Lord’un kızı bir bahriyeliye aşık olmuş. Ama ne aşk!.. O zamana kadar bir dediği iki edilmeyen şımarık kız, annesine:
- İsterim de isterim... diye tutturmuş. İşin daha da kötüsü, Lord bunu duyunca küplere binmiş:
- Bende bahriyeliye verilecek kız falan yok! demiş, kestirip atmış. Kız üzüntüsünden yataklara düşmüş. Bu durumda arada kalan Leydi de ne yapacağını şaşırmış. Bir yanda gâvur inadı tutan kocası, öte yanda gözlerinin önünde eriyip giden bir tanecik kızı... En sonunda dayanamamış, gitmiş kocasına yalvarmış:
- Sayın Lord’um, demiş, niye bu kadar inat ediyorsunuz. Bahriyeliyi ben de gördüm, boylu boslu, yakışıklı bir oğlan. Üstelik pek kibar ve terbiyeli. Kızımıza iyi bir koca olabilir, gelin bırakın şu mânâsız inadı.
Bunun üzerine Lord daha da öfkelenmiş:
- Yahu kadın, demiş, öyle her işime burnunu sokup iyice tepemi attırma. Sen bilmezsin, bu bahriyelilerin çok kötü bir huyu vardır. Hep arkadan çalışırlar. Gül gibi kızımı rezil etmeye, asaletimi ayaklar altına aldırmaya hiç niyetim yok!
Bunu duyunca Leydi biraz ferahlamış:
- Ayol senin bütün derdin bu mu? demiş. Kocacığım, sen hiç merak etme, ben onun çaresini bulurum, evlenmeden önce kızıma sıkı sıkı tenbih ederim. Sana söz, için rahat olsun, ben ona fırsat vermem, kızına da bir şeycikler olmaz.
Bu minval üzre, Lord’un ağzından girmiş, burnundan çıkmış ve ikna etmeyi başarmış. Neyse, hayırlısıyla dillere destan bir düğün yapmışlar. Kız mutluluktan bir kelebek gibi uçuyormuş. Genç çiftler tam balayına çıkmaya hazırlanırken, Leydi kocasına verdiği sözü hatırlamış. Biricik kızını dizine oturtmuş, başlamış nasihat etmeye. Ama işin zor tarafı, kız o bahislerde öyle cahil ki –tabir caizse - tam bir açılmadık gonca gül... Balayında ne yapıldığından bile haberi yok! Öte yandan, Leydi kendisi de iyi aile terbiyesi görmüş, edepli arlı bir hanım olduğu için her şeyi açık açık söylemeye yüzü tutmamış:
- Bak kızım, demiş. Senin bu kocan olacak bahriyeli var ya, aradan birkaç gün geçtikten sonra dayanamaz, sana:
“Sevgilim, bir de öteki türlü deneyelim mi?” diye yanaşır. Sakın ola ki kabul etmeyesin, yoksa seni evlâtlıktan reddederim, ak sütümü helâl etmem!
Aklı başka yerde olan kız, o “öteki türlü”nün ne demek olduğunu bile sormaya gerek duymadan, yarım yamalak dinledikten sonra:
- Sen hiç merak etme anneciğim, demiş, hiç senin sözünden çıktığımı gördün mü?
Böylece yeni evliler güle oynaya balayına çıkmışlar. Mutluluktan günler bir su gibi akıp gitmiş. Ama aradan bir haftadan fazla zaman geçmesine rağmen bahriyeli, annesinin dediği şeyi bir türlü sormayınca, almış mı taze gelini bir merak:
“Bunun öteki türlüsü nasıl bir şey, acep?” diye... Sonunda, bakmış ki kocasından ses seda yok, bu defa kendisi dayanamamış, alı al moru mor kocasına sokulmuş:
- Sevgilim, demiş, bir de öteki türlü deneyelim mi?
