"Dünyada iki gül olsun, biri kırmızı biri beyaz, sen beni unutursan kırmızı gül solsun, ben seni unutursam beyaz gül kefenim olsun".
"Bir söylenceye göre düşman iki ailenin çocukları olan Ali ile Zehra biri birine ölesiye sevdalıymışlar. İki genç daha çocukken ailelerinin düşmanlığına rağmen, gönül verip sevmişler birbirilerini. Aşkları, gökle - yerin aşkı kadar büyük, çiçekle suyun - aşkı gibi temizmiş. Günler gecelere, geceler günlere akıp giderken, herkes aşkına göre almış hissesini hayatın pınarından. Yıllar su gibi akıp gitmiş, Ve yöre de herkesin dilinde Zehra kızın güzelliği söylenir, Zehra kızın güzelliği konuşulur olmuş. Ta topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gözleri, inci dişleri, kıpkızıl dudakları, pembe yanakları ve heykel gibi kusursuz bedeni ile perileri kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış. Derken Ali ile Zehra büyüyüp evlenme çağına erişmişler ama evlenmelerine her iki tarafta bir türlü razı olmamış. İki düşman aile arasında kavgalar başlamış, günlerce silahlar patlamış. Zehra ile Ali de çevrelerine aşklarını, biri birine bağlılıklarını kanıtlamak için evlerini terk edip iyi yürekli bir çobanın yardımıyla uzak bir vadideki mağaraya gizlenip yıllarca orada barınmışlar. Zehra'nın kardeşleri her yeri aramış taramışlarsa da hiç bir yerde izine rastlamamışlar. Epey bir zaman yabani meyveler, bitkiler, kökler yiyerek ve geceleri çobanın köyden taşıdığı yiyeceklerle yaşamını sürdürmüşler. Dolunaylı gecelerde iki derin vadi arasındaki mağaranın önünde oturup, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak dağlara, taşlara türküler yakmışlar. Zehra kızın saçları gece, gözleri yıldız, bakışları gökkuşağını andırırmış. Baktıkça Rengarenk bir ahenk sararmış vadinin içini. Her sabah gün burada aşkla başlayıp, aşkla bitermiş. Kuşların inceden soluyuşu, ağaçların nazlı nazlı sallanışı, yaprakların hışırtısı bir başka güzelleştirirmiş çevreyi. Renk renk, desen desen çiçekler içinde, pınarların da akışıyla bu renk ve ahenk harmonisi, iki gönül coğrafyasının ve iki yürek ikliminin mutluluğuyla uzayıp gitmiş günler. genç adam sevdiği kıza her gün hayran hayran bakarak sazına sarılıp türküler dizermiş ırmaklara. Dağ, taş dillenirmiş sesinde. Sevdiğinin gözleri denizin incileri, dişleri mercan, saçları gecenin kıranlığı, gülüşü bahar gülü kadar güzelmiş, güldükçe Cangülleri saçılırmış dağa, taşa. Sonra Zehra kızın kardeşleri iz sürüp yatmışlar pusuya. Her şeyden habersiz dağlara, kayalara saz çalıp sevdiğinin ceylan gözlerine türküler söyleyen Ali'yi tek kurşunla kayadan aşağı yuvarlamışlar. Ağıt yakıp saçlarını yolan Zehra kız Ali'nin acısına dayanamayıp ümitsizliğe kapılarak oda kendini aynı uçurumdan aşağı bırakır. İkisi yan yana gömülür. Sonraları kızın baş ucuna ak, erkeğin başucunda al bir gül fidanı çıkar ve her bahar yeşerip biri ak biri kırmızı gül açarak biri birine sarılarak tekrar kavuşurlar hiç ayrılmamak üzere. Yelpınarın suyu gövdelerine değdikçe ağlamışlar, iri iri yaşlar süzülmüş yapraklarından. Beyaz duvağını takıp tomurcuğuna, ağıtlar yakmışlar kayalara dönüp sırtını Munzur dağına. Ne zamanki acısı, ne zamanki hasreti işlemiş kayalara Zehra kızın, paramparça olmuş kayalar, her parça kızıl bir ağgül olmuş kanamış. Yıllarca pınarlar kan akmış. Tarifsiz bir acı çökmüş her yana. İşte o gün bu gündür her bahar biri birine kenetlenen bu iki çiçeğin olduğu yerde ağlama ve inilti sesleri duyulur geceleri. Halk arasında mağaranın önünde gömülü olduğuna inanılan bu iki sevgilinin aslında ölmediklerinin, onların değişik zamanlarda değişik şekillerde göründüğüne dair rivayet edilir. Halk arasında hala iki sevgilinin, iki çiçeğe dönüşerek yaşadıklarına inanan yörenin gençleri. Bu söylentilerin de etkisiyle olacak ki, her bahar mağarayı ziyaret ederek dilek tutup kısmet ve murat duası ederler. Rüzgarın sesi bu yörelerde her gece yaşanmış efsaneleri fısıldar. Bazen yaşlı bir ninenin anlattığı masalda dillenir, bazen de bir sazın tellerindeki ezgide.
