Büyük şirketlerden birinin patronu, bilgisayar sistemleriyle ilgili önemli bir arızanın acilen giderilmesi için bilgisayar mühendislerinden birinin evine telefon etmesi gerekir. Adamın evine telefon eder ve karşı taraftan fısıldayan bir çocuk sesi:
- "Alo" der.
Bu kadar önemli bir konuyu bir çocukla konuşmak istemeyen patron sorar:
-  "Baban evde mi?"
Çocuk fısıldayarak cevap verir:
- "Evet"
Patron sorar:
- "Onunla konuşabilir miyim?"
Çocuk fısıldayarak cevap verir:
- "Hayır"
Patron şaşırarak:
- "Peki annen evde mi?"
Çocuk fısıldayarak:
- "Evet"
Patron:
- "Peki onunla konuşabilir miyim?"
Çocuk yine fısıldayarak:
- "Hayır"
Patron çocuğun cevapları karşısında şaşırır ve en iyisinin bir büyükle konuşmak olacağını düşünerek sorar:
- "Orada başka kimse var mı?"
Çocuk fısıldayarak:
- "Evet bir polis memuru var"
Mühendislerinden birinin evinde polisin ne işi olduğuna anlam veremeyen adam sorar:
- "Memur beyle konuşabilir miyim?"
Ufaklık:
- "Hayır şu anda meşgul"
İyice meraklanan patron:
- "Neyle meşgul?"
Çocuk fısıldayarak cevaplar:
- "Annemle, babamla ve itfaiyeci amcalarla konuşuyor"
Meraklanan ve endişelenen patron, telefondan gittikçe artan bir gürültü duyar:
- "Bu ses de ne? diye sorar.
Çocuk hala fısıldayarak:
- "Bir helikopter" der.
Panikleyen patron:
- "Neler oluyor orada" diye sorar.
Çocuk hala fısıldayarak:
- "Arama kurtarma timi geldi"
Patron endişeli ve neler olduğunu bilmemenin kızgınlığı içinde:
- "İyide neyi arıyorlar?"
Küçük çocuk hala fısıldayarak ve kıkırdayarak cevap verir:
- "Beni."

Uluçınar Köyünden 3 dönümlük bir bahçe satın almaya karar verdim. İki odali kerpiç bir bag evinin olduğu bu bahçenin her yani çim, çiçek ve meyva Ağaçlari ile doluydu. Kiraz, dut, seftali, erik. Menekseler, güller, kasimpatilar. Evi sатаn kişiyle tüm bahçeyi dolastik bir süre. Birden - "ne alaka" dedirtecek bir Ağaç gördüm. Hurma agaci. Bu yörede hurma yetişmez ki. Marmara Bölgesinde ne işi var bunun? satıcı gülümsedi. Aci bir gülümseyisti bu. - "Yillar önceydi" diye basladi anlatmaya. - " Hastalandim. Yataklara düstüm. Hastaneye kaldırmislar beni. Ölmek üzereyim. Sanırım cigerimde kocaman bir yara. Doktorlar ümidi kesmis. Sevdigim bir kiz var. Bir gün çikmis gelmis hastaneye. nasıl Sormuş, nasıl bulmus. Konustuk saatlerce. Aglastik. "Seni ölene dek beklerim" dedi. Sonra tam ayrilik zamanı cebinden bir hurma çekirdegi çikardi verdi. - "Bereket versin diye hep yanimda tasirim bu çekirdegi, senin olsun" dedi. - "Baktikça beni an, seni bekledigimi bil ve tez iyiles. "- "O küçük çekirdek, hayata uzanan bir köprü oldu bana. Pijİmamin cebinde sakladim aylarca. Kimse bilmedi. Avucuma aldim. Ellerime degen kestane renkli saçları oldu. Baktım. Zeytin gözlerini gördüm. İstersen Mucize de sen bu olaya. Iyileştim. Ölümü beklerken taburcu oldum. Bu bahçeye geldim. Hurma çekirdegini bahçeye diktim. Yöresi degildi. Mevsimi degildi. Ama diktim. Tuttu. Filiz oldu. Fidan oldu. Ağaç oldu. "Adam baran Sustu. Çekinerek sordum. - "Ya sevdigin kiz?" gözlerindeki parlaklik yaş olup yanaklarına süzülürken, - "o bir hurma agaci gibi dayanikli degildi" dedi. - " gelin oldu. Elin oldu. "
