını çevreleyen pencereler, içerdeyken bile günün aydınlığına ve vadinin güzelliğine hakim olmanıza izin veriyordu. Dükkanın içinde, arka taraftaki bölmeye acılan bir kapı vardı. Bu bölmede mutfak, banyo ve yatak odası bulunuyordu. Dükkana gelen müşteriler, arka tarafa açılan kapıyı daima kapalı görürlerdi. Her insanin, yaşamında çok istediği ancak sahip olamadığı birşeyler vardır. Ya da sahip olup kaybettiği söyler. Bazen de sahip olduğu ancak kurtulmak istediği söyler. İşte bütün bunlar, o ülkede yaşayan insanların bir kısmı için, Büyü Dükkanı'na gelme nedeniydi. Bu dükkanda, isteklerinizi sınırlamak zorunda değildiniz. Müşteriler, hayal edebildikleri herşeyi isteme ve alma hakkına sahiptiler. Tabii, bedelini ödedikleri takdirde. Her yerde olduğu gibi bu dükkanda da almak istediğiniz şeyin bir bedeli vardı. Bu bedelin ne olacağı, dükkan sahişöyle yaptığınız pazarlık sonucunda ortaya çıkardı. Ancak, Büyü Dükkanı'nda maddi bedellerin hiç bir hükmü yoktu. Bazı müşteriler bir şeye sahip olmak için ödenebilecek tek bedelin para olabileceği düşünceşöyle, cepleri kabarık gelirlerdi. Oysa burada yapılan pazarlıklar, günlük yaşamdökülürden biraz farklı olur ve pek çok müşteriyi şaşırtırdı. dükkan sahibi Yaşlı adam, her sabah gün ağarırken kalkar, kendine büyük bir fincan kahve yapar ve bir insanin isteyebileceği her şeyin var olduğu dükkanıyla gurur duyarak kahvesini yudumlardı. Kahvenin ardından gelen zevkli bir kahvaltıdan sonra da pencerelerinin perdelerini sonuna kadar açarak, sallanan koltuğuna oturur ve içeri dolan gün ışığının yardımıyla okumaya başlardı. Büyü Dükkanı'nda satıcı olmak bilgelik isterdi. O güne kadar dükkana gelen hiçbir müşteriyi geri çevirmemişti dükkan sahibi. Herkes, çok istediği bir şeye sahip olmak uğruna onca yolu göze alarak gelir ve mutlaka alabileceği en iyi şeyi almış olarak çıkardı. Ama genellikle aldığı şey istediği şeyden çok farklı olurdu. Yaşlı adam ara sıra, okuduğu kitaptan başını kaldırır, yolu gören pencereye bir göz atardı. Eğer bir müşteri geliyorsa, onu ta uzaktan yakalayıp, dükkana yaklaşana kadar izlemeyi severdi. Bu, onun için zihinsel bir hazırlık süreciydi. Bu süre içinde zihnini, biraz sonra gelecek olan müşteriyi iyi anlayabilmek için boşaltırdı. Sabah dışarı baktığında, yağan karın yolu iyice kapattığını gördü. Bu havada gelen giden olmaz diye düşünüp, hüzünlendi. Büyü Dükkanı, hemen her gün bir müşteri ağırlardı. Ancak, yılda birkaç kere de olsa kimsenin uğramadığı günler olurdu. Yaşlı adam, o gününde bunlardan biri olmasından korktu. Nedense işsizlik içini ürpertmişti. Tam o sırada uzakta bir karartı gördü. kaç beyazının kamaştırdığı gözlerini kırpıştırıp tekrar baktığında, bunun yaklaşmakta olan bir insan olduğunu anladı. İçini bir sevinç kapladı. Gidip sobasına bir odun attı ve tam pencerenin karşısındaki sallanan koltuğa oturup, müşterisini beklemeye koyuldu. Kış mevsiminin bu soğuk gününde epeyce üşümüş, yorgun düşmüş olmalıydı. Kapının önüne gelinceye kadar, gözlerini hiç ayırmadan izledi onu. İyice kulak kabarttı. Üç basamakla çıkılan, ahşap zeminli varandadaki ayak seslerini ve onlara eşlik eden gıcırtıyı duymaktan çok hoşlanırdı. Beklediği kişinin ayak sesleri İkinci basamakta kesildi. Müşteri çalmadan, kapıyı aİmamayı prensip