Bir varmış, bir yokmuş, ülkesinde avcının biri, kuşlara meraklı imiş. Hem yemeye meraklı, hem de tutup kafese kapatıp seyretmeye, söyletip dinlemeye. Kurmuş ormanın kuytusuna kapanı, yatmış pusuya. Tüyleri alacalı bulacalı, nadir bulunur, az rastlanır cinsinden bir kuş da gelmiş girmiş kapanın içine. Avcı ortaya çıkınca kuş yalvarmaya başlamış:
- "Avcı avcı, bırak beni gideyim. Yemeğe kalksan ufacığım, pişirdin mi benden bir lokma bile et çıkmaz. Kafese kapatsan ağzımı bile açmam, ne şakırım ne konuşurum, ama beni özgür bırakacak olursan sana üç öğüt veririm ki, hem çok mutlu olursun yaşamda, hem de çok başarılı."
Avcı düşünmüş taşınmış:
- "Eh söyle, ver bakalım şu üç öğüdünü, o zaman bırakırım seni," buyurmuş.
Kuş:
"1.
Sağduyuya, akla aykırı düşecek hiç bir şeye inanma 2. Yaptığın hiç bir şeyden pişmanlık duyma, gerçekleştiremeyeceğin şeyler için üzülme 3.
Asla ama asla olanaksızın peşine takılma." demiş.
Avcı şöyle bir bakmış kuşa:
- "Bu söylediğin, büyük cevherler değil, ben zaten yaşamımda her an bu prensipleri uyguluyorum. Ama fazla işe yarayacak bir kuş değilsin, o yüzden sözümü tutup seni bırakacağım." demiş.
Kuş fırlamış yakındaki bir ağacın tepesine, açmış ağzını yummuş gözünü:
- "Avcı avcı salak avcı, sen beni herhangi bir kuş mu belledin? Ben bütün kuşlardan daha farklı bir kuşum. Kalbim yakuttan benim. Kalbimin yerinde kocaman bir yakut var, beni kesip kalbimi çıkarsaydın dünyanın en zengin adamı olacaktın." demiş.
Salak avcı dönmüş, bağırıp çağırmaya başlamış:
- "Kuş seni yine yakalayacağım." diye tepinmeye başlamış, deliye dönmüş hırsından.
Hemen ağaca tırmanmaya başlamış. Kuş ağacın en üst dallarından birine, adamın erişemeyeceği bir yere konmuş. Avcı üst dala erişip de kuşu yakalayayım derken yuvarlanmış ağaçtan.
Kuş:
- "Nasılsın bakalım? Öğütlerimi beğenmemiştin, ben bunların hepsini zaten biliyordum demiştin. Ben sana ne dedim önce? Sağduyuya, akla ters gelecek hiç bir şeye inanma. Be adam, kalbi yakuttan kuş olur mu? Hemen inandın, gözün döndü. Yaptığın hiç bir şeyden pişmanlık duyma, yani sonradan pişman olmamak için, bir şeyi yapmadan önce iyice düşün taşın dedim. Beni bıraktın, ardından da hemen bıraktığına pişman olup peşime düştün. Üçüncü öğüdüm, gerçekleşmesi olanaksız bir şey için boş yere gücünü harcamaydı. Sen beni nasıl yakalarsın, ben kuşum, uçmuş uçmuş, en üst dala konmuşum. Sen oraya nasıl erişirsin be adam?" demiş ve uçmuş gitmiş.