Cemildi adı, herkes gibi deli kanlı annesi ölürken hayatın başındaydı daha beş yaşındaydı çok zaman oldu cemildi adı, 17 yaşındaydı kalbi temiz, biraz fakir bir delikanlıydı seviyordu, sevgiyi biliyordu seviyordu güzeller güzeli cennet kızını köyün en güzel kızı, ve en akıllı gözleri yakıcı ateşti, bakışı kalpleri delen ışık cemilin aşkı bir cennet kızı cennetten gelmiş kadar güzel aşk bu ne ferman dinler ne de kanun gel zaman, giт zaman aşk büyüdükçe büyüdü alevleri gökleri, haberi köyü sardı direnmek zordu, aşk ateşti, kalp ise ateşin yeri kızda aslında onu seviyordu ama ne fark eder onunla evlenmeyecektiya nede olsa ailesi karşıydı yasemin ailesine karşı gelemezdiya Cemille evlenemezdi ailesi şehirşöyle evlenmesini istiyordu şehirşöyle evlenip onunla hayat kuracaktı şehirli zengindi de ha apartmanları, lüks arabası birde fabrikası vardı biraz yaşlıydı ama zengin bir adamdı cemil sahip olduğu kalbi satıp bunları alamazdıya zaman hızlı geçti, ve yaseminin nişan hazırlıkları başladı Cemil in ise bitmeyen uykusuz geceleri yasemini seviyordu sevdiği ise elden gidiyordu denemeliydi şansını bir kez daha Cemil, yasemini kaçırmak istiyordu cemil çiçeklerin güzelliğini yaşatmak çiçeği kıştan kaçırmak istiyordu yasemini istiyordu bir gün yasemine söyledi onu sevdiğini yasemini, kaçırmak istediğini yasemin ümit vermemeliydi dedikya, akıllı kızdı, ve şehirşöyle evlenecekti babasının sözünü dinleyecekti maalesef yasemin cemille gitmeyecekti Şahini sevdiğini söyledi aslında bu yalana ne kendisi, nede cemil inanmadı ne yapsın cemil, çaresizlikti, gururdu, aşktı bunun adı sevdiğini incitemezdi zaman çabuk geçti yasemin evlenip gitti cemilin ise hayalleri cemil duramazdı artık, köyü terk etmeliydi gitmeliydi kimsenin bilmediği uzak yerlere aslında oda bilmiyordu nereye gideceğini belki kaçırın sürüklediği bir yolda ilerleyecekti yasemini unutacak, aşkın bittiği yerde, yeni bir hayat kuracak orada başka biriyle evlenecek mutlu olacaktı nede olsa daha gençti yasemini unutacaktı yasemini sevdiğini unutacaktı gitmek çözüm olmadı yasemini unutmaya aşk büyüdü, büyüdü, büyüdü, yangın ağaçlara, kalpteki ateş akla ulaştı sevgiliyi unutmak, sevgiden kaçmak ne zordu ne zordu, sevdiğinden kaçıp, sevdiğini çöllerde aramak bir yaz günüydü, hava sıcaktı cemil yasemini unutacaktı unutana kadar dolaşacaktı cemil yavas yavaş bilincini kaybetmeye başladı kendinden geçmiş bir halde geziyordu dağlarda, ovalarda çöllerde yalnızlığın, aşkla buluştuğu yerde aklını kaybediyordu deliriyordu galiba hatta delirmişti aradan aylar geçti, cemili bulduğumda akbabalar cemilin ölmesini bekliyordu vücüdu kaç içindeydi akbabalar, kaç içinde bırakmışlardı cemili ölmek üzereydi, aç susuz, sıcak bir yaz gününüydü aldık götürdük cemili, canlıydı hala nefes alıyordu sadece bir hafta boyunca sonra yasemin adını duyduk dudaklarından yasemin, yasemin, yasemin adam sen kimsin, nereden geldin yasemin, yasemin yasemin sevdiğinin ismiydi cemil ise bir deliydi komşu köyde bir Hoca vardı. Genelde dağlarda yaşayan bir hoca. Aslında insanlar bu hocaya da deli derlerdi ama ben ondan o kadar hikmetli sözler duyardım ki onun dünyadaki en zeki en bilgili insan olduğuna inanırdım. Herkesle konuşmayı sevmeyen, aslında az konuşan biriydi.