Fakat bahriyelinin buna tepkisi çok sert olmuş:
- Haydaaa, al başına belâyı! demiş. Sen kafayı mı yedin kızım, şunun şurasında daha yeni evlendik, hemen çocuk mu lâzım? Öyle yaparsak, çocuk olur çocuk!..
Sarah daha 17 yaşındaymış. Ama günlerdir gözleri yaşlı geziyormuş evde. Babası biraz sıkıştırınca korkunç gerçeği öğrenmiş. Sarah çocuk yaşta gebe kalmış. Kimden? Milyarder işadamı Elie Epstein'dan.
Baba, atladığı gibi Elie denilen adamın iş yerine gitmiş. Adını taşıyan gökdelenin 52. katındaki bürosuna dalmış. Epstein, kızın babasının geldiğini duyunca, Yönetim Kurulu toplantısını yarıda kesip yanına gelmiş.
- Dur, söyleme, niye geldiğini biliyorum, demiş. Bir halt ettim, ama kendimi affettireceğim.
- Nasıl affettirebilirsin ki? demiş kederli baba.
Kızım bugün yarın ana olacak, daha 17 yaşında...
- Biliyorum, demiş Epstein. Ama sana önerim şu:
Kızına, doğum yaptığı gün, 10 milyon dolar vereceğim, ömür boyu rahat etsin diye. Sana ve eşine de, çektirdiğim acılar için, birer milyon dolar. Dur, bitmedi! Doğacak çocuğun bakımı, eğitimi için de size her ay yüz bin dolar vereceğim...
- Tamam, demiş kederli baba. Ama ya düşük yaparsa? Bir şans daha verirsin değil mi kızıma?
Eşcinsel bir Katolik, günah çıkartmak için papaza gitmiş:
- Papaz efendi, demiş, ben pasif bir eşcinselim, ama karşılığında kiliseye sık sık yardım ediyorum. Acaba yaptığım yardımların sevabı, işlediğim günahı ödüyor mu?
Papaz:
- Zor bir soru, demiş; ben bunu, üstümdeki yaşlı papaza soracağım. Sen yarın gel bana...
Ertesi gün adam, tekrar gitmiş günah çıkarttığı papaza. Papaz:
- Dün sorduğun sorunun yanıtını öğrendim, demiş. Eşcinsellik günah; ama kiliseye yaptığın yardımlar da sevaba giriyor. O sevaplar, o günahı ödüyor. Yediğin şey de yanına kar kalıyor.
Temel uçağa binerken, merdivende gördüğü fıstığa takılı kalmış. Hatun da hatun.. Ben diyim, Şeron Ston, sen de, Jenifer Lopez, o desin, Demi Mor... Üzerinde muhteşem bir mini...
İç çeke çeke uçağa girmiş, bir de ne görsün, yeri fıstığın yanı...
Temel kalbi pır pır koltuğuna oturmuş, yan gözle hatunu kesiyor. Uçak havalanmış, fıstık, çantasına uzanmış, bir kurşun kalem çıkarmış, başlamış çapraz bulmaca çözmeye... Temel mutlu, 'Şimdi takılır bir yerde bana sorar, muhabbet başlar' demiş içinden.. Demeye kalmadan, kadın bulmacadan kafasını kaldırmış, kısık, seksi bir sesle Temel'e sormuş:
- Beş harfli bir kelime. Sonu arak, başına bir harf koyarsanız, kadınların en sevdiği alet olurmuş, biliyor musunuz?
'Aman Tanrım' demiş Temel, 'O kelimeyi nasıl söylerim, mutlak başka bir şey olmalı' diye içinden geçirmiş, kadına dönmüş "Düşüneyim" diyerek zaman kazanmaya çalışmış. Birkaç dakika sonra jeton 'dank' etmiş.. Heyecanla kadına dönmüş:
- Tarak, olabilir mi hanımefendi, Tarak...
- Harikasınız... Evet, peki silginiz var mı?...