* Adam basmış, karısı soprano.
* Adam donmuş, karısı fanila.
* Adam gülmüş, karısı lale.
* Adam karısına "inek" demiş, birlikte aşağı inmişler.
* Adam satmış, karısı RTL.
* Adamın biri yemek yemeğe bayılıyormuş, yemiş bayılmış.
* Adamın biri tuvalete atlamış, niye? Çünkü kendini bi bok zannediyormuş.
* Adamın biri tuvalete sıçmış, karısı da baloya gidememiş.
* Adamın biri hakkını aramış meşgul çıkmış.
* Adamın biri sinemaya gider. Filmin yarısı biter ve 10 dk. ara yazar. Adam arar arar ama bir şey bulamaz.
* Adamın biri varmış, İkinci dönem düzeltmiş.
* Adamın birinin kafası kızmış, vücudu erkek.
* Adamın canı sıkılmış, gevşetememişler.
* Adamın gözü dalmış, burnu yaprak.
* Allah bana 'Yürü Ya Kulum' dedi. -Arabayı sattım.
* Arkadaşlar telefonlar dinleniyormuş. -İyi iyi, dinlensinler, zaten çok yorulmuşlardı.
* Arkeologlar arka bahçede kazı yapıyorlarmış, -Kaz ölmüş.
* Bağırsak kurtları bağırsakta yaşarlar, bağırmasak ta.
* Bana yamuk yapma! -Ama kare, çember falan yapabilirsin.
* Bebeğin tekine TIR çarpmış ama ölmemiş, neden? -Bezi bariyerliymiş.
* Bebeğiniz oldu gözünüz aydın, kulaklarınız Manisa.
* Ben her şeyi düşünürüm, Demek ki ben tefalim.
* Benetton -Sen etme.
* Biliyor musun, sen yüzme bilmesen ve denize girsen bile batmazsın. Çünkü tipin kayık.
* Bir adam yatmış, karısı feribot.
* Bir adam ağzına yay sokuyormuş? neden? Çünkü Yayla lezzet testi yapıyormuş.
* Bir adam çölde kalmış ve çayı çok severmiş, Çay bulmuş içmemiş, neden? -Çünkü, Ülkersiz bir çay saati düşünülemez.
* Bir adam karısını dövüyormuş, kapı çalmış karısını dövmeyi bırakmış neden? -Eşek sudan gelmiş.
* Bir adamın metresi varmış, karısının santimetresi.
* Bir gökdelenin üzerinde kırmızı bir ışık yanıp sönüyormuş neden? -Çünkü binanın şarjı bitiyormuş.
* Bol keseden atmış, -Dar keseden eşek.
* Bozuk paran var mı? -Var -İyi, ver de tamire götürüyüm.
* Bu tartı neden tartmıyor? Kim buraya anti tartar diş macunu sürdü?
* Büyüyünce ne olacaksın oğlum? - Traş olucam baba.
* Can bedenden çıkmayınca ne olur? -Diğer derslerinden geri kalır.
* Can neden boğazdan gelir? -Can Emirgan'da oturduğu için.
* Canı gördün mü? - Hangi Canı? - Patlıcanı.
* Çok iyi göbek atan kazana ne denir? -İyi oynayan kazansın.
* Elektrik sandalyesinde oturan idam mahkumu son isteğinde ne istemiş? -Çok korkuyorum elimi tutar mısın?
* Eli olmayan babaya ne denir? -No-el baba.
* Emaye tencere desene. - Emaye tencere - No, you are not a tencere.
* En hızlı sayı hangisidir? -10 -Niye? -Onun arabası var.
* Fatih Sultan Mehmet tahta çıkınca ne yapmış? tahtayı yerine çaktırmış.
* Geçen gün bir taksi çevirdim, hala dönüyor!
* Hakan şükür maçta sakatlanınca onu kim taşır? Hakan taşıyan * Her yerim tutuldu bir kulaklarım tutulmadı. O zaman bende onu kiraya veririm!
* Hi-men bankaya gidip kimin adına hesap açtırır? Gölgelerin gücü adına.