Hikmet sahibi, bilgili bir hocaydı işte. Ben çocukken çok kötü hastalanmıştım. Ölmek üzereyken hastalandığımı duymuş ve gelmiş. ODadın herkesi çıkarmış ve yarım saat kadar yanımda kalmış. Ne yaptığını bende hatırlamıyorum ama bazı dualar okuduğunu hatırlıyorum ve sonrada uyuduğumu. Uyandığımda Hoca gitmişti ve ben kendimi çok iyi hissetmiş ayağa kalkmıştım. Cemili Hocanın yanına götürdük ve hoca cemilin yanında kalmasını istedi zaten biz gitmeden onun rüyasını görmüş, onu bekliyordu. Hoca her gün cemille konuşurdu fakat, cemil hiç tepki vermeden gözleriyle boş boş bakar ve dinlerdi. Cemil deliydi ama hoca ona sürekli telkinlerde bulunur, kainattaki mükemmel nizamdan, kainatta her şeyin hikmetli olarak yaratıldığından, kainatın bir mektup olduğundan bahsederdi. Birlikte bazen bir kaaran ağacının tepesine çıkarlar geceleri yıldızlar izlerler, dağlarda geceleri esen rüzgarın sesini, dua eden, zikir çeken böceklerin seslerini dinlerdi. Kainatla birlikte hocada dualar ederdi. Gündüzleri cemil için bitkilerden ilaç yapar ve içirirdi. Aradan aylar yıllar geçti cemil artık sağlığını ve bilincini tekrar kazanmıştı. Nasıl oldu bilmiyorum ama cemil artık tamamen iyileşmişti ve vücudunda hiçbir yara izi kalmamıştı. Cemil bir gün bana isteği zaman yasemini görebildiğini, yanındaymış gibi onu hissedebildiğini söyledi. Anlattığına göre yasemin her gün kocasından dayak yiyor ve ağlıyordu. Şahin hep içki içiyor başka kadınlarla geziyor, hatta kadınları eve getiriyordu. Bu dayanılacak bir şey değildi, yasemin için bu hayat yaşanacak, katlanılacak şey değildi.
Evlendikleri ilk hafta iyi görünüyordu. fakat daha sonra yayaş yavaş Şahin gerçek yüzünü göstermeye başladı. Hergün bir bahane bulup yasemine hakaretler yağdırıyor, onu dövüyordu. Yasemin ise hergün ağlıyor, ve Allah'tan yardım istiyordu. sürekli dayak yiyor ve ağlıyordu. En büyük acısı Cemili hala sevmesi ve onunla evlenmemiş olmasıydı. Yapacak hiçbirşeyi yoktu, eve dönemezdiya, dönse de cemil olmadan dönmesinin anlamı olmayacak mutlu olamayacaktı. Yaşadıkları dayanılacak bir hayat değildi fakat her şeye rağmen yasemin bütün acılara dayanıyor, bu çektiği işkenceli hayatta arınıyor, sabrı isyana meydan okuyordu.
Cemilin yaşadığı aşk, aşkın büyüklüğü cemile yasemini görme onu duyma yeteneğini kazandırmıştı. Cemil yaseminin çektiği ızdırabı hissedebiliyor, ve zamanı gelince gidip yasemini kurtaracağını söylüyordu Cemili buİmamın üzerinden 4 yıl geçmişti. Cemil, birgün yaseminin kendisine ihtiyacı olduğunu söyledi ve bizimle vedalaşarak ayrıldı. Cemil giderken hoca ile onu birlikte uğurladık. Cemile alışmıştık ama gitme dememiz mümkün değildi. Yasemin aradan geçen onca yılda mutluluğu hiçbir zaman tadİmamış, kocasından ne sevgi nede saygı görmemişti. Yaseminin duyduğu hep hakaret, gördüğü kendisi ile hiç ilgilenmeyen kocası oldu. Annesini, babasını, köyünü özlemişti.
Evlendiğinden beri çocukluğu ve ailesi aklına geldikçe hep ağlardı.