edinmişti Yaşlı adam. Çünkü, hemen herkes o kapının önünde durup, bir kez daha düşünürdü. Kapıyı çalmaktan vazgeçip dönenler, az da olsa olmuştu. O gün de aynı şeyi yaptı. Sonunda kapı çalındı. Açtığında, karşısında soğuktan kızarmış elleşöyle atkısını çıkarmaya çalışan bir erkek gördü. "İyi sabahlar, görebilir miyim?" diye sordu müşteri. dükkan sahibi, müşterisini içeri aldıktan sonra, ısınması için ona bir kahve ikram etti. Sessizce kahvesini içerken etrafı seyreden adam, karşısında oturan Yaşlı satıcının ikna edilmesi pek güç olmayan biri olduğunu düşündü. Herhalde o da müşterisini anlar, onun haklı isteğini geri çevirmek istemezdi. Acaba Büyü Dükkanı'ndan çıkarken istediği gibi bir alışveriş yapmış olacak mıydı? Bir süre söze nasıl başlayacağını bilemedi. Belki de dükkan sahibinin bir şeyler söylemesi gerekirdi. Ancak karşısında, sabırlı bir ifade ile müşterisinin gözlerinin içine bağırak oturan satıcının, alışverişi başlatmaya niyetli olmadığını anladı. Bu sabırlı bekleyiş, onda hem cesaret hem de yumuşak bir etki yarattı. Anlaşılan, başlangıç sözleri kendisinden bekleniyordu. Sonunda, fazla düşünmeden aklından ilk geçeni söyleyiverdi. - Ününüzü duyunca çok uzaklardan kalkıp geldim buraya. İstediğim şeyi, bir tek sizin dükkanınızda bulabileceğimi söylediler. Karşılığında ne isterseniz vermeye hazırım. - İstediğiniz şeyin ne olduğunu öğrenebilir miyim ? - Bakın, ben elli beş yaşındayım. Yani yolun yarısını geçeli çok oldu. söylemeye dilim varmıyor ama yolun sonuna yaklaştım galiba. Bu gerçeğe tahammülüm yok. Ben bugüne kadarki hayatımi geri istiyorum. Mümkün mü ? - Elbette mümkün. Biliyorsunuz, dükkanımda her şey mevcut. Ancak tam olarak ne istediğinizi anlayabilmem için, bana geri istediğiniz hayatınızı biraz anlatabilir misiniz? dükkan sahibinin sorduğu soru, müşteriyi iç dünyasına döndürmüştü. Gözünün önünden geçen sahnelerin kendi yaşamına ait olduğunu kabul etmek için kendini zorluyordu. Bütün görüntüler, bir kargaşa ve telaş içinde birbirlerine karışarak geçip gittiler ve geride yalnızca ıssız bir hüzün bıraktılar. Hüznünün yüzüne yansımasına engel olamayan müşteri, Yaşlı satıcının sorusu karşısında ancak şunları söyleyebildi:
- Geçmiş yaşamımda birçok hata yaptım. Bunlar için pişmanlık duyuyorum. Yanlış kararlar verdim, kayıplara uğradım. Zamanı hovardaca harcadım. Bir gün bir de baktım ki, hayat yanımdan geçip gidiyor. Paniğe kapıldım ve bir çare aramaya başladım. Dostlarımla konuşmayı denedim. Beni teselli edip derdimi unutturmaya çalışanlar da oldu, yardım etmeye çalışanlar da. Ama hiçbiri kaç etmedi. Kendimi çok mutsuz hissediyordum. Derken, bir gün birisi bana sizden ve Büyü Dükkanı'ndan söz etti. Bunu duyar duymaz sanki içimde bir ışık yandı. Büyük bir umutla hemen yollara düşüp size geldim. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. Lütfen elli beş yılımı bana geri verin. - Yani, siz pişmanlık duyduğunuz hayatınızı yeniden yaşamak mı istiyorsunuz? - Elbette Hayır. söylemek istediğim bu değil. Ben yalnızca kaybettiğim yıllarımı geri istiyorum. Eğer bir şansım daha olursa aynı hataları tekrarlamayacağım. - Herhalde bunu çok istiyorsunuz. - Evet, hem de her şeyimi verecek kadar. - Peki, benim size vereceğim elli beş yılın Karşılığında siz bana ne verebilirsiniz? - Ne