* İki Laz, yoldan aldıkları iki kadını eve götürmüşler. Yatmadan önce kadınlar:
- Önceden söyleyelim! Biz Dönmeyiz! - Dönmezseniz dönmeyin! Ev bizim!
* Jilet SEN SOR, -Ben söyleyim.
* Kaptan pilotunuz konuşuyor, çıkarın beni bu kaptan.
* Karınca bir zencinin koluna düşmüş ne demiş? -Karakola düştüm.
* Medyum Memiş kaç kardeştir? Dört kardeş. Small Memiş, Medium Memiş, Large Memiş, Xlarge Memiş.
* Mevlana niye dönüyormuş? Çünkü elinde çift okey varmış.
* Ne diyon? -Celine Dion * Noel babanın niye hiç eli yoktur? Çünkü NO-EL baba * Oğlumun adını mafya koydum, artık bir mafya babasıyım!
* Okula erken gittim komutanken döndüm.
* Rıdvan'ın bir büyüğü nedir? -Rıdtwo * Saatin çalışıyor mu? -Evet. -Benim kine de iş bulsana.
* Sen terlemişsindir, -Sana terlik getiriyim.
* Seni görünce gözlerim dolar, kulaklarım mark.
* Sinüs 60, kosinüs tutmuş.
* Size bir kıllık yapayım; İçine kıllarınızı koyarsınız.
* Tartı neden tartmamış? -Çünkü üzerinde anti-tartar diş macunu varmış.
* Tem otoyoluna muz düşerse ne olur? -Temmuz * Temel arabasıyla dağ başında giderken benzini bitmiş. Bari beni benzinciye kadar idare etsin diye depoya işemeye başlamış. Yoldan geçen bir adam merak içinde sormuş:
- Abi bu senin yaptığın normal mi? -Hayır demiş Temel 'Kurşunsuz'.
* Tomi'nin annesi kimdir? -Anatomi * Tükenmez kaleminin yayını versene. -Napacıksın? -Yayla lezzet testi.
* Viyana kuşatması neden bitmiş? -Etrafta atacak kuş kalmadığı için.
* Volkswagen Passat, Şahsi oynama.
* Yeni bir kitap çıkmış, ismi "Nasıl parasız mutlu olunur?" Fiyatı on milyon.
* Yeni mi aldın? - Neyi? - Babayı.
* Yerin kulağı var benim de kulağım var. -Ben yer miyim ? Hayır yemem.
* Yıkanan Ton'a ne denir? Washington!
Adam kırmızı ışıkta geçiyor. Baş komiser görüp ekibe bildiriyor. Ekip adamı yakalıyor:
- "Ceza yazacağım." Adam:
- "Sen nereden gördün kırmızıda geçtiğimi?" Polis:
- "Baş komiserim görmüş. O söyledi. " Adam:
- "Amma boşboğaz, dedikoducu baş komiserin varmış ha. İnsan her şeyi söyler mi? Sır saklamasını bilmek lazım.
* * * Polis adamı çevirmiş:
- "Hey hemşerim, kırmızı ışığı görmedin mi?" Adam:
- "Vallahi memur bey, kırmızıyı gördüm de seni görmedim.
* * * Şanlıurfa Emniyet Müdürü odacısını çağırır:
- "Çabuk bana Balıklıgöl'ün müstecirini (kiracı) bulun." der. Odacı kısa süre sonra şalvarlı, kısa boylu, sıska, hafif çekik gözlü, sakallı bir adamcağızı getirir. Müdür:
- "Oğlum bu kim?" Odacı:
- "Mülteci dediniz, ben de Afgan bir mülteci getirdim."
* * * Şehrin birinde, karı-koca diş hekimi muayenehane açıyorlar. Tabelaları şöyle:
- "Oya Bilir-Kaya Bilir"
* * * Şanlıurfa'da polisin biri bakkala gidiyor. Alışveriş yapıp elinde poşetlerle giderken telsizini dükkanda unutuyor. Satıcı da fark etmiyor. Telsizden sesler gelince adam korkuyor:
- "Dükkanı cinler bastı" deyip kapatıp gidiyor. Yarım saat sonra polis telsizini unuttuğunun farkına varıyor. Döndüğünde dükkanı kapalı buluyor. Polis:
- "Adam telsizimi çaldı" diye işlem yapmaya başlıyor. Dükkan sahibi ise bu arada karakola gidip:
- "Cinler bastı, gaipten sesler geliyor" diye şikayetçi olunca olay anlaşılıyor.