Yasemin ailesini, ailesindeki sıcaklığı özlüyordu. Yasemin baharı, baharlarda kardeşleşöyle papatya kokulu tarlalarda, çiçeklerin arasından koşarak oynadıkları köyünü özlüyordu. Yasemin köyünü, sonbaharda ekinler biçilirken insanı büyüleyen rüzgarın uzaklardan getirdiği kokuyu özlüyordu. Yasemin cemili özlüyordu. Cemilin sevgi dolu bakışını, insana güven veren ses tonunu, kendisine verdiği değeri özlüyordu.
Cemilden ayrıldıktan sonra cemili ne kadar çok sevdiğinin farkına daha iyi varmış, onu unutmanın mümkün olamayacağını anlamıştı. Cemilin şu anda nerede ne durumda bilmiyordu ama ümitliydi. Çekilen bunca acılara rağmen kendisini hayata bağlayan bir şey vardı, bu yüzden ümidini kaybetmeden hep Allah'a dua ederdi. Allah'tan istediği cemili birkez daha görebilmekti. Onu gördüğünde sevgisini ona anlatacaktı. Bir Cuma günüydü, şahin yine içki içmiş başka kadınların yanından geliyordu.
Yasemin artık dayanamıyacağını bu yaptıklarının insanlığa sığmadığını söyledi. Yaseminin aldığı cevap yine kocasından duyduğu hakaret dolu sözler oldu. Şahin yasemini sevmediğini, defolup gitmesini söyledi.
Yaseminde bu hayattan kurtulmak istiyordu, ama tekrar annesinin babasının yanına gidip ne diyecekti. Onlara nasıl anlatacaktı olanları.
Yasemin dayanamadı ve Sarhoş kocasına artık katlanamayarak, kapıyı çarptı ve çaresiz bir şekilde ağlayarak dışarı çıktı. Dışarıda yağmur yağıyordu, bardaktan boşalırcasına. Yağmur sokaç taşlarında parçalanıyor, ve yağmurun sesi yaseminin ağlamasının sesini bastırmak istiyordu. Yağmur yağıyor, yağmurla yaseminin gözyaşları birbirine karışıyordu. Kalbinde bir sızı vardı, kalbi ağlıyor, gözleri ağlıyordu.
Yaseminle birlikte göklerde ağlıyordu. Soğuk bir Cuma günüydü. Üşüyordu.
Cemilde oradaydı. Yasemini arıyordu. Saatlerce dolaştı, dolaştı. Tam bir haftadır yoldaydı ve hiç dinlenmeden yasemin arıyordu. Onu bulacağını hissediyordu. Cemil sokaklarda dolaştı, yağan şiddetli yağmura o da aldırmıyordu. Kalbi nereye isterse oraya doğru gidiyordu.
Rüyaşında yağmurlu bir havada bankta oturan bir kadın görmüştü.
Rüyaşındaki bu kadın ona yaseminin yerini söylüyordu. Bu yüzden bankta oturan gördüğü ilk kıza yasemini soracaktı. Yasemin ağacın altında bir banka oturdu. Yağmur yağdığı için parkta kimse yoktu, yalnızdı. Dua ediyordu. Sonra karşısına baktı, uzakta bir adam belirdi. Adam yavaş yaklaştı. Sonra yaseminin önünde durdu. Yaseminin önünde durdu, göz göze geldiler ve bir süre sessizce bakıştılar. Sonunda adam ona yasemini sordu. Yaseminin yaşını, köyünü, evlendiği adamın adını, babasının adını, söyledi. Hatta yaseminin nasıl bir kız olduğunu da tarif etti.
Cemil yasemine, yasemini soruyordu! Cemilin yasemine olan aşkının büyüklüğü, ondan ayrılmanın acısı onun deli gibi dağlarda dolaşması, hatta delirmesi ne anlama geliyordu. Uzaklardan yasemini gören, onunu yaşadıklarını, duygularını uzaklardan hisseden adam, karşısındaki yaseminden habersizdi. Onu tanİmamıştı bile. Yasemin cemili tanımıştı, ama yasemin benim diyemedi. Yasemin onu hala çok seviyordu, ama onu sevdiğini şöyleyemedi. Cemile sorusuna tek kelişöyle cevap verdi.