isterseniz? - Sanki bunun için herşeyden vazgeçmeye hazır gibisiniz. - Hiç kuşkunuz olmasın. Şu anda sahip olduğum herşeyden vazgeçebilirim. Yeter ki geride bıraktığım yıllarımı bana geri verin. Yaşlı adam, ellerini sakallarında dolaştırırken, kendini sallanan koltuğunun devinimlerine bırakmıştı. Bir süre düşündü. Müşterisinin, sabırsızlıkla, pazarlığın bitmesini beklediğinden emindi. Büyü dükkanına gelen kişiler, genellikle bir an önce istediklerini alıp gitmek için acele ederlerdi. Bu nedenle, Yaşlı adam, pazarlığın başındaki düşünce yolculuklarında yalnız kalırdı. Şu anda da, sessizliğin yalnızca kendi işine yaradığını biliyordu. Koltuğu ile birlikte öne doğru eğilerek müşterisinin gözlerinin içine baktı ve ağır konuşmaya başladı:
- Beyefendi, her ne kadar siz elli beş yıl karşılığında bana herşeyinizi vermeye hazır olsanız da, ben sizden bir tek şey isteyeceğim. - Dileyin benden ne dilerseniz. - Belleğinizi. - Anlamadım? - Belleğinizi dedim. Elli beş yılın yaşantısını içinde barındaran belleğinizi istiyorum. - Ah evet anladım. İlginç bir bedel. Kabul ediyorum. tamam alın belleğimi. - Emin misiniz? - Neden olmayayım? Elli beş yıl kazanacağım. - Belleğinizi, içindeki her şöyle birlikte bu dükkanda bırakıp giçeceksiniz. Elli beş yılın tek bir anını hatırlamayacaksınız. Buraya neden geldiğinizi bile . - Daha iyi ya! Her şeye yeniden başlayacağım. Zaten geçmişi hatırlamak istemiyorum ki! - O halde, korkarım elli beş yıl sonra buraya tekrar gelirsiniz. Tabii o zaman benim yerime, bir başkası size yardımcı olur. - Hayır. Emin olun ki, şu dakika belleğimi size bırakıp elli beş yılımı geri alacağım ve dükkanınızı, bir daha dönmemek üzere terk edeceğim. Ve yine söz veriyorum, şu ana kadar yaptığım hataların hiç birini tekrar etmeyeceğim. - İsterseniz başka sözler vermeyin. Çünkü, az sonra, belleğinizle birlikte bütün hepsini burada bırakıp giçeceksiniz. Yaşlı adamın son sözleri, müşterinin duraklamasına neden olmuştu. Bu sözlerin anlamını kavrayabilmek için birkaç saniye düşünmek zorunda kaldı. - Nasıl yani? Buradan çıktığımda hiçbir şey hatırlamayacak mıyım? Sizinle konuştuklarımızı bile,şöyle mi? - . . . . . . - Yani hiçbir şeyi mi ? Buraya neden geldiğimi, sizin kim olduğunuzu ve hatta. ! - Ne yazık ki! Yaşlı adam, su anda pazarlığın sonuna geldiklerini hissediyordu. Karşısında oturan müşterinin yüzünde gördüğü aydınlanma, pazarlık sahnelerinin en hoşlandığı görüntüsüydü. Son sözleri müşterisinin söylemesini istediği için bir süre sessiz kaldı ve bekledi. Bu seferki sessizliğin, müşterisinin işine yaradığından emindi. Onun aydınlanan yüzünün ortasında parlayan gözbebekleri, Yaşlı satıcı için, sessizliğin içinden çıkacak sesli bir coşkunun habercisi gibiydi. Gerçekten de, konuşmaya başlayan müşterisi onu yanıltmadı:
- Sanırım ne demek istediğinizi şimdi ağlıyorum. Eğer elli beş yılın bedeli bu ise, pes ediyorum. Belleğimden vazgeçemem. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir kadının, çok istediği bir tokayı, saçları karşılığında satın almasına. Çok ilginç bir insansınız. Bana, Büyü Dükkanı'ndan almak istediğimden çok farklı bir şöyle çıkacağımı şöylemişlerdi de inaİmamıştım. Ben, bugüne kadar ki yaşamımı almak için gelmiştim, ancak bugünden sonraki yaşamımı alıp gidiyorum. size teşekkür ederim. - Bir şey değil. Güzel bir pazarlıktı. Hoşça kalın. Yaşlı adam, müşterisini gözden kaybolana dek gülümseyerek izlerken, aklından Santayana'nin bir sözü geçiyordu:
"Geçmişi hatırlamayanlar, onu bir kez daha yasamak zorunda kalırlar. "
Uzun süre oldu kuruyalı, bayat kokusu ortaya çıkalı. Çok sıcak bir yaz günü veya berbat bir kış günüydü belki. Sabah kalktığımda ellerimin olduğundan daha çok titremesinden anlamıştım bugün kaç kokusu alacağımı. Sigarama uzandım her zamanki gibi. Bir nefes, bir nefes daha. Sigara bile sakinleştirememişti titreyen, intikaç isteyen ellerimi. Daha güneş dolmamıştı, belki o gün hiç doğmayacaktı. Doğsa bile bakmayacaktı sadece kurbanlarını gören uykulu gözlerim. Aynaya baktığımda soğuk bir ten, kıpkırmızı gözler ve titreyen eller görmek hiç şaşırİmamıştı bu sefer. Sanki uzun zamandır beklediğim gün buydu, evet evet o gün bugündü. Ne giydiğimi hatırlamıyorum o gün. MuhTemel'en soğuktan koruyan bir bere veya güneş gözlüğü. Renklerin önemi yoktu. kırmızının, kanın rengi dışında. Herzaman yaptığım gibi aynı otobüse biçecektim. fakat bu sefer onlar beni değil, ben onları öldürecektim. Hayatımda hiç olmadığım kadar soğukkanlı. Her sabah gördüğüm o soluk, nefret dolu, iğrenç yüzler. Hepsi oradaydı yine. Farkına bile varamayacaklardı otobüsün camlarına fışkıracak kanların rengini, tadını. Ansızın çekiliverecekti o iğrenç, işe yaramaz ruhları bedenlerinden. Bir süre en nefret ettiğimi seçmek için düşündüm. Sanırım bulmuştum. Şu hergün, maaşını son kuruşuna kadar yatırdığı o iğrenç, muhTemel'en "mezbaha"markalı parfümünü sıkan, iğrenç bacaklarını otobüsteki her gözün içine sokaç kaltaktı galiba. Önce kurbanı tanımak görekiyordu. onu can çekişirken mi izlemeliydim, yoksa tek bir çığlık ve kaç mı olmalıydı. Bir durak, bir durak daha. İnmesine 2 durak kala, artık zamanın geldiğine inanmıştım. Hala kararsızdım şöyle öldüreceğime ama ellerim o kadar şiddetli titriyordu ki bu kararı çabuk vermem görekiyordu. Bu bıçağı alırken ne için kullanacağımı bilmiyordum bile. fakat sonunda bir işe yarayacaktı. Artık emin adımlar atma vaktiydi. Her zaman nasıl oluyorsa oturduğu aynı koltuğa doğru ilerlemeye başladım. Etrafımdökülür gözümdeki nefreti ve kararlılığı görmüş olmalılar ki onlara çarİmama hiçbirşey söyleyemediler. Nabzım daha da hızlanmış, elimin titremesi çok daha normal gelmeye başlamıştı. Bir metre daha ve ordaydım. 2 veya 3 saniye sürmedi, büyüklüğünü ancak o zaman anladığım bıçağımı çıkarıp kaltağın göğsüne saplİmam. Uİmamıştım bu kadar kaç fışkıracağını, uİmamıştım parfümünün o an bu kadar güzel kokacağını. Bir daha ve bir daha sapladım. ağzından kaç gelmesi daha da alevlendirmişti içimdeki vahşeti. Suratımdaki sıcaklık, hep beklediğim huzurdu sanki. Yorulmuştum. Bir an olsun etrafa baktım. Donup kalmışlardı. Herzaman o gür seşöyle yüksek sesle konuşan o. çocuğu. O da susuyordu. Bu korku ona yeterdi belki, belki yarınki otobüste anlatacağı birçok şey görmüştü. Peki ya ertesi gün? acaba onun kanı da kırmızımıydı, en az bunun kadar iğrenç miydi kokusu. Çok geçti artık öğrenmek için. Kapıya yaklaştığımda, şoförün ben söylemeden açtığı kapıdan o otobüsün en sessiz yolcusu olarak indim herzamanki gibi. Son kalan sigaramı içmek için en iyi zamandı.