* * * Polis müdürü odacıyı çağırıp:
- "Oğlum bana 2 kalem pil getir" diyor. Odacı kayboluyor. Bir süre sonra elinde 2 karanfille içeri giriyor:
- "Buyurun efendim. İstediğiniz karanfilleri getirdim."
* * * Elazığ'da Gazi Caddesinde iki kişi kavga ediyor. Vatandaşın biri de oradan geçen polis otosuna koşuyor:
- "İki kişi kavga ediyor, koşun." Polis:
- "Hemen 155'i arayıp polis çağırın. Gelip ayırsınlar."
* * * Polis Radyosundan anonslar:
- "Polis huzurun güvencesidir. Polis güvenin teminatıdır. "Arkasından spiker:
- "Şimdi sizin için Ferdi Tayfur söylüyor. 'Huzurum Kalmadı Fani Dünyada'"
Yine bir anons:
- "Polise güvenin. Polisi sevin." Ve yine spiker:
- "Orhan Gencebay söylüyor:
'Ben Sevdim De Ne Oldu'"
* * * Aracın biri radara yakalanıyor, aynı hızla feribota biniyor. Baş komiser polise anons ediyor:
- "Feribottaki araca ceza yazın." Polis feribota biniyor. Aracı aramaya bağlıyor. Baş komiser anonsa devam ediyor:
- "Bir ceza yazıp gelecektin, daha yazamadın mı?" Polis perişan:
- "Cezayı yazdım da, gemi hareket etti. Geri gelemiyorum."
* * * Adamın biri 155'i arıyor. görevli:
- "155 Polis İmdat, buyurun" diyor. Adam:
- "İmdat Bey, buraya bir ekip gönderir misiniz?"
Eve gitmek üzere Bakırköy dolmuşu bekliyordum. Sigaramın kalmadığı aklıma gelince önünde durduğum Tekel bayiine girecekken minibüs geldi. Apar topar bindim. Şoföre parayı uzatıp:
- "Bir Monte Carlo" dedim!
Adam birkaç saniye yüzüme bakıp:
- "Abi bu Bakırköy'e gider" diye cevap verdi.
İşte o an benim ve şoförün bittiği andı.
...................
Yolcunun kafası karışık sanırım:
- "Mükemmel bir yerde inebilir miyim?" der. Kendisi de dolmuştakiler de güler söylediğine.
Şoför kadını indirirken:
- "Buyrun size layık değil ama"
...................
Yolcu müsait bir yerde inmek ister ama dili sürçer:
- "Müsait bir yerde iner misiniz?"
Şoför:
- "Niye sen mi kullanacaksın?"
..........................
Rumeli-Hisarüstü otobüsüyle Taksim'e doğru gidiyoruz. Adamın biri Beşiktaş dolaylarında gayet aceleci bir tavırla:
- "Kaptan orta kapıyı rica edebilir miyim?"
Bizim şoför olaya hakim:
- "Tabi abi ayıp ettin. Al götür senden kıymetli mi?"
..........................
İstanbul'da, çok sıcak bir günde, dolmuştaki bir kokona yelpazesiyle:
- "Şoför bey klimayı açar mısınız? Çok sıcak oldu." demişti.
Pala bıyıklı şoför amca teyzeyi bir süre süzdükten sonra, kapıyı açıp açıp kapatmaya başladı.
.........................
İstanbul'dayız. Dolmuşa bindik, dolmuş doldu, tam kalkacak, elemanın biri açtı kapıyı, içeride tıkış tıkış oturmuşuz, önde 3 kişi, arkada 4 Eleman hala bir umut sordu:
- "Kaptan, yer var mı?"
Şoför de arkasını dönüp cevap verdi:
- "Bilmiyorum, üst kata bir bak bakalım."
............................