Bilmiyorum. Nede olsa cemille evlenmemiş, şehirşöyle evlenmiş, cemili terk etmişti. En azından, kendisine deli gibi aşık fakir bir genci hayal kırıklığına uğratmış, onunla evlenmemişti. Yasemin kendisinin şuçlu olduğuna inanıyordu. Hem de idam ediyecek bir şuçlu. Sonra Cemil boynunu büküp, yasemini aramak üzere oradan ayrıldı, bir daha hiç kimseye yasemini sormadı ve yine dağlara doğru yola çıktı. Yasemin ise kalktı ve kocasının evine tekrar dönmeye karar verdi. Keşke cemil, onu tanısaydı belki o zaman onu alır götürürdü. Yasemin hiç birşey şöylemedi, şöyleyemedi. şöylemek istedi, cemil dönüp giderken arkasından bağırmak istedi, yasemin benin demek istedi. Dili tutuldu, kelimeler boğazına takıldı. Ölmek istiyordu yasemin. hava soğuktu üşüyordum yanmayı istiyordum ısınmak için seni buldum bir gün sen bana ateş gibi geldin yanmayı düşündüm ateşte hava soğuktu üşüyordum yağmurluydu hava, yağmur yağıyordu ıslanmıştım bende ıslanan gözlerinde bir gün seni buldum, saçların ıslaktı saçlarını yağmur ıslatmıştı bakışların hüzünlüydü, buğuluydu gözlerin damlalar iniyordu gözlerinden sonra göklere çıkıp dumanlar bulut oluyordu insanın ağlaması; gökten, rahmet yağdırıyordu damla damla suluyordu toprağı damlalar sadece toprağı suluyordu göz yaşlarıyla karışıyordu ümitlerin tükendiği, senin gittiğin gündü Cuma günüydü yağmurluydu hava, yağmur yağıyordu Aradan haftalar aylar geçti.
Soğuk bir kış günüydü. İkindi vaktiydi. Cemil yine dağlarda dolaşmaktan iyice yorulmuştu. Cemil kendi köyüne oldukça yakın bir yerdeydi, fakat köye girmek istemiyordu. Vakit akşam üzeriydi ve hava gittikçe daha çok soğuyordu. Cemil rüzgardan korunmak için iki kayanın arasına paltosunu serdi ve uyumaya başladı. Yasemin ise o aralarda köyüne dönmeye karar vermişti ve tek başına yola çıkmıştı. Akşam yaklaşmıştı ve acele etmeliydi. Kestirmeden tepenin etrafından dolaşmadan, karşıdaki kayalıklara tırmanıp, karşıya geçmeye karar verdi. Kayalıklara kadar tırmandı. Ve o an. Zamanın durduğu, cümlelerin boğazlara takıldığı an.
Cemil orada gözleri kapalı uzanmış yatıyordu. Yüzü bem beyaz olmuşşöylece uzanıyordu. Yasemin cemili tanıdı ve yanına geldi. Cemil maalesef donmuştu ve nefes almıyordu. Yasemin cemilin elini tutmak istedi, ve o an cemilin elinde sım sıkı tuttuğu mendili, yere düştü.
Cemil mendilin üzerinde bir kalp çizmiş ve kalbin içersine “seni seviyorum yasemin” yazmış, yaseminin geleceğini biliyormuş gibi bekliyordu. Kaskatı bir buz parçası olmuş bedeni, orada uzanmış, yasemini bekliyordu. Ölmüştü. Yasemin ağladı, ağladı, ağladı. Köye dönmekten vazgeçip cemilin yanında kalmaya karar verdi. Yasemin cemilin yanına uzandı, ve bir yandan gökte yeni belirmeye başlayan yıldızları izliyor, bir yandanda ağlıyordu. umudum tükenirse sana kavuşmaya nasıl düşüneyim, nasıl göreyim seni uzaklardan eserse bir gün ayrılık rüzgarı nasıl şöyleyeyim, seni sevdiğimi mevsimler değişir kış olursa gömerlerse bir gün beni toprağa elini tutmadan, dokunmadan sana nasıl gideyim, nasıl unutayım seni Sabah cemille yaseminin donmuş bedenlerini, bir çoban buldu. Donmuş bedenlerini soğuk bir kış gününde, yan yana defnettiler. Toprak yasemin ve cemili ayrıİmamak üzere kavuşturmuştu.