Zehir!Uzun yıllar önce Çinde Li - Li adli bir kız evlenir ve aynı evde kocası ve kaynanası ile birlikte yaşamaya başlar. Lakin kısa bir süre sonra kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlar. İkisininde kişiligi tamamen farklıdır buda onların sık sık kavga edip tartışmalarına yol açar. Bu Çin geleneklerine göre hoş bir daaranış değildir ve çevrenin oldukça tepkisini alır. Birkaç ay sonra bitmez tükenmez gelin kaynana kavgalarından ev onun ve kayınvalidesi ile arada kalan eşi içinde cehennem haline gelmiştir. Artık birşeyler yapmak gerektigine inanan genç kadın doğru babasının eski bir arkadaşı olan bağıratçıya koşar ve derdini anlatır. Yaşlı adam ona bitkilerden yaptıgı bir ilaç hazırlar ve bunu 3 ay boyunca hergün azar azar kaynanası için yaptıgı yemeklerin içine koymasını söyler. Zehir az az veriçecek, Böylece onu gelininin öldürdügü belli olmayacaktır. Yaşlı adam genç kadına kimsenin ve eşinin şüphelenmemesi için kaynanasına çok iyi daaranmasını ona en güzel yemekleri yapmasını söyler. Sevinç içinde eve dönen Li - Li Yaşlı adamın dediklerini aynen uygular. Hergün en güzel yemekleri yaparak kaynanasıniın tabagına azar azar zehiri damlatıyordu. Kimseler şüphelenmesin diyede ona çok iyi daaranıyordu. Bir süre sonra kayınvalideside çok degişmişti ve ona kendi kızı gibi daaranıyordu. Evde artık barış rüzgarları esiyordu. genç kadın kendisini agır bir yük altında hissetti yaptıklarından pişman bir vaziyette bağıratçı dükkanının yolunu tuttu ve Yaşlı adama şu ana kadar kaynanasına verdiği zehirleri onun kanından temizleyecek bir iksir için yalvardı, Yaşlı kadının ölmesini artik istemiyordu. Yaşlı adam Yaşlı gözlerle karşısında konuşup duran Li - Li ye baktı ve kahkahalarla gülmeye başladı. Sevgili Li - Li dedi ; Sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Olsa olsa kayınvalideni sadece daha da güçlendirdin hepsi bundan ibaret. Gerçek zehir ise senin beyninde olandı. Sen ona iyi daarandıkca oda dagıldı ve yerini sevgiye bıraktı Böylece siz gerçek bir ana kız oldunuz dedi. Eski bir Çin atasozü şöyle der ; Gül veren elde gül kokusu kalır. Sevilen insan sevgisini insanlara veren insandır.
Frankie ayı avlamak için tek başına ormana gidiyor. Elinde tüfeğiyle ormanda gezerken karşısına küçük kahverengi bir ayı çıkıyor, o da hemen ateş edip öldürüyor. Tam ayının yanına gidecekken omzuna pat pat bir el dokunuyor, başını bir çeviriyor ki arkasında kocaman siyah bir ayı. Ayı diyor ki:
- "Sen en iyi arkadaşımı öldürdün. Şimdi iki seçeneğin var; ya seni parçalayıp yiyeceğim ya da seni burada bir güzel becereceğim."