Pek dolu olmamasına rağmen minibüs hareket etmek üzereydi. Tam o anda kavga ettikleri her hallerinden belli olan iki arkadaş minibüse bindi. Birbirlerinin yüzüne bile bakmıyorlardı. Çocuklardan biri şoföre parayı uzattı:
- "Abi bir öğrenci, bir de hayvan al."
Yeni Gelin:
- "Böööööüüü çok acıoooooooooooo" Yeni Damat:
- "Eee yavrum ben sana dedim ama dimi, güneş kremi sür diye. Bir de şemsiyeyi kapattırdın, tam oldu."
Yeni Gelin:
- "Hah bir de sen azarla ben bilerek yaptım sanki"
Yeni Damat:
- "Güneşin yaktığı yüzyıllardır bilinen bir gerçekken sen nasıl bilmeden yapmış olabiliyorsun? diye düşünesim var ama."
Yeni Gelin:
- "Böööüü bir de bana salak muamelesi yap. Evet evet, hem salak, hem ıstakozum bir de azarla"
Yeni Damat:
- "Düşünesim var dedim, ama bak sırf bu yüzden düşünmüyorum."
Yeni Gelin:
- "Ne demek o?"
Yeni Damat:
- "Hiç bişi demek diil. Yoğurt mu sürsek acaba yaa"
Yeni Gelin:
- "Ya ben dalga geçme diyorum o hala yoğurt dio bana yaaaaaaaa"
Yeni Damat:
- "Acısını alırdı ama. Ben demedim bişi tamam"
Yeni Gelin:
- "Ya yardım etcene bana, orda beni salak yerine koyup dalga geçion ama sen yaaaaa, insan evliliğinin ilk günlerinde bari bu kadar vurdumduymaz olmaz yanee öhühüüü"
Yeni Damat:
- "Ben sana o şemsiye açık dursun dedim mi?"
Yeni Gelin:
- "Dedin evet. Ama o zaman nası bronzlaşcaktım"
Yeni Damat:
- "İyi de piştin şimdi de bronzlaşmadın ki. Ama hata bende senin üç kuruşluk aklına uydum da kapattım o şemsiyeyi. Gerçi orda da böyle nasırına basmışlar gibi ağlamanın etkisi olmadı değil ama neyse."
Yeni Gelin:
- "Böööüüöö telefonunu ver"
Yeni Damat:
- "Naapcan doktor mu çağırcan ehehehe"
Yeni Gelin:
- "Annemi arıcam seni şikayet etcem. Görsün o çok sevdiği damadını. kızın burada piliç çevirme olmuş hala dalga geçio dicem"
Yeni Gelin:
- "Aneeeeeeeeeeeemmmmmmm"
Anne:
- "Kızıııııııım nooldu niye ağlıyosun sen?"
Yeni Gelin:
- "Anneeeeeeee ben piştim burada, kızardı her yerim, senin bu damadın benle ilgilencene geçmiş karşıma dalga geçio az önce de üstüne yoğurt sürelim dedi banaaaaaaaaaa bi de salak dediiiiiiiiiii"
Anne :
- "Kızım yoğurt alırdı acısını ondan demiştir ver bakim sen onu telefona"
Yeni Damat:
- "Efendim anne"
Anne:
- "Nooldu evladım orda nasıl piştiniz o kadar"
Yeni Damat:
- "Ben pişmedim anne Nehir pişti. 40 derece sıcakta bronzlaşamıcam diye şemsiyeyi kapattırıp güneş kremi sürmeyi reddedince haliyle birazcık kızarıyo insan."
Anne:
- "Eee oğlum bilmez o, söyleseydin ya yanarsın diye"
Yeni Damat:
- "Söyledim de anne dinlio mu senin kızın. Bütün sahili ayağa kaldırdı ağlaya ağlaya, ben onun bronzlaşmasını kıskanıyomuşum."
Anne (fısıldayarak):
- "Elleme bırak kıvransın o zaman orda"
Yeni Damat (fısıldayarak):
- "Anne ben bırakıcam da uyutmuyo ki zırıl zırıl"
Yeni Gelin:
- "Böööööüüü çok acıoooooooooooo aşkkkkkıııımmmmmm"
Anne (fısıldayarak):
- "Pamuk tıka sen kulaklarına oğlum ağlar ağlar susar o birazdan."