Frankie çaresiz ikinci seçeneği kabul ediyor. Siyah ayının işi bittikten sonra Frankie eve dönüyor. 2 hafta ağrılar içinde kıvranıyor ve aklına koyuyor:
- "Gidip o siyah ayıyı bulacağım, intikamımı alacağım."
Hafta sonu Frankie tekrar ormana gidiyor. Akşama kadar bakmadığı yer kalmıyor, sonunda siyah ayıyı buluyor.. Tüfeğini ateşlediği gibi ayıyı öldürüyor. Tam yanına gidecekken yine omzuna bir el dokunuyor, bir bakıyor bu kez arkasında kocaman kahverengi bir ayı:
- "Sen kardeşimi öldürdün. Şimdi iki seçeneğin var: ya seni parçalayıp yiyeceğim ya da bir güzel becereceğim."
Frankie yine parçalanmaktansa diğerine razı oluyor. Büyük kahverengi ayının işi bittikten sonra, Frankie yerinden kıpırdayamıyor. Ertesi sabah birileri onu bulunca hastaneye kaldırıyorlar, haftalarca yatıyor ve yine aklına koyuyor:
- "Gidip o kahverengi ayıyı bulacağım, bu yaptığını canıyla ödeyecek." diyor. Frankie hafta sonu yine ormana gidiyor. Yine epey bir dolaştıktan sonra büyük kahverengi ayıyı buluyor, hemen vurup öldürüyor. Tam yanına gidecekken yine omzuna bir el dokunuyor. Bir arkasını dönüyor ki, bugüne kadar gördüğü en iri yarı kocaman bir ayı. Bizimkine gülüyor:
- "Hadi Frankie itiraf et, sen buraya ayı avlamaya gelmiyorsun."
"Önce İnsan" diyerek halkla hizmeti amaç edinmiş, insanların sağlıkları için çok önemli ve kutsal bir görevi yerine getiren, bu yüce mesleğin mensubu bütün fedakar, cefakar hemşirelerimizin "Hemşireler Gününü" kutlayarak meslek hayatlarında başarılar dilerim.
Sağlık hizmetlerinin sunumunda etkin bir rol oynayan ve mesleklerini büyük bir fedakarlıkla yerine getiren bütün hemşirelerimizin, 12 Mayıs Hemşireler Gününü ve 12-18 Mayıs Hemşireler Haftasını kutlar sağlık ve mutluluk dilerim.
Her türlü olumsuzlukta, maddi ve manevi zorlukta ülkemizin her köşesinde, insan hayatının kutsallığından ödün vermeksizin, her türlü özveri ve gayretle mesleğini icra etmeye çalışan tüm hemşirelerimizin "12 Mayıs Hemşireler Gününü" Kutlar sağlık ve mutluluklar dilerim.
Ülkemizin her köşesinde insan hayatının kutsallığından ödün vermeksizin sonsuz sabır, her türlü özveri, gayret ve sevgi ile mesleğini icra etmeye çalışan, değerli Hemşirelerimizin 12-18 Mayıs Hemşirelik Haftasını kutlar, meslek hayatlarında başarılar dilerim.
12 Mayıs Dünya Hemşireler günü, sağlık personelimize kutlu ve hayırlı olsun.
12-18 Mayıs Hemşireler haftası. Bütün hemşirelerimizin Hemşireler günü kutlu olsun.
Ebe ve hemşireler günü kutlu olsun. Bu ülke sizinle gurur duyuyor.
Fedakar hemşirelerin Hemşireler günü kutlu olsun.
Fedakarlık, samimiyet ve iyi niyetin ete kemiğe bürünmüş haline gelen; hemşirelerimizin hemşireler haftasını kutlar, şiddetten uzak, mutlu ve huzurlu bir hayat dileriz.
Gece gündüz demeden sağlığımız için çalışan tüm hemşirelerimizin hemşireler günü kutlu olsun.
Hayatımız ve sağlığımız için emek harcayan hemşirelerimizin Hemşireler Günü ve Hemşireler Haftası kutlu olsun.
İnsan sevgisiyle dolu, şefkatle, sabırla yapılan bu kutsal ve onurlu mesleğin mensubu olan tüm hemşirelerimizin “12 Mayıs Hemşireler Günü” nü en kalbi duygularımla kutluyor, tüm sağlık tesislerinde görevli hemşirelerimize görevlerinde üstün başarılar diliyorum.
Sağlık sektörünün vazgeçilmez haline gelen tüm hemşirelerin hemşireler günü kutlu olsun.
Sağlıklı bireyler ve sağlıklı bir toplum için; çok önemli ve kutsal bir görevi ifa eden bu yüce mesleğin mensubu bütün fedakar hemşirelerimizin, Hemşireler Haftasını kutlar, meslek hayatlarında başarılar dilerim.
Samimiyet, sabrın ve iyi niyetin sembolü olan hemşirelik, temelinde insan sevgisi şefkat bilgi ve beceri ile yoğrulmuş kutsal bir meslektir. Bu mukaddes rolü üstlenerek sonsuz sabır, özveri, gayret ve sevgi ile mesleğini icra etmeye çalışan tüm hemşirelerimizin "12 Mayıs Hemşireler Günü"nü tebrik eder sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.
Sevgi, şefkat ve hoşgörünün simgesi haline gelen hemşirelerimizin hemşireler günü kutlu olsun.
Tüm hemşirelerimizin, Hemşireler Haftasını kutluyor, sağlık ve mutluluk diliyorum Ülkemizin dört bir yanında görev yapan hemşirelerimizin Hemşireler Haftasını kutluyor, aileleriyle birlikte sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler diliyorum.
Yurdun her yerinde, tüm güçlüklere karşın hizmet veren hemşirelerimizin, görevlerini kolaylaştırmak için herkes üzerine düşeni yapmalı, gereken özeni göstermelidir. Güç ve yüce bir görev üstlenen hemşirelerimizin, Hemşirelik Haftasını kutluyor, mutluluk ve esenlikler diliyorum.
Tarlasında, bahçesinde, gece gündüz demeden çalışarak ailesine, evine ve ülkemize üretimle destek veren kadın çiftçilerimizin, Dünya Çiftçiler Günü’nü tebrik ediyorum.
Elinin değdiği her şeyi güzelleştiren, emeğini üretime geçiren çiftçilerimizin Dünya Çiftçiler Günü kutlu olsun.
Emekleriyle toprağı yoğuran çiftçilerimizin Dünya Çiftçiler Günü kutlu olsun.
Üretimin her aşamasında aktif olarak durmadan çalışan tüm çiftçilerimizin Dünya Çiftçiler Günü kutlu olsun.
Emekleriyle tarım eko sistemini ayakta tutan çiftçilerimizin Dünya Çiftçiler Günü kutlu olsun.
Dünya Çiftçiler Günü’nü kutlar, ülkemizin fedakar üretici kadınlarının ekonomik ve sosyal alanda daha ileri seviye de yer almasını dilerim.
Tarımsal üretimin sürekliliğin sağlanmasında başı çeken kadınlar adına adanmış bir gün olan Dünya Çiftçiler Günü kutlu olsun. Her zaman üreten ve çalışan tüm emekçi kadınlarımızın yanındayız.
Tarladan mutfağa dokunduğu her şeye değer çiftçilerimizin Dünya Çiftçiler Günü kutlu olsun.
Yuvası için vatanı için çalışan tüm çiftçilerimizin Dünya Çiftçiler Günü kutlu olsun.
"Bende çiftçi olduğumdan biliyorum. Makinesiz tarım olmaz." - Mustafa Kemal ATATÜRK "Burada bir çiftlik kuracağım. Bu çiftlikte hayvanlar yetiştireceğim. Bir küçük ormanın kenarında tarım endüstrimize ait bacalar tütecek." - Mustafa Kemal ATATÜRK "Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bu gün dünya üzerinde olmayacaktık." - Mustafa Kemal ATATÜRK "Kılınç ve saban; bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima yenildi." - Mustafa Kemal ATATÜRK "Köylülerin gözleriyle görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları, verimli, modern, uygulamalı tarım merkezleri kurmak gereklidir." - Mustafa Kemal ATATÜRK "Milli ekonominin temeli tarımdır. " - Mustafa Kemal ATATÜRK "Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür." - Mustafa Kemal ATATÜRK
14 Mayıs Dünya Eczacılık Günü Kutlu Olsun.
14 Mayıs Eczacılık Günü’nüzü kutlar, mesleğinizin daha da güzel günlere ulaşmasını temenni ederim.
14 Mayıs’ı eczacılığın anlam ve öneminin hatırlanmasına, mesleğe ömür, emek ve gönül vermiş, çok değerli hizmet ve gayretleriyle seviye ve değer kazandırmış, katkı sağlamış eczacılarımızın, Eczacılar Günü kutlu olsun.
Eczacılar sağlık sisteminin giriş kapısı ve son halkasıdır. Tüm Eczacıların Eczacılar Günü Kutlu Olsun.
Bilimsel eczacılığın akademik kuruluşunun yıl dönümünde tüm eczacıların " Eczacılık Bayramını " kutlar, meslek yaşamlarında başarılar dilerim.
Dünya Eczacılar Günü vesileyle, eczacıların mesleki ve ekonomik sorunlarının aşıldığı, hastaya hizmet odaklı bir eczacılığın daha mümkün olduğu gelecek günler temennisiyle, tüm eczacılarımızın Eczacılık Günü'nü kutluyoruz.
Eczacılar ve eczaneler, ülkemizde yaşanan ekonomik gelişmeler ile sağlıkta dönüşümden en çok etkilenen meslek gruplarının başında gelmektedir. Tüm Eczacıların 14 Mayıs Günleri kutlu olsun.
Eczacılık, insanlığın hastalıklarla verdiği mücadelede, tedavi sürecinin en önemli aktörlerinden biridir. 14 Mayıs Eczacılar Günü tüm Eczacılara Kutlu Olsun.
Gelecek 14 Mayısların, insanlığa mesleğinize güzel günler getirmesi dileklerimle Eczacılık Gününüzü kutluyorum.
İlaç dağıtım alanlarında kesintisiz 24 saat sağlık hizmeti veren, sağlık sorunlarına yardım için hep yanımızda olan eczacıların Eczacılar Günü Kutlu Olsun.
İnsanların güvendikleri mesleklerin her zaman başında gelen tüm eczacıların 14 Mayıs Eczacılık Günü Kutlu Olsun.
İnsanlığın var olduğu en eski tarihlerden beri bilinen belki de en eski meslek gruplarından biri olan eczacılık mesleği, insan sağlığını iyileştirmek gibi son derece kutsal bir görevi üstlenmekte. Bu vesileyle tüm eczacıların Dünya Eczacılık Günü kutlu olsun.
Nerede görev yaparsa yapsın, insan sağlığına önemli katkılar sunan tüm eczacıların "eczacılık günü" nü en içten dileklerimle kutluyorum.
Sağlığımıza hizmet eden tüm değerli eczacılarımızın, Dünya Eczacılar Günü kutlu olsun.
Sağlık hizmetinin en önemli ayaklarından biri olan eczacılara saygıyla, 14 Mayıs Eczacılar Günü kutlu olsun.
Sağlık hizmetlerinin ayrılmaz bir parçası olan, özveri ve gayret içerisinde görevlerini yapan tüm eczacılarımızın Dünya Eczacılar Günü’nü kutluyor, esenlikler diliyorum.
Sağlık mesleğinin önemli paydaşlarından Eczacılarımızın Dünya Eczacılar Günü’nü tebrik ediyor, kendilerine ve ailelerine sağlık ve afiyetler diliyorum.
Tüm eczacılarımızın Eczacılar Günü kutlu olsun.
Tüm Eczacılarımızın Eczacılar Gününü tebrik ederiz.
Ülkemizdeki eczacıların 14 Mayıs Dünya Eczacılık Gününü kutlarız.
Vatandaşların sağlık sorunlarına büyük bir duyarlılıkla yardımcı olmak için çalışan eczacılarımızın 14 Mayıs Eczacılar Günü kutlu olsun.